- 623 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
AYRILIKLARDAKİ HİKMET!
Ne yaparsak yapalım, aslında sadece bir hikâye kalır ayrılıklardan geriye. Anlatınca yalan gibi, hiç olmamış gibi gelen bir hikâye…
Çevremizde tanıdığımız, sevdiğimiz çiftlerin ayrıldığını duyduğumuzda, şaşkınlıkla üzüntümüzü ifade edecek sözcükler ararız. Hayırlı olup olmadığını, daha iyi neticeler verip vermeyeceğini düşünmeden, karşılarına ihtiyaçları olanın çıkacağını bilip-bilmeden, derhal bir acı çöreklenir yüreğimize. Vah, tüh ile başlayan şaşkın cümleler kurarız. Bazen de ayrılığın gerçek sebeplerini görmeden taraflardan kendimize yakın olanı kayırırken, diğerini kıyarız. Elbet bilinçle verdiğimiz tepkiler değil bunlar. Gayri ihtiyari çıkıverir ağzımızdan. Hareketlerini duygularıyla yönlendiren bir toplum olduğumuzu düşünürsek, hiçte azımsanmayacak bir oranda bu tarz tepkiler.
Elbet, kimse ayrılmak için evlenmez.
Elbet, bir ayrılık kazılsa, kimse içine atlayıp üzerini örtmek istemez.
Elbet bir insanın eşinden sevdiğinden ayrılması, kuşkusuz hayatta karşılaşabileceği en berbat deneyimlerden biridir.
Ayrılık kolay değil. Kolay olduğunu söyleyecek te değilim. Hatta bir deyimimiz “Ayrılık ölümden beter” der.
Lâkin bu durumun kaçınılmaz olduğunu da unutmamalıyız. İte-kaka süren, yıpranmış, eskimiş ilişkilerde duygusal olarak yaşanan kırıkların fiziksel etkileri görülmeye başlar zamanla. Kalbimizin acısı midemize ve başımıza vurmaya başlar. Kendimizi üzgün, boşlukta ve amaçsız hissederiz.
“Ne sen beni anlıyorsun, ne de ben. Ne ben anlatabiliyorum, ne de sen. Besbelli, bitecek.” demiş, Aziz Üstat Nesin
Bu noktaya gelinip, ayrılık kaçınılmaz olmuşsa; Daha geç olmasındansa erken olduğu için rahatlamak en güzeli. Zira birlikte ne kadar zaman geçirdiğimizin ya da bir zamanlar birbirimizi ne kadar sevdiğimizin bir önemi kalmıyor. Daha fazla yürümüyorsa, ayrılık en doğru karar.
Bizi yoran, beynimizi emen, enerjimizi tüketen, heyecanı bitik, tutkusu yitik, ruhu vıcık birliktelikleri sonlandırmak kendimize yapacağımız en büyük iyilik olacaktır.
Yağmurun bulutlardan, yaprakların ağaçlardan, kuşların yuvalarından, gündüzlerin gecelerden ayrıldığı bir gerçeklikte, ayrılmaktan korkmak ta neyin nesi?
En fazla, bitmiş bir ilişkide yaşadığımız mutsuz, amaçsız ve sıkıntılarla örülü günlerimizi geride bırakmış oluruz. Evlilik veya ilişki çoktan; ihtiyaca, dayanmaya, tutunmaya, alışkanlığa dönüşmüşse, en fazla sırtımızı keselerken gelir aklımıza yalnızlığımız. Hoş gerçi insan zamanla yalnızlığını da seviyor.
Hiç düşündünüz mü? Çoğu zaman ayrılığın bu kadar kötü olmasının nedeni, aslında bizim onu kötü bir şey olarak addetmemizden kaynaklanıyor olması. Yani ayrılıktan beklenen kötü bir şey olması ve bizi üzmesidir. Ayrılığı bir, iki kez yaşadıktan sonra bu durumla başa çıkmak için, bir saniye durup kendimize şunu sormamız gerekir: “Ayrılık yine neden bu kadar üzücü?”
Bu soruyu kendimize sorduğunuzda, önümüzde kocaman bir dünyanın serildiğini görürüz. En azından akıl sağlığımızı korumak için bunu yapmalıyız.
Hayattaki her değişiklik gibi ayrılık da, olgunlaşmayı beraberinde getirir. Başta canımız acısa da daha sonra kesinlikle buna değdiğini anlarız. Ayrılık aşamalarından geçtikçe değiştiğimizi hissederiz.
Artık, ‘hiçbir zaman doğrulamam’ düşüncesi kara bulutlar gibi dağılır zihnimizden. Anladıkça ayrılık acılarının olgunlaşmaya giden bir süreç, bilince giden bir yol olduğunu öğreniriz.
Coelho şöyle der: "Birinin ayrılma vakti geldiyse, gelmek üzere olan başka biri var demektir."
Ayrılıklarda ’geriye’ kızgınlıkla, ’ileriye’ korkuyla bakmamalıyız. İnsan sadece farkındalıkla bakmalı etrafına. İhtiyacımız olan, bizi biraz daha tamamlayacak olan nereden, ne vakit gelir, kim bilebilir?
İnsan bu, an olur eksilir. İlişkiler eskir ve biter, sonrasında olmak/tamamlanmak üzere yelken açar belirsiz ufuklara. Umutsuzca beklemektense, cesaretle denemek yeğdir. Bizi yaralarımızdan öpecek biri mutlaka çıkacaktır karşımıza.
Evliliğe karşı değilim, gerekli olup olmadığı da tartışılır. (O da bir başka yazı konumuz olsun.)
Birbirini artık sevmeyen karı kocalara, mutsuz çocuklara, sevgisiz evlere üzülüyorum sadece. Karşılıklı cephe alınan bir ilişki de hiçbir sevgi kendi gerçeğini yansıtmıyor. Hiçbir söz kendi gerçekliğine sahip olmuyor.
Peki! Tırtılların kelebeğe dönüşmeden önce kendi bedenlerini sindirdiğini biliyor muydunuz? İşte ayrılıklarda yaşanan tam olarak bu; Tırtıl, daha doğarken kendisinde sonradan onu kelebeğe dönüştürecek yetilerle doğar. Fakat bu yetiler, ancak zamanı geldiğinde ortaya çıkar ve sürecin tamamlanması için, tırtılın enzimlerini salgılayıp dokularının tamamını sindirmesi gerekir. Ayrılık da ilk önce sahip olduklarınızı yeni yerler açmak için sindirip sonra bunları çok daha güzel şeylere dönüştürmenizi sağlayan bir süreçtir. Ki bu güzel şeyler zaten içimizde var. Onları fark etmemiz dileğiyle.
Ayrılığın da hikmeti mi olurmuş demeden önce; Unutmayalım! Her değişiklik gibi ayrılık da, olgunlaşmak anlamına gelen bir değişim olabilir. Değişime direnmek ise çok daha acı sonuçlar doğurabilir. Ardında güzel başlangıçlar saklayan kötü ilişkilerin bitişleri güzeldir, emin olun. Çünkü; Çirkin olan yıkılmadan yerine güzel bir şey inşaa edilemiyor. Eski yaşanmışlıkların gölgesinden çıktığı an, geleceğin aydınlığına kavuşabiliyor insan.
Hüseyin Çelikten
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.