- 427 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Baba,Evlat,Torun.
Bu gün babam öleli 5 seneyi geçti. Ne babamın cenazesinde bulunabildim nede bu zamana kadar babamın mezarını ziyaret edebildim. İşte bu kadar sene sonra babamın mezarını ziyaret etmek için yola çıktım. Arabamla yol alırken hafif hafif kar yağıyordu. Kendi kendime “Bu kadar zaman sonra bu soğuk kış gününde neden” diye sordum.Cevabını bulamadım… Sadece zaman zaman çalışan arabamın silgeçlerinin çıkardığı sesten başka herhangi bir ses yoktu. Arabamın kaloriferi de içerisini iyice ısıtmış,beni bir rehavet kaplamıştı. Sol tarafımdaki camı hafif araladım. İçeri giren soğuk hava beni kendime getirdi. Şehrin dışındaki mezarlığa vardığımda arabamı mezarlığın dışına park ederek mezarlığa doğru yürüdüm. Girişin sol tarafında mezarlık görevlilerinin bulunduğu bir bina vardı. Oraya doğru yürüyerek görevlilerin bulunduğu odanın kapısını çalarak içeri girdim. “ Merhaba” diye selam verdim. İçeride yanan sobanın etrafında oturanlar “ Merhaba” dediler. Bir müddet gelen bu yabancıya baktılar,belliki tanıyamamışlardı. “Hayrola abi,bu kış gününde !” “Babamın mezarını ziyaret edelim dedikte !” diye cevap verdim. “İyi…iyiii…abi kim senin baban” dediler. Söyleyince sobanın başında ısınmaya çalışan görevlilerin tümündeki yüz ifadeleri bir anda değişti ve bana sanki hortlak görmüş gibi bakmaya başladılar. İçlerinde biri sanki def-i bela kabilinde “Gel beni takip et” dedi ve hışımla dışarı çıktı. Bende arkasından. Hiç konuşmadan mezarların arasından geçerek bir mezarın başında durduk. Adam eliyle işaret ederek “İşte amcamızın mezarı bu” dedi.Ters ters bakarak hızlıca yürüdü gitti. Bir müddet ayakta mezara baka kaldım. Babam vefat edeli 5 sene olmuştu. Ben , eşim ve çocuklarım onunla ölmeden öncede senelerce hiç konuşmamış ve görüşmemiştik. Oğlumun sünnet cemiyetine de davet etmemiştik. Kar hızını arttırmıştı. Mezarının ayak ucuna çöktüm. Mezar yapılmamış sadece başına mermerden kim olduğunu belirten bir yazı konmuştu. Mezarının başında dikili duran mermer levhada isim soy isim ve ölüm tarihi vardı. Bu kadar uzun zamandan sonra şimdi babamın mezarı başında ne yapacaktım… Askerden geldikten sonra meslek lisesi mezunu olduğumdan babam bana iki seçenek sundu; ya bir fabrikada işe girecektim yada kendime ait bir atölye açacaktım. Ben kendime ait atölye açmayı tercih ettim. Babam benim isteğime göre dükkanı tuttu. İçerisinin tüm demirbaşlarını aldı malzemeleride koydu ve dükkanı bana teslim etti. Benim meslek lisesinden sonra ve önce sanyiide de çalıştığım halde ticarete yatkın olmadığımdan başkalarına göre işlerim daha az oluyordu. Müşteriyle diyaloğu hiçbir zaman kuramıyordum. Alemi cihan olsan,ağzınla kuş tutsan müşteriyle diyalog kuramadın mı olmuyordu. Bu arada birde evlenmem çıktı. Rahmetli babam dükkan kirası, vergisi,sigortası derken yani dükkanın ne masrafı varsa benim denkleştiremediğimi cebinden denkleştiriverirdi. Galiba bu benimde biraz kolayıma geliyordu. Evleneceğiz ya,hadi ayrı ev tutuldu. İçi (a) ‘dan (z) ‘ ye şofbeninden beyaz eşyasına, kadar tüm ev döşendi. Biz hanımla birlikte eve yerleştik. Babamın omuzlarına birde benim ev kiram,su ,elektrik,telefon giderleriyle yakacak parasıda eklenmişti. İki sene sonra bir oğlum oldu. O masraflarda onun üstüne. Hani diyeceksiniz ki sen dükkandan hiç kazanmıyormusun diye soracaksınız. Oluyorda o kadar olmuyor… Babamda ele güne rezil olmayalım diye ses çıkarmıyor. Adamcağız “ııııhh” bile demiyor. Bir zaman sonra annem kanser hastalığına yakalandı. Kurtulamadı ve allah rahmet eylesin vefat etti. Bu arada babam bana “Bak oğlum benim durumum iyi ama yarın ne olacağı belli değil. Sende dükkanda iyi iş çıkaramıyorsun seni bir fabrikaya sokalım” dediğinde bayağı kızmıştım. Her halde ekmek elden su gölden misali yaşam bana kolay geliyordu. Derken istemeyerek de olsa iş yerimi kapayarak babamın bulduğu bir fabrikada işe başladım. Bu arada annem vefat edeli üç seneyi geçmişti. Babam biz istemesek te bizimde rızamızı alarak iyi bir hanımla evlendi. Aradan geçen günlerde babam artık bize para musluğunu yavaş yavaş kapamaya başlamıştı. İşin aslı ise babamın bize yaptığı masraflardan dolayı sıfırı tüketmiş,ancak kendi kendine yeter duruma gelebilmiş olmasıydı. Kendi kendimize yeterli olmamıza rağmen biz almaya alışmıştık. Onda da artık yoktu. Bizde babama