- 194 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
HZ.PEYGAMBER SAV. SEVMEK-MEVLID KANDILINIZ MÜBAREK OLSUN..
Allah-ü Teâlâ celle celaluhu, Yüce Kitabı Kur’an-ı Kerim’de Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) güzel ahlakı ve örnekliği hakkında :
“Şüphesiz sen çok büyük bir ahlak üzeresin” buyurmaktadır.
(Kalem süresi , 4)
Ve yine “Andolsun ki, sizin için, sizden Allah’a ve Ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çokça ananlar için Allah’ın Resulü’nde güzel örnekler vardır”buyurmaktadır.
(Ahzab suresi ,21)
Allah-ü Teâlâ, güzel ahlak timsali Peygamber’ini sevmemizi de emrederek :
“Resulüm de ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın”
(Al-i İmran süresi , 31)
Ayetiyle Allah’ın (c.c.) sevgisine nail olabilmek için Peygamber’ine tabi olmayı şart koşmaktadır. “Kim Resulüne itaat ederse muhakkak ki Allah’a itaat etmiş olur” buyurulmaktadir.
(Nisa suresi , 80)
Yine diğer bir Ayeti Kerimede ise itaatle alakalı benzer bir şart öne sürülmektedir.
Peygamber Efendimiz (s.a.v) de, “Sizden biriniz beni annesinden, babasından, çoğunuzdan ve bütün insanlardan daha fazla sevmedikçe gerçekten iman etmiş olamaz buyurulmaktadir.
(Buhari, Kitab’ul İman)
Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
“Size nimetlerinden ihsân ettiği için Allâhü Teâlâ’ya muhabbet besleyin, Allâhü Teâlâ’nın muhabbeti sebebiyle bana muhabbet besleyin, benim muhabbetim sebebiyle de Ehl-i Beyt’ime muhabbet besleyin.”
(Sünen-i Tirmizî)
Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
“Kim beni severek ve şevkle, her gündüz ve gece üçer kere bana salevât okursa, o kimsenin o gece ve gündüzde işlediği (küçük) günahlarını bağışlamak, Allâhü Teâlâ üzerine bir hak (onun bir vaadi) olur.”
(Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebîr)
Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
“Ümmetimin, beni en çok sevenlerinden bazıları, benden sonra gelecek birtakım insanlardır ki onlardan her biri, ailesini ve malını feda ederek beni görmüş olmayı arzu edeceklerdir.”
(Sahîh-i Müslim)
Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
“Muhakkak ki Allâhü Teâlâ, kıyamet günü şöyle buyurur: Benim rızâm için birbirlerini sevenler nerede? Başka hiçbir gölgenin bulunmadığı bu günde, onları, Arş’ımın gölgesinde gölgelendireceğim.”
(Sahîh-i Müslim)
Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem (Ehl-i Beyt’ine hitaben şöyle) buyurdular:
“Nefsim kudretinde olan Allâh’a yemin olsun ki Allah ve Resûlü’nün rızası için sizi sevmedikçe bir kimsenin kalbine iman girmez.”
(Sünen-i Tirmizî)
Kâdı Iyâz (rah.), Şifâ-i Şerîf isimli eserinde buyurmuştur ki:
Resûlullah (s.a.v.) Efendimize duyulan muhabbetin hakîkî olduğunun bazı alâmetleri şunlardır:
Resûlullah (s.a.v.) Efendimize uymak, söz ve fiillerine tâbi olarak sünnet-i seniyyesine sarılmak, emrettiklerini yapıp menettiklerini terk etmek, dâima onun ahlâkıyla ahlâklanmak.
Nitekim Âl-i İmrân Sûresi’nin 31. âyet-i celîlesinde -meâlen-: “(Habîbim Ahmed) De ki: Eğer siz, Allâh’ı seviyorsanız hemen bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah Gafûr’dur, Rahîm’dir.” buyurulmuştur.
Hadîs-i şerifte, “Kim benim sünnetimi ihya ederse o kimse, beni sevmiş olur. Kim beni severse o, Cennet’te benimle beraberdir.” buyurulmuştur.
Resûlullah (s.a.v.) Efendimizin emirlerini ve tavsiyelerini, kendi nefsinin isteklerine tercih etmek.
Allâh’ın rızasını kazanmak husûsunda, kulların öfkelenmesine aldırmamak.
Resûlullah (s.a.v.) Efendimizi çok hatırlamak, ona çok salevât-ı şerîfe getirmek. Çünkü kim bir şeyi severse, onu çok anar.
