- 1566 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
BİR İSTANBUL GÜNLÜĞÜ,,
Değeli dostlar sevgili okuyucularım;
Pendikten bir dolmuşa bindim üsküdara bir iş için gitmem gerekiyordu,O gün sabahtan beri içimde tuhaf bir sıkıntı vardı tarif edemediğim.Ayaklarım bir türlü gitmek istemiyordu nedense.kendi kendime Allah hayırlara tevdi etsin diyerek yola çıktım.İstanbulun kalabalıklığına mı yanarsın,trafiğin hallaç pamuğu gibi olmasınamı,,yoksa bir dolmuşun içinde sıcaklığın 35-36 derecelere vurup nem oranının % 90 lara varan bunaltıcı durumunamı alt alta üst üste tıkış tıkış ken, zırt pırt münübüsü kullanan şöförün "hadi beyler biraz daha sıkışın" demesinemi,,,içimden geçen küfürleri arka arkaya sıralıyamAdığıma mı yanarsIn derken,,bunları yapamadığım için içimden kendi kendime saydım durdum...!
Ne siyasiler kaldı ne yerel yöneticiler..! sonra bir düşündüm,,onlara niye kızıp küfrediyordum ki,,onları seçen, bizi yönetin diyen kimdi..? bizdik bizlerdik...!! O zaman onlara kızıp küfretmenin ne alemi vardı.layık olduğumuz kişiler tarafından yönetilmeyi biz hak etmemişmiydik...??!!
Baktım işin ucu bana batmasada bir yakınıma bir sevdiğime bir dostuma batacak...!!
Dolayısı ile dönüp dolaşıp bana kadar gelecek,içimden geçirdiklerim geri aldım "ÇARK" ettim tabi.Kolaymı...
Normalde 20-25 dakikalık yol ne kadar sürecekti Allah bilir yıllardır dolmuşa binmediğim için birazda tuhafıma gitti ama sabır dedim kendi kendime.Bir hengame bir curcuna,bir telaş bir koşturmaca inen binen iki adım sonra "müsait bir yerde"diyen kendini bilmez insanlar,Velhasılı kelam yitip giden değerler,unutulan saygı sevgiler,değişen toplum ahlak ve uygulamaları egoizmin alıp başını gittiği "ben" eksenli "brey"eksenli bir şekilde teknolajiyide çok iyi kullanarak sistemli ama sinsi sinsi beynimize yüreklerimize yerleştirilen insanlık dışı ne varsa hepsi gözlerimin önünde bir filim seyreder gibi yaşanırken ve ben tüm bunları izlerken...Küt diye bir ses geldi...!
Bizim dolmuşun bıçkın şöförü bir yolcu daha fazla alayım diye sağlı sollu manevralarla tarafiği alt üst ederken karşıdan karşıya geçmeğe çalışan bir çift’i dolmuşun altına almıştı...!
Ortalık bir anda karıştı;dolmuş bir anda boşaldı.korku telaş herkes bir tarafa saçıldı,bağıran çığıran,yurdum insanı tuhaf işte herkes kendi derdine düşmüş.ben o hangemede dolmuşun çarptığı yere fırladım şöförle birlikte genç kızın ön sol teker karın bölgesinin yarısına kadar üstüne çıkmıştı..! onu alalacele nasıl yaptığımızı bile hatırlamadığım bir şekilde çekip aldık.! erkekse o bir kaç dakika içinde hakkın rahmetine kavuşmuştu..!!
Bir kaç kişi ambülans çağırmak için telefon açmıştı ama birde ben açtım,,,bir sürü AHRET sorusu sordular bana...! neyse zaten gelse de bu felç olmuş trafikte ne işe yarardıki..!
Demeye kalmadan o genç kadını iki kişi tutup kenara alalım derken,yanındaki erkeğin adını vererek "Osman" nerde dedi.? burda diyebildim anca,öldüğünü söyliyemedim.!