karşı baskı uygulamaya başladık. Ufak sorunlardan küsmeğe başladık. Derken babamın bize söylediği incir kabuğunu doldurmayacak bir sözden dolayı babamla irtibatımızı kopardık. Amacımız, belki biz yine kıyıdan köşeden bir şeyler tırtıklarız diye umuyorduk. Babamın tüm çabalarına rağmen ipleri iyice kopardık. Üvey annemiz ise allah’ı var pek hanım bir kadındı ama onada bizim tırtıklamalarımız kesildiği için kızıyorduk. Evlenmeseydi belki de biz daha da sebeplenecektik. Babam oturduğumuz ilçede bu durumlardan utandığında evi satıp eşiyle başka yere taşındı. Kısa bir süre sonrada bir kızım oldu. Kızım 8 yaşına geldiğinde karaciğerinin çalışmadığını öğrendiğimizde beynimizden vurulmuşa döndük. Tüm aile, eşimin yakınlarıda dahil tahlil yaptırdı ama hiç kimsenin dokusu uymadı. Kızım günden güne sararıp gidiyordu. Birden eşimin aklına babam geldi. Ben “Bu zamana kadar ona yaptıklarımızdan sonra sence dokusu dahi uysa bunu yaparmı,sen olsan yaparmısın?” dedim. Eşim”Denesek ne kaybederiz?” dedi. Babamın çok yakın bir arkadaşını babama yolladık. Babam “Ben o kızcağızı görmemiş olsam bile o benim torunum eğer dokum uyuşursa karaciğerim den ona veriririm” demiş. Yalnız bir şartı varmış oda; eğer dokuları tutarsa nakil yapılacağı zaman ne babam hasta olan kızımda dahil bizi görecek nede biz babamızı. Ameliyat haneye ilk babam alınacakmış.Bayıltıldıktan sonrada nakil yapılacak kızımız alınacakmış. Eğer nakil sağlıklı olursa ondan sonrada hiç birimizi babamız görmek istemiyormuş. Sebebi de babam ilk doğan oğluma o kadar alışmıştı ki,biz ipleri hiç yere kopardıktan sonra benim oğlumu yani torununu unutamadığından uzun zaman psikolojik tedavi görmüş. Eğer ben bu yaşına kadar hiç görmediğim bu kız torunumu görürsem bu seferde aynı şeyleri yaşamak istemiyorum demiş. Haklıydı… Kabul ettik. Babam üvey annemizle birlikte tüm tahlilleri yaptırdı. Filmler çekildi. Sıra sonucun açıklanmasına geldi. Biz babama hiç gözükmeden durumu dışarıdan takip ediyorduk. Sonunda her şey tamam, dokular uyuştu. Nakil olacak kişi de torunu olduğundan hukuksal bir sorunda çıkmadı. O büyük gün geldi. Biz babamın tüm isteklerini ameliyatı yapacak ekibin başındaki doktora söyledik. Doktor eşimle bana öyle bir baktı ki,bizi çekip vursaydı daha iyiydi. Neyse, babam ayrı katta biz ayrı katta ameliyata hazırlandık. Önce babam alındı ardından da kızım. Çok uzun bir süreden sonra sabah başlayan ameliyat çok uzun sürdü. Babamın isteği üzerinde babam ayrı kattaki yoğun bakıma, kızım ayrı kattaki yoğun bakıma alındı. Üvey annem bizi alarak babamın yattığı yoğun bakımın camından babamı bize gösterdi. Gösterdi ama bende eşimde babamın bizim yaptıklarımıza karşı yaptığı bu büyüklüğe karşı o kadar ufalmıştık ki ağlayamamıştık bile. Üvey annem “Bakın babanız sizi hiçbir zaman görmek istemiyor. Sizi onu göstermek için buraya getirdiğimi duyarsa banada kızar,lütfen bu aramızda kalsın !” dedi. Babam iyileştikten sonra taburcu olurken onu tekerlekli hasta sandalyesinde dışarıya çıkarılıp arabaya bindirilirken çok uzaktan gördüm. Yüzündeki o mutlu gülümsemeyi hiç anlıyamamıştım… İşte bu onu son görüşümdü. Kızım çok şükür iyileşti. Babam bizi hiç affetmedi. Sadece “Ben onlara hakkımı helal ediyorum,gerisini de rabbime havale ediyorum” demiş. Babamın öldüğünü duyduğumuzda babam gömüleli bir hafta olmuştu. Vasiyeti üzerine bize haber verilmeden gömülmüş.Kısa bir müddet sonrada üvey annemiz de vefat etmiş. Oda onun yanına gömülmüş. İşte bu güne kadar babamın mezarını ziyaret etme cesaretini kendimde bulamamıştım. Bu karlı soğuk kış gününde utanarak da olsa mezarlarını ziyaret etmeye cesaret ettim. Mezarın başında öylece duruyordum. Sanki donmuş kalmıştım. Ne bir şey okuyabiliyor neden düşünebiliyordum. Başımı hafif çevirdiğimde üvey annemin mezarıda oradaydı. Ayağa kalktım… Vücudum tir tir titriyordu… İki mezarın ortasında durup bir fatiha okudum… “Her ikinizde bizi affedin !” diyebildim. Mezarların başından hızlı adımlarla uzaklaşırken yüzüm gözükmesin diye başımdaki takkemi gözlerime kadar indirip, pardösümün yakalarını kaldırdım. Mezarlık görevlilerinin bulunduğu binanın önünden geçerken onlara hafifce göz attığımda,onların bana olan nefretlerini yüzlerinde okudum… Arabama binip mezarlıktan uzaklaşırken kar dahada hızlanarak hala yağıyordu. Kamil ERBİL
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.