- 2548 Okunma
- 13 Yorum
- 0 Beğeni
KONUMUZ MANİSA VE HEİDİ - ‘’NE ALAKA?’’ DEMEYİN
Ağam Heidi yar Heidi
Kunduram taştan kaydı
Elin bir tanesine de
Nasıl diyelim Heidi
( Bir Ordu Mesudiye Türküsü )
MANİSA’NIN ÜNLÜLERİ:
Efendim Manisa’nın ünlüleri deyince hemen aklınıza Manisa kelimesindeki sesli harfler olan A ve İ harfleri geldi tabii ki..Ama onlar değil… Yani meşhurları demek istiyorum ve sıralıyorum.
1-AHMET BEDEVİ ( Manisa Tarzanı) (1899 - 1963)
1899 yılında Bağdat’a 100-125 km kadar kuzeyde olan Samarra şehrinde dünyaya gelmiş Kerkük kökenli bir Türkmendir. Kurtuluş Savaşında savaştığı için kırmızı şeritli İstiklal Madalyası sahibidir. Hayatını Manisa’yı tüm Türkiye’ye örnek olacak şekilde ağaçlandırmaya adamış ve yaşadığı süre boyunca binlerce ağaç dikmiştir. Spil Dağında yaşayan ve Manisa sokaklarında üzerinde sadece şort ile dolaşan Ahmet Bedevi’ye halk Manisa Tarzanı adını takmıştır. 1963 yılında hayatını kaybedince Manisa halkınca bir efsaneye dönüştürülmüş, heykeli dikilmiştir. Her yıl ölüm yıldönümü olan 31 Mayısta Manisa’da Ahmet Bedevi için törenler düzenlenir
Türk Ordusu’nda hem 1. Dünya Savaşı, ardından hem de Türk Kurtuluş Savaşına katılır. Ancak Kurtuluş Savaşı’ndan hemen önce, Kafkas Cephesi’nde Kazım Karabekir Paşa’nın komutası altında er olarak görev alır.
Kurtuluş Savaşının ardından Türkiye Büyük Millet Meclisince Kırmızı Şeritli İstiklal Madalyası ile şereflendirilir. Her resmi kutlamada göğsüne bağladığı bir palmiye yaprağının üzerine bu madalyayı takar ve tören alanına büyük bir gurur içinde katılır.
Kurtuluş savaşı sonlarında işgalci düşmanın orduları yurdumuzu terk edişleri sırasında Batı Anadolu’daki her yeri ateşe verirler. Alevler öyle kuvvetlidir ki Manisa’ nın yemyeşil manzarası katran karasına dönüşür.
Tutkulu bir doğa sevdalısı olarak bu durumu üzüntüyle gören Bedevi, savaş sonrasında Manisa’nın manzarasını tekrar yeşile dönüştürmek üzere burada kalmaya karar verir. Askerlik bitmiştir, ancak ona göre bu vatan için ağaç dikmek yeni bir kutsal görevdir. Azimle mücadele ederek bir kaç senede mutlu sona ulaşır.
Yoksul ve yalnız bir yaşam geçirir. 1 Haziran 1933’te 30 lira aylıkla bahçıvan yardımcısı olarak Manisa Belediyesi’nin kadrosuna alınır. Kendisi de yoksul olduğu halde Belediye’den aldığı aylığı fakirlere yiyecek ve giyecek almak için harcayacak kadar yardımseverdir.
Yaz, kış şortla ve lastik pabuçlarla dolaşır, Sadece üzerine eski gazete sererek kullandığı ahşap bir sedirinin bulunduğu Spil Dağı’ndaki küçük kulübesinde yorgansız, yataksız ve yastıksız uyur.
Tek malvarlığı bunlardır. Yaşamında fazla masrafı olmadığından paraya ihtiyaç duymaz, kazancını fakirler için harcar.
Bir süre sonra saçını ve sakalını uzatmaya karar verir ve görünümünden ötürü halk ona "hacı" demeye başlar. Başkalarının 25-30 dakikada çıkabildiği Spil Dağın’daki Topkale Tepesine o, lastik pabuçlarıyla birkaç dakikada çıkar, kendi saatine göre saat 12:00 olunca muhtemelen askeriye’den kalma eski bir top arabasından 1 el top atışı yaparak saatin 12:00 olduğunu halka da bildirir. Bu yüzden halktan bazıları ona "topçu hacı" da der. Ve 31 Mayıs 1963’te hayata gözlerini yumar.