Ama seni çok acil hastahaneye götürmemiz lazım diyerek durumu kurtarmaya çalışırken,
Ne olur amca beni yanına götürün dediğini duyduk,şöförle birlikte ne kadar canını yakmadan tutabildik ise yanına götürdük.Allahım böyle bir tabloyo kimseye yaşatmasın değerli dostlarım okuyucularım.Genç kadın erkeğin öldüğünü görünce,,,gerisini varın düşünün....!! o genç kadın nasıl bağırıyor nasıl feryad ediyor..! Ağzından tek cümle dökülerek "SENİ SEVİYORUM,SENİ SEVİYORUM OSMANIM"diyerek...!!!!
Yaka paça kadını E-5 in karşı tarafına geçirip bir taksiye bindik Yan yollardan Haydar paşa hastahanesine giderken taksinin içinde bile aynı cümleyi belki binlerce kez tekrar edip durdu.Nasıl oldu bilmiyorum ama bir ara ona dönerek sordum güç bela hırıltılı bir sesle.Çokmu seviyordun dedim...??!!
Ne dedi biliyormusunuz değerli okuyucularım;Çok seviyordum amca....""AMA BİR KEZ BİLE ONA SÖLİYEMEDİM""....!!
O anda benim halimi bir göz önüne getirin getirebilirseniz...!
Gözyaşlarım tükendi sanıyodum...! meğerse içimde ne kadar gözyaşı biriktirmişim şaştım kaldım...!
Gerisin yazmayacağım ama onu hastahaneye teslim edip döndükten iki sonra ziyaretine gittiğimde,Doktorlar iç kanamadan öldüğünü söylediler ailesi gelip morgtan alıp gitmişlerdi.Allah hem onlara hem tüm vefat etmiş geçmişlerimizin mekânını cennet eylesin.Lâkin o genç kadını Cenabı ALLAH cenneti ile ödüllendirmiştir bundan emin olmamakla birlikte ben öyle inanıyorum..!
Bu yazıyı bilgisayarımın tuşlarına dokunup yazarken hayatımızın ama’ların keşke’lerin pişmanlıkların üzerine kurulu olduğunu farkettim.Ve çok okuduğum herkesin de çok çok okuduğu bir makalenin alıntısını sizlerle paylaşmak istedim.
""Birbirinize Seni seviyorum demeyi ertelemeyin hayat kısa yarını beklemeyin"" diyerek
Kelebek İle Papatya’nın Hikayesi ni bir solukta okuyacağınıza eminim, sonra başınıız iki elinizin arasına alıp bir dakikalığına düşünün ve hemen sevdiğiniz her kimse ona koşun...!!!
Günlerden bir gün, evrenin bir noktasında, küçük bir tırtıl gözlerini hayata açmış. Doğal içgüdüleri ile hemen beslenmeye başlamış.Ne bulursa yemiş. Bir süre sonra, yeterince büyüdüğünde,kendine güvenli bir yer bulup, bir koza örmeye başlamış.Bu kozanın içinde geçirdiği uzunca bir sürenin sonunda da rengarenk kanatlı bir kelebek olup çıkmış.minik kelebek, uçabiliyor olmanın da verdiği mutlulukla uçmaya başlamış.Dağlar tepeler aşmış, ormanın her yerini dolaşmış.Derken bir vadiye gelmiş. Rengarenk çiçeklerin bulunduğu bir vadiye.Etrafına şaşkın şaşkın bakarken, vadinin öbür ucunda bir papatya görmüş. Bir anda afallamış. Ne düşüneceğini, ne yapacağını bilememiş.
İçinden “Ne muhteşem bir çiçek” diye geçirmiş.Ve vakit kaybetmeden yüzlerce renkli, hoş kokulu çiçeğin üzerinden geçip doğruca onun yanında almış soluğu.“Merhaba” demiş papatyaya, “sizi uzaktan gördüm ve yanınıza gelmek istedim.”. Nazlı papatya şöyle bir bakmış konuğuna ve
“Merhaba” demiş, “ben de yalnızlıktan sıkılmıştım zaten.”
