Yasemin'e Mektup
Kürdili Hicazkar Makamında bir peşrev dinlemekteyim. Ne olduğunu bilsem ne olur bilmesem ne olur. Dinlerken beni nerelere götürdüğü önemli değil mi? Yaşamın Devam eden zamanında, sensiz sayfa açmak çok zor olacak. Mutluluk denince, Aşk denince, Hayat deyince, Hayal denince aklıma ne gelir sanırsın. “Yasemin”
Herkes benim, eşimin ardından öleceğimi düşünürken, Feleğin başka planları olduğunu kim bilebilirdi ki. Her ses seni hatırlatıyor. Çamaşır makinesinin bitiş sesinden, kapı ziline kadar. Türküleri söylemeye gerek bile yok. Fotoğraflarını görünce istemsiz sitem çıkıyor ağzımdan. nasıl kırıldığımı, nasıl ezildiğimi ve nasıl üzüldüğümü anlatacak söz bulamıyorum. Kafamdan dumansız alev çıkıyor sanki. ilk kulaklarım alev alıyor. Mavi kot pantolon giyen her kadını sen sanmak, deliliğin alametlerinden midir?
Bugün araba ile mezarlıktan geçtim. Geçerken senin mezarının karşısında camı açıp kısa bir süre durdum. Hep mezar başlıklarında ki isimleri okurdum. Tanıdıklarım da , tanımadıklarım da olurdu. Mistik bir hava eserdi. Onlardan gelen bir duygu da diyemem, farklı tanımlayamadığım bir his kaplardı. Senin adını gördüm. Çok acı geldi. "Levent Eşi Yasemin" okuyabildiğim yer burasıydı. O tanımlayamadığım his de acının yanında beliriverdi. Hep gece giderdim mezarına. İlk gündüz gidişim, o berbat gün, yaşamaktan vaz geçtiğinin ertesi. İkinci gündüz gidişim, Kemal abimin bu dünyadan gidişi. Üçüncüsü de bugün. Demek ki gündüzleri de çok acı veriyormuş. Anladım.
Rize’ye arabayla yalnız giderken, sadece seni götürdüğüm günlerdeki kardeşinin arabasında değil, her arabada ağlıyorum. Herhalde Türküler yakıyor ilk ateşi. Gözyaşlarım da söndüremiyor ki gönlümdeki ateşi. Yazık.
Bu gece yine okudum günlüğümdeki senli günleri. Nişan zamanı rast geldi. Kızmışım. El alem için yaptıklarımıza. Kimseyi kırmadan nişan yapamayacağımızı söylemişim. Birileri uzaktan gelecek diye bayrama getirmenin ne alemi varmış. Kendi istediğimiz tarihe alsaymışız. Ama mümkün Değilmiş. “Ertesi gün amcam ölmüş.” Susmuşum.
"Öyle günler, öyle anılar yaşıyoruz ki, İleri de geriye dönüp baktığımızda gülümseme şansımız olmayacak.”
İlk ramazan yanaşıyor, Sensiz geçecek. Tarif edemiyorum ki, elin, kolun, parmakların, gözlerin her yerin nasılda özletiyor kendini. Ölümü bekler oldum. Sana kavuşturan bir anahtar olması umuduyla.
Ne müzik dindiriyor , Ne bağlamanın sesi. Öyle acı ki videolarına baka baka geçiyor zaman. Yüzünü görmek, sesini duymak için çırpınıyor bu aciz vücut. Yazılarım benim en iyi cansız dostlarımdan biridir, gecelerimi paylaştığım. Acıların sadece sana ait olmadığını anlıyor, bir şekilde paylaşmış oluyorsun.
Uçakta Oksijen maskesini ilk olarak Kendime takmamın sebebi neyse , Günümüzün salgın hastalığı (Kovit) korona ile mücadele sebebim de aynıydı. Çocukları kurtarmak. Giderken geri dönebileceğimi akıl edememiştim. Bana üç film şeridini aynı anda gösteren Düzen Kurucu, bazı kişilerin yüzü suyu hürmetine geri dönmemi de sağladı. Rüzgardan medet ummaya başladım. "Eşimden bir haber getir ey deli rüzgar." Demek ki Hakkın rahmetine ulaşmış, Yarsız kalmışım. Demek ki Gönlümün nefesi kesilmiş, içi kan, dışı kabuk kaplamış. Ey rüzgar, Bilirim sen Yaradan’ın yarattığısın. Uzun zamandır dünyadasın. Belki sana ismimi fısıldamıştır. Belki bir haber yollamıştır. Hele bir Söyle. Yalanda olsa da söyle be deli rüzgar, ulu rüzgar, can rüzgar.
Aşk Kelimesini hiç Sevemedim. Hele de “Aşkım” kelimesi neredeyse gıcık oldum. Nefretlik bir kelime gibi geliyor. Tabi daha somut sebepleri var sanırım ondan. Yani kullananların geneli yalandan kullanıyor. Gönülden kullananı yok. Yada bana öyle geliyor. Zaten televizyonların öğrettiği kelimelerden biri. “Lanet Olsun”, “Hey Dostum” gibi kelimelerden bir tanesi de “Aşkım” Karadeniz lehçesi daha da kötü “Aşkum” . Bu kelime için bu kadar yazmaya gerek var mıydı bilemedim. Asıl Sevgiyi anlatmaktı niyetim. Kim anlatabilmiş ki ben anlatayım. Ben gerçek sevgiyi gördüm. Hem kendimde hem Yaseminde . Yasemin’in gözleri ele veriyordu. Benimkini anlamak zor. Baldırlarına sarılıp yatmak, Hafif yağ bağlamış göbeğini tespih misali tutmak, Sağ avucumla Sol yanağına şiddetli bir tokat atıp ayaklarını yerden kaldırmak desem inanırlar mı? Isınmış tereyağlı kazan içinde eriyip tek vücut olmak. İkimizde eriyip birbirine karışması sanki aradığım kelimelere benziyor.
Bunların ilk ikisi somut, Diğerleri soyut kavramlar. Hatta bazıları karakterime bile uymaz, Bebekleri severken nasıl ısırmak doğru değil ama yapıyorsak, ona benzetebiliriz. Bu da değil tabi. Asıl sevgim ne biliyor musunuz ? Kanser ağrısından her gece en az on kere yatak değiştiren eşinin peşinden her seferinde bir battaniye serip yatağın altında yatmak. Uyumak ile uyumamak arasında gidip gelerek geceyi geçirmek. Ve bunu eşimin acı çekmeyeceğini bilsem, 20 yıl otuz yıl daha sürdürebileceği mi, Yaradan’a itiraf etmek. 150 kiloyu taşıyamayan belime rağmen. Gündüz el alemin zırıltısını dinleyip, Pis, boktan bilgisayarlarını onarmak olsa da. Gece yanında olmak, yerde yatarken bir elim ile ayak bileğini tutarak uyumak.(Eğer uyuya bildiysem, Yasemin uyandığında uyanabilmek içindi) Ne güzeldi. Hiç gocunmamak.
19.04.2021 Levent YAZICI
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.