- 873 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
O Kadın!...
“Ben hep eskilerde kaldım,
Bazen Kuyucaklı Yusuf’un Muazzez’i,
Bazen Kürk Mantolu Madonna
Hep aynı kadın oldum ben.”
O kadın yaşamıyor artık, hep eskilerde kaldı. Şimdi bir Ruh geçiyor aramızdan, yanımızdan, en çok arkamızdan bakıyor bize. Gülümseyemiyor ama, gülümseyecek bir şey bulamıyor. Gülümsemelerini çaldılar belki, bilinmez. Hep resmini yaptılar o kadının ama gülümseyişini yapamadılar. Ben biliyorum o kadın gülerdi. Severdi gülmeyi kahkahalarla, gülen resmini yapamıyorsanız, gül(e)miyor anlamına gelmez bu…
O kadın daha baştan öldürüldü, romanlarda bu kadar güzel anlatılmazdı kadınlar, eğer bu kadar övülüyorsa, o kadına doyulmuyorsa, kadın ölürdü, başından anladım öleceğini…
Aşk kadar eskilerde kaldı o kadın, kimsenin anlayamayacağı kadar gerilerde, üzerine toprak bile serptiler, Aşk ile birlikte gömüldü o, kimse bilmiyor. Kimselerin bilemediği yüreği belki yaşıyor aramızda. Belki dolaşıyor hak etmeyen tenlerde. Onlara merhem oluyor belki. Ama o kadın öldü. Yaşamıyor artık, yaşanılası bir dünya değildi ki bu, ben olsam ben de yaşamazdım.
Kırmızı en çok o kadına yakışırdı, bir de dudaklarına. Bir de sevdiği adamın gömleğinin yakasına. Dudaklarındansa, sevdiği adamın gömleği daha kıymetliydi, kirlenmesin isterdi. Dudaklarını çekinmeden feda ederdi, sevdiği zaman, yüreğini de harcamaktan çekinmezdi. Ona göre her erkek, harcayan bir şeydi, buna rağmen çekinmezdi harcanmaktan. Zaten ölümlü değil miydi bu dünya da?.
O kadını yazamadı bir daha hiç kimse, yazanlarda öldüler, yazanlarla öldürüldü o kadın. Belki gazete kağıdı serdiler cansız vücuduna, belki yüreğinden sızan kanlar yapıştı gazete kağıdına, bilmem hangi haberin üzerini boyadı kıpkırmızıya. Yazanlarla birlikte öldürüldü o kadın. Yazanların hemen ardından kaldırılmadan cenazesi gömüldü.
İntihar etmek istememişti, biliyorum. Onu kimse gözleriyle gördüğü kadar göremedi yüreğiyle, o yüzden ayrıldı aramızdan. Kalamazdı çünkü anlaşılmadığı yerden. Vedalar da hiç ona göre değildi, istenmediği dünya’dan, istemeyerek ayrılıyordu. Zaten pek sevdiği yoktu vedalaşmak için. Ne sevdiklerinin ondan haberi vardı, ne de onun sevdiklerinden. Teknolojiden uzak bir zamanda, geleceğin hayallerini kurmaktan yorulmadı, defalarca, kurdu, yıktı, yıldı. Tekrar kurdu, yaptı, bozdu, tekrar yaptı.
Kendisi olmadan hayaller kurmak ne demekti?
Hangi gerçeğe yakınlaşabilirdi?
Hangi sebep ölümden vazgeçirebilirdi?
Yazar kadar cesurdu işte, yazan her zaman cesurdur. Kahramanına istediği yaptırır, istediğini söyletir. Bu kadar gerçekle hayal kurmanın anlamı var mıydı? Bir de bu gerçeklerle yaşanır mıydı?
