- 954 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
İki Yağmur Damlası
Kıştan yeni çıkmıştı evren. Cemreler düşmüş, havalar ısınıyordu yavaş yavaş. Doğa canlanırken kırlar çiçeklenmeye başlamıştı bile. Çocuklar kuzular ve oğlaklarla yarışırcasına doldurmuşlardı kırları. Kimi uçurtma uçuruyor, kimi çember çeviriyor, kimi ip atlıyorken onları çok uzaktan seyredip, hallerine gülenler vardı.
Güneş ışıklarıyla yeni ulaşmaya başlamıştı yeryüzüne. Gökyüzü baharı karşılarcasına parlak ve maviydi. Yalnız çok yükseklerde dolaşan beyaz bulutlar bahara aldanmayın dercesine selamlıyordu çocukları. Bulutlardan birinin üstünde iki yağmur damlası kıştan yeni çıkmanın yorgunluğunu atarken konuşuyorlardı tatlı tatlı. Ama bazen hüzünlenip bazen gülmeleri sıcak ülkelerden yeni gelen kırlangıcı meraklandırdı. Tutundu yavaşça buluta neler konuştuklarını sordu iki yağmur damlasına. Damlalar anlatırken o da can kulağı ile dinledi.
’Aralık ayıydı sanırım’ diye söze başladı birinci damla ve devam etti: ’Şiddetli esen rüzgâr beni bilmediğim bir yere sürükledi. Buralarda kışlar çetin geçiyordu galiba. Herkesin evinin tonlarca odun yığılıydı. Ne güzel bu kış bu köyde kimse üşümeyecek diye düşünürken ellerini ovuşturarak yürüyen bir çocuk gördüm. Hemen yağmur olup düştüm omzuna. Keşke düşmez olaydım. Garibimin üzerinde doğru dürüst bir hırka bile yok. Lastik çizmesinin içinde belki çorabı da yok. Soğuktan kulakları burnu kızarmış. Dondu donacak yürümese. Bu çocuk ne yapıyor dışarıda derken karşıdan gelen yaşlı adamın sorularıyla dondum kaldım. Çocuğa bu havada dışarıda ne aradığını, hasta annesini kime bıraktığını soruyordu. Çocuk içinde bastırdığı duyguları salıp ağlamaya başladı. Soğukla birlikte gözyaşları buz tutup dökülüyordu sanki. Kulak misafiri oldum konuşmalara. Annesi hastaymış. Babası para kazanma umuduyla gurbete gitmiş. Çocuk annesine bakmak için okula bile gidemiyormuş. Üstelik yakacakları da bitmiş. Çok üzüldüm çocuk için, yağmur olup üzerine yağdığım için utandım. Islandı benim yüzümden daha çok üşüdü.’ Damlacık, soluklanmak için durduğunda kırlangıç ve diğer damlanın gözlerini dolduğunu gördü. İkisi birden ’eee ne oldu sonra, yakacak bulabildi mi çocuk’ diye sorunca damla, yeniden anlatmaya başladı: ’ Yaşlı adam çocuğu eve gönderdi. Yakacak bir şeyler getireceğini de ekledi sözlerine. Çocuk çok sevinmişti sevinmesine ama ben sevinememiştim. Yakacak buldular ya yiyecek? Gün boyu takip ettim çocuğu ve yaşlı adamı. Yaşlı adam birkaç evin kapısını çaldı. Ne konuştuklarını duymadım ama o evlerden çıkan insanların elleri kolları dolu olarak çocuğun evinin kapısını çalmaları doğrusu rahatlattı içimi. Rüzgâr beni savurmasaydı bir çocuk için bu kadar üzüleceğimi düşünemezdim. Çocuklar biz yağınca mutlu olurlar sanıyordum. Ama böyle iyi insanların olacağını da düşünemezdim. Rüzgârın sayesinde çok şey öğrendim.’ Damla sözünü bitirdiğin de diğer damla ile kırlangıç derin bir oh çekip gözlerini sildiler.
Kırlangıç bu kez diğer damlaya bir anısını anlatması için ısrar etti. Damla nazlanmadan anlatmaya başladı. ’Benim anılarımda pek iç açıcı değil. En son yaşadığım bir olayı anlatayım size. Geçen bahardı. Tıpkı bu günler gibi bahar yeni gelmişti. Baharın büyüsüne kapılıp çoştuk hep birlikte. Elim sende oynar gibi koştuk, şakalaştık yeryüzüne inerken. Öyle eğleniyorduk ki kendimizden başka bir şey düşünmüyorduk. Bir çocuk ağlamasıyla kendimize geldiğimizde artık çok geçti. Yamaçlardan aşağı selle birlikte toprakta akıyordu. Bir çocuk toprak altında kalan arabasını almak için çırpınıyordu. Annesi de çocuğun içeri gelmesi için uğraşıyordu. Anne çocuğu ve arabayı almak için koştu çocuğu kucağına aldığı anda bir gürültü koptu. Dönüp baktıklarında evlerinin yıkılığını gördüler. Anne yağmur çamur demeden yere oturup dövünürken çocuk giden arabasına ağlıyordu. Sonra olanların farkına vardı koşarak annesine sarıldı. İkisi de sırılsıklam olmuşlardı. Üstelik ne sığınacak bir evleri, ne ıslanmış giysileri değiştirebilecek giysileri vardı. Yaşadıkları olayın etkisi hafifleyince anne oğlunu kucağında olduğunu ve yaralanmadığını fark edince gözyaşları mutluluğa dönüştü. Ben üzgün üzgün bir ağacın yaprağından seyrettim, olanı biteni. Evsiz kalmışlardı. Nerde kalacaklar şimdi diye düşünürken güneş çıktı meydana, sanki kurutmak istiyordu her yeri. Güneşten korunmak için uzaklaştık oradan ama aklım onlarda kalmıştı. Geçenlerde o taraflara düştü yolum, gidip baktım. Küçük bir ev vardı yıkılan evin az ilerisinde. Bu kez dere yatağına yapmamışlar evi. Küçük çocukta çok mutlu görünüyordu.’ Yorulmuştu bir çırpıda anısını anlatan damla. Diğer damla ile kırlangıç mutlu sonla biten anıdan etkilenmişti. Ama en çok evin eski evin yerine dere yatağına yapılmamasına sevindiler. Yoksa az bir yağmurda evlerine yine su dolar, yamaçlardan kayan topraklar yine yıkardı evi.
İki yağmur damlası bu kez kırlangıca dönüp bir anısını anlatmasını istediler. Kırlangıç buluttan ayrılıp el sallarken yağmur damlalarına yolunu uzun olduğunu, arkadaşlarına yetişmesi gerektiğini ama dönüşte karşılaşırlarsa mutlaka anlatacağını söyledi. Ve uzaklaştı.
Yağmur damlaları, yeryüzünde gelen mutlu çocuk seslerini dinleyerek uykuya daldılar.