Resûlullah (s.a.v.) Efendimizi çok anmakla beraber, ona çok tazim ve hürmet etmek, onun ismini anarken huşû ve tevâzu içinde bulunmak. Hadîs âlimlerinden İshak et-Tücîbî (rah.) demiştir ki:
“Resûlullah (s.a.v.) Efendimizin âhirete irtihâlinden sonra, Ashâb-ı Kirâm, onu her andıklarında huşû içinde bulunurlar, vücutları titreyip ağlarlardı.
Tâbiîn’in çoğunun hâli de böyle idi. Bazısı Peygamber Efendimize olan iştiyakının şiddetinden, bazısı da ona olan hürmetinin ve tevâzuunun şiddetinden bu hâlde bulunurdu.
Resûlullah (s.a.v.) Efendimize kavuşmayı, onu görmeyi çok arzulamak.
Nitekim Bilâl-i Habeşî (r.a.) Hazretleri vefat edeceği vakit, ailesi sesli olarak ağlıyordu. O ise, “Ne kadar güzel, sevdiklerime; Muhammed aleyhisselâm’a ve onun Ashâb’ına kavuşacağım!” deyip seviniyordu.
***
Resûlullah Efendimizin (s.a.v.) sevdiği kimseleri; Ehl-i Beyt’ini, Ensar ve Muhâcirîn’i, bütün Ashâb-ı Kirâm’ı sevmek, onlara da hürmet etmek.
Onlara düşmanlık yapanlara düşman olmak, buğzedenlere buğzetmek.
Zira bir kimseyi seven, onun sevdiğini de sever. Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) ise onları sevmiştir.
Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Ashâb’ı hakkında buyurmuşlardır ki: “Ashâb’ım hakkında Allah’tan korkunuz. Benden sonra onları (sözle, fiille) hedef almayınız.
Kim onları severse, bana olan sevgisi sebebiyle onları sevmiştir. Kim de onlara buğzederse, bana buğzettiği için onlara buğzetmiştir.
Kim onlara ezâ ederse, bana ezâ etmiş olur. Kim ki bana ezâ ederse Allâh’a isyan etmiş olur. Allâh’a isyan edeni de Cenâb-ı Hakk’ın cezalandırması yakındır.”
Resûlullah Efendimizin (s.a.v.) sevdiği her şeyi sevmek. Ashâb-ı Kirâm, Tâbiîn, Tebe-i Tâbiîn ve onların yolundakilerin yani Ehl-i Sünnet ve’l-Cemâat’in Peygamber Efendimizi sevmelerinin bir alâmeti de budur.
Hattâ beşeriyet icabı olan mübah husûslarda da Peygamberimize tâbi olurlardı.
Nitekim Enes radıyallâhü anh, “Ben, Resûlullah (s.a.v.) Efendimizin kabak yemeğini sevdiğini gördüğümden beri kabak yemeğini severim.” buyurmuşlardır.
Diğer bir alâmet de Resûlullah Efendimizin dininde bidatler çıkaran ve onun sünnetine muhalefet edenlerden uzaklaşmak.
Dine muhâlif şeylerin işlenmesi kendisine ağır gelmek.
Nitekim Allâhü Teâlâ, Mücâdele Sûresi’nin 22. âyet-i celîlesinde -meâlen-: “Allâh’a ve âhiret gününe iman eden hiçbir kavmi, Allâh’a ve Resûlüne muhalefete kalkışan kimselerle karşılıklı sevgi içerisinde bulamazsın; velev ki (onlar) babaları, oğulları, kardeşleri veya hısım ve hemşehrileri olsalar bile...” buyurulmuştur.
Nitekim, Ashâb-ı Kirâm, Allâh’ın ve Resûlullâh’ın rızası için, kendi sevdikleriyle, babaları ve evlatlarıyla harp meydanlarında çarpışmışlardir.
Resûlullah sallallâhü aleyhi ve sellem Efendimize duyulan muhabbetin hakîkî muhabbet olduğunun bir alâmeti de; Resûlullâh’ın getirmiş olduğu ve onunla insanları hidayete sevk ettiği, kendisi de onun ahlâkı ile ahlâklandığı Kur’ân-ı Kerîm’i sevmektir.
Kur’ân-ı Kerîm’i sevmek ise onu okumak, onunla amel etmek, onunla en mükemmel şekilde amel etmiş olan Resûlullâh’ın sünnetine sarılmak ile olur.
Yine Peygamber Efendimizi sevmenin diğer bir alâmeti, onun ümmetine şefkat ve merhamet etmek, onlara nasihat etmek, onlara faydalı olmak, müşkilatlarını, sıkıntılarını gidermektir.
