- 2442 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Acısıyla tatlısıyla benim Hayatım....
Hatırlamıyorum ne zaman doğduğumu ama taşıdığım kimlikte 1961 senesi nisan ayının 4 ünde gelmişim...Hayal meyal hatırladığım kırık kırtık hatıralarımda annemin gözyaşları baş köşede oturuyorlar...Yavaş yavaş büyümeye başladığımda anlar oldum neler olduğunu ..Biz Anneannemin evinde zaruretten oturuyormuşuz...Ki bir zabın yengem var,evlerden uzak.Her türlü şikirsiz fikirlerin ve icraatların sahibi...Of yenge of bak dünyadaki kraliyet bitti..O ektiğin melanet icraatların karşısında öz oğlun bile (seni çok sevdiğini bildiğim halde) çok rahat azarlayıp hanımına katılıyor...Çok üzüldüğüm en ince ve vurucu nokta burası...SENİN DÜŞTÜĞÜN DÜNYA TUZAĞINA ODA DÜŞÜYOR..Lakin yenge bunların senin mizacınla ilgili olduğuna inanıyorum.Ben kendi hisseme düşen oranda Hakkımı helal ediyorum...Çünkü bunca gudubet akrabalarımın arasında huyu kötü,amma yaptığının arkasında duracak kadarda mert ve yüreklisin..
Fakat dünyalar güzeli Annemin gözyaşları...Bilemem ben bunlara haddim değil ki hüküm vereyim..O mesele ahirete duhul eder..Allahım ; Annemi de senide affeder inşallah.
Neyse N.H ilkokuluna 4.sınıf sömestr tatiline kadar devam ettim.Babam 1968 larda Almanya ya işçi olarak gitmiş ve herhalde bizleri de yanında görmek istemişti ki 1970 yılında aile olarak Almanya ya götürdü..Abim,ben,ve 2 küçük kardeşim.Orada küçük bir ilçeye ve çok yoğun insan nufusuna irkilerek bakakaldım...
Hatırımda kaldığı kadarıyla wolfenbuttel krumme strasse no:... da bir buçuk odalı bir ev; daha öncesi babamın kaldığı bekar evinde yaklaşık 3-5 gün zorunlu ikamet ettik.Babam daha sonra çömüstede baglı ampleben adında bir köyde ev kiralamış...Hoop oraya taşındık.Sanki taşıyacak ev eşyası varmış gibi..:)
Burası benim için hayatımın ince noktasıdır.Çünkü 4.sınıf yarıtatilinde bana hiç sorulmadan ve dayatma ile getirildiğim bir ülkede , dilini-dinini-kültürünü hiç tanımadığım bu yerde yaşamaya mecbur edildim...Ve tekrardan okul dediler.Peki dedim lakin Almancanın A harfi bile yoktu benim dil hafızamda..Kayıt edildiğim okul ise sadece kendi dilinde yani Almanca olarak eğitim veriyordu.
Okula beni ve küçük kardeşimi başlattılar..İkimizde ilk sınıftan yani 1.sınfdan başladık.Ben sınıfa 3-4 numara büyük duruyordum...Kısa sürede bana sınav yaptılar ve uzatmıyayım orada ikamet ettiğimiz süre içinde 6 sınıfa kadar çıkarttılar.
Hiç unutmayacagım arkadaşım "Elizabeth Bitna"benim hem arkadaşım hem kardeşim gibiydi.Ondan ögrendiğim Almanca kadar oda benden Türkçe ögrenmişti..
İnsanlarla kaynaşma biraz süre aldı.Daha sonra çevrenin dogal güzelliği beni mest etti..Orman;köyün hemen yanıbaşıydı ve muhteşemdi..Tabii bütün bu ani değişmeler ve gelişmeler bende akıl almaz bir uyum/suzluk süreci başlamasına neden oldu.Burada ögrendiğim kültür; bir bilye için kavga,küfür , talan kültürü değildi ve orada yoktu.Kimse ile(kardeşlerim hariç) kavga etmedim.Gerekçe bulamadım...
En gıcık olduğum ve yadırgadıgım ise "çan" sesleri olmuştu.Bende hiçde olumlu duygular oluşturmamıştı.Kilise evimize 3 ev uzaktaydı.Televizyonlada burada tanışmıştım.Tarzan diye bir film vardı.galiba en çok onu seyrediyordum.Ve o cam içine insanlar mekanlar nasıl geliyor ? nasıl görüyorum merakı orada başladı.
