- 652 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Mürekkep Kurumadı
Karakalem
Sensiz bir hayatı, yalınlığının ağırlığı ile sırtımda taşımaktan alıkoyan sebeplerin en renksizi; karakalem
Değeri ve anlamı tüm insanlık için benzer şeyler ifade etse de benim için benzersiz bir şeyi tarif etmekte.
Senli bir hayatın doğum sancısı…
Tanıştığımız zamanı anımsıyorum, içim sarsılmamıştı. Mideme kramplar girmemişti. Kan basıncım hiç yükselmemişti. Sadece sıradan bir arkadaşımla yaptığım bir sohbet gibiydi seninle konuşmak. Samimiyet bir perdenin arkasında sadece ayakları görünecek kadar vardı, ordaydı ama değildi. “Bana karakalem öğrenmem için yardım et lütfen ” dediğimi hatırlıyorum. Sonradasın da ise aklımda kalan; yorgun bir bedene sıkışmış daha yorgun bir ruhun gözlerime bakmadan verdiği birkaç tavsiyeden ibaretti. Boynu bükük olmasa bile yüzümde donan bir gülümseme ile “ekmek kalmadı evlat” diyen mahalle bakkalına bakan gece karanlığında kalmış, evin küçük çocuğu gibi olmuştum.
Evet, ben sana aşık olmamıştım…
Sıradan bir geceydi, tıpkı binlerce diğer gece gibi, ay başkaları için parlıyor, karanlık başkalarını şefkatle sarıyordu. Sevgililer mahremini emanet ediyordu geceye ve ay ışığından alınan ilhamla aşk nameleri fısıldıyordu sevgilinin kulağından yüreğine.
Tüm güzellikler başkaları için; şarkılara söz, dudaklara ateş, çarşafa ihtiras olarak konarken bana bakan kaderim karnını ovarak teselli veriyordu.
Hayatım, ben doğarken umuda gebe kalmıştı…
Seninle ikinci kez karşılaştığım o gece, hiç gelmeyen doğum sancıları benzersiz bir inatla bedenimi sarsmaya başlamıştı. Benzersiz olmasa sıradan karşılayacaktım yaşanan dakikaları ve onların kulağıma fısıldadığı “ıkın! Ikın!” telkinlerini. İçimde taşıdığım 25 yıllık umudumu doğururken, kahkahalarla ıkındım, heyecanımla derin derin nefesler aldım. Çarşaf aramadım acımı gömmek için, sıcak su istemedim kimseden ve güneş, geceyi yırtarken başka topraklarda, davul sesleri ibadet edecekler için sokakta volta atarken, içimde bambaşka bir Kutlama vardı.
Hayatım; beklediğim umudu doğurmuştu.
Adı AYLA konmuştu.
Günler boyu konuştuk seninle, her şeyden bahsediyorduk, diğer parçasını tanımaya çalışan bir kalbin yarım atışlarında “Bu gerçekten o mu?” sorusuna cevap arıyorduk. Sorular cevaplarda vücut bulmadan, heyecanımız içimizdeki şüpheleri amansızca kavurdu, küle dönüşen acabalar ormanında geriye kundaklanmış muallaklar kaldı, hüznü de beraberinde kömüre çevirerek. tarifsiz bir özleme bıraktı yerini daha sonra. Güneşin öfkesini kustuğu topraklarda mahsur kalmış bedevi ciğeri gibi içimi kavuran bu özlem; okyanustan umutlara itti beni. Senli günlerin hayali, seninle yaşanan dakikalarda; kısık ateşte kızarmaya terk edilen küp soğan taneleri gibi hafifçe pişiriyordu vuslatımızı ve özlem vuslata koşarken, ben seni bekliyordum randevulaştıkları köşe başında, elimde heyecanımı bastırmak için beni telkin eden kır çiçekleriyle, varlığın içim titretirken.
Seni gördüğüm o anı anımsıyorum,
Bir Ceylanın, yavrusunun ilk adımına şahitliği gibi içim titreyerek bakıyordum gözlerine, şaşkınlığının yüzüne kattığı o masumiyet, içimdeki fırtınalara bir yenisini daha eklemişti. Gözlerinden ve insanı huzura boğan gülüşünden gözlerimi ayıramazken, bedenim tarifsiz duygulara boğuşuyordu. Az önce beni teselli etmek için güzel kokular saçan çiçekler bile sessizleşti ellerimde, yüzlerini döndüler yüzüne, güneşe doymak isteyen ayçiçekleri gibi isimlerine inat seni seçtiler, tıpkı benim gibi. İlk sözcükler dilimden dökülürken tüm güzelliklere ilham olan benliğin, benliğimi içimden alıp, aşkın çıplaklığını bıraktılar kollarıma. Tanrın! Ne muhteşem bir duyguydu seninle göz göze gelmek, kesilen nefesime inat, tek nefes daha almadan dalmak istedim gözlerine. Kollarımı uzattım paslı kelepçelerle sana mahkum olmak istiyordu tüm bedenim, aşkına yenik düşmek benim için şerefti.
Hatırlarsın, bir iftar vakti buluştuk seninle, ben aşka oruçluydum, sen kulağıma ezanı okumuştun. Verdiği bu güzelliğe şükrederek Tanrı’ya gözlerinle etmiştim iftarımı ve aşka orucumu bozmuştum. Şimdi düşündüğümde iyi ki yıllarım çorak geçmiş, yüreğim kurumuş ve çatlamış, ümitsizlik hüküm sürmüş hayatımın tahtında otururken. Aslında farkında olmadan bir nadası yaşamışım yüreğimde, sevginin içimde büyümesi için dinlendirmişim kalbimi ve sözcüklerimin üstü tozlanmış seni beklerken. Varlığınla anadilimde yaşadığım yabancılıklar kalktı şarkıların üzerinden aslında yabancı dilde yazılmış şarkılar bile detaylarıyla sana olan aşkımı anlatıyor güzel nağmeleri süslerken enstrümanlar. Hangi şarkı var ki sana yazılmamış, hangi şiir var ki içinde vuslat geçerken sana uğramamış, herkes mi bekliyordu bunu merak ediyorum; “Taner kadınına kavuşsa da kurtulsak bu sığlıktan” diye dua mı ediyorlardı, mehtaba can vermek için yada çiçekler açsın diye.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.