- 392 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Kardelen
Ben yerde cenin olmuşken buldu beni elleri, sevdi saçlarımı kaldırdı yerden. Yarı uykulu yarı sarhoş şekilde dışarı çıkardı beni, kaç sokaktan geçtik saymadım. Kaç araba kornası kaç küfür duydum bilmiyorum, bina mermer merdivenliydi bi onu hatırlıyorum, sevdim o pürüzsüz soğuk yüzeye çıplak ayakla basmayı. İçeri girdik beni yavaşça yatağa bıraktı, su sesleri geliyordu içeriden. Biraz sonra gelip beni soymaya başladı, karşı koymadım. Sonra kolumun altına girip beni banyoya taşıdı, küvete girdim su sıcaktı korktum. Sıcak şeyler bana çok uzaktı yadırgandım su beni istemiyordu, kalkacak oldum omzumdan bastırdı. Kendisi de soyunmuştu bu küvet ikimize fazlaydı, karşıma oturdu. Yüzümü izlemeye dokunmaya başladı. Bir körün beynine yüz çukurlarını yazması gibiydi, sakalımı bıyığımı dövmelerimi sildi, okudu, anlamlar uydurdu kafasından. Ben felçli bir şekilde vücudumda değildim, bizi dışarıdan izliyordum. Gerçekten normal insanların isteyebileceği en güzel zamanlardan birindeydik. Çok güzel görünüyorduk, içinde bulunduğumuz şey sudan çok daha fazlasına dönüşmüştü. Ya gök ya okyanus olmuştu, uçmakla yüzmek arasında pek fark göremiyordum ama bunların arkası derin siyahlık değildi, bunların arkası gün görebilene bulutlar dalgalar, kuşlar balıklardı. Bulut gibi yosun gibi hissediyordum, sanki onun bir parçasıydım hep orada varolmuş hiç sıkılmamış hiç yerimi yadırgamamış gibiydim. Gözlerim açıldığında o mavi koca gözleri karşımda gördüğümde düş mü gerçek mi anlamak için birkaç saniye beklemem gerekti. Sıcaklığı hissettim önce, sonra yüzümdeki pamuksu yumuşaklığı, elleriydi.
Ona doğru yaklaşıp onu öptüm, karşılık vermedi bana, şaşırdı. Ellerini tutup kulağına fısıldadım;
Hangi gölgelerde kaybolmuştu ışığın?
O hala şaşkındı gözleri bir an olsun kapanmadı, bir an için titredi ve uyandı. Uyanır uyanmaz göğsüme bastırıp beni küvetin derinlerine doğru itti, dışarı sular döküldü dev bir tsunami gibiydi. Üzerime oturdu beni öpmeye başladı, bunlar nasıl duygulardı? Dudakları, omuzları, boynu, göğüsleri kilden yapılmış gibi biçimliydi. Hayal ürünüm olmasından korkar olmuştum. Ellerim kalçasını kavramıştı iki yönden, hissediyordum onu, saçlarımı çekip dudağımı ısırıyordu. Bu aşktan başka bir şey değildi, şehvetti. Adeta boşluktan düşmekti, atladım ve sonu ne zaman gelecek ve bunca hızla yol alan bedenim ne zaman yerle bir olup paramparça edilir onu düşünüyordum. Her hareketimizle dalgalar büyüyor koca bir şehri sırılsıklam ediyorduk. Onu altıma alıp döndüm, kafasını geriye doğru büküyor. Üflemeli bir çalgı en tiz sesinden uzun bir soluk veriyordu, kirpik aralarıma değdi. Onu hissetmek bir notanın aralıksız, nağmesiz nefessiz çalması beynimin tüm boşluklarında yankılanması gibiydi. İçim onunla dolarken dışım onunla boşalıyordu. Yankılanan müziklerin yeri yoktu hiç bir tarzda, hiç bir mekânda. Bu ruhani bir nota, ruhani bir sazdı. Dizlerim çözülmüş gözlerim görmez olmuştu, bunca zaman böyle hislerden vazgeçmiştim, şimdi ne olmuştu? Mutluluğun salgılandığı bedenim, rengim bile değişmişti, parmak uçlarım ve gördüğüm her renk daha canlıydı artık. O küvetin içinden saatlerce çıkmadık, daha rahat bir yer aramadık, daha çok ışık ya da daha fazla sıcaklık aramadık. Bu bizim hayatımızdı.
