- 209 Okunma
- 0 Yorum
- 4 Beğeni
Bir Matematikçinin Savunması (I. Bölüm "Mihail")
20 yıl önce/
Üniversiteden yeni mezun bir kişi’lik olarak yürümeye yeni başlamış bir çocuk gibi hayata ilk adımlarımı atıyordum. Tabi o zamanlar tozpembe gördüğüm bu "hayat" aslında hiç de zannettiğim gibi değildi.
Mezunum ama tabi tecrübesizim. Oysa sahip olduğum yetimdeki iş ilanları hep tecrübe istiyordu. Kâgıt üzerinde iyi bir matematikçi/yazılımcı olsam da henüz hiç program yazmamıştım. "Bir ay sonra başlarım" dediğim mezuniyetten sonra altı ay geçmişti.
Az sonra telefonum çalacak. Bu arayan Sertaç benim çocukluk arkadaşım. Liseden sonra o Çevre Mühendisliği okumakla beraber mezuniyet sonrası alakasız bir biçimde özel bir bankada gişede çalışmaya başladı. İdeallerinin aksi yönde ilerliyordu ama en azından kendi parasını kazanıyordu.
- Alo, kanka bu akşam Nevizade’deyiz haberin olsun.
- Ben gelmesem..
- Teklif etmiyorum, haber veriyorum. Saat 22:00 da mekanda ol.
- Alo..
- Dıt dıt dıııt..
Yirmibir yaşımdayım ve halen ailemden aldığım harçlıkla yaşıyorum. Bu şartlarda bir de bu eğlence işi pek de etik olmayacaktı. Mesaj atmayı tercih ettim.
"Kanka param yok"
Saat 21:00 civarı aileden zengin arkadaşım beni kendi arabasıyla evimden alacak ve "sana para soran mı oldu ayıp ediyorsun" sözüne karşın üzerimde bir mahçubiyetle ön koltuğa oturacaktım. Anam babam güzel insanlar lakin onları da madden artık yıpratmak istemiyordum. Anam kadının cebime sıkıştırdığı 20 TL ile aslında ben hiç olmamam gereken bir yoldaydım.
Yine de güzel bir akşamdı. Hani şu zamanı ve mekanı birkaç saat de olsa unutturan anlardan biriydi. Yedi sekiz kişilik kızlı erkekli bir gurup olarak dosthane bir şekilde eğlendik. Hepsi bir meslek edinmişti. Aralarında bir ben hala arayış aşamasındaydım. Doktoru, avukatı, öğretmeni, bankacısı vs.. İlk defa kendimi yabancı hissediyordum.
Lavaboya kalktığımda kapıda takım elbiseli bir adamla karşılaştım. Kıyafet büyük mesele. Ani bir refleksle "lütfen siz buyrun" diyerek önceliği ona verdim. Hoca’nın kürk meselesi hikayesi gibi bir durum oldu. Geri yerime geldim ve eğlenmeye devam ettik. Alman usulü planlanan ödeme aşamasında garsonun sesiyle ayıldık.
"Hesap ödendi beyler"
Az önce lavaboda karşılaştığım o takım elbiseli adam yan masada sağ elini kalbinin üzerine getirerek "afiyet olsun" diye bana selam verdi ve ben de sadece şaşkın bir biçimde aynı şekilde selamını alarak "eyvallah" ďiyebildim. Cebimde 20 TL ile o dönem iki bin lira hesaplı masada oturuyordum. Herkesi uğurladıktan sonra biz Sertaçla oturmaya devam ettik.
Saat sabahın beşi olmuştu ve biz çıkış yaparken kasada bir görevli elime bir kart tutuşturdu.
"Konuştuklarınıza kulak misafiri oldum, müsadenizle size yardımcı olmak isterim"
Tedirgin edici bir durum. Oysa kartta yazan o ismi okuyunca birden kendime geldim. Şimdi burada o ismi paylaşmayacağım ama adam iki büyük zengin aileden birisinin Ceo’su. Bunu ilk etapta değil ama onu araştırırken anlayacaktık.
