- 604 Okunma
- 6 Yorum
- 6 Beğeni
EKLEM YERLERİ ACIYOR ŞİİRLERİMİN...
Rengi olmayan bir özlemi basıyorum b/ağrıma ve öznesi olmayan gülüşler ısmarlıyorum.
Kaskatı kasıldığımın ertesi umutla uyanmışken yeni güne…
Dün ve bu gün hep de aynı temenni ile adımlarken hayatı.
Adı olmayan bir durak ve de ulaşmam gereken ya da geciktirmek adına beklenen sonu ve şık giyimli hüzün öbekleri ve ağzından baloncuklar çıkaran süs balıkları.
Dimağım zengin.
Dimağım yorgun.
Müptelası olduğum hangi duygu ise uzağımda ve meçhul duyguların tuzağına düşme ihtimali ile temkinli yürüyorum.
Bodoslama daldığım hangi olasılıksa artık içime çektiğim ve dermanı olmayan hayatlar sokağında tıkılmış bir tükenmişlikle adeta ip atlıyorum çocuk olmanın bir adım öncesi iken oyun bahçemden firar ettiğim ki hep bunu anlatırdı bana ailem her başım sıkıştığında kendimden ve bulunduğum mekândan ne zaman kaçmak istesem ve kanat açsam yeniliklere hep de gülerek anardık eski günleri.
Eski günler ve eksilen ailem nasıl ki dünde kaldı günün ağırlığını taşımakta zorlanıyorum işte ve oradan buradan aldığım yeni kötü haberlerle biliyorum da yapacak gücümün olduğunu ki neyi yapacak olduğum da şüphe götürür.
Bir yeti ise sevmek yetinmediğim.
Bir yatırımsa yaşamak cepten harcadığım duygular.
Bir iltifat ise güzel anılmak elbet iç güzelliğin yüze vurduğu tıpkı akşam güneşi güzele vururken artık kendimi güzel ve mutlu hissetmiyorum ve çöken karanlıkla daha da depreşiyorum.
Delişmen mizacımdan da eser yok ve delice esmiyorum son zamanlarda ama içinde yürüdüğüm dehliz beni ta içine karanlığın merkezine çekiyor.
Eklem yerleri acıyor şiirlerimin.
Şiirlerimden çektiğim bir halat gibi.
İçime çektiğimse bayat hava gibi.
Bayağı konuşan adamlar ve kadınların tek lüksü iken argo ve küfür ben hali hazırda nazenin ve kibar varlığımla artık neyi ispat ediyorsam içimin dalgaları bu sefer yüzümü yalıyor ama yetmiyor da.
Mısralar kum tanesi gibi ve ben kumdan kaleler yapıyorum ve kalemim de benim küreğim ve kürediğim binlerce duygu adeta alametifarikası ruhumun.
Neye delalet ise kalemin ruhumu kışkırttığı ve hiç de hayra alamet değil hani kulağıma küpe olan neyse bir bir dökülüyor üstümden ve üstelediğim kadar üşengeç haletiruhiyemle demleniyorum hayatın tortulu dibinde ve git gide batıyorum dibe.
Dibi kaç bin kere görmüşsem bir ömür.
Dip boyası efkârın ve çetrefilli duygular saçımın perçeminde beyazlara vesile olan hüznün tarifesinde sayısız çentik atıyorum gidip geldiğim yollarda kendime rastlama umuduyla ne kadar çabalarsam çabalayayım duyguların ikramı yeniden çağlayan gözlerim ve yankısı duyulmazken sesimin elbet nemalandığım cihanda asla eksilmeyen ı baskın dış ses.
Münazara ediyorum kendimle ama kesmiyor.
Müptelası olduğum mevsimde karambole giden rüzgârı misal içime çekiyorum asla da kestiremiyorum yarınların ne getireceğini.
Hüzün bohçam yamalı.
Pasaklı olmasam da paspas yapıyorum pek çok duyguyu içimde buyuran bir tanrı var adeta ve tanrısal bir özlemle öznemi gizliyorum yerli yersiz söylenenlere nazire dahi yapmıyorum ve sessizliğime Rabbime sığınmış sefil varlığımla nokta atışı yapıyorum bazen hüzünle eşleşen kalemim de bozguna uğratıyor dünümü hani dünümde saklı mutluluğu kim çaldıysa ses etmeden bekliyorum nüktesini geleceğin.
Mihrabı yerinde gülüşler.
Geçkin kadınlar ve geçkin şarkılar sokağı.