Birgün annem ve babam bizim tekrardan Türkiyeye kesin dönüş yapacagımızı söyleyip hazırladılar...Dosdogru havaalanına götürdüler.Dönüş yaptık.
Dönüş sonrası kiralık bir ev bulundu.İçine eşyalar konuldu e yaşamaya başladık.Okullar ögretime açılacak ,annem beni götürdü kayıt yaptırdı.Yine 4.cü sınıftan devam edecekmişim..Ne geri zekalı bir sistem di...
Ve ömrümün zulmü başlamış oldu...Okullar başladı ama dayatmada başladı..-Önlük giyeceksin...! Fe subhan Allah..Yarabbim kendi memleketimin dayatmasına zulmüne bakın.. Niye ..? sorusuna gayet pişkin ve despotça kurallar böyle...Yahu ben koyun muyum ki senin despotlukların önünde diz çöküp meleyeyim...Okula gitmeme kararımdan vazgeçirmeye çok uğraştılar.. En sonunda "Ömer Yağmur" öğretmenimizle bir araya getirdiler...Beni dinledi.. dinledi.. Seninle bir anlaşma yapalım istersen..senin istediğini ben okula ileteyim kabul ederlerse ilk dönem senin istediğin gibi olsun.. ikinci ve sonrası da bizim söylediğimiz gibi...peki dedim ve belli bir süre çok da uzun olmadı ve onların dediği ölçülerde okula devam ettim...
Daha sonra sanırım 8 ay kadar sonrası idi...Oturduğumuz evin mutfağından; eşyalar bir yerlere tangır tungur taşınıyor gibi sesler çıkarırdı.. Sabah korkuyla bakardık ama eşyalar yerinde olurdu...O evden bu yüzden taşındık.. Taşınmaz olaydık o tahta kurusu depolu eve..Her gün kanlarımızı emiyor ve çıban gibi sert noktalar oluşturuyorlardı..Okulumda değişmişti.. Gazipaşa İlkokulu...lakin yine kiralık ev arıyorduk...bulundu da.. bahçeli 2 odalı bir ev...Ne mutfaktan tangırtı geliyordu.. Ne de tahtakurusu emiyordu bizi...Biraz rahat edeceğiz dedim ama...Gariblik dünyanın en çekilmez olgusuydu...Evet halaoğlu İzzet Ağabeyim ve dayıoğlu İzzet Ağabeyimin bizi hiç yalnız bırakmamaları hep hafızamda kazılı olarak kaldı ve kalacak...Ve rabbim bana ömür bahşettiği sürece onlara her zaman müteşekkir ve minnettar olacağım...Buradan ikisinin de ellerini hürmetle öpüyorum...
Zar zorda olsa ortaokulu bitirdim...Lakin sonrası kale duvarları gibi yüksek gelen sıkıntılı bir hayat beni bekliyordu...Bir meslek öğrenmem gerekliydi.1975-76 lı yıllarda İsmail ustanın yanına çıraklığa başladım...Haftalık ise 5 TL idi...Tabii hafta sonu usta haftalık verecek ki....! Bende onu götürüp ekmek,çay,şeker vs...alacagız..Babam ve agam Almanyada çalışırken hal böyleydi...3 ayda bir postaneye babamdan gelen havale için gideriz...Postane 15-20 gün sonra keyfi olursa verirdi...Tabii oldugu gibi borçlara dağıtırdı rahmetli anam....Oturdugumuz ev mütaitten satın alınmıştı..Senetlerden biri ödenmemiş ve senette avukatlık olmuştu...Fikriye amemin senedi ödemesi ile rahatlamıştık...Anlattıkları ile yaşattıkları hayatımıza tezat düşen Rahmetli babam ve agamın işleri rast gelsin...Hayatın hayat olduğunu daha ortaokul 1 de ögrettiler...Ne kadar sert mizacın var diyene kızamıyordum bile...