- 1356 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
Anne Bak Kral Giyinmiş!
Yeni olmayan bir akımın, eski adımlarıyla yeniden yürümeye çalışıyorum. Bu yoldan daha önce geçenler olmuş. Çok canları acımış belli ki... Neler yazmamışlar ki, ağzım açık okuyorum...
Günümüz şiirinin gidişatı ve gelişimi gün geçtikçe kendi içinde parçalara bölünüyor. Eleştirmenlere göre şiirin veya nesirin özgünlüğü elbette esas olan. Bilirkişilerin onayından geçebilenler azınlıkta ve sınıfta kalanlar çoğunlukta. Bakın diyorlar! Bu kalem düşkünü soyunuk gelmiş huzurumuza. İmgesiz, kuralsız, imlasız, düzensiz... Hadi bakalım; ilk taşı kim atacak? Ve nadiren olsa da, onaydan geçen, kabul gören kalem severler de olmuyor değil. Bakınız... Kral giyinmiş... Ne terbiyeli, ne kadar güzel kapalı cümleleri, imaları, benzetmeleri, bezemeleri var. Önemli olan anlaşılamıyor olmak olabiliyor bazen!
Mesela hece şiiri biraz kafa karıştırıcı geliyor bana. Yazanlara içten içe hayranlık besliyor ve gıpta ediyorum. Okurken akıcı ve kulağa müthiş uyumlu çağrışımlar yapsa da, parmak hesabı yapmak şairler adına biraz yorucu görünüyor. Velhasılı kelam; işleri zor efendim hececilerin...
Lirik şiir gerileme dönemine girdi sanırım. Son zamanlarda adı hiç duyulmuyor. Eskilerde kalmış güzelliğiyle bazen salınıyor aramızda, göz kırpıyor ve aniden yok oluyor...
Serbest şiir, biraz fazla serbest görünüyor gözüme. Son günlerde cinsel tercihlerini masalarımıza yatıran kalem severler, düpedüz sözcüklerle eşcinselliklerini gözümüze soka soka seviştiriyorlar. Belli ki seslerini duyurmaya çalışıyorlar ama cinsel seçimlerini bu kadar alenen insanların aklına kazımaya gerek var mı? Şiire aşk bulaştırın, nefreti yakıştıramasam da, hadi istiyorsanız onu da bulaştırın da, yatak muhabbetinden nereye varmamız gerekiyor? Yani demek istediğim bazı özgür şairlerin şiirleri fazla bel altı geliyor okuyucuya. Aynı fikrim küfür içerikli abartı şiirler için de geçerliliğini koruyor. Bana göre şiir, naif ve zarif olmalı. Hırçın olduğu zamanlarda da üslubunu korumalı. Argoya ve halk diline aşinayız. Lakin şiir bir güzellik abidesi gibi salınmalı. Küfür öğrenmek isteyenlerin tercihi olmamalı şiir...
Peki ya deneme? Yani bunun da bir sınırı olmalı değil mi? Denene denene bir yere varılamıyorsa, demek ki bir işe yaramıyor denemelerimiz. Ki denemeden öğrenilmeyeceğini öğretmişlerdi ama bu deneme ve yanılma olasılıklarımız denemelerimize bas bas dene-meyin! diye bağırıyor sanki... İşin şakası bir yana, deneme boyutunda harika nesirler ve harika yazarlar katlana katlana büyüyor. Anlatmak istediklerini, açık seçik, cesurca öyle güzel anlatıyorlar ki, sanki masal dinliyor gibi oluyor insan... Denemelerin yeri hep özel, hep sıcak ve şevkle okunası... ( ne de olsa bir denemedir bu yazdığım; deneme, dene-me, bir kiii...)
Mektuplar... Vazgeçemediğim tutkum... Mektup yazılan kişinin sanki o an yanıbaşındaymış gibi anlatılan, o samimi ve gerçek hissiyatı seviyorum. Pul yapıştırmayı her ne kadar unutmuş olsakta, mektuplar geçmişimizden bize gülümsüyor. O kadar kıymetli eserler var ki, hepsi de birer mücevher, hepsi de geleceğe miras bırakılacak en özel mahremler. Herbirinin içerisinde bir aşk saklı. Aşkın boyutu, aşkın muhattabının kim olduğunun önemi yok. Bence insanlar ne olursa olsun aşkı seviyor. Aşkı düşünmeyi, hissetmeyi, onu anımsatacak her şeyi benimsiyorlar. Ķız Kulesi aşk timsali olduğu için bu kadar çok kişi tarafından izleniyor. Aslında kimse aşkın imkansızlığına ve acı verdiği gerçeğine inanmıyor severken. Umut her dem taze. Ne zaman ki ayrı düşülüyor sevilenle, o zaman sembollere anlam yüklenmeye başlanıyor. Aynı noktaya bakan birçok insan aslında birbirinden bağımsız, özünde birbiriyle aynı acı veya mutluluk veya haz duygularıyla, birbirine merkez, birbirini tamamlayan, bütünleyen noktalara odaklanıyorlar. Bazısı yüzünde bir gülümsemeyle izlerken bir diğeri hüzünle dalıp gidiyor. Zira bir zamanlar o da geçiyor o sevecen iklimden lakin nihayetinde acı kaçınılmaz oluyor...
