HAYVANLARA HAKARET OLMASIN ( 3 )
HAYVANLARA HAKARET OLMASIN! ( 3 )
Merhaba efendim.
Bu hafta karadaki en büyük memeli olan fillerden söz edeceğim.
Fil deyince gözümüzün önüne ne gelir? Dev gibi bir canlı. Ağzının iki yanında yarım metreyi bulan beyaz , kavisli iki dişi ve burnunun uzamasıyla oluşan çok uzun hortumu olan , çoğu siyaha yakın renkte, kabak teveğinin yaprağı gibi koca kulaklı bir yaratık. Çok güçlü, öyle ki bir ağacı köküyle yerden sökebilir. Yavaş yavaş yürür.Çok yerler. Bu yüzden, birinin oburluğundan söz ederken “Fil gibi yer!” deriz. Bu koca cüsseli hayvanların pek duygusal ve hassas olduklarını da düşünmeyiz.Aşağıda, filler hakkında yazdıklarımdan sonra da filler hakkındaki bu düşünceniz aynı kalacak mı bakalım. Ben de onlar hakkında yıllar yılı hep böyle düşünmüştüm ama bugün yazacağım bilgileri edineli beri onlara daha başka bir gözle bakıyorum.
Kolej’de ders kitabı olarak okuttuğum KICKSTART adlı İngilizce kitabının bir konusu yabanıl yaşamla ilgili ve dolayısıyla hayvanlar aleminde biz sıradan insanların bilmediği fakat bilim adamlarının ispatladığı pek çok şey hakkında. O konuda, yazar fillerin, birbirlerinden 50 km kadar uzaklıkta olsalar bile, biri ötekine tehlikede olduğunu bildirebildiğini ve diğerinin veya diğerlerinin ona yardıma gittiklerini yazıyor. Bilim adamları fillerin bu işi şöyle yaptıkları anlaşılmış: Tehlikedeki fil ayağını çok kuvvetli bir şekilde vuruyor, öteki fil, çok uzakta olsa bile, yerden gelen titreşimleri ayaklarıyla alarak arkadaşının tehlikede olduğunu anlıyor ve ona yardıma gidiyor. Peki yön tayinini nasıl yapıyorlar dersiniz? Yine ayakları yardımıyla. Yerdeki sarsıntılardan oluşan titreşimler önce sağ arka ayağına, salise farkıyla da olsa sonra öteki ayaklarına yetişiyorsa demek ki tehlikede olan fil sağ arka ayağı yönünde. Aynı konuda, fillerin insan kulağının duyamadığı infrasound denilen sesleri de çok iyi duyduklarını ve böylece birbirleriyle çok iyi iletişim kurabildiklerini yazıyor.
Bunları okuyunca çok şaşırdım ama “ Böyle bir şeyi bilim adamları acaba nasıl kanıtladılar? Bu yazılanlar ne derece doğru?” diye konuya biraz şüpheli yaklaşmadan da edemedim. Fakat bir hafta kadar televizyon kanallarının birinde tam da fillerle ve onlar hakkında kitabın yazdıklarına benzer konuları içeren bir belgesel izledim. İşin nasıl bir emek harcanarak ve ne büyük imkanlar seferber edilerek ispatlandığını görünce, daha önce bilimsel çalışmalara şüpheli baktığım için kendimden utandım.
Efendim bir ekip, filleri doğal ortamlarında aylarca gözlemliyorlar. Fakat asla onlara yaklaşmıyorlar ki davranışları değişmesin. Çok uzaktan kumanda edilebilen en az üç kamera kullanıyorlar. Kameraları koyacakları yerlerin doğal görünüşüne göre kamufle ediyorlar. Örneğin açık araziye konulacak kamerayı bir kaplumbağa büyüklüğündeki ve sanki iri bir filin dışkısına benzeyen bir maddenin içine gizliyorlar. Bu küçük yığının içinden çok küçül bir göz bakıyor dışarıya. Alt tarafta da küçük tekerlekler var. İstenilen yöne doğru uzaktan kumandayla, sanki koşan bir taş gibi hareket ettiriliyor.
Nehrin içine, ağaçların içine bu kameralardan yerleştiriliyor ve fillerden çok uzak noktalardan, onları izleyebiliyor bilim adamları.
Örneğin bir fil doğum yaptı, bütün dişi filler, yani ablalar, teyzeler, halalar ve komşu teyzeler yardıma geldiler. Anne fil kendiyle uğraşırken yardıma gelenler de yavru file hortumlarıyla yardım ediyorlardı. Onun bir an önce ayağa kalkmasına yardım ediyorlardı çünkü o yeni doğmuşun çevredeki aslan, kaplan gibi diğer hayvanların avı olmasını istemiyorlardı. O sırada çok iri erkek bir fil dişilerin biriyle oynaşmaya başlayınca, diğer dişi filler, yavrunun etrafında bir daire oluşturup dönmeye başladılar ki böylece bu yavru diğer filler altında zarar görmesin.
Baba fil bir ara pislik kamerasını (bilim adamları o kameraya bu ismi vermişler.) merak etti. Ona yavaş yavaş yaklaştı. Ön ayaklarından birini yavaş yavaş kameranın üzerinde gezdirdi. Sonra onu hortumuyla yokladı, kokladı. Sonra da kaleye gol atan bir futbolcu edasıyla kameraya bir tekme kondurdu, kamera fırladı ve metrelerce uzağa düştü.
İri-yarı, kaba-saba ve çok obur birine, biraz da onun duygusuzluğunu ima ederek“FİL GİBİ” demek sizce fillere hakaret olmaz mı?
Sevgiyle kalın.
25 Temmuz 2005
GÜNAY SARAÇ