Okyanus şehirlere çarpa çarpa kendini bitirmişti, adeta dev bir ıslak çukurun içinde savunmasız kalmıştık.
Küvetin içinde uyandığımda yalnızdım, sanırım gitmişti. Bu ne aşağılık bir duyguydu böyle, aniden onu parçalara ayırmak geçti içimden. Böyle bir mutluluğa verilecek bir tepki miydi bu? Çıktım küvetten bacaklarım, belim, hatta saç diplerim bile ağırmış, kamburu çıkmış uzun ömürlü bir dişi gibi içeri girdim, yürümek bu kadar zor olmamalıydı.
Bir tıkırtı geldi, başımı o yöne çevirdiğimde onu gördüm, gitmemişti. Önünde bir defter vardı bir şeyler yazıyordu, beni görmedi ben de onu hiç rahatsız etmek istemedim.
Sevilmeyi hiç kabullenemedim, ben kullanılmayı kabullendim senelerce. Sonra anladım benim de insanları güzelce kullanabileceğimi. Üzerime bornozumu alıp yanına geçtim, ne çok yazmıştı öyle. Kaç saat sürmüş olabilir? Boş verdim. Onun saçlarını izlemeye koyuldum, yıkanınca çok daha güzel olmuşlardı. Ama dökülüyorlardı sanırım bayağı seyrek göründüler, nasıl da dalgalı benim saçımsa dümdüzdü pırasa gibi. Ona bir şeyler hazırlamak istedim ama pek becerebildiğim şeyler değildi. Kalkıp mutfağa geçtim dolaba baktığımda bir kaç konserve, dondurma ve çikolata kabı gördüm. İğrendim kendimden, bir yetişkin mutfağından çok dört sefilin kullandığı bir öğrenci mutfağına benziyordu. Dışarı çıkıp biraz alışveriş yaptım, geldiğimde hala yazıyordu hiç başını kaldırmadan yazıyor bunca şeyi nereden buluyor diye beni bile şaşırtıyordu. Geçtim mutfağa biraz ekmek ve sosis kızarttım masayı hazırladım yumurta kırdım. Yanına geçip ona bir öpücük kondurdum haydi dedim, haydi kahvaltıya. Ama bana cevap vermedi, hiç kafasını bile kaldırmadı yazmaya susamış olduğunu biraz daha beklemem gerektiğini düşündüm. Yarım saat sonra tekrar sordum bu sefer omzuna dokundum. Durdu, yazmayı bıraktı.
-Günaydın, dedi hafif gülümseyerek.
-Neler yazdın böyle, dedim.
-Sonra anlatırım, üşüdün mü çok? diye sordu.
-Biraz, dedim. Haydi yiyecek bir şeyler hazırladım gel.
Kalktı, mutfaktan kendine kahve koydu masadaki çayı pek umursamadan.
-Yıkanmayalı sanırım uzun zaman olmuştu, dedi.
Farkındaydım, onu ilk gördüğümde de epey kirliydi bunları pek önemsemediğini biliyordum. Ben temizlik konusunda fazlasıyla titizimdir ama onun kokusu o kadar başkaydı ki buna hiçbir sözüm yoktu.
-İyi hissediyorsan buna sevinirim, dedim.
Gülümsedi ama görseniz gülümsedi sanmazsınız. Onu anlamaya başlıyordum, neler yaşadığını nelerden vazgeçtiğini bu olanların nelerin sonucu olduğunu fazlasıyla merak ediyorum.
-Biraz yürümek ister misin? diye sordum.
-Hiç sanmıyorum, diye cevap verdi.
Kendimi ısıracaktım sinirden. Hayatımda en son kim bana böyle davranmıştı? Çocukluk aşkım mı? Babam mı? O kadar hatırlamıyorum ki.
-Peki ne yapmak istersin, bir şeyler izleyelim mi?
-Ben öyle bir şeyler izleyelim mi ya da yemeğe çıkalım mı ya da sinemaya gidelim mi diye soracağın bir erkek arkadaş olmayacağım… Adın neydi senin?
…
Bir süre birbirimize baktık, adımı bilmiyor? ismimi? Sormamış şu zamana kadar. Şimdiye kadar sordular da ne oldu onlar da ertesi gün hatırlamadılar zaten.
-Kardelen.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.