- 1184 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
Ah ah. Bir evlenseydim de...
Saadetin ablanın gözlerine bakmaya her geçen gün korkuyordum.
Bana; patlamışta içi açılmış kocaman kocaman mısır tanelerini anımsatıyordu.
Evvelden böyle değilmiş.
Kocası gurbete gidip de gelmeyeli böyle olmuş diyor anam.
Eline- diline şipşak konuşur, her şeyi beş dakikada hazır eder, üzerine bahçeyi -bostanı öküzün yerine bile sürermiş.
Doğurduğu beşinci çocuktan sonra kocası, yedi boğazla baş edemeyeceğini anlayınca mecburi istikamet olan İstanbul’a gitmiş.
Gidiş o gidiş. Aradan yirmi yıl geçmiş. Saadetin everin olan kızlar kocaya gitmiş. Oğlanlar babalarının izini sürmek için çamurlu çarıklarıyla, tutmuşlar kayıp vatan İstalbul’un yolunu…
Saadet ablada, iki gözlü evinin badalında, gurbete gidenleri bekler de bekler . Bilir boşa beklediğini ya ne yaparsın, umut garibin ekmeği…
Annem koca göbeğiyle yokuşu çıkamadığı için aşağıdan sesleniyor bana:
" Pakize! Gız Pakize soluğum galdı gız. Gel al şunları elimden. Gız belim, kollarım koptu diyomya. Duymuyon mu gavurun kızı? Kulağının üstüne mi yattın gız.Adın batmasın senin Pakize gibi"
Duyuyordum duymasına ya, işime gelmiyordu. Az daha bağırsındı. Zaten iyi de yapsam, kötü de yapsam terlikler, oklavalar kafamın üzerinde uçuşmayacak mıydı? Kendimi niye yorayım şimdi ? Git ananın omzundaki yükü al. Götür samanlığa bas. İnekleri çeşmenin önündeki yalakta sula. Sonra götür ahıra bağla. Hele oradan oraya koşturup ahıra girmemek için direnen yeni yetme, inatçı tosunun peşinden koş. Artık onu yakalayana kadar zaten gece yarısı olur. Sonra git, inekleri sağ. Gel yallarını götür. Altlarının kemrelerini pakla. Tavukları kışlayıp bir taraftan doldur kümese. Aman be ! Yap yap bitmiyor işler. Ölümlü dünya bir evlensem de kurtulsam şu evden.
Sonra işten baban gelir. Oraya-buraya çıkardığını- işin yoksa arkası sıra topla. Getir leğeni, ibriği ayaklarını yıka, kurula. Önüne yemek koy. Sonra oturduğu yerde horlamaya başlayınca, omzundan tutup sallayarak uyandırıp, yatağın yolunu göster. Malum altmış yaşında adam. Kolay mı bu yaşta inşaatlarda amelelik yapmak?! Böyle hayırsız oğulları olursa elbet yapar. Yapmayıp da ne etsin? El adama açar da bilmem neresiyle güler!
Annem, zaten sofra başında ağzı açık uyuklamaya başlar. Bahçenin güneşi, tarlanın zorlu işi hep onun üzerinedir. Ablam Makbule ile oraya- buraya koştursun diye de en küçük erkek kardeşim Mustafa’yla sabah namazından sonra düşerler yola. Ta ki akşam namazına değin. Eve geldikten sonra da bir de yaptığım işi beğenmez. Her şeye bir kulp bulur.Sanırsın ki kaynanam.
Evlensem gitsem derim ki; evlendim aha bu kocam, aha buda kaynanam. Kaynanamın ağzı durmadan konuşursa derim işte kaynana bu! Sen anasın, otur oturduğun yerde.Analığını bil. Ne çekiştirip duruyorsun her yaptığımı; bel lastiği gibi …
Ardından, baş belası küçük ağabeyim gelir. Sabahtan, akşama kadar top peşinde koşturduğu spor ayakkabının içinde, havasızlıktan çürümüş gibi kokan ayaklarını çıkarır çıkarmaz evin içini acı -ekşi bir koku alır.
