- 2543 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
OY ASİYE ASİYE…
Çok şükür artık öğretmen milletinin yaz tatili başladı. Her ne kadar her birimiz mayolarımızı, bikinilerimizi kaptığımız gibi kendimizi kızgın kumlardan serin sulara atamayacak olsak da tatil tatildir değil mi? Hiç bir şey yapmasak bile evimizde çizgili pijamalarımızı ve de ev terliklerimizi giyip rahat rahat, bir günlük gazeteyi hatmedebiliriz. ( Bu satırı özellikle yazdım. Kadınlar çok gıcık oluyorlar bu çizgili pijama, terlik ve hele hele gazeteye dikilmiş koca gözünden. )
İzmit’te görevdeyken her şey çok daha farklıydı…O zamanlar yaz tatillerim için iki alternatifim vardı. Ya Fethiye’ye giderdim. Ya da Bodrum’a inerdim. Yok yaaa hemen kıskanmayın öyle. Bodrum dediğim bizim evin bodrumuydu…Yazları en serin yer orasıydı. Fethiye ise..İzmitliler bilirler: Fethiye Caddesi… İstanbul’a gelince ikisinden de mahrum kaldık. Evin bodrumu olmadığı gibi Fethiye caddesi diye bir cadde de yok…O bakımdan ara sıra Bağdat’a kadar uzanıyoruz…Yani Bağdat Caddesine...Tabii ki alışveriş yapmamak kaydıyla…Sadece gezmek için. Orada alışveriş yapmak bizi aşar.
Yahu buraya nereden daldım ben? Amacım bir öğretmen nasıl tatil yapar onu anlatmak değil ki. Hah tamam hatırladım niçin tatil konusuna girdiğimi.
Efendim…Mesleği öğretmenlik olmayanlar biz muallim ve muallime milletini hep kıskanırlar ‘’ Ne güzel, yaz mevsimi gelince üç ay tatiliniz var’’ diye. Öncelikle belirteyim: Bizim tatillerimiz üç ay değildir. Sadece bir aydır. Biz , öğrenciler gibi 19 Mayıstan itibaren başlayamayız tatile. Mesela bu sene tam olarak 7 Temmuzda başlıyor tatilimiz. Geri dönüşümüz ise tam bir ay sonra…Sınıfta kalmış öğrencilerimizin sınavları var…Hani Milli Eğitim Bakanlığına inat hiç bir öğrenciyi sınıfta bırakmayıp tatilimizi üç aya çıkarmak gibi bir açık gözlülük yapmaya kalksak bile yine de uzatamayız…Belirlenen gün ve saatlerde mutlaka okulda olunacak ve ‘’Yeni eğitim öğretim yılına başlama ön hazırlıkları yapacağız. ‘’ Yani efendim: İnternete girecek, 2012-2013 Öğretim yılına ait - gireceğimiz derslerin - yıllık planlarını, sosyal kulüp çalışma planlarını vs. Çıkarıp hazır hale getireceğiz.
Peki tüm bunları bir taraftan buz gibi bir içeceği midemize indirir yahut da kızgın kumlar üzeride dolaşan hatunları maganda maganda keserken, bir deniz sahilinde yapmamız mümkün değil midir? Günümüz teknolojisi ile elbette mümkündür ama olmazzz…İlle okulda yapmak zorundayız. Çünkü bizim yan gelip yatarak para kazanmamız diğer meslek erbabını rahatsız etmektedir.
Eveeettt…İşte ana konu da buydu zaten…Öğretmenler gerçekten de okullarda yan gelip yatarak para kazanıyorlar ve de hiç hak etmedikleri halde mi bu kadar uzun bir tatil yapıyorlar?
Öncelikle Süleyman Demirel’in ‘’ Gaz vardı da biz mi içtik ?’’ dediği gibi ‘’ Öğrenci var, okullar eğitim- öğretim yapacak durumda yani açık da biz mi kapatıyoruz okulları. ‘’ Gönderin madem çocuklarınızı .Okutmazsak, öğretmezsek kendi adıma namerdim. Öğrencinin olmadığı bir okulda ne yapılır peki? Yok yokkk o kadar da değil…İnlere cinlere ders verecek kadar o alemin içinde değiliz hiç birimiz.
Neyse…gelelim yan gelip yatma mevzuuna…
Eğitim öğretim sürdüğü müddetçe hiç bir öğretmen sınıfına girdiği andan itibaren yan gelip yatamaz çünkü ortam müsait değildir her şeyden önce. Öğretmen sınıfa girdikten sonra mutlak surette dikey vaziyettedir. Arada sandalyesine oturan, hatta o sandalyeyle kendisini özdeşleştirmiş olduğu için hiç kalkmayanlar olsa bile tek tük, yine de hiç bir öğretmeni sınıfta yatay pozisyonda görmeniz mümkün değildir.