Leventteki o gökdelenlerin birinde ondördüncü katta devlet erkanından biri gibi ağırlandıktan sonra elime tutuşturulan kahveyi yudumlarken ilk soruyla karşı karşıyaydım. Önüme uzatılan bir dijital kutunun şifresini kırıp kıramayacağım soruldu.
İki saat süre verdiler. Yirmi dakikada açıp onlara iade ettim.
- Nasıl yaptın?
- Muhtemelen asal sayı yada lasa sayı düzeninde bir şifre diye düşündüm.
- İyi ama bu sayıların belli bir düzeni yok.
- O yüzden yirmi dakika sürdü..
Ertesi gün kendimi bir doktorun kazanabileceği ücretin ortalama beş katı bir ücretli maaşla bir fabrikada buldum. Altmış dönümlük arazi üzerinde onlarca uçak vardı. Üzerinde USA amlemi olsa da ben o uçakların Rus yapımı olduğunu düşünüyordum.
Kırılan şifrelerle uçaklara uzaktan müdahalenin engellenmesi amaçlanıyordu. Çünkü uçaklar bizde ama komutası hep yurt dışındaydı. Tabi bunu onlara hissettirmeden yapmak gerekiyordu. İlk hafta bir çırak gibiydim. Sonrasında kalfa ve en sonunda usta oldum.
Bir gün çok büyük bir hata yaptım. Tıpkı bu yazı gibi onca uyarıya rağmen bir uçağın önünde çektiğim resmimi bir sosyal medya hesabımda paylaştım. Tabi işin ehilleri bu fırsatı kaçırmadı. Olay çok büyüdü. Sonunda tazminatsız bir şekilde işime son verildi. Yaklaşık sekiz yıl çalıştığım o şirketten başım eğik ayrılmak durumunda kaldım.
Yıllar sonra bir soruşturma için gece yarısı beni evimden aldılar. Herhangi bir işkenceye maruz kalmadım. Çünkü olup biteni anlatıyordum. Oysa ne fabrika yerindeydi ne de o Leventteki gokdelenin ondördüncü katındaki odadaki kişiler. Fabrika tarlaya dönmüş ve o gökdekendeki ondördüncü kat tüm odalarıyla birlikte bir dönem sözde fahiş fiyata Ruslara kiralanmıştı.
Gözaltı süremin son gününde beni mahkemeye çıkardılar.
- Herhangi bir cemaate bağlı mısın?
- Ben hayatımda cuma namazına gitmiş biri değilim. Kaldı ki beni Nevizade’ye sorun, daimi müşterisiyim.
Namaz kılmamak ve alkol almak ilk defa işime yarayacaktı.
Sonra aklıma birşey geldi. Kendimi onlara ispat edebilecektim. Çünkü belki anlattıklarıma dahi inanmıyorlardı. İyiki varsın matematik..
"Sayın Başkan, müsadenizle size birşey söylemek istiyorum. Asal ve lasa sayı düzeneği henüz keşfedilmedi. Kaldı ki yurt dışında bunun için üzerine 1 Milyon Dolar Ödül veren şirketler de var. Bu söylediklerimi bir matematikçi bilirkişi ile tespit edebilirsiniz. Oysa biz bu düzeneği kıracak bir şifrelemeyi yıllar önce yaptık".
Mutluydum. Çünkü dört günlük gözaltı sürecim bu bilirkişi tespiti ile tutuklansam dahi illaki ortaya çıkacaktı. Ne de olsa su akar yatağını bulur. Düşündügüm gibi de oldu. Onbeşinci gün beni bir gece yarısı Silivri’den serbest bıraktılar.
- Bari sabah bıraksaydınız.
- Tutamayız kardeşim öyle keyfimize göre. Ya başına birşey gelse bu gece!
- Onbeş gündür burdayım.
- Çık kardeşim uzatma..
Gecenin bir yarısı üzerinde eşortmanla kapıda siyah bir minübüsle beni yine o adam karşılayacaktı. Bu defa Mihail olarak..
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.