- 773 Okunma
- 3 Yorum
- 1 Beğeni
Leylak Büklümlerindeki Çiğdem Kokan Satırlar
Yusuf ile Şivekar... Leyla ile Mecnun gibi destanlaştırılmış bir aşk ve bunu dile getiren bir şair.. Sevda kokan satırlar arasında kaybolup gidilecek bir sefer sanki. İsmet Özel, eski aşkı nasıl canlandırdıysa okuyanların içindeki kıvılcımları tekrar hararetlendirerek aleve hatta yangına çevirmeyi başarmış bu eserinde. Özellikle “Amentü” ve “Münacaat” şiirleri, okuyanın kalbine su sızlaması gibi giriyor. Sanki yaşamışçasına içine çekiyor, belki de sevdadan haberdar bile olmayanları...
Yazarın hayatı bellidir, ama iç dünyası sadece eserlerinde görülebilir. Özel, bu iç dünya cenderelerinde cevap arayan bir Mecnun edasında. Ayrılık... En zor şey aşkta. Herşeyin sonu olduğunu bilir insanoğlu, ama konu nefsini başka bir nefsle bağlamak olunca asla düşünmez o bağın bir gün kopup gideceğini. Kar yağdırır çöldeki Mecnun’a, yorar dağları delen Ferhat’ı. Suret çoğalır terk edilenin benliğinde, kıyametin bile uğramadığı o hiçlik köşelerinde buluverir. Hasretin hiçbir kural tanımayışı bile aradaki mesafeleri aşırı doz etkisi gösterir terk edilenin damarlarında. Bazılarını yazar yapar, o bile bir kurtuluştur. İçindeki çaresizlik, işportacı özlem, rengi atmış ruh, leylak büklümlerinde saklanan çiğdemler gibi minik minik açılır saman kağıtta. Ya yazamayanlar? Daha da kötüsü, ya yazılıp da yanlış anlatılanlar?.. Küllük tortusu kaplar, bir zamanlar maviyle dolup taşan o gökyüzünü. Yaratan bile unutulur, “İmtihanlardayım!” dedirtmek için bitirilen sevda, terk edilene “İsyanlardayım!” dedirtir. Yazar bu kadar kızarmış bir kor misali kalbinin orta yerinde tuttuğu acıya rağmen Yaratan’a sığınıyor. Cehennem aratır, kör sevaplara inat. Yıkamaz terk edenin yasında bendini, ama yıkanır terkedilen ayrılığın zoruyla, sevdanın köşelerde saklanmış günahlarıyla. Yusuf üzgün, bitik.. düşüşünde sanki Şivekar’ı düşünmenin gölge altları dolup taşmış. Belki de Şivekar’ın saçlarının bahçeleri için aynalara küsmüş kıskanırken, onsuzluğun kavgasını yapıyor Yusuf, kendi benliğiyle... Çöl, gözyaşlarının küflü yüzüyle buluşur, keder kırmızısı deryalarda limanlarını görür, yalnızlığını bir kez daha farkeder belki Yusuf.. Tatsız gelen bal hatıralarla kendini doyurmaya çalışır ama nafile. Su dayanamaz, sızısından çatlar, gözlerden tekrar firar etmeye başlar. Yazar, cesedine bile rahat olmayacağını anlar belki de burada. Gelecekler görür gelemeyeceklerde.
Ölüm son çare olarak gelir. Yaradan, son bir çare olarak yakınlarını yollar, esaret zincirlerinin sevdalısına. Elvedaların metaneti olarak gelen ölüm, Yazar’a az gelir o an. Bir an önce saka kanatları misali bir hoşçakallarıyla, tutumsuz zamanların çete harbine girer, zihninin kum ülkesinde. Kurtuluş aramıyor belli ki yazar, sadece nefesini tutup bekliyor guguklu saatin çalmasını. Korkak bir yavrunun kaçışı gibi benliğinde kalamıyordur. Mezartaşlarının tıp oyununda belki de sessizliğe gömülmeyi tercih etmiştir İsmet Özel. Cesareti korkutuyor, yaşamak yalnızca bir nefesin zincirli hizmetçisi ise, belki de sadece dudakları beklemenin ne demek olduğunu düşünüyordur.
Belki de.. Ne yazık ki asla kesin olmayacak bir belki.