MELEĞİMSİN
“Canımsın.” dedi kadın adama. Adam hiç düşünmeden yanıtladı. “Çıkmam asla!” Kadın düşündü bir süre. Alışık değildi söz oyunlarına ve korkardı süslü kelimelerden. “Sen şimdi canım olursan çıkmaz mısın asla?” diye tekrarladı. Adam başını salladı evet anlamında. Kadın bir kez daha âşık oldu adama. Kocaman sarıldı adamına.
“Bundan daha mutlu bir resim yok insanlığın elinde. Seven kalp cennete çevirir her yeri cehennem olsa bile.” dedi bu tabloyu seyreden üçüncü bir şahıs. Toz duman olmuş bir yüreği ancak böyle bir söz ayağa kaldırır yeniden. Yıkılan bir kenti ancak ve ancak böyle bir aşk inşa eder yeniden. Batan bir gemiyi yine büyük bir aşk dile düşürür tekrar. Söz tılsımı kimin elindeyse ve nerede hüzün varsa serpilsin üzerine bu tılsımdan yeter. Dağıtır o hüznü, kara bulutları süpürür, yüzleri güldürür anlık bile olsa!
Kadın “Ruhumsun.” dedi adama. Adam beklemeden ardına baktı bir an. Sonra yanıtladı. “ O kadar sen olmuşum ki bir başkasına mı dedin diye baktım.” Kadın hayran hayran baktı adamına. “Senden başkasına körüm biliyorsun gördüğüm sensin işte.” dedi sevinçle. Bir aşk bu kadar olurdu ancak, tekleşmenin, yek olmanın, bir olmanın ilahi bir yanı vardı aslında. Bu aşk sınırları ihlal eden bir aşktı, hudutları tarumar eden bir aşktı. Bu aşk kişisellikten ilahi olana uzanan bir aşktı belli ki! Kadın daha bir sevdi adamı.
“Ah zamane âşıklar!” dedi bu resmi gören üçüncü şahıs. “Şapka çıkartacak bir aşka şahit olmayan günümüzün zıpır âşıkları. Şehvani âşıkları, nefsanî âşıkları, hayvani âşıkları. Tene mahkûm olan ruhu satan âşıkları. İlahi olana uzak âşıkları…” diye söylendi kaç cümle. “Sevgilinin yüzünü görmeyi dahi ömrünün en büyük bahtiyarlığı olarak gören, sevgilinin bir sözünü dahi duymanın bir ömür boyu yeteceği aşkların insanları nerede şimdi? Onu hatırlatan ufacık bir nesneye dahi mana yükleyen ve onu yaşatan bedene değil ruha karışan âşıklar nerede kim bilir?” Adam derin düşüncelere daldı ve orada kaldı.
Kadın “Hayatım.” dedi adama. Adam “Yaşarım o zaman seni bir ömür.” dedi. “Hem de doya doya.” Kadının aklı başından gitti, cismi eridi bitti, ruhu süzülüp aktı. Yok oldu kadın adamda, tek oldu kadın adamda. Adam elindeki can kuşu ile oynuyordu, istediği kıvama sokup çıkartıyordu kadını. Kadın teslim olmuştu, yığılmıştı ruh olarak adamın yüreğine. Kendini koyuvermişti tatlı sözlerin gölgesinde. Adamın yüreğine ebedi olarak konuk olmuştu. Eti kemiği canı ciğeri oydu artık. Geride bıraktığı her şeyi havaya salmıştı. Yok saymıştı kendini. Hiçe vermişti özünü.
“Bu aşk bugüne çok ama çok fazla!” dedi resmi gören üçüncü adam. “Sonu felaket olmasın aman.” dedi kendince. Kıskançlık duyanlar, hasetlik edenler, çekemeyenler, kabul edemeyenler, hoş göremeyenler var. Kem gözler uzak dursun dedi yine. Oturduğu tahta sandalyeye vurdu üç kez. “Allah nazardan saklasın.” Canım cicim ile başlayan nice aşk ne yazık ki âşıkların birbirlerine ithafen söylediği hayvan isimleriyle sona eriyor günümüzde. Buna şahitti gözler.
Adam “Meleğimsin” dedi kadına. Kadın uçmaya başladı. Kadın o kadar inanmış ki adamına, o ne derse aynen gerçekleşiyordu gayri ihtiyari. Bir melek gibi masumdu artık, beyazdan da öte beyazdı kadın. Şeytani aşkların çokça olduğu vakitte melek olarak kalabilmek ve o safiyeti taşıyabilmek hüner ister. Kadın bu hüneri nefsinde kutsal bir dava gibi yaşıyordu, inanmıştı adama çünkü!
Adamın kadına bu hitabına şahit olan üçüncü adam söze girdi yeniden: “Şeytanda bir melekti bak ne oldu?” dedi gülerek. Aşkla dalga geçilmezdi, seven kalp sorgulanmazdı, mantık aranmazdı. Aşk kişinin kendi cenneti de olabilir kendi cehennemi de… Gideceği yola takınacağı tavra ve düşeceği vaziyete bağlıydı. Oysa kadın sırılsıklam âşıktı keza adam da öyle! Meleğe teşbih edilmek o aşka bir kutsiyet izafe edilmesi demekti.
Adam “Harikamsın.”dedi kadına, kadın harika ötesi oldu. Harikulade oldu, muhteşem oldu, süper oldu, şahane oldu. Kadın oldu da oldu bu söylemden sonra. Kadın muhteşem oldu. Ah ne güzel oldu.
Üçüncü şahıs söze girdi tekrar: “Nice adamlar gördüm. Harikamsın deyip harabe bıraktılar. İnşallah bu aşkta bir harabeye yol açmaz.” Kadın hak ediyor bu sevgiyi, adam hakkını veriyor bu aşkın. Güzel sözler ruhunu okşuyordu insanın. Açmayacağı kapı yoktu, aşmayacağı duvar yoktu. Adam damarı bulmuştu kalbe giden, konuştukça güzelleşiyor yazdıkça mükemmelleşiyordu.
Adam kadına “Aşkımsın.”dedi. Kadın daha bir maşuk oldu. Leyla’yı dalgaya aldı, Aslı’yı ti’ye aldı, Züleyha’ya burun kıvırdı, Şirin’e tavır yaptı. Bütün aşkların merkezinde saydı kendisini. Çünkü adamı ona aşkım dedi. Bundan daha öte bir söz yoktu lügatinde, başka söze hacet yoktu.
Üçüncü adam “Tamam.” dedi. Bu aşkın ta kendisi. Adam inanarak söylüyor, kalpten konuşuyor. Bu da samimiyetini gösteriyor adamın aşkının. Kadın ise kayıtsız şartsız inanıyor. Gözü başka göz görmüyor, kulağı başka söz duymuyor, dudakları başka ismi zikretmiyor. Aşk illetinden gayrisi yapmaz bunu.
Aşktı evet aşktı bu!
Adam âşıktı ve adamakıllı mutluydu aşkından dolayı.
Kadın maşuktu hem mutlu hem huzurluydu aşkından dolayı.
Üçüncü adamda mutlu ve umutluydu ikisinin aşklarından dolayı.
“Aşk imiş her ne var âlemde!”