2-MANİSA HAFSA SULTAN BİMARHANESİ ( RUH VE SİNİR HASTALIKLARI HASTANESİ )
BİMARHANEYİ SONUNDA TIMARHANE YAPTIK YA HELAL OLSUN BİZLERE.
Manisa Ruh Sağlığı Hastanesi 400 senelik bir maziye sahiptir. Sultan Camii yanında olan, o zaman Manisa Bimarhanesi adı verilen ilk müessese 1539 senesinde Kanuni’nin annesi Hafsa Sultan adına yapılmıştır.
Kuruluşunda baştabip, göz tabibi ve yardımcısı, bir cerrah, iki eczacı, iki eczacı yardımcısı, bir katip, bir mutemet, muhasip, bir otçu, ( Esrarkeşe otçu diyoruz ğünümüzde…Bu otçu şimdiki şifalı bitkiler uzmanı oluyor yani ) bir kilerci, bir temizleyici , bir de kapıcı bulunuyordu. 20 yatağı vardı. Bu suretle ideal bir kadroyu benimsemiş olan Bimarhane teşkilatı bilahare yüzyıllar boyunca bir takım değişikliklere uğramış, bidayette tam kadrolu bir hastane olan bu tesis son 70-80 sene zarfında yalnız ruh hastalarına tahsis edilmiştir.
1916 senesinde hastane kadrosu şu şekil almıştır : Bilgili bir müslüman hekim,( Gayri Müslimlere güvenilmiyor ) hastalara okuyucu,( Vallahi ben uydurmuyorum gerçekten var ) kökçü ( eczacı ), pişirici, idare memuru, katip, biri kadın olmak üzere 6 güllabici ( gardiyan hastabakıcı ) kuruluşunda müessese camii, medrese, hamam, talimhane kısımlarını ihtiva ediyordu. Burası da diğer bimarhaneler gibi dini, eğitimci, insani ve sıhhi gayeler takip eden bir müessesedir. O zamanlar başlıca tedavi şekilleri hastalara okunmuş su ile bazı şifalı sayılan otları kaynatıp içirmek, mesir macunu yedirmek ve tecrit etmekti.
Manisa ‘nın tarihi mesir macunu mutasavvuf, bilgin ve erdemli bir zat olan hekimbaşı Merkez Efendi Hazretleri ‘nin bir yadigarıdır. Nitekim halen bu geleneğe uyarak her sene burada Manisa ‘lılar ve civardan gelen bir çok vatandaş eski bimarhanenin yanındaki Sultan Camisinin minarelerinden atılan mesir macunlarını kapışarak almaktadır. İnanca göre 20 / 25 çeşit baharattan ve şekerden yapılan bu macundan yiyenler beden ve ruh hastalıklarından kurtulmakta, gençleşmekte ve kuvvet kazanmaktadırlar.( Bu yüzdendir ki Manisalılar kolay kolay yaşlanmazlar ) Bimarhaneye uzun seneler Bostan Çelebi, Mevlana Şeyh Mehmet gibi bir çok kimseler baştabiplik etmiş ve nihayet 1916 yılında Bimarhane hekimliğine ek görev suretiyle belediye tabibi Dr. Naci ASLAN bey üstlenmiştir.
Cumhuriyet idaresinin kurulması üzerine Sultan Camii yanındaki tarihi bimarhane terk edilmiş, geniş bir bahçe içinde yapılan bugünkü hastanenin olduğu bölgeye taşınılmıştır. İlk başhekimi Ali MUHLİS ‘tir. Kurulduğunda 25 yatağı olan hastane süratle gelişmiş, Dr. Fahri Celal Göktolga, Dr. Nuri Pamir, Dr.Nuri Sandıkçıoğlu, Dr. Necati Kip bu hastanenin başhekimliğini yapmışlardır. Bu hekimlerin gayretleri ile hastane bir takım gelişmeler göstermiş, yeni binalar ve yataklar ilave edilmiş, yatak adedi 300 ‘e çıkarılmıştır. 1959 senesinde başhekim Dr. Ahmet Önsiper zamanında yatak sayısı 400 ‘e çıkarılmıştır. Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Kliniği kurulduktan sonra hastanenin bir bölümü Fakülte Psikiyatri Kliniğine tahsis edilmiş, son zamanlara kadar onların idaresinde olmuştur.
