- 820 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
KISA BİR UFUK TURU
Samuel Huntington, MEDENİYETLER ÇATIŞMASI VE TARİHİN SONU” tezinin yanı sıra daha başka Amerikalı fikir adamları da dünyanın eski dünya olamayacağı, değişmesi gerektiğini ve değişirken nelerin olacağını incelemişler, yönetimlerine sunmuşlar ve hatta kitaplaştırarak fikirlerini tüm dünyaya açıklamışlar. Yani, bugün olanları daha önceden söylemişler. Söyledikleri değişim, göstere göster gelmiş.
Dünya’da yaşanacak değişimleri anlatan yazarlardan birisi de Thomas P.M. BARNETT (Amerikan Deniz harp okulunda kıdemli stratejist araştırmacı ve profesör. Ekim 2001 den Haziran 2003’e kadar savunma bakanlığında güç Değişim Birimi, Stratejik gelecekler Asistanı olarak çalışmış. Ülke yönetiminde olan sivil ve askerlere değişim konusunda dersler veriyor.) görüşlerini “PENTAGON’UN YENİ HARİTASI” isimli kitabında anlatmış.
Yazar bu kitapta, bugün yakın çevremizde (Ortadoğu’da) olan değişikliklerin ipuçlarını veriyor.
Özellikle Ortadoğu’da yapılacak değişikliklerden bahsettiği bölümünden birkaç çarpıcı cümleyi sizinle paylaşayım.
“…değersiz insanları korumak için Amerikan kanı dökmemek gerek…”
“…petrol sadece benzin tüketen arabalarımıza değil, tüm ekonomiye akmaktadır…”
“…Ortadoğu’yla dünyanın geri kalanını birbirine bağlamak, yöneticileri değiştirmekle değil, bir şekilde Ortadoğu’yu sisteme daha çok dâhil etmekle mümkündür…”
“…içimdeki gerçekçi taraf, bizi Ortadoğu’ya getirenin petrol olduğunu söylüyor…”
Görüleceği gibi Amerika’nın Ortadoğu’ya gelişi, bölge ülkelerine ve halkına demokrasi getirmek değildir. Geliş, petrol için, bölge zenginliklerine el koymak içindir.
Amerikan ekonomisinin ayakta kalabilmesi, dolayısıyla Dünya hâkimiyetini devam ettirebilmesi için enerjiye ihtiyacı vardır. ABD, enerji ihtiyacının sadece yarısını öz kaynaklarından karşılayabilmektedir. Kalan kısmını ise dünya kaynaklarından temin etmektedir. Dünyadan temin ettiği bu enerjinin sürekliliği Amerika için hayati öneme haizdir.1996’da CIA Başkan yardımcısı olan John C. Gannon şöyle diyordu: “ Eğer küresel enerji kaynakları güvenli değilse, ulusumuzun da güvende olmayacağını anlamak zorundayız. Çünkü ekonomimizi ayakta tutmak için tatmin edici miktarlarda petrol ithaline ihtiyacımız var. Bu petrolün çoğu Basra Körfezinden geldiği için ABD’nin yaşamsal miktardaki petrol akışını koruması için Basra Körfezindeki olayları yakından takip etmesi ve orayla meşgul olması gerekmektedir.”
Bugün, dünyada tüketilen petrolün %73’ü Ortadoğu bölgesinden üretilmektedir.
Dolayısıyla ABD’nin Ortadoğu petrollerine sahip olabilmesi için mutlaka bu bölgeye hâkim olması zorunludur.
Amerika’nın Ortadoğu’ya girebilmesi için bir kılıf hazırlaması gerekiyordu. O kılıfın mazereti de tamamen düzmece olduğuna inandığım, 11 Eylül (2001) de ikiz kulelere yapılan saldırı olmuştur. Soğuk savaş dönemi olarak adlandırılan dönemin sonunda Sovyetler Birliği dağılmış ve ABD’nin karşısında bir hasım kalmamıştır. ABD, ele geçirmeyi planladığı dünya kaynaklarına ulaşabilmek ve halkını bu doğrultuda güdümleyebilmek için kendisine yeni bir hasım bulmalı ve bu hasmı göstererek kötüye giden ekonomisini düzeltmek için gayret sarf etmeli, gayretlerin yeterli olmadığı yerde ise savaşmalıdır.
Bugün Ortadoğu’da sahnelenen hikâye böyle başlamıştır. Bu hikâyenin stratejisi de BOP (Büyük Ortadoğu projesi) ile ortaya konulmuştur.