Çünkü onların pencerelerinden hayata bakma lüksü ve rahatlığını hiç kullanma şansım olmamıştı....Evet maalesef gerçek sadece bunlardan ibaretti...Okumayı o kadar çok istiyordum ki....Okuyamamak hala şimdi bile kocaman bir uhde....Ortaokula yazılırken alınan elbise ile mezun olmuştum...Ceket kollarım ve pantolon paçalarım 3-4 parmak kısalmıştı...Hepsine razıydım okuyabilmek için....amma...o şans asla ve kat’a tanınmamıştı...Sadece bana has değildi tabii kızkardeşimde çok zeki olmasına rağmen sadece maddi imkansızlıktan dolayı okutamamıştık...Hala yüreğime inceden sızı verir bu konu.....Hayat devam ede duruyordu....Annemin dik duruşlu insan olması ise hayata karşı dimdik durmayı ve yavşamamayı ögretti bana...Ve birgün sokaga çıkma yasagı ilan edildi...Ne oluyo demeye fırsat kalmadan Tv de kendin devlet başkanı olarak lanse eden ve ülkemin en az 30 sene oldugu yere çakılmasını saglayan kenan evreni tanıdık....İnsana zulüm ancak o kadar yapılabilirdi...Sag ve sol görüşlü insanlara yapmadığı işkence kalmamıştı....Hatta 15-16 yaşında bir delikanlının yaşını büyütüp idam etmesini kıyamette bile unutmayacak ve affetmeyeceğim....Tabii ustanın yanına gidiyor ve sanat ögrenmeye devam ediyordum...Çünkü tek şansım o idi...Okuma şansı verilmiyeceğine adım mehmetten daha emindim...İş laklaka gelince 4-5 sene alamanya da çalışıp bu evi ben aldım havasında olan agamla hayatı tınmayan babamdan başka bir beklentide bulunmam kendime saygısızlık olurdu.....
Hülasa hayata ve çetinliklerine katlanmaya çalışıyordum...Ve artık kalfalıktan usta olmaya başladığım dönemlerde Cıllavuklu Mustafa Soygüder (ALLAH MEKANINI CENNET ETSİN) ile tanışmıştık.Aylık 15000 tl maaşla onun işyerinde işe başladım ve oradan askerlik vazifemi ifa etmeye gittim...
Geçen askerlik süremde çok değişik kişiler tanıdım...Bunlardan rahmetli İzzet Okkaoğlu hiçbir zaman yeri doldurulması mümkün olmayan arkadaşımdı...Ve askerlik dönüşü tekrardan asıl hayata döndüm. Artık tatil bitmişti.. Birçoklarına bu süreç ağır ve katlanılamaz gelse de bana tatil gibiydi...Dönmüştüm ve işe ,aşa ihtiyacım vardı...
Laylaylom tarzı hiçbir zaman bana ait olmayan bir duygu idi...Hayat bana çok resmi ve ciddi idi...Birkaç işyerinde Usta olarak çalıştım...Daha sonra Kazım Karabekir mahallesinde at ahırından dükkana döndürdüğüm işyerimi açtım...Adı üstünde mahrumlar mah...Onlara ne varda bana ne olsun...Kırık kırtık iş yapmaya çalışıyordum ama nafile...Nasipsizlik mi desem...? Ağır imtihanlar mı desem..? Bilemiyorum..Hiçbir zaman akılsızlık diyemedim.Çünkü; biliyordum ki imkanları tam olupta onları değerlendirmekten uzak insanlar için kullanılan bir deyim idi...
Şartları o kadar zorlamama rağmen olmuyor...olmuyor...olmuyordu...Artık bu memlekette kısmetsizim duygusu beni müebbete mahkum etmişti...Anneme (sadece ona) bu memleketten gideyim.. Başka topraklarda kısmetimi arayayım müsaade et dedim...Bana gitme oğlum ben mahzun kalırım...Sana da sütümü helal etmem sözü ile bu "özü sözü bir,adil,merhametli,mümin,hiç riya bilmez" memlekette çakıldım kaldım...Bir şansız nişanlılık dönemi de kuyruğa girmiş ve bana acı verip bir yılımı çalmak için gelmişti bu arada...Geldi...Yokluklar tabiiki mutluluk vermiyor insanlara...Bir yıla yakın sürede sıkıntı ...sıkıntı...Sonunda patlayıp...Olmuyor dedik...Kültürde tutmuyor...Maddiyatta..Ne yapalım Allah onunda bahtını rızkını açık etsin...Hülasa olmadı da...Rabbim her işin hayırlısını nasip etsin..