“Ağabey ayaklarını yıkasana” desen “ Sana ne kız! Keyfimin kahyası mısın “der.Ölme eşeğim ölme. Ne yana dönsen, burnunun hissettiği tek şey onun ayakların ağır kokusudur.
“Ağabey, leğen getireyim de güzel güzel yıkayayım ayaklarını, he ne dersin?”
Kara kaşını, kara gözünün içine sokar gibi gözlerime bön bön bakması yok mu? Kör şeytan, al eline bir bıçak, Allah yarattı deme sok böğrüne diyor. Ama şu içimdeki Allah korkusu olmasa, şu vicdanımın beni yiyip bitirmeyeceğini bilsem ben ona biliyorum yapacağımı da... Neyse. En iyisi pencereyi açıp havalandırmak. Yazın neyse de, kışın bir de yanan sıcak sobanın arkasına geçip uyuklamıyor mu o zaman evin içinde toplu intihar örneği sergiliyoruz işte.
Büyük ağabeyim Yusuf’ta, Kasap Nurettin emminin kızına abayı yakmış. Sabah akşam içip duruyor. Her gün eve zil, zurna geliyor. Ama Allahtan küçük ağabeyim gibi sinirli değil.Kafası iyi olduğu için hep gülüyor, şakalaşıyor. İçki içmesini onaylıyor değilim ama, en azından evin içinde birinin yüzü gülüyor. Ağabeyimin koluna girip odasına götürüp yatağına yatırdıktan sonra, pencereyi açarım ki ağzından yükselen birbirinin içinde esansları karışmış ucuz şarap ile ispirtoyu camdan dışarı çıkmaları için savuruyorum peşkiri...
Son iki aydır bu hep aynı terane. Sabah kalkar kalkmaz, doğru kızın evinin önüne serer postunu. Kah cama bakar, kap kapının önüne. Bakar da bakar, öküzün trene bakması gibi. Kız da kız olsa bari. Hiç gam yemeyeceğim. Gözünün biri kalk gidelim Sinop’a diyor. Diğeri ne işin var devir kıçını yat uyu balkonda diyor.
Ağabeyimin doğarken ebe Hatça ağlamıyor diye kıçı yerine, kafasına çok vurmuş. Anam hep der “bizim oğlanın tahtaları ebe Hatça yüzünden eksik “diye….
Ağabeyime bakıyorum. Görünüşte civan gibi ,boylu- poslu, yakışıklı mı yakışıklı bir bakan bir daha dönüp bakıyor. Gel gelelim, beyninde gram akıl yok.
“Lan ağabey bir aynaya bak . Şu köydeki en yakışıklı adam sensin. Ne demeye gittin de kasabın; şaşı gözlü kızına sevdalandın. Bıyıklarını ince tarakla taradıktan sonra, avucunun içine boca ettiği tükürüğünü, dalgalı siyah saçlarına sıvayıp bir güzel yedirdi. Sonra bana dönüp” Gönül derler gız buna .Senin aklın basmaz”.
“Belli belli, desene ağabey gönül dediğin şey sende ot yerine, boka konmuş!”
Sonra seyreyle sen gümbürtüyü. İkinci kattan merdivenleri sallayarak inişimden sonra, ağabeyimin bahçe kapısından çıkışını görene kadar alimallah evden içeri adım atamıyordum.
Hala Melahat’te Melahat diye sayıklıyor. Hay Melahat kadar kafana taş düşsünde altında kalda çıkama emi?
Melahat, babasının kasap dükkanındaki hayvanlardan sonra, ağabeyimin tükürüklü beynini de yedi besbelli.
Be hey kafasız ağabeyim. Beyinsiz ağabeyim.Davar ağabeyim. Biz ayda yarım kilo kıymayı aç karnımıza zor buluyoruz yedi boğaz.
