BİR DESTANDIR, ÇANAKKALE!
Dur yolcu, bilmeden gelip bastığın,
Bu toprak, bir devrin battığı yerdir.
Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın,
Bir vatan kalbinin attığı yerdir!
Anafartalar’ı, Arıburnu’nu, Seyddülbahir’i, Conkbayırı’nı, Gelibolu’yu kısacası Çanakkale’yi; Mehmetçiklerimizin asil kanlarıyla sulanmış bu toprakları gidin ve görün derim. Görmekle de kalmayın, o anları hissetmeye çalışın…
15-29 yaş grubundaki gençlerimiz canlarını hiçe saymış, doğusu-batısı, kuzeyi-güneyi demeden ülkenin dört bir yanından gönüllü gelmiş, topraklarına sahip çıkmış. Ülkenin geleceği olacak en aydın ve eğitimli neferlerini bu topraklara bırakmış, tarihe emanet etmiş. Dönmeyeceklerini bile bile Çanakkale’de etten bir duvar örmüş, şahadet şerbetini içmiş, isimsiz kahramanlarımız bu vatanı bizlere emanet etmiş…
Askere gönderdiği oğlunun saçına kına yakarak, “Vatan uğruna kurbanlık olarak ayırdım ben seni oğul” diyen, bir anneye tanıklık edecektir, Çanakkale…
Düşman toplarıyla bombardımana tutulan Rumeli Mecidiye Tabyası, bir an da mahşer yerine döner, çoğu askerinde diri diri toprağa gömülmesine neden olur. Sağ kalanlar ise belki bir umut diyerek, arkadaşlarına ulaşmaya çalışır. Tüm bedeni toprak altında kalan, sadece ayakları görünen bir asker apar topar bulunduğu yerden çıkarılır ve revire götürülür. Bir zaman sonra kendine gelen asker etrafına bakar, neler olduğunu anlamaya çalışır. Tabya içinde dolaşır, dolaştıkça gözlerine inanamaz. Gördüğü manzara karşısında önce bir afallar sonra kollarını sıvar. Vatanı, şehit düşen arkadaşları için imanla-inançla 275 kg.lık topu sırtlayarak vinç görevini üstlenir ve İngiliz Ocean gemisini denizin dibine gönderir. Seyit Ali’yi, Seyit Onbaşı olarak tarihin sayfalarına ekleyecek ve bundan sonra O’nun adını sıkça zikrettirecektir, Çanakkale…
Cephelerde kurulmuş hastaneler, yaralı askerlerle dolup taşmaya devam eder. Yarası çok ağır olanlara herhangi bir müdahale yapılmadan, bir gölge altına bırakılır ve kaderlerine terk edilirdi. Ancak hafif yaralı askerler tedavi edilirdi. Onlarda iyileşir iyileşmez tekrar cepheye dönerdi. Böyle bir hastanede görev yapan doktorlardan biri, yaralılar arasında dolaşırken, sedyede yatan “baba, baba” diye inleyen birini fark eder ve ona doğru yönelir. Bir bakar ki, kendi oğlu. Oğlu “baba beni kurtar” dese de maalesef ki oğlu çok ağır yaralıdır ve yapacak bir şey yoktur. Doktor evladının yüzünü okşar, oğlunun da diğer ağır yaralı askerler gibi bir ağaç gölgesi altına götürülmesini ister. Evladını eceline terk eder, tedavi edilmeyi bekleyen askerlerin yanına döner. Vatan söz konusuysa baba olmak mı, doktor olmak mı seçimiyle bir babayı sınayacaktır, Çanakkale…
“Savaş uçakları bir sis bulutunun içine girdi, bir daha da çıkmadı, gizemli bir şekilde kayboldu. Çanakkale’de bir sır vardı. Biz Türklerin dirileriyle değil, ölüleriyle de savaştık” diyeceklerdi işgalciler. İnanç ve imanla yola çıkmış bir millete Yüce Allah’ın nasıl yardımcı olduğuna, İstanbul’u fetih eden bu milletin ordusunun, Allah katındaki yerine iman ettirecektir, Çanakkale…
Birçok komutan ve emrindeki askerleriyle birlikte, düşmana geçit vermemek, “dur” demek için, canla başla mücadele etti. Yokluk ve sefalet bile onları yıldıramadı. Ölüme meydan okuyan bu adsız kahramanlara, cennetin kapılarını ardına kadar açacaktır, Çanakkale…
Çanakkale’den bir ışık yayılacak, bu ışık sonra tüm Anadolu’yu aydınlatacaktı. Anafartalar Komutanıyken “Ben sizlere savaşmayı değil, ölmeyi emrediyorum.” sözleriyle işte burada, yani Çanakkale’de adını ilk kez duyuracak ve duyurmaya da devam edecektir. Bir liderin doğuşuna tanıklık edecek, Mustafa Kemal Atatürk’ün adını, tarihe altın harflerle yazdıracaktır, Çanakkale…
Evet gidin, Çanakkale’yi kendi gözlerinizle görün, kendi kulaklarınızla dinleyin anlatılanları. Tüylerinizin diken diken oluşuna, ya farkında olmadan akan gözyaşınıza ya da ağlamamak için dudağınızı nasıl ısırdığınızı fark edin. “Bastığın yerleri toprak diyerek geçme, tanı. Düşün altında binlerce kefensiz yatanı.” diyen Mehmet Akif Ersoy’a hak verin. O topraklarda yatan kefensiz yatanlara hürmet edin, duanızdan onları eksik etmeyin. İçinizde körelmiş, köreltilmiş milliyetçi duygularınızın nasıl kabardığını, kalbinizin atışıyla test edin. Damarlarınızda dolaşan kanın, asil bir kan olduğuna bir kez daha inanın ve buna inanmaktan asla vazgeçmeyin…
Çanakkale şehitlerimizi ziyaret etmek için özellikle 18 Mart’ı beklemeyin. Onları bir güne sığdırmayın. Onlar ki her daim hatırlanmayı ve saygıyı hak ediyorlar.
Çanakkale’de destan yazmış olan kahramanlarımızı rahmet ve hürmetle anıyorum.
“Ruhları şad, mekanları cennet olsun”…
Asi Armes
YORUMLAR
Vatanı uğruna canlarını hiçe sayanları terör işi yapmakla suçlamasınlar da ödül olarak...bu yazınızı okuması gereken çok kişi var;fayda eder etmez orasını bilemem, zira yüzlerindeki maskeye en azından bir soru işareti olur...saygılarımla.
Asi Armes
kesinlikle destandir çanakkale,her köşesi vatan için yapılan mücadelerin örnekleri ile dolu,orayı gezerken o ruh hali ele geçiriyor ruhunuzu,ben ağlamaktan helak olmuştum o er mektuplarını okurken.Bu vatana hainlik edenleri oraya götürmeli diye düşünmüşümdür hep,nasıl kurtarılmış bu topraklar idrak etsinle diye..anlatmakla bitmez hissedilenler..tebrik ediyorum