Daha sonrasında benimde rahat edeceğimi düşündükleri bir insanla nişanlanıp evlendim...Bu işlerde hakkı ve emeği babam kadar olan ağabeyim yaşarı ve dayımoglu izzeti hiçbir zaman unutmam mümkün olamaz..Allah onlara kıyamette cennet ihsan etsin...Dünyada sıkıntı görmesinler...
Bu sıralarda Beğendik Market çok güzel ve o tarihlerde hayali zor olan bir market açmıştı...Ağabeyimin aracılığı ile orada meyve sebze reyonunda işe başlamıştım...Bir yıl kadar severek keyif alarak çalıştığım işyerim oldu...Buradan emekli olurum dediğim sıralarda bel fıtığı ile tanıştım..Dört aya yakın olmadık sınıhçılar,masörler vs....denene denene çalışamaz oldum...Ve bana haketmediğim paranın haram olduğu öğretilerek büyütüldüğüm için..! İşten ayrılmanın en doğru olduğuna karar verdim...Çünkü sürekli rapor ve çalışmadığın hak etmediğin maaş...Yok bu hiç de doğru değildi.. Ve istifa ettim.
Daha sonrasında ise şimdilerde anmaktan bile rahatsız olduğum elektronik pazarlama şirketi kurduk...Tam 21 yıl süren bu ticari ilişki sağlığımı ve o sürede kazandığımız maddi ,manevi her şeyi sildi...götürdü... 1990 dan 2006 yılına kadar çalışanda ,işyeri işletenlerde mutlu ve birliktelikte iken (sonradan anlayabildiğim)herşey benim olsun hırsına kapılan değerli ortağım vefakar ve fedakar...! yeğenini şirkete transfer etti...Pazarlama şirketi o zamanlara kadar asla çek kesmemiş iken bankadan çek alıp kesmeye başladı. Pazarlamaya çıkmaya başlayan yeğenin yaptığı satışlardan büyük meblağlarda karşılıksız çekler patlamaya başladı...Tabii bu olay iki ortak arasında da sıkıntılar yaşanmasına sebebiyet vermeye başladı...Israrla yeğenimin verdiği zararı ben karşılarım havaları ve tavırlarına "o zaman ayrılalım " teklifi yaptım...Kazım Üstünel abi samimi ve iyi niyetiyle beni ve ortağı bir araya getirdi... Keşke gelinmese idi. Bu tarih şirketinde, karşılıklı güveninde çok ağır yara aldığı bir milat oldu...’2008 yılı sancıların ve hainliklerin temellerinin atıldğı bir yıl olmuş ,babasını iflasla ihya ettiren çok kıymet!i yeğenide nihayet kendine yama olarak şirkete ithal etmiş ...rahatlamıştı..Yegenin gelişi ile pazarlama grubunda büyük bir rahatsızlık ve şirket içi huzursuzluk tepe noktaya sıçramıştı...O güne kadar ortağın gözbebeği mustafa ile değerli yeğen kapışmış ve şirketten ortak tarafından resmen kovulmuştu...Ve kendine bizimle öğrendiği sektörde pazarlama dükkanı açmıştı...
Beni ahmaklığım gelişmiş bir ahmaklık türevi olmalı ki..Mustafa’ya nedir? bu meselenin aslı diye sormadım..Sürekli kulağıma üfleyen değerli iş ortağım kovduktan sonraki ilk bir ayda koşa koşa Mustafa ya ortaklık teklifi götürmüş...(Tabii benim asla haberim olmadı...) Kovduğu delikanlı ise -Abim beni kovan sensin...!Üstelik ortağı olan bir kişinin yapmaması gereken üstüne etik olmayan bir teklif cevabını vermiş...Bu olup bitenleri neredeyse 7-8 yıl sonra öğrenebildim...Ancak 2009-2010-2011 sürekli bir çöküşün artarak baskılar kurduğu ve acıları Allahtan başka hiçbir kulla paylaşamadığım ıstırabın zirvelerde dolaştığı yıllara dönüştü...Tatavacılık ve yalakalık bu yıllarda tavan yapmıştı...Duygusalı oynayan çok rahat kandırıyordu iş ortağımı...Artık tartışmaktan ve kavgadan yorulmuştum...Ne olacaksa olsun diyen bir havaya girmiştim...Eski iş zekamı işlerime izole etmiştim...Çünkü her türlü madrabazlık ve utanmazlık ,uyanıklık sayılıyordu...En çok yağ çeken ve takla atan ise gözde oluveriyordu...Artık uykularım tatile gitmiş gibiydi...Nasıl olacak bu işler Ya Rabbim diye ağlayarak dualarımın sayısını hatırlamıyorum...Kasım ayının 17 si idi...Yıl 2011...Sivas ta yediğimiz kazık öyle böyle değildi...Sabah çok gergin olduğumu hissettim ve muhasebede olan hanım kardeşime bankalarda veya resmiyette yapılacak işlerimizi sordum...Çalışanların maaşı yatacak -Siz zahmet etmeyin hallederiz dese de çıktım maaşları hesaplara yatırdım...