Oysa Melahat babasının kasap dükkanında, günlük yediği on kilo pirzoladan, bizim evdeki iki ineğin akrabası gibi, endamını köy meydanında sergiliyor.
Sen kim, kasap’ın kızı Melahat’i almak kim? Melahat’inde çok umurundaydı sanki.
Her gün kasabaya, güya hısımları olan Ayşe’lere gidiyormuş. Yalan! Valla yalan, billah yalan. Aklı fikri belediye başkanının oğlunda. Onunla evlenmek için yanıp tutuşuyor. Varsa- yoksa o. Ama belediye başkanının oğlu, benim ağabeyim gibi açık ağızlı değil ki; alsın bu iki yüz kiloluk karıyı.
Acaba, ebe Hatça, ağabeyimin koca kafasına birkaç kere vursa, yerine gelir mi aklı acaba?
Aman be el sevdalanıyor tasası bana düşüyor?
Kuru kuruya seviyor işte. Tek başına sevda çekenin aklına tüküreyim ben!
Ne hali varsa görsün!
Ben zaten, tüm gün evde yattığı yerde sürekli mızmızlanıp, ağlayan kardeşimle uğraşıp ,günlük işleri yaptıktan sonra yemek işini de erkenden ayarlayıp şöyle bahçede ki asma ağacının altında ki sedire kurulup, bir yanıma demlediğim çayımı alıyorum diğer tarafıma çitlemeyi sevdiğim çekirdeğimi. Öyle de iyi gidiyorlar ki ohh sefam olsun.. Bütün evin yükü omuzlarımda. Az dinlenmek benim de hakkım öyle değil mi?
Ha bir de ablam Makbule’ye, gece oynaşıyla rahat etsin diye gözcülük görevi de benim.” Aman Pakize gelen olursa işaret yap. Canım Pakize ses olursa haber ver. Yok şöyle Pakize. Yok böyle Pakize. Pakize.Pakize.Pakize. Görende adımı ezberliyor sanır?
Hem ne işareti be? Benim kör karanlıkta yaptığım işaretin sen farkında mı olacaksın sanki? Mısırlığın içine girince, sanki ardına bakıyorsun da bana laf konuşuyorsun. Ahh babam bir duysa. Babamı geçtim küçük ağabeyim Nurettin bir duysa. Valla kör baltayla onları dilim dilim doğramaz mı? Annem duysa zaten kondurmaz biricik kızına. Kadın neredeyse onun yükünü de sırtlanıp alacak. Bazen kıskanmıyor değilim hani. Benim anam değilmiş gibi davranıyor. İyi de benim anam kim o zaman? Şu köyün dışında tek başına oturan. Hiç çocuğu olmayan oturan kör Nasibe mi?
Bir gece anama duyursam mı acaba Makbule ablayı? Görsün uğruna canını verebilecek kadar sevdiği kızının, yediği naneleri.Gene vicdanlıyım ben.Yatıp kalksın herkes bana dua etsin.
Ah ah! Bir evlensem de kurtulsam şu delilerin içinde de, rahat etsem!...
...
...
YORUMLAR
Bu esprili hikâye içinde, neye takıldığımı kimse tahmin edemez: Baba altmış yaşında da, ana kaç yaşında acaba? Zira, küçük, ağlayıp duran bir kardeş de olunca merak ettim, bu ana en küçüğü doğurduğunda kaç yaşındadır?
Çok tabii, gayet akıcı ve güzeldi.
Selâm ile...
Ülviye Yaldızlıı
Bunu görmenizden dolayı ne kadar mutlu olduğumu tahmin edemezsiniz:)
İçten teşekkürler
Okuyan gözlerinize sağlık
Hürmetle
Ülviye Yaldızlıı
Öptüm güzel yüreğinden çok çok-hissettin mi?
Evlerin küçüğü olunca her işi sanki o yapar ,bir kurtuluş görür evden çıkmayı gittiği yerde arar anasının evini.
Tebrik ederim saygılarımla.
Ülviye Yaldızlıı
Okuyan gözlerinize bereket
Hürmetle