Nitekim Resûlullah Efendimiz (s.a.v.), müminlere karşı çok merhametli ve pek şefkatli idi.
Resûlullah (s.a.v.) Efendimize beslenen muhabbetin kâmil olmasının alâmeti ise, bu muhabbet sahibinin zâhid olması, yani dünyaya kıymet vermemesidir.
***
Hazret-i Âişe radıyallâhü anhâ validemizden şöyle rivâyet olundu:
“Hazret-i Allâh’ın haram kıldığı şeylerden birisi işlenilmediği müddetçe Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem’in hiçbir zaman kendisine yapılan bir zulmün intikamını almak istediklerini görmedim.
Eğer kendisine yapılan zulüm, Hazret-i Allah’ın haram kıldığı bir şeyi işlemek suretiyle olur ise hiç kimsenin gadaplanmadığı kadar gadaplanırlardı.”
Nitekim İmâm Buhârî (rah.) şöyle rivâyet etmiştir:
“Bir A‘râbî, Resûl-i Ekrem sallallâhü aleyhi ve sellem’in huzurlarına iki deve ile geldi ve Resûlullah (s.a.v.) Efendimizin ridâ-i şerîflerinden yapışıp öyle bir çekti ki ridânın yakası, mübarek boynunda iz yaptı.
A‘râbî küstahça ‘Benim şu develerimin birisine hurma, birisine de arpa yüklet, sen bunları kendi malından veya babanın malından vermiyorsun!’ dedi.
Resûl-i Ekrem sallallâhü aleyhi ve sellem, a’râbînin bu küstahlığına karşı sükût buyurdular.
Sonra, “Mal, Allâhü Teâlâ’nın malı, ben de Allâhü Teâlâ’nın kuluyum. Bana yaptığın bu hareket, senden kısas olunmaz mı?” buyurdular.
A‘râbî ise “Hayır, kısas olunmaz.” dedi. Resûlullah (s.a.v.) “Neden olunmaz?” diye sordular.
O da “Çünkü siz, kötülüğe kötülükle karşılık vermezsiniz?” dedi.
Bu cevap üzerine Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) gülümsediler ve onun develerine hurma ve arpa yüklenmesini emir buyurdular.”
Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Hazretleri, zenginlerin zekâtını biriktirip fakirlere taksim buyururlardı.
Bu a‘râbî de fakirdi. Bu hareketinden maksadı da Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem’i tahkîr etmek değildi.
Cehâletinden, âdâb ve usul bilmediğinden bu şekilde hareket etmişti.
Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Hazretleri, onun bu hâlini bildikleri için, onu af buyurup isteğini yerine getirdiler.
***
Peygamber Efendimiz Hazret-i Muhammed Mustafa sallallâhü aleyhi ve sellem, Rebîulevvel ayının 12’nci gecesinde Pazartesi günü kâinâtı teşrîf etmişlerdir.
Bu itibarla bu ayın 12’nci gecesi, Hicrî senenin ilk kandilidir.
Bu ay içerisinde mümkün olduğu kadar salât ve selâm getirmeli; Salât-ı Nâriye, Salât-ı Münciye ve Salât-ı Fethiye okumaya çalışmalıdır.
Bu gecenin manevî zenginliğinden istifade etmek için bir tesbîh namazı kılmalı, bir de Hatm-i Enbiyâ yapmalıdır.
Tesbîh namazına şu şekilde niyet edilir: “Yâ Rabbi! Niyet eyledim rızâ-yı şerîfin için tesbîh namazına. Yâ Rabbi! Bu gece teşrîfleriyle âlemleri nûra gark ettiğin Habîb’in, başımızın tâcı Resûl-i Zîşân Efendimizin hürmetine ve bu gecedeki esrârın hürmetine, ben âciz kulunu da afv-ı İlâhî’ne, feyz-i İlâhî’ne mazhar eyle.” Allâhü Ekber, diyerek namaza başlanır.
Allah cc.simdiden yapacağımız ibadatu taatlarimizi ahseni kabul ile makbul eylesin.
Mevlit Kandilimiz mübarek olsun
Mevlit Kandilinin feyzi bereketi tüm Alemi islamin hayırlara kavuşmasına vesile olsun.
Filistinde Gazzede Doğu Türkistan’a muslumanlara yapılan zulümler dursun inşallah Teala..
13.09.2024//KIRIKKALE
HİDAYET DOĞAN OSMANOĞLU
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.