- 201 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
OKULLAR AÇILIRKEN
OKULLAR AÇILIRKEN
İNSANLAR KENDİ SONLARINI KENDİLERİ HAZIRLAR
İnsanoğlu doğduğunda belki de dünyanın en savunmasız canlısı olarak doğar. Ama kendi sonunu yine insanın kendisi sağlar. Dünayaya gözlerini açtığı anda muhtemelen bilinçsizce; eyvah ben böylesi iğrenç bir dünyaya neden geldim diye ağlamaya başlar! Yeni doğmuş olan ve koruma altındaki o minicik saf et parçasının ağlaması biz büyüklerin gülmesi demektir! Biz büyüklerin gülmesini hisseden bebek gün geçtikçe büyür, serpilir ailenin ve daha sonra çevrenin etkisiyle dünyanın en korkunç en acımasız bir canavarına dönüşecektir!
Canavar olma hali her bir bireyde farklılık gösterecektir. İlkel benliği her vesilede önde olan bu canavarlar, (Kadın ya da erkek) Önceliklerinin ne olduğu planlamasını doğru yapmaları durumunda, bir nebze olsun canavarlıktan sıyrılarak adım adım insanlığa geçişi başlatırlar. Maalesef günümüz dünyasında böylesi bir geçiş sürecine dahil olmak isteyen çok nadir canavarlar var!
Bu canavarın adı kadın ise, önceliği; Karşıdakine güzel görünmek. Hemcinslerinin bir adım önünde olmak. Şatafatlı, lüks bir yaşama sahip olmak. Erkeğine, çocuklarına, hatta ve hatta damadına bile baş eğdirmek! Peki bunlara sahip olan bir kadın ilkel benliğine yeter artık dur. Bunlar benim için yeterlidir dedi mi? Hayır. Dahası var. Yatlarım olsun, katlarım olsun, hanlarım, hamamlarım, tasım tarağım olsun. Olsun, olsun, olsun. Hep bir talepkâr hep bir talepkâr! Para, para, para.
Bu canavarın adı erkek ise, önceliği; Yakışıklı olmak. Karşıdakinden güçlü olmak! Daha çok kazanmak! Bir taraftan kadınlara kendisini beğendirmeye çalışırken, diğer taraftan kadını tahakkümü altına almak! Kadının isteklerini yerine getirmek için daha güçlü görünüp daha fazla kazanmak için her türlü pisliği yapmak hatta ve hatta savaşlar başlatmak, katliamlar yapmak gibi önceliklerle donatmıştır kendisini! Para, para, para.
Her iki cinse de önceliğin nedir diye sorsanız; “önceliğim Güzel bir aile ve o güzel aileyle birlikte mutlu olmaktır” Yanıtını alırsınız! Vallahi de yalan billahi de yalan!
- Peki güzel bir aileye sahip olmak için, dolayısıyla mutlu olmak için ne yaptınız? Ya da neler yapıyorsunuz?
- Hiç dua ediyorum.
-Güldürmeyin beni; sadece dua mı ediyorsunuz?
- Evet.
- Anladım. Ama bu bostana giren domuzu duayla kovmaya çalışmak gibi bir şey!
- Eee ne yapalım her şeye kadir olan bir gün hayatımızda her şeyi düzene sokar.
- Hayır be güzel arkadaşım. O düzene sokacağı her şeyi zaten sokmuştur. Mutlu bir yaşam elde etmek senin elindedir! Ama önceliklerini tespit edip bir bir plan çerçevesinde düzene oturtamadığın için ne güzel kocaya, ne güzel bir kadına ne güzel bir aileye sahip olamazsın. Dolayısıyla mutlu da olamazsın. Aşrı talepkâr bir ilkel benlikle böylesi bir yaşamı elde etmek te yakın gözükmüyor!
Belki de mutsuzluklar Yeni doğduğumuz andan itibaren ebeveynlerimiz tarafından beyinlerimize kodlanmıştır. Hep bir başkası odaklı yaşam, ağladığımızda; ağlamanın insanca bir duygu olduğunu unutur. Gerekli gereksiz şeylere neden ağlıyorsun? Diye tepki gösterildi! Güldüğümüzde; pişmiş kelle gibi ne sırıtıp duruyorsun? Diye tepki gösterildi! Duygusallığımıza; bu kadar duygusal olma eşek kafalı ezilirsin! Biraz haylaz isek; ah bu çocuk canavar gibi canımıza yetti illallah dedirtti bize! Gibi tepkilerle karşı karşıya kaldık! Bizim asla fikrimize başvurulmadı. Hep ebeveynler bizim adımıza kararlar aldı!
İleriki yaşlarda ne olacağımıza dahi ebeveynlerimiz karar verdi. Bir çocuk olarak hiç birimizin fikrine başvurulmadığı gibi, başvurulmuş olsa dahi dikkate alınmadı! Oysa ebeveynlerimiz için biz çocukların mutlu bir yaşam elde etmesi çok önemliydi!
İç çamaşırımızdan, ayakkabı ya da gömleğe kadar giyeceğimiz kıyafetlerde renk seçimini dahi ebeveynlerimiz yaptı! Amaçları bizi mutlu etmek değil, ihtiyaçlarımızı gidermekti. Haklıydılar. Çünkü geçmişte, kendileri de aynı canavarlar tarafından yetiştirilmişti. Çünkü onlara da ne yer, ne içer, ne giyer, hangi renkten hoşlanırsın diye sorulmamıştı!
Mesleki açıdan da durum pek farklı değildi. Daha ilkokula başlamakla birlikte, ebeveynlerimizin kafasında bir meslek oluşmuştur! Benim oğlum doktor olacak. Benim kızım Psikolog olacak. (Branşı bile şimdiden öngörmüş) Benim oğlum uçak mühendisi olacak. Benim kızım genetik mühendisi olacak diye elde edebilmesi mümkün olmayan mesleklerini bile ebeveynler seçmiştir. Hatta bir adım öteye giderek branşlaşmayı dahi yapmışlardır!
Hiçbir canavarın, evet, evet canavarın diyorum. Çünkü ebeveynler birer canavardırlar! Hiçbir canavar çocuğuna; Öncelikle, iyi vatansever, paylaşımcı, dürüst, ahlaklı bir insan, olsun. İsterse belediyede temizlik işçisi olsun ve mutlu olsun demeyi hiçbir canavar ebeveyn içine sindiremedi! Çünkü kendi içlerinde kalan ukdeyi çocuklarının gerçekleştirmesini istediler. Çünkü kolu komşu eş, dost, akraba ne derdi sonra. Geri zekâlı bir temizlik işçisi olamazdı o canavarların çocukları!
Derken üç ile sekiz yaş arasında kişiliği oturan çocuk, canavar ebeveynleri tarafından daha yoğun baskı altında kalmaya başlar. Doğduğunda korunmaya muhtaç olan o çocuk, çocukluğunu yaşayamayan o minik bedeni çok ağır yüklerin altında ezilmesi yetmez gibi, beyinleri de gördüğü şiddet karşısında mutasyona uğrayarak yavaş, yavaş ötekileşmeye başlar! Belki de Darwin’in evrim teorisi bu olsa gerek. İnsanlık, kendi sonunu hazırlamak için yavrusunun adım, adım ötekileşmesi, canavara dönüşmesidir. Ne dersiniz? Muhtemel değil midir?
Efkan ÖTGÜN
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.