Şu anki yeni ve modern Manisa Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi Ege Bölgesi ve Batı Akdeniz Bölgesinde Manisa, Balıkesir, İzmir, Aydın, Kütahya, Uşak, Afyon, Denizli, Muğla, Isparta, Burdur ve Antalya olmak üzere toplam 12 il’e hizmet vermektedir.
Tamamen uydurma olsa da ateş olmayan yerden duman çıkmaz derler o bakımdan yazmakta beis görmüyorum.
Rivayete göre Atatürk Cumhuriyetten sonra ‘’ Çevre İllerde ne kadar akıl hastası varsa bu hastaneye koyun, Manisa’dan ise kimi yakalarsanız bu hastaneye koyun demiş’’ Hani ben inanmıyorum ama inanalar var böyle bir olaya.
3- HEİDİ ( HAYDİ OKUNUR )
Heidi İsviçreli yazar Johanna Spyri’nin yazdığı en ünlü çocuk kitabıdır. çocuk kitabı olarak yazıldığına bakmayın, kendisini günümüzde bile büyükler tarafından sevilerek okunmakta.
Heidi’nin hayat hikayesine kısaca bakmak gerekirse; kendisi küçük yaşta annesi ve babasını yitirmiş minik bir kızdır. önceleri sorumluluğunu üstlenen teyzesi, Fankfurt’ta iş bulunca Heidi’yi Alpler’in eteklerindeki dedesine bırakır. Dedesi tam anlamıyla huysuz ihtiyarın tekidir ama Heidi’nin dede’yi tam anlamıyla pamuk dedeye dönüştürmesi uzun sürmez.
Heidi dedesi, keçileri ve pek tabii ki çoban Peter ile bir süre masallar aleminde yaşar. Sonra teyzesinin zoru ile Frankfurt’a gider ve orada bir ailenin yanında yaşamaya başlar. Ailenin Klara isimli yürüme engelli kızına arkadaşlık etmek üzere buraya getirilmiştir. evin kahyası sinirli bayan Rotenmayer, Heidi’ye asıl adı Adelaide olarak seslenmektedir. Klara ise çok sevdiği küçük kızın kendisine Heidi denmesini sevdiğini bilir.
Bir süre sonra dede ve memleket hasretine daha fazla dayanamaz Heidi. yanında kaldığı ailenin büyükannesinin yardımıyla evine geri döner. Klara ve büyükanne de onunla gelir. Peter ve dedesi ile el ele veren Heidi Klara’yı yürütmeyi başarır.
Kitabı çok tutan Heidi’nin 1937 yılında filmi çekilir. Başrol oyuncusu Heidi’ye hiç benzemeyen sarı lüle saçlı, tombul Shirley Temple’dir
Derlelerse de inanmayın.
Heidi Aslında Manisalıdır. Asıl adı Hediye’dir. Her ne kadar zaman zaman Sare yahut Gülsen gibi takma adlar kullansa da yaptığım gayet araştırmacı ve dahi soruşturmacı tarihçilik neticesinde asıl adının Hediye olduğu tarafımdan keşfedilmiştir. Ama biz ona kısaca Heidi, ya da okunduğu şekliyle Haydi diyelim. Haydi demesine diyelim de kızcağızın işte bu ‘’Haydi’’ ismi yüzünden kafası ambele olmuş vaziyettedir. Mesela bir vatandaş bir başka vatandaşa ‘’ Haydi gidelim’’ dediği anda bizim Haydi bunların peşine takılmaktadır… Her neyse.
Haydi aslında Manisa Tarzanı ile birlikte Manisanın Spil Dağında yaşamaktadır…Çizgi Filmde Beyaz sakallı olarak gösterilen kişi aslında bizim Heidi’nin dedesi olan kara sakallı Manisa Tarzanı Ahmet Bedevi’den başkası değildir.
