- 617 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
DENİZLER DONANMAMIZ VE MİLLETİMİZ
Kanıma dokundu!..
Suriye tarafından düşürülen uçağımızın şehit olan iki pilotunu, üç kıta öteden Amerika’ya ait bir kurtarma gemisini, dünyanın parasını vererek getirtip buldurup çıkarttırabildik. Onlar olmasaydı şehitlerimizi denizin dibine terk edecektik.
Üç tarafı denizlerle çevrili, iç denizleri ve gölleri olan bir ülkede yaşıyoruz. En az bin yıldır. “Deniz Kuvvetlerimiz”in kuruluşunu 1081 yılında Çaka Bey’in İzmir’de kurduğu ve başta Rodos olmak üzere bir çok adayı fethettiği donanmaya bağlarız. Demek isteriz ki:
“Biz bin yıllık denizci bir milletiz, donanmamız dünyanın en eski ve en tecrübeli donanmasıdır.”
Böyle demesine deriz de, daha denizlerimizin yüzeyini ve dibini kontrol etmekten aciz olduğumuzu her vesile ile dünyaya göstermiş oluruz.
Sahi denizlerimiz bizim tam kontrolümüz altında mı?
Maziye baktığımız zaman bunun şanlı örneklerini görürüz. Kemal Reisler, Burak Reisler, Barbaroslar, Hızır Reisler, Piri Reisler, Selman Reisler, Seydi Ali Reisler, Kılıç Ali Reisler, Turgut Reisler, Piyale Paşalar, Kurtoğlu adıyla anılan ünlü kaptanlar, Mezamorta Hüseyin Paşalar, daha niceleri.. Uzun yüzyıllara denizciliğimizin damgasını vuran ustalar. Denizlere adalet getiren, kural getiren, vurkaçı talanı önleyen, korsanlığı tarihe karıştıran ünlü insanlar, şanlı devletimiz, yüz akı asırlarımız…
1876 da rezil bir tertiple tahtından indirilen ve gaddar bir şekilde şehit edilen Sultan Abdülaziz Han döneminin sonuna kadar denizlerde bir dünya devi olan milletimiz. Bu tarihlerde buharlı geminin icat edilmesiyle, gırtlağına kadar borçlandırılmış olmasından dolayı donanmasını yenileyemeyen milletimiz. Sonra gelen savaşlar, savaşlar ve savaşlarla son vatan parçasını ve bağımsızlığını zor kazanan milletimiz.
Türkiye’nin ilk 25 yılı, savaşların yaralarını sarmakla geçtiğinden dolayı denizlerde büyük bir atılım yapılamadı. Sonra gelen 25-30 yılı ise NATO kandırmacaları ile geçti. 20-30 yıllık hurda gemileri yardım adı altında donanmamıza verdiler. Bunların teknikleri eski, silahları demode ve motorları da hem hız yapmaya elverişli değildi, hem de yakıt yönünden tıpkı karada bize verdikleri eski tip araçlar gibi masrafları çok yüksekti. Hatırlatmak gerekir ki, 1974 Kıbrıs Harekatı bu demode gemilerle yapılmış ve başarılmıştır. Ancak bu gemilerin motorlarının sökülüp atılması, yerlerine tank motorlarının takılması ile vaziyet kurtarılabilmiştir. Bu atıntı araçların bedellerini onlarca yıldır ödedik durduk. Bilmiyorum şu an bile taksit taksit ödemeye devam ediyor muyuz, bitti mi? Bu hurda deniz araçlarının bol miktarda bize verilmesi ve oyalanmamız ise deniz sanayiinde gecikmemize sebep olmuştur.
Milli Görüş ve Lideri Erbakan’ın:
“Kendi uçağımızı, kendi gemimizi kendi silahımızı kendimiz yapmalıyız” diye başlattığı kampanyalar ancak Milli Görüş zihniyetinin temsil edildiği sınırlı sayıdaki hükümetler döneminde etkili olabilmiştir. Hatırlayalım, Türkiye 1994 yılında Milli Görüş belediyeciliği ile tanışmasaydı, bırakın açık denizleri, Marmara denizini, hatta boğazları bile geçmek için 40 yıllık külüstür deniz araçlarına, o da sınırlı sayıda olmak üzere mahkum değil miydik? O yıllardaki Milli Görüşçü İstanbul Belediyesi’nin Boğazlar ve Marmara’daki atılımları donanmamızda da yapılamaz mıydı?. Hem de yerli imalat olarak? Dış aktörlerin maşası olan içerdekiler tarafından önü kesilmeseydi inanıyorum ki, bu gün hem sivil hem askeri denizciliğimiz en modern teçhizatlarla donatılmış yerli yapım araçlara çoktan kavuşmuş olurdu.
Bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin doğumunun üçüncü 30 yılları bitmek üzere. Bu 30 yıl gerektiği şekilde değerlendirilebilmiş midir?
Bu bahsettiğim şehitlerimizi kurtarma operasyonu göstermiştir ki maalesef gerekli atılımları yapamamışız.