Sabahtan beri sol göğsümde tırnak büyüklüğünde bir nokta çok ağrımaya başlamıştı...Bankada çalışan arkadaşlar öğle yemeğini beraber yemeyi teklif ediyorlardı...Bense o güne kadar yapmadığım agresif davranışlara girmiştim...Aşağıya indiğim de eczaneye gidip bir hap almaya niyet ederek merdivenlere geldim...Bir an çok aşırı yorgun ve terli olduğumu hissettim.Eczaneye girince bir kutu dorsilon hap istedim...Benim durumumu hissetmiş olmalı ki eczacı bayan -Bence hastaneye gidin hiç iyi görünmüyorsunuz ...demesine ragmen haptan içip oradanda öğle namazını kılarım niyetiyle Hacıkılıç camiine doğru yürümeye başladım...10-15 adım attım...Aklım uçmuş gibiydi...Oraya yığılacak gibi halsizdim...Adım atmaya mecalim bitmişti...Artık yığılmak üzereydim caminin avlusuna kadar her nasılsa gelmiştim...Ya bayılmıştım ya da bayılmak üzere idim...durumumu değerlendirecek halde de değildim. Bizim Manav Mustafanın dükkanına girdiğimi ve çok soğuk bir su istediğimi hatırlıyorum...Orada telefonun hızlı çağrı tuşuna bastığımı biliyorum ...Oraya yığılmışım...Şirketten birilerine benim durumumu ve nerede olduğumu anlatmışlar...Beni almaya ortağım ve zorzal gelmiş....Hastaneye(Anakalp)götürmüşler..Asansöre tekerlekli sandalyede gittiğim bir anı hatırlıyorum...Sonrasın da ise bir masa da yattığımı hissederek gözümü açtım...Namazlar da tesbih olarak her gün bir ayet ezberliyordum..Yattığım masanın sağ yanında temiz yüzlü birinin gülümsediğini gördüm...
Vucudumla ilgili bir işlem yapıyordu...O arada seslice -La ilahe illa ente sübhaneke inni küntü minezzalimiyn... diye okuyordum...Sag yanımda işlem yapan kişide benimle okuyordu...Gözündeki yaşları gördüğüm o anda tarifi çok zor bir acı çöktü göğsüme...Benim gözümü açtığımda aradan 3-4 gün geçmiş...Beni yoğun bakımda tutmuşlar...Birileri gelip aklın normal olup olmadığını test etmesi, bana ne iş yaptığımı veya ailemi sormalarının ardından ailemi getirmelerini hatırlıyorum...Evet yine benim ailemle birlikteydim...Ne kadar şükür etsem..Hamd etsem az gelirdi...Daha sonrasında ise servise aldılar..5-6 gün gibide zannederim orada tuttular...Kendime sürekli olarak sağlığına kavuşmak için çırpınman gerekli diyordum...Çocuklarımın evlenip kendi evlerine ve eşlerine, çocuklarına sahip olduklarını görmem lazım diyordum...Ve belli hastane döneminden sonra evime gönderdiler...Vücut olarak aşırı zede görmüş olduğumu biliyordum...92 kg dan 78 kg gelmiştim...Ve güç olarak zorluyordu...Psikolojim ise tamamen dengeyi kaybetmişti...Toparlanmaya çalışıyordum...Tabii bu arada şirkette devam ediyordu...Benim kalp krizi geçirmem sırasında ortağımın karaciğer kanseri olduğunu Yusuf Rüzgardan öğrendim...İkinci bir şiddetli darbede gelmiş oldu...Bu sıkıntıların arasında şirketin bünyesinde olan sırtlan ve sansarlarda kraliyet kurmuşlar ortağımdan da icazet almışlar...İlk 6 ay yatacaksın gibi tembihleri ve önerileri tınmıyordum bile...Çünkü; şirkette işler çokta
