- 170 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
ŞAFAĞIM KARARDI, GÜNEŞİM NEREDE ?
Televizyon rekabeti, araba kazası, şimdi de o kızın başına gelenleri öğrenmiş olmam ; hayatımın en karanlık şafağı olmalıydı. Bir de bir kaç gün önce, sinema saati öncesi, yatsı namazından dönerken, cemaatten, Kurtköy’e sonradan yerleşenlerden bir ihtiyar, tam kahvemizin önüne yaklaştığımızda beni çağırıp , sinemacılık ve namazı kastederek ;
- Bu iki iş bir arada yürümez. Birinden birini tercih etmen lâzım , demişti. Oysa, biri ibadetim, diğeri de geçim kaynağımdı. Hangisinden, nasıl vazgeçerdim ? Tüm bu karanlıklar içinde Kurtköy’de hisseli de olsa tapulu bir arsa sahibi olmuştum. Filmlerimiz içerik olarak bozulmuş olsa da, renklenmişti. Üstelik kahvemize televizyon da almıştık. Bir de, o kötü film furyası içinde Hababam Sınıfı serisi ve Kemal Sunal’ın bütün filmleri mesleğimizin yüz akı oluyordu. İşin doğrusu ; o kalitesiz filmler de, yüz akımız olan filmler de iyi iş yapıyor, taksitlerimizi ödemekte zorlanmıyorduk.
Fakat o gün, o kızın başına gelen utancı öğrendiğim gün , kabuğuma sığamaz oldum. Kendimi kaybettim, ne yapacağımı şaşırır halde oradan oraya dolaştım. Hem benim bir süre önce gelecek hayallerini kurduğum kız olması, hem de bir insanın böyle iğrenç bir duruma uğramış olması ; beni delirtmişti. Abdestimde, namazımdaydım ; içkiye vuramazdım kendimi ama hayattan kopmak, hatta ölmek istiyordum. O gece, ilk defa, bardaklarca demli çay içtim. Sonra, kendimi köyün ortasına doğru attım. Kurtköy’ün tam ortasında, önünde yalağı da bulunan bir çeşme vardı. Yalak su doluydu ve sığabileceğim kadar genişti. Kendimi o su dolu yalağa bıraktım. Bir çeşit intihardı ama o kadar da kararlı değildim herhalde. Boğulmayacak, su yutmayacak şekilde yattım o yalakta. Sabah ezanı okunduğunda, kalkıp gidemedim namaza. Yerimden kalkıp, hayata dönmeye cesaretim de isteğim de yoktu. Bir süre sonra, namaz dönüşü, cemaatten insanlar yanımdan geçmeye başladılar. Polis Mustafa amca farkıma vardı benim.
- İncirli’nin oğlu değil mi o ? Bok içesice ! deyip geçti yanımdan.
Bir akşam önce birlikte namaz kıldığımız, hatta müezzinlik yaptığım insanlar beni umursamayıp bir de sarhoşlukla suçladılar. Bir tanesi de oradan çıkarmaya çalışmadı bile. Sadece babama haber vermişler. Babam gelip çıkardı beni oradan. Galiba sebebini anlamıştı. Tepki göstermeyip, teselli edici bir tavırla eve gidip üstümü değişmemi söyledi.
Güçsüzlük deyin, zayıflık deyin, isterseniz acizlik deyin , ben artık camiyi ve cemaati terk ettim. Benim öğrendiğim, inandığım din böyle olamazdı. Ben, bana bunu yapan insanlarla aynı safta namaz kılamazdım artık. Yapacaklarını yapıp beni zifiri karanlığa, hatta içkili, sarhoş günlere ittiler. Yine de onların yüzünden demek istemiyorum ; zayıflık, acizlik diyorum. Mücadele edecek kadar güçlü olamadım .
Yıl 1975 ; muayenemi oldum, askere çağırılacağım günleri bekliyorum. Aslında, arsanın da, televizyonun da taksitleri bitmiş değil. Sanki hiç aklıma bile gelmiyor. Kartal Mustafa’nın şarapçı arkadaşı olmuştum. Şoför Nuri usta, Kurtköy’ün en bilinen içicisiydi. Her gece kahvemizin bahçesinde kurduğu masada, Remzi ağabeyin dükkânından aldığı , yaklaşık bir kasa birayı bitirmeden evine gitmezdi. Ben de, o biraları bitirsin, masayı , sandalyeyi boşaltsın diye onu beklerdim. Bu bekleyiş çoğu zaman gece yarılarına kadar sürerdi. Artık, ben de aynı saatlerde Kartal Mustafa ile birlikte ayrı yerlerde içiyordum.