O kadın asırlar kadar gerilerde kaldı, üzerinden ne yıllar geçti, ne hayatlar tükendi ama unutulmadı, belki bir yerlerde yüreğinden bir kırıntı değmiştir birimizin yüreğine, belki ruhundan bir rüzgar eser asırlar öncesinden, ruhumuzu serinletir. Bilinmez. Belki yazar kadar cesurum ben de…
Bir kadın geldi, gitti aramızdan. Ebruli zamanlarda, oyalı düşler kurdu hep. Gerçek olmasını diledi her gece söylediği şarkılarda. Kahkahalarının altına intiharlar sakladı ve gitti, yorgundu sebepsiz havaya düşen kahkahalardan, yorgundu nedensiz ağlamalardan ve sarhoş yüreklerden. Sadece dinlenmek için uzanmıştı, öleceğini bilmeden. Belki Azrail de kandırdı onu, yarına tekrar hazır olmak için, tekrar gülmek için kahkaha biriktirmek için uykusunda, uzandı.
O kadın gitti. Bir hikaye bıraktı ardında, arkasına bakamadan, gözlerini yavaşça yumarak gitti. Açılacağını zannettiği bir an da çıktı canı. Nefesi yetmedi son bir kez gülümsemek için. Yetse gücü yetmezdi zaten. Gücü yetse; sesi.. dünyaya da yetememişti işte, gitmişti kadın. Kimseye bir şey söylemeden, geldiği kadar sessizce ayrıldı aramızdan.
Sanki sesi çıksa, çığlıkları ulaşsa semaya bırakmayacaktık. Sevmeyi ondan öğrenirken, (o anne, o kadın, o sevgili) onu o kadar da sevmemiştik. Kimse çok sevemiyordu bu dünya’da. Ne peşinden gidip, kendini yok sayacak kadar, ne de onu bırakmayacak kadar.
O kadın da sevilmiyordu biz gibi…
Şimdi onu anlamak için kitaplar okuyoruz,
Ama onu anlamak Üçüncü Tekil Şahıs’ı anlamaya çalışmak kadar zor.
Yirmi Altı Haziran İki Bin On İki 20 30
Nevin Akbulut
YORUMLAR
Saygıdeğer yazarım aktım gittim yazınızın içinde.Kırmızı en çok onun dudaklarına yakışırdı/İçinde bir çiğlık akıtırdı/ Sonbaharkadar yorgundu yaprakları/Kalabalığın kol gezdiği yerlerdeydi yanlızlığı/ Ruhların gizlice gezindiği caddelerde/Gözlere kırmızı başlık atıyordu manşetler/Nefes kadar ağırdı suskunluklar/Son bir gülümseme için çekilemeyecekti resimler/Siyah beyaz bir fotoğrafta kaldı onun gülücükleri/Faniliğin kara kalemleri avuçlarına düşüyordu kar tanesi gibi/Dalarken o kış uykularına/Kitapların arasından kuru gülleri dökülüyordu/Birde eski güldüğü günlerin izler/
Onu ancak o anlardı/Yüzde birlik bir dilimdeydi onun yaşadığının azını anlayanlar/
DAHA FAZLA CENEM DÜŞMEDEN SUSMALIYIM
BANA BUNU SÖYLETTİ BU HÜZÜNLÜ YAZI....
ELİNİZE VE YÜREĞİNİZE SAĞLIK....
EN DERİN SAYGILARIMLA ...ESEN KALIN.....
Kıpkırmızı
Hissedilmiş olması ne kadar güzel, o Kadın'ı en az benim kadar tanıdınız... Mutluyum.. Anladınız, sevinçliyim...
Sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum...
DİLEK YILDIZI
Hüzünlüde olsa tekrardan kutlarım harika yazınızı....
sonsuz saygılarımla esen kalın....
Kıpkırmızı
"Ama onu anlamak Üçüncü Tekil Şahıs’ı anlamaya çalışmak kadar zor. "
Benim anlayabildiğim kadarını anlamışsınız...
Ben teşekkür ederim...
Sizin yorumlarınıza en çok Pembe yakışıyor...
Sevgi ve Saygılarımla,
Kıpkırmızı
Selamlar, Sevgilerimle,