İhtimamla üzülürüm, bayım, diyen bir şair misal peşine düştüğüm ve şair kimliğime eşlik eden temel duygu yetemediğim kadar kendime ve ahvalime mısralar mırıldanıyorum ve körfezi olmayan şehirlerde kuraklıkla mücadele eden bozkırlarda kendimi atmak istiyorum doğaya ve istanbul’un serkeş kirliliğinde ve betona dönüşmüş mealinde bir tek dikili ağacım dahi yokken dikenlerimi yine kendime batırıyorum belki de şehirde saklı tek çiçeğim solması an meselesi ve en girift acıyım içimin dik açılarında saklı bir üçgeni merkeze oturup bir de üçlü ilişkilere bakıyorum da…
Baka kaldığım kadar da var hani.
Belki de bakaya kalıyor duygular hangisinin beratı verilmişse ve sözcükler bazen komplimanlar yapıyor elbet kalemin reveransı ile yüreğim ve gözlerim büyüleniyor ve olmazın oluru duygulara meylediyorum.
Şehrin göçebesiyim.
Evrenin göçü belki de içimde nam salmış olan.
Bir göçmen kuş gibi kanat çırptığım yalnızlığım ve dünde kalan şüheda mutluluğum.
Hayatın cezbeden hiçbir yanı mı yok… demenin meali ise hüzünle kırışmış yüzümden düşen bin parçadan bir tek bina dikmek arzusu olsa da içimde saklı olan asla da o binayı dikemeyeceğimi biliyorum hele ki taş taşın üstünde kalmamışken taş kesen yüreklere hayretle bakıyorum çünkü ben ıssızım.
Hayatımda hiç mi hiç böylesine terk edilmiş ve ıssız kaldığımı da bilmezken…
Issızlığımın sindirdiği iç sesim.
Issız limanıma kuşlar bile konmuyor.
Ve annem hastalanıp evden gittiğinden bu yana pencerenin müptelası olmuş ne tek serçe ne kumru gelip de konuyor ruhuma ve ruhumun kırık tokasında takılı kalmış bir saç teli gibi öylesine kopuk ve uzağındayım ki hayatın ve de mutluluğun…
YORUMLAR
GÜNÜN SÖZÜNE İSTİNADEN...
İHANET...
Düş bültenleri saklı şehrin ışıklarında ve sürgün edilmiş tüm göçmen kuşlar kanamalı.
Kandıkları kadar cihana mahşeri de beklemeye almışlar.
Toz bulutları kaplamış şehrin ve aparatı gecenin aslında Tanrının unuttuğu bir taslak gibi askıya alınmış ekmek gibi nasıl da büyük nimet yürekten dileyenlere.
Dilemması mısraların.
Boyutsuzluğu ve de Tanrının.
İkame eden gölgeler usturuplu ve bıçak çekmişler gece bekçisine oysaki yakınlıkla ihtimamla adımlıyor yolları gecen bekçisi ve Bilge Karasu’nun kitaplarından firar eden gece işçileri yönetimi ele geçiriyorlar.
Gece pespaye belki de.
Gece şer dolu.
Gece şirk koşuyor gündüze tüm soluk sokak lambalarını.
Bir berduş elinde ucuz şarap lambada yapıyor bir köşede sızmış mesai arkadaşı belli ki rüyasında çoktan yakalamış mutluluğu ve belli belirsiz gülümsüyor.
Nüktedan yer gök.
Karanlık ve ışık iç içe.
Mevsimin müdavimi yarasalar beklemeye almışlar avlarını ve kana doymak bilmiyorlar ve kana kana içiyorlar gecenin zifirini.
Zikrine ihanet eden derviş dik yokuşları güç bela çıkmakta ve ziyan ettiği tüm fikirleri adeta ona cephe almış.
Sönük işte iç âlemi insanları ve soluksuz kalmış kaldırımlar seken gamlı notalar kendilerine kör kurşunu arkadaş kılmışlar ve bekâreti çalınan mısralar firarda.
Şair ise teyakkuzda ve delice not almakta içinden geçenleri ve noktasına virgülüne kadar şerh düşüyor içindeki izdihamı ama boşa kürek çektiği o kadar belli ki.
İçinde ukde kalan kıpırtılar var misal.
Önünü alamadığı arzuları var.
Kendini bildi bileli savaştığı nefsi pis pis sırıtıyor gece iken teslim alan ruhları şairse direnmekte çünkü ne yüreği çalıntı ne de şiirleri alıntı.
Algıda seçicilik olsa olsa ifşa ettiği iç dünyası ve hezeyanları bitimsiz aşk ise imkânsızın tecelli ettiği en belirsiz gölge elbet şairi bir ömür teslim almış en haşmetli duygu acıları ile beslenen şair hep âşık olmakta aslında kendine bir o kadar da t/uzağına düşmüşken kendinin ve iç âlemin sırdaş iniltisi ölümle eşleşen yaşama sevinci.
Buruk nidalar var sökün eden.
Yürek burkan v/edalar var şairin soluduğu havada asılı olan rüyalar var bir o kadar askıntı olan dış sesin baskın çıktığı rüzgârın pervazında konaklayan kuşlar var.