Ordumuz; bazı gafil komutanların elinde toplum mühendisliği yapmak, tek tip insan yetiştirmek, bunun için postmodern darbeler planlayıp devreye sokmak, batı çalışma gurupları kurarak kendi insanlarını fişlemek, üniversite ve okulları kontrol etmek, bir kadeh rakı uğruna toplumun değerleriyle alay etmek gibi çok mühim (!) konularla uğraşmaktan dolayı donanmamızın modernizasyonu için fırsat bulamamıştır. Başkaları, değil deniz diplerini, uzay boşluklarını bile karış karış kontrol edecek mekanizmalar geliştirirken, bizim donanmamız 2 bin şu kadarcık metre derinlikteki uçak enkazına ulaşamamış, şehit cesetlerini kurtarmayı başaramamıştır. Karada muhtaç olduğumuz istihbarat paylaşımları gibi bizi son derece üzen teknolojik geriliğimiz, denizlerde de kendini hissettirmiştir.
Hele hele son 10 yıla damgasını vuran AKPARTİ iktidarının da, bütün böbürlenmelerine rağmen donanmamızın çağdaş teknolojilerle donatılması için pek bir şey yapmadığını görmekteyiz.
Hatırlayalım, 2010 yılı mayıs ayının son günleri.. Hatay’ın İskenderun ilçesinde Deniz Üs Komutanlığı’na bağlı İkmal Birliği’ne kimliği belirsiz kişi ya da devletlerce roketatarlı saldırı düzenlenmiş, 6 askerimizi şehit etmişlerdi. Aynı zamanlarda İsrail korsanlarının Akdeniz’de Mavi Marmara sivil yardım gemimize baskın düzenlemeleri ve katliam yapmaları zannetmem ki anı anına donanmamız tarafından izlenmiş olsun. Böyle olsaydı olay anında İsrail’e gerekli tepkiler gösterilir, belki de katliam önlenirdi. Ama bunu yapacak modern alet ve teçhizat gereklidir.
Bu olaylar dolayısıyla bütün dünya anlamıştı ki donanmamız, bırakın denizin yüzeyinin tam kontrolünü, tesislerimizin çevresini bile gözetleyecek modern cihazlardan mahrum bırakılmıştır. Bu durumdan hareketle diyebiliriz ki, yüzeyini kontrol edemediğimiz denizin 2 bin bilmem kaç metre derinliğini nasıl kontrol edebilelim?
İktidara sesleniyorum; çok şey yapmış gibi hava atmayı bir tarafa bırakın, ordumuzu ve donanmamızı bir an önce modernleştirin. Bu halimizle düşmana karşı caydırıcı olmamız düşünülemez. Altın zamanları heba etmeyin. “Kaynaklarımız bu kadar, biz de bu kadar yapabiliyoruz” dediğinizi duyar gibi oluyorum. Bir an önce “havuz sistemi” benzeri bir uygulaya geçin, yıllık ödediğiniz 50-60 milyar dolarlık faiz faturasını çekin aşağılara. Önce yarıya, sonra da daha aşağıya. Denk bütçeye geçin. Mırın kırın etmeyin, rantiyecileri zengin etmeye biraz ara verin. Oradan tasarruf edeceğiniz paralar hem milleti refaha kavuşturacak, hem de ordumuzu kendi imalatımız olan modern araçlarla donatacak, dünyanın sayılı orduları arasına sokacaktır. Bunlar Milli Görüş tarafından denenmiş, yapılmış ve başarılı olmuş uygulamalardır. Zararı yok “Havuz Sistemi” demeyin, ismini ve yöntemini değiştirin. Merak etmeyin, Milli Görüşçüler hoşgörülüdür. Sizi ayıplamazlar. Hatta alkış alırsınız. Ama bunları iradeniz varsa, iç ve dış müttefikleriniz uygun görürse (!) yapabilirsiniz.
Çok mu zor şeyler öneriyorum Allah aşkına?
Şehitlerimizi başkalarının kurtarması benim kanıma dokunuyor, sizin dokunmuyor mu?
TARİHİN KEŞFİ
Bugünü anlamak için, tarihi keşfe çık,
Yüce dağlarla derin denizler bulacaksın.
Hakk’ın Batıl’la mücadelesi; bu apaçık,
“İbret”inden, “Nusret”inden izler bulacaksın…
Ekrem Şama
ekremsama@
YORUMLAR
son bölümlerde yazdığınızı rahmetli Erbakan uygulamıştı herhalde.. ama pasif bir liderdi..vurgunu çocukları ç.atışarak meydana çıkardılar..Asker konusunda bu uçağımızın düşmesi konusunda konuşacak olan askerler ise saçma bir konudan içerideler..Donanma konusunda ise tayyip bey in gemileri var. Bunları silahlandırması gerekiyor! o zaman belki donanma sorunu biter..Bu kafayla yönetildiğimiz sürece vurulmaya devam...uçak, gemi, tren ne farkeder. güzel yazı..
Banker ve banka batıklarının ceremesini; mutfak tüp gazı kullananlar ödemeye devam ediyor ustam...
Parası ile para kazanma hırsına kapılmışların ağır bedelinden, Millî ve Şanlı Donanmamızın âcil İhtiyaçlarını karşılamaya para kalmıyor...
Askerî ve Polislerimizin binek arabalarının düşük modellerini görünce içimden; eskiden, avrupada çalışan vatandaşlarımızın yaptığı araç bağışları gibi ben de bir araç bağışlasam diye iç geçiriyorum.
Hürmedle Selâm ederim... Vârolasınız.
kadiryeter Kadir Yeter.
10 TEMMUZ 2012- TRABZON.
w.edebiyatdefteri.com/yazioku.asp?id=101142
ekremsama