Geçiyor zaman..
Yaz gelmişse sonbahar yakın demektir. Ve hemen ardından kış muhakkak gelir siz olsanız da olmasanız da bu gezegende.
Geriye dönüp baktığınızda başkalarının destanlarında veya hikâyelerinde aldığınız rol’den dolayı mutlu olabilir misiniz?
Küçücük bir rol’ün ne önemi olabilir ki?
Keşke kendi destanımı, hikâyemi yazsaydım diye nadim olmak yerine, şimdi, şu andan itibaren neden kendi destanınıza başlamıyorsunuz?
Yarın anlatacak hikâyeler ürettiniz mi dizinize oturacak torunlarınıza?
Huzurla geçmişe bakacak, gururla yâd edecek neler yaptınız?
Hangi dertlinin derdine dermen hangi mazluma ilaç oldu emekleriniz?
Hangi yetimin başını okşayıp Efendimiz (S.A.V.)’ e komşu olma hakkını elde ettiniz?
Kuvvetinizi, gençliğinizi nerelerde, kimler için, harcadınız?
İyi zamanınızda menfaatlerinizi ve haramı elinizin tersiyle iterek adaleti ve hakkı gözetebildiniz mi?
En büyük dertlere, büyük dermanlar, onmaz yaralara merhem oldu mu sevginiz, duanız, mücadeleniz?
Heyecanla sizi dinleyecek olan gençlere yol gösterecek neler yaptınız?
Nerde?
Nasıl?
Hangi riskleri alıp hayatınızı bir aslanın hayatı gibi doldurabildiniz?
Bir kedi gibi “yedim yattım, katlım yedim yine yattım” dememek için gayret ve azim kalbinizin derinliklerinde hala saklı duruyor mu?
Bir yaban köpeği bile günde otuz beş kilometre alanı kat ederken siz nerelerde kaldınız bütün ömür zamanınızda?
İçinizdeki tembel, karamsar ve “bana dokunmayan yılan” anlayışının sizi törpülediğinin fakında değil misiniz?
Zaman geçiyor.
Hızla ve sizi eskiterek.
Ve çocuklara biriktiremediğiniz erdemli anılar koşuyor mu peşinizden?
Bir tek nefesi kalan insanın bile “ağaç ekmesini, yetimi kollamasını, hakkın yanında olmasını” emreden inançlarınızın üzerine örttüğünüz “şöhret ve kibir” örtüsünü yırtıp atmanın zamanı gelmedi mi?
Kaç arkadaşınız, kaç sevdiğiniz gözlerinizin önünde toprağa gömüldü?
Kaç gurulu, kibirli, sağlıklı ve zengin tanıdığınız musallada bekledi?
Kaç kez “bir daha mı tövbe !” dediniz?
İşte size her an bir fırsat olarak sunuluyor.
Her an yeni bir insan, yeni bir hayat doğabilir.
Yeter ki kararlı ve azimli olun.
Yarın anlatacağınız anılarınızı dikkatle dinleyecek, sizden aldığı güç ve aydınlık ile kendi yaşamlarını dolduracak, değiştirecek, güzelleştirecek insanlar olacak etrafınızda.
İnsan anılardan ibaret değil mi?
Anılarınız ne kadar kıymetli, erdemli ise siz o kadar dinlenecek, örnek alınacaksınız.
Hayat neye adanmışsa o kadar kıymetlidir.
Boşa geçen ömrün kime ne faydası var?
İnsan iki gün önce yaşadıklarını hatırlamaz da yirmi iki yıl önce yaşadığı hayatının sıra dışı ve erdemli bir zamanını en ince ayrıntısına kadar anlatır. Üzerindeki elbiseden, yanındaki olanların isimlerine kadar, renkleriyle ve simalarıyla bütün olup biteni döker yeni olmuş gibi.
Takma isimlerle meydan okumak yerine, sahte resimlerle görünmek yerine, bütün olumsuzluklara meydan okumalıyız, üzerimize yapışan suskunluğumuzu atmalıyız.
Hayatı pahasına hakkı savunmak, hayat giderse hak yolunda gitmiş olacaksa kutsal bir mücadeledir.
Fazla yaşamak için haksızlıklara, adaletsizliklere göz yummak insanı ölümsüz yapmıyor ki?
Sürü anlayışından sıyrılıp, önce fert olmanın yollarını bulmalı insan.
Tek başına da olsa doğruluğu savunmalı, doğrunun yanında olmalıdır.
Ki boyut değiştirdiği zaman o doğrularla beraber kalksın, hak ve hakikatin yanında ve o sancağın altında açsın gözlerini yeşil yağmurlardan sonra yeni ve ebedi hayata.
Yoksa hangi mezarda defnedildiğin, kabir mermerinin yüksek fiyatı, cemaatin kalabalık olması, herkesin “helal olsun “ diye hakkını helal etmesi, “iyi bilirdik” demelerinin pek faydası olmuyor, bilesin.
Ona göre erolabi, zaman tükeniyor.
Ve gaybı sadece Allah biliyor.