- 374 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
MATMAZEL CIMBIZ
23.10.2022
Pazar
Selam Matmazel Cımbızcığım
Sözünün eri olan ben kiraz çiçekleriyle bezenmiş yatağıma süzülüveriyorum ve sana anlatacağım havadisleri düşünerek dalıyorum derin uykuya. Sabahın ilk ışıklarıyla beraber gözümü bir açıyorum ki rüyamda seni görmüş olmanın şaşkınlığıyla cep telefonumu kaptığım anda Kuğu Gölü balesi yapan bir balerin gibi mor rengin hâkim olduğu misafir odasına geçiveriyorum. Amacım, gördüğüm rüyayı unutmamak ve bir gözüm kapalı kısa kısa notlar alıyorum. Engin beni bu hâlde görse “Artık sen iyice delirdin, hadi git yat.” deyip tutup kolumdan zorla yatağa sokacak. Neyse ki evimin kralı olan aslanım kükremelerini belirli aralıklarla devam ettiriyor.
Çocukluğumda annem bir rüya gördüğünde git akan suya anlat, kötülükler bile akar gider derdi. O çocuk aklımla pek anlamasam da şimdi düşünüyorum da bu öneride bir gerçeklik payı var. Akan suyu bulmak için bu saatte üstümde pijamalarımla gidip bir şelale kenarında olma lüksüm yok tabii... Palan pandıras banyoya koşup musluğu da açıp büyük bir heyecanla anlatmayı düşünmedim de değil. Lakin ödediğimiz su faturalarını anımsayınca birden bu fikirden de vazgeçiyorum.
Matmazelciğım, su perilerine inanıyor musun bilmem ama bundan bin yıllar önce büyük büyük atalarımız su perilerine inanırmış. Eski bir Türk mitolojisinde bahsedildiğine göre “Başlangıçta sadece Tanrı ve su varmış.” Yine Türklerin yaratılış efsanelerinden birisinde Tanrı Ülgen’in hayatı ve evreni sudan yarattığını okumuştum. Hatırladığım kadarıyla Altaylılar suyun ruhuna “Suijisi”, Yakutlar ise “Saran” diyorlarmış. Kam’ın çağrısıyla insanların yardım çağrısına ilk koşan su iyesi Yayık Han imiş. Yeni doğan çocuklara Yayık Han’ın kut, yaşam gücü ve ruh verdiğine inanılırmış. Anlayacağın bu işin köküne biraz olsun inince rüyaların akan suya anlatılma nedeni kabaca da olsa kafamda şekilleniyor.
Bazen o eski önerileri güncellemek gerekir değil mi? tasarruf zamanı diyerek mutfak dolabından iki su bardağı alıp seninle ilgili oldukça ilginç olan rüyamı bir bir anlattığım sürece bardaktaki suyu bir o bardağa bir bu bardağa boşaltarak oldukça pratik bir çözüm ürettim...
Sahi neredeyse unutuyordum, bir de bunun gündüz niyetine mevzusu var. Bana göre gecenin hayırsız olarak tabir edilmesi gayet saçma... Elimde olmadan zenci, Kızılderili ve soluk benizli insanları birbirinden ayrıştırılmasından pek farkı yok gibi.
Tamam tamam seni duyar gibiyim, “Yine çenen düştü, sadede gel.” diyeceksin. Rüya bu ya seni karşımda ete kemiğe bürünmüş olarak görünce afallıyorum bir an... Seni uzun süre göz ucuyla inceliyorum, etine dolgun ve baya alımlı bir kızsın. Saçların küt kesilmiş, gözlerin öyle anlamlı bakıyor ki sana özlemle sarılmak arzusuyla bir hamle yapıyorum ama sen beni elimden kavrar kavramaz bir renk karmaşası oluyor ve gök üstümüze düşecekmiş gibi bir sarsıntıyla birlikte dört bin yıl öncesine ışınlanıyoruz. Zamanda yolculuk yapmak, insanlık tarihinin en gelişmiş ve en gizemli uygarlığı Mayaların arasında olmak içimi şaşkınlıkla karışık acayip bir korkuyla sarmalıyor. Kalabalık bir insan topluluğu arasında bizim koronun şefi Rıfkı Sadi Hocam gayet ciddi bir yüz ifadesi içinde bize doğru yaklaşıyor. “Allah’ım, sen aklıma mukayyet ol.” diyorum içimden. Bir tören veya ritüel söz konusu olmalı, kostümleri öyle ilginç ki anlatamam. Hele hocamın başındaki renkli tüyleri ve takıp takıştırdığı gösterişli ve değerli taşlarla bezenmiş aksesuarları görünce dilimi yutayazdım. Üstüne üstlük senin ve benim önümde saygıyla eğilip bu törene içtenlikle davet etmesiyle şaşkınlığım ikiye katlanıyor. “Yoksa buralara kadar Türk müziğini tanıtmak adına yeni bir sempozyum düzenlemek için mi geldi?” diye geçiriyorum aklımdan...
Matmazel’ciğim sen gayet rahat hareket edip sanki aralarında kırk yıldır yaşıyormuşçasına etrafındakilere selam verirken ben nasıl sıvışırım derdiyle çareler arıyorum. Birer küme oluşturan Mayalar elden ele verip barış çubuğu veya şaman piposu dediğimiz keyif verici sigarayı içiyorlar. Aman ya Rabbi, bizim koronun kır saçlı dinozoru da orada! Orhan abi sigarayı bana doğru uzatmaz mı?! İster istemez alıp elime bir nefes çekiyorum, dumanı yıldızlara doğru öyle bir üflüyorum ki Samanyolu bile yer değiştiriyor... Sonra barış çubuğunu Rıfkı Hocama uzatıyorum, derin bir nefes çekiyor ve birdenbire o her zamanki babacan gülüşü beliriyor yüzünde. “Dünyamız yüzen bir timsah üzerinde var olduğundan beri sizin kadar ilginç bir kadına rastlamadım.” demez mi? Bir oh çekip bizim hoca ne kadar az ve öz konuştu diye düşünmeden edemiyorum.
Bu arada sen bana yaklaşıp tekrar elimden tuttuğun an yine olanlar oluyor ve kendi zamanımıza dönüyoruz. Sonra bir anda farkına varıyorum ki etinden kemiğinden sıyrılıp eski dostum Matmazel Cımbız olarak avucumda duruyorsun. İşte o an gözyaşlarıyla uyandım kadim dostum. Bu rüyayı hayra yorup sana kavuşacağım günü iple çekiyorum.
Seni özlemle bekleyen dostun...
H. Çiğdem Deniz