Heidi , Spil dağında dedesi Ahmet Bedevi ile yaşarken rüyasında pamuk şekeri yediğini görür. O sırada bir milyon bilmem kaç yüz bininci fidanı dikmekle meşgul olan dedesini zorla Manisa’ya indirir. Meğer o gün Mesir şenlikleri yapılmıyor muymuş? Eee Heidi niçin gelmişti Manisa’ya şeker yemek için değil mi. O da Mesir macunu kapmak için kalabalığa karışır. Hafsa Sultan bimarhanesinin kubbelerinden mesir macunu atanlardan birisi de Çoban Kadir’dir. Ancak tam Haydi geldiğinde Mesir Macunu bitmiştir. O da ne yapsın. Hemen sürüsünde bulunan yaşlı bir tekeyi kaldırdığı gibi Haydinin kafasına atar. İşte böylece Haydi’nin -daha sonra ‘’Keçi ‘’ adını vereceği- yaşlı bir tekesi olur.
Kafasına inen yaşlı teke yüzünden Haydi kayışı koparır tabii ki. Önce yaşlı tekeyi öyle bir bağrına basar ki hayvan zort zort zortlamaya başlar ki Teke Zortlatması denen oyun da İşte böylece icat olur ve ondan sonra ‘’patladı gitti ‘’ olur.
Bundan sonrası ise tam bir felaket. Kayışı koparmış, balataları sıyırmış ve dahi kafayı yemiş olan Haydi Sağ eliyle tekeyi, sol eliyle Çoban Kadir’i kaptığı gibi ikisini de dağa kaldırır.
Zavallı Ahmet Bedevi Dede ( Yani Manisa Tarzanı ) bakar ki vaziyet kel…Çünkü zavallı adamcağız o haliyle bir sürü fidan dikiyor lakin Haydi’nin keçisi olacak namussuz, fidanları yiyor. Çaresiz Haydi ile keçisini Spil dağından sepetlemeye karar verir. Onu Ordu’nun Mesudiye İlçesinde bulunan bir fındık ağasına evlatlık olarak verir.
Haydi burada artık bol bol fındık kırar her gün ( Mecazi manada değil, gerçek manada fındık kırar ) Hele kırmasın zaten Ağanın Rukiye Heptenhıyar diye bir yanaşması vardır ki zavallı Haydi’ye göz açtırmaz. Haaa bu ağanın bir de kızı vardır Adı da Dilâra…Bu Dilâra ayağı sakat bir kızdır.
Bu Rukiye Heptenhıyar olacak cadoloz karı kafayı Haydi’ye takmıştır ille de senin adın ‘’ Adile , bundan sonra sana Adile adıyla hitap edeceğim’’ diye tutturur. Artık nereden uydurduysa bu ismi…Pis karı nooolacak…( Hay Allah gaza geldim yavvv…Demek ki sadece seyrederken değil yazarken de gaza geliniyormuş. ) Allahtan Dilâra Haydi’nin tarafındadır. Haydi de Dilârayı çok sevmiştir. Ama Dedesi Manisa Tarzanı, Çoban Kadir ve ille de tekesi ‘’Keçi ‘’ burnunda tütmektedir. Her gün göz yaşı dökmektedir ‘’ Ahh ahhh o tekemin sütünü özledim ‘’ diye. Zavallı nereden bilsin tekesinin bir kurban bayramında dedesi tarafından kesilip etlerinin fakir fukaraya dağıtıldığını.
Efendim uzatmayalım…Haydi allem eder gullem eder sonunda ağadan ‘-Dilâra’yı Spil Dağında yürüteceğine ikna ederek- izni koparır. Ver elini tekrar Manisa.
Tabii ki bu geçen zaman zarfında her kes daha büyümüş ve özellikle Çoban Kadir çok çok yakışıklı bir delikanlı olmuştur ki sonraları Kadir İnanır diye artistlik filan yapar hergele.
Dilâra Çoban Kadir’i görür görmez ok gibi fırlar tekerlekli sandalyesinden ve ‘’ Görüyorum…Allah’ım görüyorummm…Pardon Allah’ım…Yürüyorummm’’ diye bağırarak kendisini Kadir’in güçlü ve haşin kollarına atar. Zavallı Haydi sap gibi ortada kalmıştır.
