- 723 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Bir Sevdadır Ankara
Ankara’yı sevmek diğer şehirleri sevmekten farklıdır. Belki biraz zordur da, Ankara’ yı sevmek. Ankara bazı şehirler gibi size deniz, orman, tabii güzellikler ya da sanayi sunmaz ve bunun karşılığında sevginizi istemez. O kimseyi çağırmaz. Kimseye büyük düşler vaad etmez, görkemli sarayları ya da tarihe meydan okuyan, yıllanmış yapıları da yoktur.
Ankara’ yı hep kıyı şehirleriyle ama en çok da İstanbul’la kıyaslayıp bir denizinin olmamasından şikayet edenlere, ikinci şehir olduğundan, ‘gri şehir’, ‘beton şehir’, ‘memur şehri’, ‘soğuk şehir’ olduğundan dem vuranlara, ‘Ben Ankara’nın en çok İstanbul’a dönüşünü sevdim’ diyenlere aldırmayın siz. Onlar kolay kazançlara, hazır güzelliklere alışmış kişilerdir ve Ankara’yı sevmek için bir çaba da göstermemişlerdir. Aslına bakarsanız Ankara’da onları sevmemiştir. Çünkü şehirlerin de bir ruhunun bir kimliğinin olduğuna inanmışımdır ben, hep. Siz bir şehri severseniz o da sizi sever; bir şehir sizi severse siz de onu seversiniz.
Bir boş tuval, bir beyaz kağıt, pırl pırıl bir nota defteri, henüz sayfaları açılmamış yeni baskı bir roman gibidir, Ankara. Siz çaba gösterirsiniz; adım adım, nefes nefes, dakika dakika Ankara’nın güzelliklerini ortaya çıkarır, onları sever ve Ankara’ya alışırsınız. Bu alışkanlık zamanla bir tutku, bir tiryakilik olur, bırakamazsınız; bir yaşam tarzı olur, vazgeçemezsiniz.
Ben Ankara’nın nesini mi sevdim? Ankara’nın o kadar çok şeyini sevdim ki, Ankara benim için, adeta, sevgi kelimesiyle özdeşleşti; Ben Ankara’ nın her şeyini sevdim, yani.
Ben, Ankara’nın, konuştukça ağızlardan buhar çıkartan soğuğunda Kızılay’ın caddelerinde dolaşmayı, hemen hemen her adım başındaki dönercilerden birinde ekmek arası döner yemeyi, Metroya ya da Ankaraya binmek için bilet kuyruğuna girmeyi, Gençlik Parkı’nda Ankara havaları eşliğinde çay içmeyi sevdim.
Ankara’ya en yakışan mevsim olan Sonbahar’ da Atakule’nin yanındaki botanik parkın kahverengiliğini, Botanik Park’ın hemen yanındaki Atakule’nin en tepesinden Ankara’ya bakıp, Ayrancı’nın, Kavaklıdere’nin, Esat’ın, Ulus’un, Balgat’ın; Ankara’ya ait her şeyin yerli yerinde olduğunu görmeyi, bir kış günü Kuğulu Park’ın beyaza bürünmesine eşlik etmeyi sevdim.
Olgunlardan Meşrutiyet’e, Meşrutiyet’ten Ziya Gökalp’e, Ziya Gökalp’ten Sakarya’ya yatay geçişler, Kurtuluş’tan Kolej’e, Kolej’den Kızılay’a dikey geçişler yapmayı, Zafer Çarşısı’ ndaki dükkanlardan kitap, kaset, ve kırtasiye malzemeleri almayı sevdim.
Ankara Kalesi’nden Ankara’yı seyretmeyi, dönüşte de, Kalenin o daracık sokaklarından geçerken, Kaleiçinde deki gecekondularda yaşayan ailelerin çocuklarıyla, angara bebeleriyle, fotoğraf çektirmeyi sevdim.
Güneş batarken, Çankaya caddesinden, Köşkün yanından Kavaklıya doğru yürümeyi, Tunalı’ yı rahatça boydan boya kat edip, sonuna doğru yol dikleşince biraz yorulmayı, biraz da huzursuz olmayı sevdim. Bahçeli’ nin sonsuz numaralı caddelerini adımlayıp, sonunda kendimi yine 7. Cadde’ ye atmayı sevdim.
Aşti’ de, başka bir ile, en çok da, memleketim Kırşehir’ e ya da şu an yaşadığım il olan Bursa’ ya gitmek için otobüs beklemeyi, Kamil Koç’ un peronuyla, Mermerler’in peronlarının bazen yana denk gelmesiyle de hangi otobüse bineceğim konusunda kısa bir şaşkınlık yaşamayı sevdim.
Ama Ankara ile ilgili en çok da, denizi olan şehirlerde, örneğin İstanbul’ da, insanların yüzlerini denize verebilmek için birbirlerine sırtlarını dönmelerine ve git gide yalnızlaşmalarına inat, denizi olmayan Ankara’ da insanların birbirlerinin yüzlerine bakmalarını, birbirlerini anlamalarını, birbirlerinin yüz çizgilerini okuyabilmelerini ve birbirlerini kırmaya cesaret edememelerini sevdim.