Hikayeler tam da bu noktada başlıyor yazılmaya. Hikayeleri yazdıran, çekilen acıların nimetten oluşudur. Kutsaldır. Her ne kadar korunaksız olsalar da, dokunulmazdırlar. Hikayeleri her zaman severim. Hayat içinde hayat barındıran nesirlerdir onlar. Labirente benzerler. Bazen kördüğüm olduğunu sandığınız an, birden bire ilmeği kaçar ve sökülmeye başlar olaylar. Düğümün çözüldüğü o son paragraflar nasıl da okunulasıdır...
Anı yazıları en sevdiklerimden. Birilerinin yaşanmışlıkları, gidilen yerler, yaşanılan olaylar, olayın içindeki insanlar, okuduktan sonra sizin hatıranız oluveriyor. Kahramanı bile siz oluyorsunuz. Yaşanmışlıklar her zaman samimi ve sıcak geliyor. Mesafe olmuyor anılarda. Sanki en yakın dostunuz anlatıyor, siz kahvenizi yudumlarken zevk ve heyecan içinde dinliyorsunuz anlatılanları...
Söyleşiler... Ah söyleşiler... Bazılarını sözün meclisinden uzak tutmayı başarsam da, hani o bir çoğunun olmadığı ama olmak istediği veya olduğunu sandığı ama belki de hiçbir zaman olamayacağı insan-mış gibi anlattığı kendisine, fikirlerine, hikayelerine konu olan söyleşilerden söz ediyorum. Neden sonra düşününce söyleşiler, röpörtajlar, demeçler ya da adı her neyse, bana yapay, soğuk ve cazibesiz geliyor... Yalnız şu da var ki, bazen öyle konuşmalara, sohbetlere tanık oluyoruz ki, hani o aralarda farkında olmadan söyledikleri ufacık tefecik sözcüklerden, söyleşinin muhattabı hakkında fikir sahibi olabiliyorsunuz. bazı ritimler sizin notalarınızla örtüşüyor. Ahenkli söyleşiler de yok değil. Bunu da es geçmemek lazım kanımca...
Ve günlükler... İçseslerin, dışseslerin şaha kalktığı, insanın en aciz anlarını bile saklayamadan kağıtla hemhal olduğu büyülü yazılar... Kalem sevicilerin en sevimli hallerini, en sevimsiz hallerini, içini, dışını, kalbini, en içini, aklını, fikrini, zikrini anlayabildiğiniz cümlelerden oluşur günlükler. Kalem seviciler de en çok günlükleri seviyor olmalılar ki, herkesten gizli gizli yazsalar da, kendilerinden saklayamadıkları ve belki bazı zamanlarda da gün yüzüne çıkardıkları, bebek gibi sakındıkları en özel sırlarıdır günlükler. Ki pahabiçilmezdir, özeldir, ayrıcalıklıdır. Onları okumak bana kalırsa lütuftur, nimettir, şanstır. Çünkü bir insanı anlayabildiğiniz en doğru yer günlüklerdir... Bana günlüğünü ver okuyayım, sana kim olduğunu söyleyim. Sevip sevmeyeceğime sen karar ver... Gibi, gibi...
Şiir veya nesir adı her ne olursa olsun, insanın aynasıdır cümleler. Kalemin kralları hikayedekinden biraz farklı olarak, gerçek manada kendilerini öyle güzel ele verirler ki.. Onlar her ne kadar giyinik sansalar da ruhlarını, siz onların kalbinin en dibini görüverirsiniz. Ve bitirdikten hemen sonra dilinize ilk ulaşan cümle şudur;
’Anne koş! Kral soyunmuş...’
Annenizin konuyla uzaktan yakından bir ilgisi olmasa da, böyle bağırasınız gelir. Kral bu nihayetinde, tedbiri elden bırakmayıp insanlar içerisinde giyinik dolaşsa da , soyunması çok ironik bir eylemdir...
Yani en azından benim için öyle... :)
fulya/temmuz2012
YORUMLAR
seni okumayı ve içimde koşturan bu güzel kadına bakmayı seviyorum
anarak seviyorum hemde
öperim yüreğinden çok
sevgimle tanem
Fulya CODAL
teşekkür ederim sevgili Mehtap, varolasın..
bi mukabele :)
Fulya CODAL
sağolasın Sinem..
sadece beğendiğinde değil, beğenmediğinde de gel :)
dememe mi? deneme mi :) anlamadım orasını :)
Gülkurusu'nun yorumuna aynen katıldığım gibi Fulya Hanım'ı da içtenlikle kutlarım.
Bana göre, çok akıcı bir kalem ve düzgün yazıyor, yazdığı anlaşılıyor. Okumak büyük şanstı.
Tebrikler, sevgimle Fulya...
Fulya CODAL
Çok teşekkür ediyorum Emine hanım, onurlandırdınız beni..
sevgiler, selamlar...
Serbest şiir, biraz fazla serbest görünüyor gözüme ----------------- bence de
Bana göre şiir, naif ve zarif olmalı. Hırçın olduğu zamanlarda da üslubunu korumalı.------------ kesinlikle
Şiire aşk bulaştırın, nefreti yakıştıramasam da, hadi istiyorsanız onu da bulaştırın da, yatak muhabbetinden nereye varmamız gerekiyor? ----------------- aynen (ağzına sağlık)
... bu ve diğer tüm türlerle ilgili düşüncelerin ... tamamen katılıyorum (parmak hesabının zorluğu hariç :)
yazılarını daha çok seviyorum ... her seferinde çıtayı yükseltiyorsun !
Fulya CODAL
Gülsuyum.. eksik olma...
Toprağıma her dem can veriyorsun inan..
Teşekkür ediyorum, eyvallah olsun güzel yüreğine...