O halde sorun nedir? Öğretmenlerin hiç yorulmadıkları mı? İşte bu noktada konuşurum ben. Gelin birlikte benim bir dersime girelim ve bakalım yoruluyor muyum?
Zilin çalması, sınıfa giriş, cep telefonlarının kapatılması için yalvar yakar rica, yoklama fasıllarını geçiyorum. Direkt derse girdim.
Dalmış gitmişim derse, Dandanakan’dan girmiş, Malazgirt’e doğru yol alıyorum.
Aşağıdan bir ses: ‘’Ay - Gaz...Nı nı nınnnn’… Tüm dikkatler o erotik ses ve tüp arabasında...’Lan oğlum...Kızım...Hiç mi hayatınızda piknik tüpü görmediniz? Yok...İlle tüp kamyonu tamamen görünmez oluncaya kadar izleyecekler. Neyse efendim o geçiyor, ben aşkla şevkle küffar kellesi kesmeye başlıyorum…Pat yeni bir ses ’ Eskiler alıyooommm...Demir, bakır, çinko,kurşun alamiyon ( Yani alüminyum- İnşallah doğru yazmışımdır .) alıyommm eskiciiiii...Pencereyi açıp bağırıyorum...’ Kardeşim bak ben de eskiciyim..Millete hep eskileri anlatıyorum...Yani burada sana ihtiyaç yok...Haydi ikile bakalım...’ Adam homur homur sesler çıkararak gidiyor. Sanırım bana küfür filan da etti ib…( iblis )
İki dakika sonra:
‘’ Everey body repeat please ( Her kes tekrar etsin lütfen ) : ‘’ A book, This is a book, What is this, İt is a book ...’’ ya da buna benzer bir şey…İngilizce öğretmenimiz yabancı dil öğretiyor çocuklara. Sesli sesli tekrar ettiriyor…Yani: ‘’Bir kitap…Bu bir kitaptır…Bu nedir?…O bir kitaptır…’’ diye diye - zaten aptala dönmüş olan garibim öğrencilerin kafalarına kafalarına çakıyor elindeki nesnenin bir kitap olduğunu. Bu arada ben de etkileniyorum tabii ki yan sınıfta...Yanaklarımı göstererek başlıyorum ‘’ An apple…This is an apple…What is this? İt İs an apple’’ ( Yani: Bir elma..Bu bir elmadır? Bu nedir? O bir elmadır ) Hay Allah’ım ya...
İki dakika daha sonra:
-Lan oğlum pas versene öküz…
-Kanka bana bak ayıp oluyor öyle öküz - möküz.
-Hastir lan hıyar…
Beden Eğitimi dersi var bahçede…Çocuklar maç yapıyorlar aralarında. Hem bedenlerini eğitiyorlar kemik sesleri arasında hem de birbirlerine karşı zarafet ve incelik örnekleri sergiliyorlar. Benim sınıftakilerin tüm dikkatleri dışarıda yine…Hayatlarında hiç top görmemişler ya… ( Top kelimesini burada asıl manasında kullandım. ) Neyse efendim Ben en nazik organımı yırtmaktayım tabii ki ‘’ Bana bakın, dikkatinizi bana verin ‘’ diye.
İki dakika daha daha sonra...
‘’ Oy Asiye Asiye…Tütün koydum keseye…Baban seni vereyi de bir evlek pırasiye oooyyy oyyy ‘’ Bir başka sınıfta müzik dersi var ve ben Malazgirt savaşını anlatmaya çalışıyorum. Hatlar karışıyor, devreler yanıyor …Yani şimdi bu kadar güzel bir türkü varken ..Hay Allah’ım ya…Başlıyorum ben de ‘’ Oy Diyojen Diyojen…Nerede senun ojen? Alparslan’a yenildun da ondan mi kaçti neşen? Oyyy ooyyyy’’
Bir adet iki dakika kadar daha sonra:
‘’Daaatt…daaatttt…daaaatttt…’’
Bu da düğün konvoyu. Mübarekler sanki çok iyi bir halt yemişler gibi ortalığı inletiyorlar. Yahu hemşerim evleniyorsanız evleniyorsunuz bana ne? Ne diye bu kadar gürültü yapıyorsunuz ki?
Çocuklar dediğim benim koca kazıklar ise o ana kadar tek soru sormazken o konvoy geçerken soru yağmuruna tutuyorlar beni.
-Hocam sizce akşamleyin olacak savaşta mı daha çok zayiat olur yoksa Malazgirt’te’mi oldu?