Evet, ben Ankara’ yı işte böyle sevdim. Zaten, bir sevdadır Ankara.
Remzi Ormancı
Mart, 2021
Bursa
YORUMLAR
Merhaba sevgili hocam
Sımsıcak yazınızı ilgiyle okudum, hak da verdim söylediklerinize
Evet Yahya Kemal Ankara'nın İstanbul'a dönmesini sevmekte, sevdiğini söylemekte
Eğer öyle olmasa o kadar yoğun duygularla dopdolu edebiyatımızın İstanbul Şairi olamazdı kuvvetle muhtemel, o anlamda şaire kontenjan tanırım naçizane
Buna karşın son yıllarda hayata veda eden Mülkiyeli spor araştırmacısı Kurthan Fişek tam tersi İstanbul'un en çok Ankara'ya dönmesini sevdiğini söyler
Bizde örtük bir payitaht çatışması vardır hep
Kemalizm/Osmanlıcılık zıddiyetinin izdüşümü Ankara/İstanbul çatışmasıdır, bu algılardadır tamamen
Diğer kentlerimiz neden böyle bir sorun teşkil etmiyor acaba?
Neden onlardan da en çok ayrılmayı sevmiyoruz?
Cumhuriyet döneminin daha ziyade siyasi nedenlere dönük okuduğum yeni eski, Cumhuriyet/Osmanlı zıddiyeti bir İstanbul/Ankara karşıtlığı uyandırır kanımca
Ve adeta ayna ayna söyle bana hangimiz en güzeliz duygusallığı etrafında trip atmalar, vs.
Ben İstanbul'dan daha ziyade tat almış biriyim, deniz doğa tarih bağlamında, çocukluk duygularımla da bezeli
Boğazın kıyısında yenilen bir simidin, içilen çayın tadı, martı ve vapur sesleri doldurur kulaklarımı
Ne var ki düşünüyorum da, dar gelirli, her gün iki vesaitle işe giden, çıkışta ek işin kendini beklediği bir İstanbul insanı da boğaz kıyısında yediği simitten, içtiği çaydan aynı tadı alır mı acaba, sosyoekonomik dünyası içerisinde?
Diğer yandan Ankara'da ruhumda güzellikler uyandırır
Bürokrasinin merkezinde iş halletmek etrafında elbette değil
Kızılay'ın Karanfil sokağına bayılırım mesela, kafeler, kitapevleri
Dikmen vadisi, Gençlik parkı da hoşuma gider şüphesiz
Altındağ ilçesinde dolaşmaktan zevk aldığım bölümler aklıma geliyor devamında
Anıtkabir ona keza
Muhtelif semtlerinde oturan akrabalarımla bütünleşen hatıra yüklü evler, sokaklar
Gittiğim kurumsal eğitimlerin hatıratı, vs.
Sözün özü, klasik parametre karşımızda
Bardağın yarısı boş mu, dolu mu?
Nihayet hocam
Yüreğinize, emeğinize, kaleminize, kelamınıza bereket
Saygı ve selamlarımla.
Remzi Ormancı
Çok teşekkür ederim. Adeta, başlı başına bir deneme yazısı oluşturmuş sayılabilecek güzel yazınızı keyifle okudum. Güzel görüşleriniz, tesbitleriniz var.
Bir dönem yazılarını severek okuduğum "Sıfırcı Hoca" merhum Kurthan Fişeğin Ankaralı olduğunu biliyordum ama, Ankara sevgisini sizden duymak güzel oldu.
Sizin de oldukça güzel ifade ettiğiniz gibi bir şehri sevmenin çok farklı sebepleri var. Bu sebeplerin açıklayabileceğimiz yönleri olduğu gibi, aklı, mantığı, bilimi, sebepler olgusunu aşan açıklayamayacığımız yönleri de var; aşk gibi yani bir şehri sevmek. İnsanın sevgilisi nasıl, dünyanın en akıllı, en güzel, en iyi inasını olduğundan dolayı değil de sevildiği için, aşık olunduğu için o insa için, diğer bütün insanlardan farklı oluyorsa, sevgili oluyorsa, şehirler de bir anlamda böyle. Kendimize yakın hissettiğimiz, kendimizi kendisinde iyi hissettiğimiz, kendimizi yaşadığımız şehri seviyoruz.
Sizin çocukluk yaşamınızla İstanbul arasındaki bağ, benim için de bir anlamda Ankara için geçerli. Ben Ortaokul son sınıfta Kırşehir'den Bursa'ya gelmiştim ve bu değişim beni çok etkilemişti. Zaman içerisinde başta Kırşehir olmak üzere Orta Anadolu'ya ve Orta Anadolu' nun bütün değerlerine karşı hasretin yeşerttiği çok özel bir sevgi de benimle birlikte kalbimde büyümüştü. Ankara'da Orta Anadolu'nun en büyük, en canlı en güzel şehri olarak benim için her zanman çok farklı bir yere sahip olmuştur.
Bunun yanında kişilik yapılarımızın da bir şehri sevmede etkili olduğunu düşünüyorum.
Tekrar teşekkürler.
Güzel günlerde, güzel paylaşımlarda, güzelliklerde tekrar buluşmak, görüşmek dileğiyle.
Selam, sevgi ve dualarımla ...