- 674 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Şiirve Sinema Dili
ŞİİR VE SİNEMA DİLİ Mortaka S.18
Sinema dili, seyirciyi yakalamaktır, fiili ve potansiyel seyirciyi. Birey, aile ve toplumun yaşamdan kesitlerinin, doğadaki canlı ve cansız varlıklarının bilinçli, teknik ve olanaklar ölçüsünde arka arkaya sıralanıp hareket kazandırılmasıdır sinema. Can alıcı noktaların, düşüncenin ve içindeki kişilerin yaşamları, zaman içinde değişimleri, eylemli bir şekilde ele alınıp, seyirci yakalanmaya çalışılır. Aynı durum senaristler için de geçerlidir.
Senarist konusunu, roman, öykü, tiyatro ve şiirden seçebilir. Senarist kendisi ve/veya yazar üzerinden, bireyin iç dünyasına hitap etmeye, onu yönlendirmeye çalışır. Her birey, kendi birikimleri ölçüsünde senarist gibi düşünmeye başlar. Senaristin başarısı, olay ve olayların doğru olarak ortaya konulmasına bağlıdır. Seyirci ise kahramanlarla bütünleşip olayı yaşar. Senarist de kendisidir artık, eleştirmen de bundan sonra…
Sinema, “somut varlık ve nesneleri sunarak seyirciyi etkiler” dedik. Seyircinin töresel ve ansal boşluğunu doldurur. Varlık ve nesnelerin kişi üzerindeki etkisi, oyuncuların yetenekleri ve dolayısıyla rejisörün bilgi ve birikimleriyle doğru orantılıdır. Rejisörler, kişileri ruhsal olarak hazırlayan, amaca yönlendiren güçler olarak çıkar karşımıza. Dolayısıyla sinema istenirse tehlikeli bir silahtır. Bir yapımcı iyi bir psikolog olmalıdır. Onun işi ve yetisi, senaryoyu uyarlama aşamasında ön ve arka plandaki oyuncuları, ekipmanları, yer, zaman ve mali olanakları en etkin ve verimli bir şekilde kullanabilmesiyle ölçülür. Sinema, yukarda açıklamaya çalıştığımız gibi, kişilerin ve toplumun ihtiyaçlarını bir potada eriterek, perde ve ekranda gösterilmesidir özetle...
Şiir dili, şairi yakalamaktır. Şairin elindeki bir tek somut malzeme vardır o da sözcüklerdir. Bu sözcüklerden hareketle, şairi yakalamak oldukça zordur. Okuyucu şairi, duyguların kesiştiği noktada bir nebze de olsa yakalamaya çalışır ve sever. Birebir olmasa da şairin duyguları içinde kendisine bir dünya açar. Hayal gücüyle, o ana kadarki edinimleri ve yaşamdan kareler arasında köprüler kurarak geleceğini okumaya çalışır okur. Yani şiir dili, okuyucuya yepyeni ufuklar açar. Soyuttur. Sinema dilinde ise sebep sonuç ilişkileri görseldir, yani somuttur…
“Sinema düzyazı ile mi yoksa şiir dili ile mi yazılır?” sorusu çok tartışılmıştır. Pasolini “Şiir sineması, bir şairin dizelerini yazarken kullandığı gibi özel bir teknik uygulayarak yapılan sinemadır.” der. Devamla; “Nasıl bir şiir kitabını açtığınızda, biçem ve biçimi, uyakları, bir araç olarak da dili görebiliyor, bir dizenin hecelerini sayabiliyorsanız, eşdeğerini de sinemada kamera hareketleri ve montaj aracılığı ile görürsünüz” diyerek açıklar. Sinemadaki şiire, şiirsel sinemaya bazı şairlerin destek vermelerine rağmen, çoğu şairlerin bu görüşe sıcak bakmadıklarına tanık oluyoruz. Özetle sinema ve şiir gerek imkânları gerek dilleri, gerekse ifade biçimi ve kaynakları birbirlerinden oldukça farklı iki ayrı sanat dalı olduğu üzerinde çok tartışılmış ve tartışılmaya da devam edileceği görüşündeyim…