Görünen köy kılavuz istemezmiş. Konuyu biraz araştıran ve bu konuda çıkan kitapları takip eden birisi, bugün olacakları daha önceden görebilirdi. Bugün bizi yönetenlerin bunu görememiş olmalarını düşünmek saflık olur. Şayet düşünememişlerse gerçekten üzücüdür. Daha vahimi ise, bunu görmüş oldukları halde halka doğruları söylememeleridir.
Ülkelerin ekonomilerine, 1600- 1700’lü yıllarda devletler yön verirken (Merkantilist ekonomi), 1700’lü yılların sonlarından itibaren piyasalara liberal ekonomik düzen (görünmez el) yön vermeye başlamıştır. Sömürüye dayanan kapitalist sistemin (kılıfı liberal ekonomidir) devreye girmesiyle birlikte devletin ekonomideki ağırlığı azalarak büyük şirketleşmeler başlamış ve devletlerin menfaatleri yerine, şirketlerin menfaatleri ön plana geçmiştir. Bir başka deyişle; eskiden devletler şirketler üzerinde söz sahibi iken, kapitalist ekonomi döneminde şirketler devleti yönetir duruma gelmişlerdir.
Bunlardan, bugün dünyayı yönettiği düşünülen Rockefeller, Morgan, Warburg ve Rothschild” ailelerinin, ekonomi üzerindeki otoriteleri 1800’lü yılların sonlarından itibaren kurulmuştur. Bu ailelerin devleti (ABD’yi) yönetmeleri başlangıçta perde arkasından olsa da, bu yönlendirme ve devleti idare etme, daha sonraları açıkça ortaya çıkmıştır.
Dünya bugün, bu ailelerin menfaatleri doğrultusunda – görünürde devletler eliyle- yönetilmektedir.
Bu ailelerin tek düşüncesi, sermayelerini çoğaltmak ve yine çoğaltmaktır. Çünkü sistem ancak sürekli üretmekle ayakta kalabilir.
Dünyada, açıkça dillendirilmese de halen devam eden krizinin sebebi, bana göre üretim fazlalığıdır. Üretilen mallar çok, bu malları tüketecekler azdır. Başka bir ifadeyle, dünya nüfusunun çoğunluğunun, üretilen bu malları alacak geliri yoktur. Dünya Bankası raporuna göre 1,5 milyar insanın geliri günde 1$ ın altındadır. Dünyadaki yaklaşık 200* ülkeden 25’i dünya gelirinin %84’üne sahiptir. ABD tek başına dünya gelirinin %25’ine sahiptir. Durum böyle olunca sanayileşmiş ülkeler tarafından üretilen mallar satılamamakta ve sistem tıkanmaktadır.
Evet, sistem tıkanmıştır. Bizim kuşak buna şahit olur mu bilmiyorum ama bu tıkanıklığı, dünya kaynaklarının yeniden paylaşılacağı, üçüncü dünya savaşının çözeceği kesindir.
Bugün ABD’nin (devleti yöneten güç odaklarının) dünya kaynaklarına el koyma gayretlerinin arkasında bu zenginleşme hırsı (açgözlülük) var. Bu kaynaklara el koyabilmek için ise, ulusal devletleri ortadan kaldırarak yönetilebilinir büyüklükte çok sayıda devletçik yaratma arzusu ve dünya’yı bir merkezden şirket gibi yönetmenin gayreti içindeler.
Dünya kaynaklarını, karşılıksız bastıkları dolarlarla ülkelerine aktarmaktalar. Hiç şüphe olmasın ki bir gün, karşılıksız aldıkları bu malların sahipleri, verdikleri malların karşılığını isteyeceklerdir ki, Çin bu konuda öncülük edecektir. Ayrıca ekonomisi hızla gelişen Çin, artan enerji ihtiyacını karşılayabilmek için Ortadoğu’da ABD’nin karşısına rakip olarak çıkacaktır.
Ortadoğu kazanı tarih boyunca kaynadı, enerji kaynaklarına sahip olduğu müddetçe de kaynamaya devam edecektir. Güçlüler bölgeye hâkim olabilmek için güçlerini ispata çalışırlarken, bundan en fazla zararı her zaman olduğu gibi bölge halkları görecektir.
Bekir GÜÇLÜER
*Birleşmiş Milletler (UN)’e üye ülke sayısı: 193
Uluslararası Futbol Federasyonu (FIFA)’na kayıtlı ülke sayısı: 208
Uluslararası Basketbol Federasyonu (FIBA)’na kayıtlı ülke sayısı: 213
Dünya Sağlık Örgütü (WHO)’ne kayıtlı ülke sayısı: 194
Dünya Ticaret Örgütü (WTO)’ne kayıtlı ülke sayısı: 153
UNICEF’e kayıtlı ülke sayısı: 189
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.