YÜZLEŞME
Ağlamak istiyordu.Göz pınarlarım kurudu diye geçirdi,içinden yaşlı kadın.Oysa ağlayamadığı için,etine milyonlarca iğne batıyordu,gözlerine cam kırıkları.Acısını paylaşacağı kimse yoktu.Oğlunun mezarı birazdan açılacak ve iki yıldır yaşadığı acılar,doğum sancısı gibi saplanacaktı yüreğine.Yalnızdı.Öleceği günü tevekkül ile bekliyordu.Kendi dururken tek evladı şu topraklarda çürüyordu.’Allahım,nasıl kader bu?’İsyanını içine gömdü.Mezardan uzakta,kuru bir ağacın altında diz çöktü.Başını ellerinin arasına alarak,Jandarmaların arasından bu kahredici dramı seyretmeye başladı.Savcıyı bekliyordu,mezar başında akbabalar gibi tünemiş kalabalık.Ama bir türlü gelmiyordu.Hava sıcak,kaynamış.Sinek bol,kara bulut oluşturmuş.
Oğlunu emzirdiği günler geldi aklına,doymuyordu yavrusu.Sızlardı göğüsleri,her emzirmeden sonra.Eşi,oğlu doğmadan iki ay önce ölmüştü.’Babasını bilmediki yavrum.’Üzerine ağaç yıklımıştı,sonrası sefillik.
’Savcı geldi!’Jandarma Çavuşunun sesi ile sıcaktan gevşemiş akbabalar toplandı.Fısıltılar ve heyecan devinimi çoğaldı.Savcının makam aracı mezarlığın aşağısında durdu.Sürücü hızla inerek,savcının kapısını açtı.Savcı mendili ile terini silerek araçtan indi.Takım elbise ve kravat,bir de sıcak,alnına yapışan kara sinek,mezarlıkta yapılacak olan iş sinirlerini germişti.Ağır ağır mezarın yanına çıkmaya başladı.Mezarın çevresini saran jandarmalar,savcıya yol açtı.Savcının,yazıcısı,odacısı ve mezar kazacak olan görevliler,adliye aracı ile önceden gelmiş,yerlerini almışlardı.
’Merhaba arkadaşlar!’ Sesi babacandı savcının.’Her şey hazır gördüğüm kadarı ile,hiç beklemiyelim.Kazıya arkadaşlar başlayabilirler.’
’Yaraları iyileşmiş midir?’ diye düşündü,yaşlı kadın.Öldürülmeden önceki yakışıklı oğlu gözünün önüne geldi.Oysa gömüldüğünde karnında,kasıklarında ve başında sayısız kurşun yarası vardı.Bütün kandı.Karaa kaşları,kara gözleri bütün kan.’İnce dal gibi çocuktan,bu kan nasıl dökülmüştü?’anlayamadı hiç bir zaman.
İşçiler kazma ve kürekleri ile mezarı açmaya başladıklarında,güneş de yakıcılığını arttırmıştı.Cehennem,mezardan çıkacaktı.Kan ve ölüm sıcağı,ananın içini yakıyordu.Gözleri kazma ve kürekte,oğluna kavuşacaktı birazdan.Bu gurbet özlemi bitecek,saçlarından öpecek,kokusunu içine çekecekti.Kalktı,mezara yürüdü.Jandarma Çavuş:’Oğlum,kadını yaklaştırma!’diye bağırdı askerine.’Emredersin komutanım!’.
Asker,kadını kollarından tutup,kalktığı yere geri götürdü.Başında beklemeye başladı.Jandarma yaşlı kadının başında beklerken ve sıcak dayanılmaz olmuşken,sivil yaşantısını düşündü:Bir sevgilisi vardı,askere alınmasa evleneceklerdi.Şu an kimbilir ne yapıyor?Uzun zamandır ne telefon,ne mektup,sanki yalana karışmıştı.Ama biliyordu:Yaşadığı apartman dairelerinin birinde,kendisini yatak odasına kilitlemiş,tatmin olmaya çalışıyordu;belki de tv.seyrediyordu.Onun aklına hiç gelmiyorumdur diye iç çekti,asker.İçimde bastıramadığım bir çığlık var,geceler,gündüzlere yıkılıyor.Geceler,ağlayıp ,içime çöküyor.Sevdiği hem yakın,hem uzak.Yıldızlar onu çiziyor gece pusularında.Özlemişti sevgilisini.Günü kalmamıştı.Şafak elli bilmem kaç?Şimdi bu mezarlıkta,kemik toplayıcılarını bekliyor,yaşlı kadını gözünden kaçırmamaya çalışıyordu.