-Hocam akşamleyin olacak savaş savunma savaşı mı olur sizce yoksa taarruz mu?
Ve benzeri bir sürü soru. Bir de meraklılar ki sormayın. Hatta şeyi bile soruyorlar…Yani Leyleklerin göç mevsiminin iş bu vukuattan dokuz ay sonra mı başlayacağını ...
-Yahu ben nereden bileyim…Onlar Biyolojinin konuları Biyoloji öğretmenine sorun. Şimdi siz leyleği, kırlangıcı bırakın da bana bakın..Tüm dikkatinizi bana toplayın…Eveeeett..Nerede kalmıştık?
-Şey hocam….Diyojen tırnaklarına oje sürüyordu en son olarak.
-Ne ojesi yav…Sapıtmayın…
-Valla hocam siz dediniz…Değil mi arkadaşlar?
-Neyse siz o kısmı kayıtlardan silin. Devam ediyoruz…Tüm dikkatinizi bana verdiniz değil mi? Eveeettt…Malazgirt ovasında düşman ordusu 150 Bin, Türk askeri iseeee …
‘’En büyük asker bizim asker…En büyük asker bizim asker… Datttt dadada..daattt dadaaa dat dat dattt’’
Asker uğurlaması var efendim. Eh biz de iştirak etmezsek olur mu? Dahil oluyoruz bu coşkuya…
Artık konumuza dönelim mi çocuklar?
-Hocam zil çaldı.
-Emin misiniz? Daha yeni başlamıştık derse …Ne çabuk? Hem ben niçin duymadım?
-Hocam ekmek-musaf çarpsın ki zil çaldı.
Kulaklarım ağır işitiyor , dolayısıyla zaman zaman kandırıyorlar beni ’ zil çaldı ’ diye ama bu sefer gerçekten de zil çalmış anlaşılan çünkü koridordan da sesler geliyor.
-Çocuklar tamam çıkacağım…Sizleri de teneffüse çıkaracağım ama son bir şey söylemek istiyorum.
-Ama hocam olmaz ki…Teneffüsümüzü yemeye hakkınız yok..
-Yahu durun hele…Ne diyecektim…Bakın unutturdunuz…Hah…Aklıma geldi: ‘’Ağasarın nalini de gel salıni saliniiii...İnsan cebunde taşır senin gibi gelini..Oy Asiye Asiye…Tütün koydum keseyeee..Baban seni vereyi de bir evlek pirasiyeee oooyyy ooooyyy…’’
Gayrı muallim ve muallime milletinin yorulup yorulmadığı, uzun bir tatili hakkedip etmediği konusunda kararı siz değerli okuyuculara bırakıyorum.
BÜTÜN SİTE SAKİNİ DOST VE ARKADAŞLARIN, ÇİLELİ ÜLKEMİN, TÜM İSLAM ALEMİNİN MÜBAREK BERAAT KANDİLİNİ EN İÇTEN DİLEKLERİMLE KUTLUYOR ; BÜTÜN İNSANLIK ALEMİNE HAYIRLARA VESİLE OLMASINI YÜCE RABBİM (C.C..) DEN DİLİYORUM.
YORUMLAR
Sizin ve Bütün İslam Aleminin Berat Kandili mübarek olsun hocam.
Yine güldürürken düşündürmeyi başardınız. Bu zamanda muallim olmak zor zanaat ben hocam
saygılarımla
sami biberoğulları
SELAM VE SEVGİLERİMLE.
hocam öncelikle bodruma ve fethiyeye gidemeyişinize üzüldüğümü belirteyim istanbuldada halk plajları var isterseniz oradanda yararlanabilirsiniz gelelim öğretmenlik konusuna yan gelip yatıyorsunuz diyenler halt etmiş kişilerdir evde kendi çocuğuna tahammül edemiyorlarken öğretmen onca çocuklarla nasıl yan gelip yatsın çamur at izi kalsın misali hocam siz moralinizi bozmayın siz yazın biz hem okuyalım hem gülelim iyi tatiller dileğimle saygılarımla selamlar
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Sizinde kandilinizi kutlarım Hocam.
Horoz ölür gözü çöplükte kalırmış ya.Öğretmende öyle tatil filan umursamaz aklı o zilli hayattadır.Şartlıdır mübarek özler durur hiç aklından çıkmaz ki.
Tatile gitse bile çocuk gibi kumla oynar dolaşır ders verir gibi o kadar.
Tebrik ederim saygılarımla.
sami biberoğulları
Öğretmenin ahval-i pür melalini o kadar güzel ifade etmişsiniz ki söylenecek söz kalmamış. Öğretmen olabilmek için biraz deli olmak gerekiyor sanırım.
Selam ve sevgilerimle.