- 80 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Çağımızın Maskeli Oyuncuları ve Ahlakın İflası
Her çağ, kendi aktörlerini yaratır. Tarih boyunca insanlık, dürüstlüğün ve adaletin timsalleriyle olduğu kadar, hainliğin ve sahtekârlığın zirvesine çıkanlarla da yüzleşmiştir. Ancak hiçbir dönem, içinde yaşadığımız çağ kadar aldatmacaya meyilli olmamış, sahte yüzlerin bu kadar alkışlandığı bir sahne kurmamıştır. Maskeler artık yalnızca saklanmak için değil, varoluşun bir parçası, hatta başlı başına bir kimlik haline gelmiştir. Ve bu maskeler, dürüstlük kitabını ezberden okuyan, sahte bir içtenlikle masumiyet rolü oynayan çağımızın oyuncuları tarafından ustalıkla taşınmaktadır.
Bir Maskenin Altındaki İki Dünya
Hainlikte ustalaşmış bir toplum, dürüstlük zırhını giymiş bir manipülatör gibidir. Sahnede sergilediği tek kişilik dürüstlük oyunu, izleyicileri gözyaşlarına boğacak kadar ikna edicidir. Ancak perdenin arkasında, bir makine gibi çalışan koca bir sistem vardır: çıkar ilişkileri, yalan dolan ve ahlakın sistematik çöküşü. Bu çağın en büyük trajedisi, sahte aktörlerin ahlak dersi verdiği ve izleyicilerin bunu sorgusuzca kabul ettiği bir düzenin hüküm sürmesidir.
Düşünmeyi Unutan Beyinler
Ne oldu bize? Ne zaman eleştiriden korkar olduk? Ne zaman doğruyu sorgulamayı bıraktık? Ahlak, kişisel bir sorumluluktan ziyade toplumun belirlediği kalıplara hapsedildiğinde, bireyler yalnızca izleyici olmaya razı olurlar. İşte tam da burada, bir toplum kendi ölüm fermanını imzalar. Çünkü düşünmeyen bir toplum, yalnızca kendisine sunulanı kabul eder ve ışık almayan gözleriyle karanlık kuyularda kaybolmaya mahkûm olur.
Bu çağın bireyleri, ahlakı yalnızca sahnede izledikleri kadar tanır. Doğruyu görmek için gözleri, yanlışın izini sürmek için ayakları, gerçeği işitmek için kulakları yoktur. Eller, yalnızca harama uzanır. Bu ellerin yazdığı senaryo, bir trajediden başka bir şey değildir. Kendi elleriyle kazdıkları kuyulara düşer, sonra da bu kuyulara başkalarını suçlayarak bakar hale gelirler.
Ahlaksızlığın Maskelenmiş İhtişamı
Ahlaksızlığın en büyük gücü, masumiyetle harmanlanmış olmasıdır. İnsanlar, dürüst görünen hainlerin samimiyetine inanır ve onların ardına düşer. Maskelerin altındaki gerçekler ise sorgulanmaz. Çünkü sorgulamak emek ister, cesaret ister. İnsanların kolay yolu seçtiği bir dünyada maskeler hüküm sürer. Bu maskeler, toplumların yozlaşmasına zemin hazırlar. Ve bu yozlaşma, yalnızca bireylerin değil, sistemlerin de çürümüşlüğüne yol açar.
Bir toplumun en büyük trajedisi, kendi çöküşünün farkında olmamasıdır. Alkışlarla, kahkahalarla veya gözyaşlarıyla sahnedeki oyunu izleyenler, bir gün oyunun kendilerinin üzerine kurulduğunu anladığında çok geç olacaktır. Çünkü o zamana kadar her şey çoktan dönüşmüş, değerler silinmiş ve yerlerine sahte bir gerçeklik yerleşmiştir.
Sorgulama Yetisini Kaybetmiş Toplumlar
Bir toplumun çöküşü, ahlaksızlıkla başlar. Ancak bu çöküş, sorgulama yetisinin kaybıyla hızlanır. Bugün, hepimiz bilgi çağında yaşadığımızı söylüyoruz. Ancak bilgiyi anlamlandırmadan, sorgulamadan kabul etmek, bir cehalet türünden başka bir şey değildir. Gerçeği bilmek ve onu cesurca savunmak yerine, sahte olanın ardına saklanmayı seçiyoruz. İşte tam bu noktada, toplumlar yalnızca ahlakını değil, insanlığını da kaybeder.
Gerçek ve Maskenin Savaşı
Gerçek, her zaman görünür olmayabilir. Maskeler, gerçeği gizlemek için var edilir. Ancak maskeler ne kadar ustalıkla yapılırsa yapılsın, bir gün düşmek zorundadır. İnsanların uyanışı, maskelerin düşmesiyle başlar. Ama bu uyanış, kolay bir süreç değildir. Herkesin kendi maskesiyle yüzleşmesi gerekir. Ve bu, acı veren bir süreçtir.
Bir birey ya da bir toplum, gerçeklerle yüzleşmekten kaçındıkça, maskelerin altında yaşamaya mahkûm olur. Maskelerin altındaki gerçekler, çirkin ve rahatsız edici olabilir. Ancak bu gerçeklerle yüzleşmek, bir toplumun yeniden doğuşu için şarttır. Gerçekler acıdır ama özgürleştirir.
Uyanış ve Yeni Bir Başlangıç
Toplumların ve bireylerin ahlaki çöküşten kurtulabilmesi için bir uyanışa ihtiyacı vardır. Bu uyanış, yalnızca sorgulamaktan, öğrenmekten ve cesurca harekete geçmekten geçer. Maskeleri düşürmek, bir devrimdir. Ancak bu devrim, yalnızca dış dünyada değil, insanın kendi içinde başlamalıdır.
Ahlak, yalnızca bir gösteri malzemesi değildir. Ahlak, bireyin ve toplumun temel taşıdır. Onu kaybetmek, insanlığı kaybetmektir. Bu nedenle, ahlaksızlığın maskelerini düşürmek için cesur olmak zorundayız. Gerçeği savunmak, hakikati haykırmak ve değerlerimizi yeniden inşa etmek, hepimizin sorumluluğudur.
Unutmayalım ki maskeler düşer, gerçekler kalır. Ve gerçekler, bir toplumun ışığını yeniden yakabilir. Ama bu, yalnızca cesur olanların başarabileceği bir iştir. Gelin, hep birlikte maskelerimizi çıkaralım ve gerçeğin ışığında yeni bir başlangıç yapalım.
Erol Kekeç/17.12.2024/Sancaktepe/İST
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.