Hatırşinas duygular nöbette ve gece bekçisi can çekişmekte.
Bir yandan da şafak sayıyor insanlar ve şafağı atan sözcükler aşkın şakağına dayıyorlar namluyu.
Tüten duman.
Şehri yangın yerine çeviren izdiham.
Rötarlı sözcükler vagonlarda sıra sıra göç edecekleri istasyonları bir bir işaretliyorlar ve trendeki yolcuların çoğu ölümcül bir hastalığa tutulmuş ne de olsa ömürleri yolda geçiyor onların ve ihtimamla büyüttükleri arzuları aslında nefsin en büyük düşmanı.
Hezeyan yüklü tren rayları.
Raydan çıkan vagonlar.
Sisli bir güne el sallayan kondüktör ısrarla bilet kontrolü yapıyor lakin her şey alt üst olmuş şekilde öyle bir g/örüntüye bürünmüş ki.
Ya yolcuların biletleri yok ya da biletlerin bir sahibi.
Sahipsiz kimlikler ve şüheda geçmişleri devasa bir mozaiğe eşlik eden ve kıpırdanmaya başlıyor uykuya veda edecek bedenler ve hiç biri gördüğü tek rüyayı bile hatırlamayacak ne de olsa yaşam gözü açık görülen dipsiz bir kuyunun dibindeki asılı bir saksı gibi tüm gerçeklerin üstüne ölü toprağı atılmışken elbet zincirleme bir kazanın ertesinde can pazarı yaşanırken dünyada hali hazırda mahşer de son hazırlıklarını yapmakta mademki ötekileştirildi insanlık mademki ihanet etti Rabbine…
GÜLÜM ÇAMLISOY.
Bilmeden yapılan hata yanlışlıktır, bilerek yapılan hata ise ihanettir. B. BRECHT
GÜNE VE YENİ BİR HAFTAYA UYANMAK.
DÜNDE ASILI NİCE ŞEY
GÜNÜ YAŞANIR KILAN MI...
İNSAN ASLINDA KENDİNE İHANET ETMEKTE ÇÜNKÜ KENDİNİ HEP SONA SAKLAYAN VE KENDİNDEN SEVGİSİNİ ESİRGEYEN İNSAN CİDDİ MANADA BÜYÜK BİR HATAYA YOL AÇMAKTA.
Doğru: hep yanlış yapmak mümkün defalarca hata işlediğim ve işte ANSIZIN ANLADIM Kİ:
BİLE BİLE KOCA BİR HATA İŞLİYORUM KENDİMİ ERTELEYİP KENDİMİ ES GEÇİP İHANET DEĞİL DE NEDİR?
BİR DE İNSANLARIN EVRENE TANRIYA İHANET ETMELERİ
BU DOĞRULTUDA BİR YAZI KARALADIM.
HATA ÜSTÜNE HATA VE ERTESİ SİL BAŞTAN
SAHİ, HAYAT ERTELENMELİ Mİ?
O HALDE YOLA DEVAM VE KENDİMİ SEVMEYE YOL ALDIĞIM...
Gülüm Çamlısoy
teşekkür ederim değerli hocam
sonsuz selam saygımla
yön
Gülüm Çamlısoy
Hayırlı akşamlar değerli hocam
Derin bir iç sesi...
Duygu yüklü kızımın duyguları gözlerimi yaşartıyor...
Annen için Allah'tan acil şifa diliyorum Kızım...
Rabbim güzel gönlüne bağışlasın anneciğini...
Gözlerinden öpüyorum.
Sevgiler...
Gülüm Çamlısoy
Çok teşekkür ederim.
Amin İnşallah.
Selam sevgimle
Canım benim annen iyileşti mi?Çok güzel ifadelerle anlatmışsın canım.
Sevgimlesin
Gülüm Çamlısoy
:(
Varlığın adına teşekkür ederim.
Sevgimlesin canım
Çiğdem Karaismailoğlu
Sevgimlesin
Ölgün bir gün ve tabiatın çehresinde çizikler var ve mevsimlerden kış lakin evren bahar tadında bir yaşama sevinci ile esir almış insanları ötesinde yürekler birleşmiş olsa olsa yaşamın defteri kebiri: ne kibirli ne kindar varsa yoksa dokunulmazlığı var ömrün.
Bakiyesi dünün ve işte öğretiler süzülüyor bir bir göğün teninde dans eden mısralar fısıldıyor ve şair sessizliğini bozup tepesine çıkıyor aşk denen yüksek dağın.
D/ağlanmış kimi acı.
Sızlansa da ruh beden pes etmiyor lakin ansızın da dizlerinin üstüne çöküyor insan ve ruhun da aldatısı iken mutluluk, şair çalıyor sazını ve azığa aldığı hangi duygu ise yolunun kesiştiği bin bir umutla kanat açıyor yarınlara…