Keçisinin de kurban edildiğini öğrenen Haydi için artık yaşamak haram olmuştur. İntihar etmeye karar verir…Yüksek bir binanın tepesine çıkıp kendini boşluğa bırakır. Ama Manisa gibi bir yerde bu şekilde ölmek mümkün değildir. Çünkü Manisa Milleti Mesir şenliklerinden alışkın olduklarından gökten ne zaman bir şey inecek olsa onu hemen havada kaparlar. Haydi’yi de kapar vatandaşın biri. ( Bu vatandaşın adını tüm araştırmacılığıma rağmen öğrenemedim. Rivayete göre sonra bu kişiyle evlenmiş. )
Efendiiim… Her zaman gökten üç elma düşecek değil ya…Bu sefer de gökten düştü bir Haydi..Onu kaptı bir kedi..Miyav dedi, av dedi..( Ya pardon yine gaza geldim )
Haydi şimdi ne mi yapıyor?…Ne yapacak. Bol bol yemek yapıyor…Mesela: Manisa Kebabı, Odun Köftesi, Simit Ekmeği, Ekmek Dolması, Nohutlu Mantı, Börülce Tarator, Alaşehir Kapaması, Şevket-i Bostan (Bu yemeği çok merak ediyorum ),Yaprak Sarması, Sinkonta ( Bunu da merak ediyorum ), Mantar Tatlısı ( Mantar ve tatlısı????? ) , Höşmerim, Kula Güveci, Kabaklı Pide, Kula Şekerli Pidesi, Su Böreği
Son olarak:
Bizim Haydi şu günlerde kafayı takmış ‘’ben yaşlanmak istiyorum’’ a. Eeeee o zaman biz de bir şiirle noktalayalım yazımızı madem.
HAYDİ’NİN YAŞLI HALLERİ
Gözleri görmüyor, kulak duymuyor.
Titrek bedenini sürüyor Haydi
Bir ilmiği iki saatte atıp,
Torununa kazak örüyor Haydi.
Bir zamanlar yeri zirveydi, doruk.
Sabır ile helva olurdu koruk.
Şimdi oldu artık koca bir moruk.
Beli iki büklüm yürüyor Haydi.
Her saniye ağrı sızı tutuyor.
Sobaya sırtını verip yatıyor.
Dişler kesmez olmuş lüp lüp yutuyor.
Eski bohçaları dürüyor Haydi
Şu haline içim inan kanadı.
Bunadı kız anam, vallah bunadı.
En son yaptığını herkes kınadı.
Yatağını yola seriyor Haydi.
Kayışı kopardı, kırdı kirişi.
Cadalozluk oldu artık her işi.
Ağzında kalmadı bir tane dişi
Tel tel dökülüyor, eriyor Haydi.
Anlattım âtiyi böylece bir bir.
İstersen hemen kaç, ister çabuk gir.
Sami denen deli yazdı bir şiir.
Abisine selam veriyor Haydi.
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Bu yazıyı yazmama vesile olan sitemizin değerli yazarlarından Sare Yaprak mahlaslı arkadaşıma çok çok teşekkürlerimle.
Ayrıca bu vesileyle Manisa İlimize nice hayır eserleri kazandırmış olan Yavuz Sultan Selim Han’ın eşi ve Kanuni Sultan Süleyman’ın annesi Ayşe Hafsa Sultan’a, Doğa aşığı , Manisa’yı Manisa yapanların başında gelen Ahmet Bedevi’ye sonsuz şükranlarımı sunarak onlar için yüce Rabbimden rahmet diliyorum..Makamları cennet olsun.
YORUMLAR
ne yalan söylim koptum nefessiz okudum mizah mıydı heyecan dolu bir roman mıydı anlamadım kapıldım valla:)bu arada iyi araştırma yapamamışsınız.ben ordu mesudiyeliyim ve ordunun sadece mesudiye kazasında fındık yetişmez :)alemsiniz tek fındık olmayan kazayı seçmişsiniz:)))
sami biberoğulları
Öncelikle yazıma göstediğiniz ilgi için çok teşekkür ederim. Yalnız şu Mesudiye konusu...Şimdi sen tut Mesudiye'de bir fındık ağası uydur ondsan sonra çıksın bir Mesudiye'li desin ki '' Mesudiye'de fındık yetişmez'' Kıvıracağız artık başka çare yok:
Efendim çoook eski devirlerde varmış fındık...Fakat malum Mesudiye'liler sert mizaçlı adamlar...Kendilerine ''Fındıkçı '' denilmesine kızmışlr ve sökmüşler fındık ağaçlarını...Sanırım oldu değil mi? Başka yalan uyduramadım valla.
