- 414 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Aristo Nineme Niye Kıydın
Aristo Nineme Niye Kıydın
“Aristo Nineme Niye Kıydın” Yazar Şener Öktem’in ilk romanı. Bengisu Yayınları aracılığıyla Temmuz 2021’de okurla buluşturulmuş kitap, “his, ölüm, ikilem ve kader” bölümleriyle ele alınmış ve 176 sayfa hacmindedir. Romanın büyüsünü bozmadan bazı değinilerde bulunmak istiyorum izninizle.
Roman, aynı evi paylaşan üç öğrenci arkadaş olan Aristo, Halil ve Şinasi arasında geçiyor. Romanın başkahramanı Aristo, felsefe bölümü öğrencisidir. Halil, tarih bölümü öğrencisidir. Aristo’nun ninesi Funda Nine (önceki ismi Erika) ile Göçmen, Muallim, Pala karakterleri romanda yer alıyor. Daha çok Aristo’nun rüyaları, hayalleri ve bilinçaltı ile roman şekilleniyor. Bir zaman sonra ölmüş olan Funda Nine ile Aristo’nun ev arkadaşı olan Halil, romanda daha çok gözüküyor.
Romanda az karakterin yer alması, bu bağlamda okuru yormamaktadır. Ayrıca roman, dış anlatımla ele alınmış. Karakterler konuşturulmamış. Her sayfada sorgulamalarda bulunularak okur daha çok düşünmeye sevk edilmiş. Renk olgusu simgeleştirilerek çok geniş perspektifte ele alınmış gözüküyor. Roman anlatımında, kulaklık ve dizüstü bilgisayar gibi isimlerin yer alması bu günün romanı olduğunun ipuçlarını vermektedir.
Aristo karakterinde bastırılmış bir bilinç dışı taşmasını görmekteyiz. Paradoksal bir kişilik yani. Romanın başkahramanı Aristo’nun Funda Nine ile başta olmak üzere diğer karakterlerle gerçekte veya hayalde yaşadığı fantastik, psikolojik yaşantıları desek doğru olacaktır. Başka bir ifadeyle gerçekte ölmüş olan Funda Nine ile daha çok hayal âleminde, rüyada yaşayan Aristo’nun bir hayat serüveni desek daha doğru olacaktır.
Mamafih, Aristo daha çok norm dışı bir karakter olarak karşımızda duruyor. Davranışlarıyla farklı boyutlarda yaşıyor. Hatta zaman zaman şizofrenik bir karakter algısını dahi okura veriyor. Gerçek ile hayal dünyasında yaşayan bir başkahraman daha çok. Bir başka taraftan iki elin parmaklarıyla bir görüntüyü kadraja alma eylemine takıntısı olduğu görülüyor Aristo’nun. “Yapmayacaktı, o kadrajı almayacaktı Halil” diyerek büyük bir kin bağlıyor Halil arkadaşına. Elle kadraj görüntüsü bir ironi ayrıca. Birçok örneklendirmeyle bu durum tiksinti derecesinde yansıyor Aristo’ya. Hatta elleriyle bu kadrajı çok yapan arkadaşını öldürme düşüncesine varan bir yaklaşım sergiliyor. Uzun uzun anlatılan öldürme sahnesinin bir hayal, bir rüya olduğunu okura çok sonra verilmesi, okuru enikonu şaşırtıp düşünceye sevk ediyor.
Yazar, konuya okuru rahatsız edecek boyutta giriyor. Konuyu açacak olursam: Öğürme, kusma, hırıltı, tiksinti gibi ifadelerin üzerine gidilerek, anlatım tekrarlarıyla rahatsızlık artırılıyor adeta. Ve romanın bitimine kadar da bu durum devam ediyor. Bu bağlamda post modern bir yaklaşım sergilenip okur sabrı sınanıyor belki de kim bilir. “Anlama bir bilinç işi, tiksinme bir his”, “tiksinç tütün kokusu”, “tiksinmek imandandır, insan olduğunu hatırlatır” gibi ifadelerle bu tema genişletiliyor.
Yazar, kitapta en çok hangi ifadeleri, kelimeleri kullanmış diye bir fikir jimnastiği yaparken, yazarın 158. sayfada bu sorumun cevabını verdiğini şaşkınlıkla okudum. “Erika, Funda, Göçmen, dahi, deli, veli, ölmeli, hırıltılar, çorap, uçurtma, gökyüzü, Aristo, anne, nine, mezar, manzara” gibi kelimelerin kitapta çok geçtiği görülmektedir.
Yazar, özellikle Funda Nine üzerinden okura mesajlarını da vermektedir. Örnekleyecek olursam:
“Soğuğu soğukla yuyarlar”, “Kara yastır, ölümü, ahreti hatırlatır”, “Kimseye beddua etmeyesin oğul. Hatasız kul olur mu? İsteseydi melek yapmaz mıydı insanı Rabbim. İnsandır, olur” (sayfa 117) gibi.
Gözüme çarpan, içlerinde alıntı sözlerinde olduğu başka güzel sözleri yazacak olursam:
“Batı, akıl; doğu, vicdan”, “Birikmiş kabullerin serzenişi vardır” (sayfa 25), “Kelimeler, anlama giydirilmiş kıyafetlerdir” (sayfa 29), “Ruhun son hali huzursuzluktur”, “Kader, kederdir. Kederle yazılır kader” (sayfa 58), “Baban ölmüş, sen filmini çekiyorsun”, “Sahi, sahi valla, hemi de şeddeli”, “Elin eşeğiyle gidilmez oduna/ put kırılmaz başkasının baltasıyla” (sayfa 129), “Rüya dediğin, günlük yaşantılarımızın edilgenliğinden başka bir şey değil” (sayfa 162) gibi.
Roman dili anlaşılır ve sadedir. Sesli bir anlatım hâkim. Roman paragraflarında anlatım sesi yükseltilerek; cümlelerle, kelimelerin küçültülerek sonlandırılması ve tekrarlar, okurun dikkatini cezp etmektedir. Örnekleyecek olursam: “Erika’nın vicdanı var mıydı? Vicdan bir şansa mı bakardı. Şansına vicdansız mı düştü? Vicdan sokakta düştü. Vicdan düştü. Vicdan bir “düş”tü” (sayfa 149) gibi.
Son tahlilde, Aristo’dan mülhem felsefik yaklaşımlar sayfalara hâkim gözüküyor. Yazarın ifadesiyle Aristo, felsefeye fena dalmış, varoluşunu anlamlandıramamamın boşluğunda filozoflarla boğuşuyor adeta. Tahterevalli misali, var olmanın anlam kavgasında dengesini bozuyor. Aristo ve Platon gibi filozofların felsefi yaklaşımlarına yer verilmesi dikkat çekmektedir. Mesela 82. Sayfada Platon’un “mağara” alegorisine yer verilmiş. Necip Fazıl, Sezai Karakoç gibi değerlerimizin sözlerine göndermelerde de bulunuluyor. Hz. Yusuf, Yakup ve Eyüp Peygamberlere de atıflarda bulunulmuş olması romanı daha başka boyutlara taşıdığı da bir gerçeklik olarak karşımızda duruyor.
İlkay Coşkun
14.10.2021
Yitik Bavul Dergisi
Sayı 6, Şubat Mart 2022
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.