iyi gitmiyordu...Ve kriz geçirmemin %99 geçerli gerekçe ise şirketin mali ve çokta etik olmayan ortaklık davranışı idi...Şirkete ilk dönüşümde baktım ki Mehmet Özyapıcı isimli arkadaşımız patron koltuğunda emanetçilik yapıyor...Ve yeğende onu amcası adına yönetiyordu...Ne oluyor ne yapmaya çalışılıyor dememe çok fırsat olmadan günlerden pazar ve ortağım bana telefon açıyor...-Ben şirket hakkında görüşmek istiyorum ...! Gelirsen evimdeyim...dedi .Peki dedim ve eşimle akşam ezanından hemen sonra idi vardım...Baktım Muhasebecimiz Süleyman Şahin orada bir anlam veremedim...Hayırdır Süleyman..? diye sordum.-Abi ..kem küm falan derken ortağım bana-Ben çağırdım Süleymanı dedi..Bende olan şirket hisselerini çalışanlara devir edeceğim...Cümle bitti...Gözüne bakarak sordum - Şİrket kar ederken dağıtsaydın hisselerini de görseydik gardaş dedim...-Böyle diye cevap geldi...Neye uğradığımı bilemedim...O sinirle kalktım -Hakkını helal et gardaşım dedim...Hiç yorumsuz bakıyordu...Eşime seslendim ve evden çıktım...Muhasebecide çıkmıştı...Ne oluyor Süleyman sorusuna- Abi ben sizden 2 saat evvelinde ortağın tarafından çağırıldım.Bana direk;-t bende olan hisseleri çalışanlara dagıtalım onun hazırlıgını gör dedi.Mümkün olmayacağını hukuken şirketin bu şekilde hak devir edemeyeceğini ve olsa bile ortagın var onunla bunu konuşman gerekli zaruret oldugunu ve bu davranışının etik olmadığını söyledim..Ondan sonra sana telefon açtı.Ve daha sonrasını zaten biliyorsun abi....dedi.Durdum ...Sinir tepemde ve kan beynime sıçramış hale geldim. –Madem böyle Süleyman...O halde bende olan şirket hissesini kayyuma devir için gerekli hukuki işlemi başlatalım.Ben sabah sana ugrayacağım ...dedim. Süleyman ise –Abi bu çok agır bedele mal olur...-Ben konuşayım ...Durumu açıkça izah edeyim...Daha sonrasında ne karara varırsanız uygulayalım dedi...Ertesi gün beni aradı ve Ben konuştum abi...İstersen gel konuşalım diye davet etti...Süleymanın bürosunda dinlediğim ve duyduğum kelimeler beni çok aşırı üzdü ve yordu...Yazık diyebildim...Yazık...Bunca yıl ben niye farketmedim bu bizans oyunlarını...Demek ki onada hak edemeyeceği sevgi ve merhameti sunmuştum...O da bunu iblis tarafı ile yorumlamış ve işin bu şeytani boyutlara gelmesine sebeb olmuştu...Unuttuğu bir şey vardı hayata dair..._Herkesin bir hesabı olsada Yaradan Rabbil Alemiynin hesabı tek gerçekti...VeSüleyman bana ortagın ve bende olan hisselerin ortagın yegeni ve en az onun kadar iblis arkadaşı tarafından devir alınacagını söyledi...Tamam ..Aktifi pasifi her ne varsa alsın başlarına çalsınlar...Ceketimide almayacağım..Anlayan anlar dedim...İşlemler yapıldı..Devrettim..Bu işlerin bu hale gelmesine sebeb olan ve o leşten faydalanan sırtlanlara diyorum ki;Allaha inanıyorsanız..! Hiçbirinize hakkımı helal etmiyorum .Haklarım karşılığında Huzuru mahşerde hepinizin imanını alacagım...Dünyada yaşadığınız sürecede essefili safiliyn olarak yaşayın.Allahın kahhar ismi şerifine havale ediyorum...Gelmiş,gemiş,yaşayan ve geleceklerinizi....
Ve 2008 tarihinde aramıza katılan esfeli safiline hakkımı hiçbir şekilde helal etmiyeceğim..
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.