Selam ve sevgilerimle.
silbaştanözgen
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
hocam hem güldürücü hem düşündürücü hemde bilgilendiriciyazı olması hasebiyle sizi gönülden kutluyorum saygılarımla selamlar
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
YAAAA HOCAMMM VALLAHİ DE KISKANACAM BAK..KENDİNE BİR NAZAR BONCUGU TAK ÇATLATIRIM BU GİDİŞLE SENİ NAZARDAN SANA ETTİĞİM HASET VE GIPTA İLE..:))))))))))
KALEMİNE VE HAYEL GÜCÜNE VE BU HAYEL GÜCÜNÜ İFADE EDİŞ BİÇİMİNE GURBAN OLURUM ..ALLAH KALEMİNİ AÇIK İLHAM PERİLERİNİ ÇALIŞKAN ETSİN EMİ...
sami biberoğulları
Sevgili Meslektaşım.
Ben de işte böyle içten bir yoruma gurban olurum. Dostun nazarı tutmnaz bizi. Hem o nazar ya da haset değildir dostun dostla duyduğu gururdur...Senin gibi bir dostum olduğu için gurur duyuyorum
Selam ve sevgilerle Allah'a emanet ol.
MANİSA
Doğusunda,
Doğu Kışla.
Batısında,
Batı Kışla.
Arkasını vermiş,
Spil Dağına.
Ne şanslı şehirsin,
Manisa.
Ovaya uzanırken elin.
Gediz nehri, eskisi gibi değil..
Kybele ye gerek yok.
Ağlayan Kaya,
Ağlamaz olmuş.
Bağrında,
Minarelerin varken..
Hocam senden korkulur kayseriler açık göz bilirdik onları koyup geçtin.
Tebrik ederim saygılarımla.
.
MANİSA
Doğusunda,
Doğu Kışla.
Batısında,
Batı Kışla.
Arkasını vermiş,
Spil Dağına.
Ne şanslı şehirsin,
Manisa.
Ovaya uzanırken elin.
Gediz nehri, eskisi gibi değil..
Kybele ye gerek yok.
Ağlayan Kaya,
Ağlamaz olmuş.
Bağrında,
Minarelerin varken..
Hocam senden korkulur kayseriler açık göz bilirdik onları koyup geçtin.
Tebrik ederim saygılarımla.
sami biberoğulları
Şimdi sen de yazınca artık bu Manisa'yı görmek baya baya farz oldu gibi..
Selam ve saygılarımla.
hediye......heidi...... valla hocam bayıldım.... harikasın.... saygılar
sami biberoğulları
Yılların Tacettin Yıldırım'ını Taco Ağa yaptık artık...Şaşmamak gerek.
Selam ve sevgilerimle.
Okumaya başlayınca adından yola çıkarak güleceğim dedim. Bir de ne göreyim çok ciddi bir yazı. Aynı zamanda bilgilendirici ve emek verilmiş. Yanıldım dedim. O da ne öyle okudukça önce yüzümde bir tebessüm, sonra sessiz bir gülüş, sona yaklaşınca kahkalarımı tutamaz oldum. Ve son yine ciddi lakin ben hala gülüyorum. :)))
O zamanlar tek kanal ve belirli saatlerde yayın başlayınca hepimiz televizyonun karşına dizilir, keyifle izlerdik. O günler televizyonlar daha kaliteli programlar sunuyorlardı insanlara. Bu size has çok ayrı bir yetenek hocam. Bizde bu yetenekten nasiplenen olarak çok şanslıyız. Saygılarımla...
sami biberoğulları
Dostlarım sağ olsun. Onların güzelliğidir bu yazıları yazdıran.
Selam ve sevgilerimle.
Allah sizi bildiği gibi yapsın bende isterem yazı veya şiir kıskandım
sami biberoğulları
Senin için , seninle koskoca tiyatro yazdık. Hiç kıskanılır mı ?
Ayrıca şiir isterem diyorsun ki şiir değil şiirlerin var.
Selam ve sevgiler.
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
sami biberoğulları
Heidi'yi biz de zamanında ailecek zevkle seyrederdik. Şimdi başlasa yine seyrederim.
Bu rada ben de hiç görmediğim Manisa hakkında baya bilgi topladığım için mutlu oldum bu yazıyı yazmakla.
Selam ve sevgilerimle.
Hocam,emeğinize yüreğinize sağlık şimdi ben ne diyeceğimi bilemedim...Sevgiler selamlar saygılar....
sami biberoğulları
Çok teşekkürler.
Selam ve sevgiler benden.