Üç dönem askere alma vardı : Mart - Temmuz - Kasım. İlk iki tertipte de alınmadım. Artık, Kasım’da kesin asker olacaktım. Benden iki yaş ufak Sedat Güler arkadaşım vardı. Kahvemizin önünde, elinde bir defterle minibüs beklerken görünce, nereye gittiğini sordum. O da benim gibi, Orta okulda beklemeli durumdaymış. Kaldığı dersleri verebilmek için Pendik’teki bir dershaneye kursa gittiğini söyledi. Anında, aklıma benim de kursa gitmek geldi. Hemen o gün Sedat’la birlikte gidip , aynı kursa kayıt oldum. Pendik Fen Dershanesi : Pendik’in sanırım ilki olmalı. Eski belediye binasının alt tarafında, iki katlı ahşap binanın ikinci katında, Yahya hocanın kızıyla birlikte işlettiği dershane. Ben , Fen ve Matematikten - hiç sınava girmeyerek - kalmıştım. Matematik hocası vardı. Fen Bilgisi , Fizik, Kimya ve Biyoloji’ den ibaretti. Fizik ve Kimya’yı Yahya hoca verecekti, Biyoloji hocası yoktu. Fizik ve Kimya’nın yeterli olacağına ikna edilip, derslere başladık. Akılımda kalan İlknur ve Zuhal adlı iki kız arkadaşla bir de Erol Kaya vardı kurs arkadaşlarımız. Erol Kaya, yıllar sonra üç dönem Pendik Belediye Başkanlığı yaptı, şimdilerde de milletvekili.
İçkiyi terk ettim bile. Başarılı okul günlerime dönmüş gibiyim. Arkadaşları ve hocaları şaşırtacak kadar başarılıyım. ’’ Bu zekâyla nasıl sınıfta kaldın ? ’’ deniyordu yüzüme karşı. Gururum okşanıyor ve okul hayatına yeniden dönmenin hayallerini kuruyordum. Hazır asker olduğum, bir kaç ay içinde çağırılacağım aklıma bile gelmiyordu. Nitekim sınavlarda başarılı oldum . Matematikten on üzerinden dokuz, Fen Bilgisi’nden de yedi aldım üstelik Biyoloji olmadan.
Eylül geldi, kayıtlar başladı. Pendik Lisesi’nin yolunu tuttum. Yaşım yirmi olmuştu ve artık kayıt için veliye ihtiyacım yoktu. Kayıt formunu doldurup uzattığımda, müdür yardımcısı İbrahim Deliktaş :
- Ne okulu oğlum, askersin sen ! Haydi bakalım, doğru askere ! deyip uyandırıverdi bir anda, günlerdir uyuduğum uykudan !
Ama bende Arnavut’ luk var. Daha önce abdest- namaz konusunda tutmayan inadım şimdi tuttu. Israr edecek, direnecektim. Madem iki tertiptir askere almadılar, öyleyse ben de okula dönecektim ! Doğruca, müdürümüz Ahmet Erişen hocaya çıktım :
- Hocam, ben okumak istiyorum ! O, başka türlü biriydi. İdealist bir eğitimciydi. ’’ Okumak istiyorum ’’ diye karşısına çıkan birini kovacak biri değildi. Durumumu anlattım en baştan ; sakince dinledi.
- Askerlik şubene git ; tecil etsinler, gel kaydını yapalım, dediğinde ben şubemin bulunduğu Gebze’nin yolunu tuttum. Şubedeki Yüzbaşı da tersleyip kovmadı. O da topu Ahmet hocaya attı :
- Kaydını yapsınlar, gel tecil edelim, deyip gönderdi. Biraz mekik dokudum, okul ile şube arasında. Sonunda Ahmet hocam kaydımı yaptı, ben de gidip tecilimi aldım.
Pendik Lisesi ; aç kapılarını tekrar ; ben geliyorum ! Şafağın en karanlık noktasında güneşim doğdu işte !
Fikret TEZEL
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.