Ve konuşmaya başlamışlar. Kelebek ona hayat hikayesini,nerede dünyaya geldiğini, geçtiği ormanı, tepeleri anlatmış.Papatya da ona kendinden bahsetmiş. Birbirlerinden gerçekten hoşlanmışlar. Kelebek bütün zamanını papatyayla geçirmiş.Gece olunca beraber yıldızları ve ateş böceklerinin danslarını seyretmişler. Gündüz olunca kelebek, kanatlarıyla papatyayı güneşin yakıcı ışınlarından korumuş. Minik kelebek papatyayı çok
sevmiş. O kadar çok sevmiş ki, bir türlü onun yanından ayrılamamış.Papatyanın da onu sevip sevmediğini merak ediyormuş. Ama cesaretedip de bunu papatyaya söyleyememiş bir türlü. Onu kırmaktan,incitmekten, bu yüzden kaybetmekten korkmuş. Papatya da kelebeği çok sevmiş ama o da bir türlü söyleyememiş sevgisini.Duygularının karşılığının olmayacağından, bu yüzden kelebeği kaybedeceğinden korkmuş. Böylece iki sevgili yan yana ama sevgilerini paylaşmadan sürekli sohbet etmişler.Böylece saatler saatleri kovalamış. Günler geçip de, kelebek artık zamanı kalmadığını, gücünün tükendiğini anlayınca, papatyaya dönmüş ve; “Üzgünüm ama senden ayrılmam gerekecek” demiş.Papatya buna bir anlam verememiş. “Neden” demiş. “Yoksa
benim yanımda mutsuz musun?”. “Hayır” demiş kelebek. “Bilakis,sen benim hayatıma anlam kattın. Fakat biz kelebeklerin ömrü sadece üç gündür. Ve ben de ömrümü tamamladım. Artık kelebeklerin hiç ölmediği bir yere gitmeliyim.”Papatya bu duruma çok üzülmüş ama yapacak bir şey yokmuş zaten.Kelebek artık hiç gücünün kalmadığını, daha fazla tutunamayacağını fark ettiğinde, son bir gayretle papatyaya “Sevi seviyorum”diyebilmiş ancak. Papatya donakalmış. Sadece “Bende…”diyebilmiş kelebeğin arkasından. Ardından da gözyaşlarına boğulmuş İçinden “Keşke onun da beni sevdiğini bilseydim.Keşke onu sevdiğimi söyleyebilseydim.” diye geçirmiş.
Papatya, sevdiğinin onu sevdiğini bilmeden geçirdiği günlerin acısına dayanamamış. Bir süre sonra yaprakları önce solmuş,sonra da dökülmeye başlamış.
Her düşen yaprakta papatya, “seviyormuş” diye geçirmiş içinden.""""
..........
İşte o günden beri, bunu bilen aşıklar,
sevgililerine soramadıklarını hep papatyalara sorarmış:
Değerli okuyucularım sevgili dostlarım içinizdeki duygularınızı yüreğinizinizin içindeki mezarlığınıza gömmeyin...!
Bir saniye sonrasının yaşama, nefes alma söyleyebilme garanti belgesi hiç kimsenin elinde değil...!
Ben yazımı sonlandırırken diyorum ki; İnsanı yaptıkları için pişman ettiren şeyler değil,,asıl yapmayıp esirgeyip söyliyemediği şeyler kahredermiş..Anasından doğduğuna pişman edermiş....!Anasından emdiği ak sütü haram edermiş...!
Valla ister okuyun ister okumayın ama "gidin sevdiğinize onu çok sevdiğinizi haykırarak söyleyin,yapamadığınız, içinizde ukde olarak kalmış şeyleri yapın,hani ne derler bir günün beyliği de beyliktir.İkinci kez gelme şansımızın olmadığı bu hayat’a içinizde saklayarak biriktirdiğiniz cümleleri onurla yüzüne karşı kurun ve söyleyin hiç çekinmeyin, bir kez de hayat’a karşı siz galip gelin...!! bir saniye sonrası bile nefes alamayabiliriz...!!!
Kâinatı sevgi üstüne kurmuşsa yüce Mevla,"OKU" emrinden de önce..! neden birbirimizi sevmeyelim.Vakit geç olmadıki..
Sevgi ve DUA ile
Kenan TİRYAKİ
01 Temmuz 2012
12.00
İstanbul/Üsküdar