“ Şiir soyuttur” dedik. Şiirin sinemaya bu nedenle uygulanması zordur ve maliyeti de oldukça yüksektir. Dolayısıyla rantabl değildir. Seyirciyi yakalama olasılığı da oldukça zayıftır. Belki gelecekte, teknik ve olanakların imkân verdiği ölçüde, sözcüklere yüklenen duygu ve duyarlılıklar sinemaya da uyarlanabilir. Sonuçta şiir, insanın hayal gücünü; duyular, duygu ve beyin arasındaki dolaşımını tetikler. Okuyucu, özellikle şairin vermek istediği mesajı, sevgiyi, barışı, eskiyi yıkıp yerine kurmak istediği yeni dünyasını “ütopya” gibi şeyleri kendi edinimleri, birikimi, ruhsal durumu içinde sınırlı da olsa algılamaya çalışır, yorumlar ve görmek istediğini de görür. Yani şiir dilini, sinemaya uyarlamak isteyen bir senarist, algılama yetisine göre şiiri tekrar yazmak zorundadır. Bu ve benzer nedenlerle şiir dilinin sinemaya uyarlanması zordur diyoruz ama imkânsız değildir. Örneğin sinemaya aktarılan Ahmet Muhip Dıranas’ın “Fahriye Abla” şiiriyle ilgili Afşar Timuçin bir yazısında “Bu şiirde bir şair ustalığından çok, bir sinema beğenisi baskındır.” der. Şair Adnan Azar’ın, 1999’ da yönetmenliğini yaptığı “Samyeli” adlı dizide, “sinema dilinin şiirle kesiştiği” söylenir. Bir başka örnek de Necip Tosun’nun “Bir şiir: Lili, Bir Film: Lili” yi gösterebiliriz…
İlk şair yönetmenimiz Orhan Murat Arıburnu’dur. Arıburnu ödüllerinin kurucusu, film yapımcısı, senaryo yazarı, yönetmen yardımcısı şair Hüseyin Alemdar’ı da burada anmak isterim…
Şiir diliyle sinema dilinin ortak noktaları ve farklılıkları:
-Şiir dilinin malzemesi sözcüklerdir. Sinema dili ise içinde hareketleri, konuşmaları, yer ve malzemeyi içeren film karelerinden oluşur. Ancak her ikisi de sonuçta somuttur.
-Şiir dilinde, iki sözcük yan yana geldiğinde çağrışımları bol üçüncü bir sözcük doğar. İmlerle, benzetme ve eğretilemelerle düş gücünü tetikler okuyucunun. Vermek istediğini sezinletir. Film dilinde ise, film kareleri yan yana geldiğinde hareket ve somut görüntüler ortaya çıkar. Vermek istenilen şey önce göze, kulağa ve daha sonra da düşünce ve ruha hitap eder.
-Şiir dili şairi, film dili ise seyirciyi yakalar.
-Şiir dili uçlarda dolaşır, derin ve kendine olduğu kadar okuyucusuna da uçurumdur. Film dili ise herkes tarafından kolay anlaşılıp yorumlanır. Seyirciyle iletişimi kolay kurar, onu istediği şekilde yönlendirir, hedefe kilitler.
-Şiir dili de film dili gibi istenirse tehlikeli bir silah olur.
-Şiir, dergilerde ve kitap olarak da raflarda müşterisini bekler. Okuma alışkanlığı olmayan toplumlarda sürümü ve dolayısıyla getirisi yok denecek kadar azdır. Filmin ise seyirci kitlesi yüz binlerle ölçülür. Getirisi, sektördeki herkes için az veya çok paylaşılır. Çabuk tüketilir ve dolayısıyla yeni çekimlere olanak sağlar.
-Şiir dili bir üst dildir, film dili ise sonuçta bir sektör dilidir.
-Şiir dili varoluştan buyana varlığını geliştirerek sürdürür. Film dilinin geçmişi ise bir asırdan azdır. Sonuçta gelişmeye müsait yepyeni bir dildir.
-İnsan sevdiğine film dili ile kur yapmaz, genellikle güzel konuşmaya çalışır ya da şiir okur.
Kaynakça:
-Rejisör rahmetli Zeki Ökten, yapımcı Umur Bugay, senaryo ve öykü yazarı rahmetli Fuat Örer, çocukluk arkadaşlarımdı. Onların sayesinde bu sektörle ilgili bazı birikimlerim oldu.
-Kuyucak http:blog.milliyet.com.tr
-Luis Bunuel, Altkultur.net.
-İ.Mert Başat “Şiir Dili, Sinema Dili”
-Ersan Erçelik, blog. Milliyet.com.tr/Askşiirbilgelik
-Necip Tosun, Bir Şiir: Lili, Bir Film: Lili
M. Mazhar Alphan
28 Nisan 2012
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.