Savcı mendili ile terini silmeye devam ediyor,bir yandanda sineklere öfkeleniyordu:Şimdi yaşadığı kent nasıldır?Sıcak ama caddeler tombul bacaklı ve mini etekli kızlarla doludur.Caddeler tüm fiyaka.Neşe,hareket,güzellik ve otomobiller.Medeniyet vardır yahu!Oysa bu zulum dolu ülke.tembellik,yozlaşma,hastalık,ölüm,kusmuk,- sümük...İnsanların koştuğu yön neresi?Hedef nerede?Kısaca kaos.Kimsenin duyabileceği ve kendisine ait gurbet türküsü de yok.Sevincini ve kederini gökyüzüne haykırabileceği bir ünlem de..Gecenin uğursuz sessizliğine söylüyorum türkümü.Gerçeği söylüyorum,yalana dönüşüyor.Özgürlük ve adalet getiriyorum,elimde kırbaca dönüşüyor.Yaşam vermek istiyorum,ağaçlar kuruyor.Konuşuyorum,dudaklarım iki ateş parçası.
İşçiler,mezardan oflayarak çıktılar.Savcı ve adli tıp uzmanı mezara yaklaştı.Adli tıpçının gözleri,ilerideki hemşireyi arıyordu.
Bu kadın için ölüyorum.Deli oluyorum.Sanki yıldızlar ayaklarımı gıdıklıyor.Kadınsız kentin tek kadını benim için.Neden böyle oluyorum?İçim sımsıcak oluyor onu görünce.İğne yapar hastalara,benim kalbime hançerler sokuyor.Öyle bir kokusu var ki,bu çöplükte bir menekşe.Bu yasak ülkede anarşi kaynağı.Ben,ona militanım,milisim,sempatizanım.Benim içimdeki terör.Olağanüstü hal bölgesi.Kuraklık,iç savaş.Sıcak bir düş kalacak bende.Yıldızlar ayaklarımı gıdıkladıkça,hep aklımda olacak.Seni sevdiğimi ve seninle ilgili kurduğum yasak düşleri hiç bilmeyeceksin.
Adli tıp görevlisi açık mezara girdi.Cesedin sarılı olduğu kefeni dikkatlice açtı.Koku daha da keskinleşti.Açık mezarın üstünde sinekler bulutlaşmıştı.
Yaşlı Kadın birden ayağa kalktı.Kendisinden beklenmeyecek bir hızla koşmaya başladı.Yavrusuna kavuşacaktı.Jandarma üstünden şaşkınlığını atarak,peşinden koştu.Kadın mezarın başına geldiği anda,asker tüfeğinin dipçiğini kadının beline vurdu.Kadın,acı ile kıvranarak mezarın içine yuvarlandı.Sağa sola bakındı.Oğlu burada olmalıydı,ama nerede?Buraya gömülmüştü.Bu kemikler miydi?
’Oğlum,neredesin yavrum?’
Savcılık tutanağı tuttu.Adli Tıp görevlisi kemikleri,özel çantasına yerleştirdi.Savcı oflayarak ve terini mendili ile silerek makam aracına bindi ve gitti.Adli tıp görevlisi ambulansa bindi,gitti.Yazıcı,odacı ve mübaşir minibüslerine bidi ve gitti.Jandarma Çavuşu askerlerini topladı,tüfekler çapraz tutuldu ve gittiler.
Mezar açık kaldı.Akbabalar:’Sadece kemik’ dediler ve gittiler.
Yaşlı Kadın susuyordu.Kuru ağacın altında oturuyor,gözlerini mezardan ayırmıyordu.Ne olmuştu şimdi?Oğlunu öldürmüşler,bir avuç toprağa gömmüşlerdi.Sonra gelip,köpeklerin toprağı eşeleyip sakladıkları kemikleri çıkarttıkları gibi,mezarı kazıp oğlundan geriye ne kaldıysa alıp gitmişlerdi.
Geride:Boş bir mezar,sinekler,sıcak ve yüzleşme kaldı.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.