- 720 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
ŞALCI BACIDAN İLKER BAŞBUĞA İÇİMİZE SİNMEYEN İDAMLAR -9-
KOÇGİRİ AYAKLANMASI
Koçgiri ayaklanması Kürtlerin TBMM ne karşı yaptıkları en büyük ve kapsamlı ayaklanma hatta daha doğrusu bu ayaklanmanın liderlerinden Nuri Dersimi’nin ifadesiyle resmen bir Kürt İstiklal Savaşı olduğu halde İsyan hakkında neredeyse hiç kimsenin doru dürüst bir malumatı yoktur ve bu isyan ders kitaplarında sadece ve sadece TBBM ye karşı Ayaklanmalar başlığı altında tek bir cümle olarak geçer: ’’Koçgiri ayaklanması.’’ Hepsi o kadar. Oysa Koçgiri Ayaklanması bazı Kürt birlikleri ile Türk birlikleri arasındaki bir savaştır resmen.
Koçgiri Ayaklanmasında etken olan faktörlerin başında dört husus yatmaktadır: 1- 1918 yılında Rusya’nın I. Dünya Savaşından çekilmesi. Rusya’nın Savaştan çekilmesiyle eli zayıflayan İtilaf Devletleri ( İngiltere ve Fransa başta ) Türklerin başına yeni bir bela açarak zayıflayan elini güçlendirmek istemiştir. Bu amaçla da 1918 de İstanbul’da İngiltere destekli olarak Kürdistan Teali ve Teavün Cemiyeti adında bir dernek kurulmuştur .2- Yine 1918 Yılında I.Dünya savaşı sona ererken ABD Başkanı Wilson 14 maddelik bir sözüm ona bir barış pakedi ortaya koymuştur. Bu pakein 12. Maddesine göre ’’ Osmanlı Devleti’nin Türk kesimlerine kesin egemenlik hakkı tanınacak ama çoğunluğunu Türklerin oluşturmadığı kesimlerde o bölge insanına kendi kendilerini yönetme hakkı verilecekti. ( Bazı Kürt unsurlar kendilerini hiç bir zaman Türk olarak görmedikleri için bu maddenin kendilerini ifade ettiğini düşünüyorlardı.) 3- Ağustos 1920 de Osmanlı Devleti Sevr Antlaşmasını kabul etmiştir. Bu antlaşmaya göre Diyarbakır, Van, Bitlis, Elazığ, Dersim ve Koçgiri’den oluşan bağımsız Kürt devleti kurmasını kararlaştırmıştır (Koçgiri:Suşehri, Hafik (Koçhisar), Kemah, Kuruçay Ovacık, Zara,Ümraniye( İmranlı,) Divriği, Refahiye, Kangal Bölgesine verilen addır ) 4-Kazm Karabekir Paşa 1920 Yılı Başlarında Ermenilerle Savaşmaya başlamış hatta zafer kazanmıştı. Bölgeden Ermeniler temizlendiğine göre artık Kürtler bu bölgede bağımsız bir devlet kurabilirlerdi ( Sanki Kazım Karabekir Paşa O bölgede bir Kürt Devleti kurulması için savaşmış gibi )
Doğuda Kürtlerin kazan kaldırma niyetinde oldukları ta 1919da Mustafa Kemal’in dikkatini çekmiş ve Milli Mücadele için çok zararlı olabilecek böyle bir girişimi önlemek için Kürt ileri gelenlerinden Nuri Dersimi( Baytar Nuri ) ve Alişan Bey’i Sivas’a davet etmiştir. Bu davete Nuri Dersimi gitmemiş ama Alişan Bey katılmıştır. Mustafa Kemal Muhtemel bir Kürt ayaklanmasını önlemek için Nuri Dersimiye Dersim mebusluğu ( Millet vekilliği ) Alişan Bey’e de Zara mebusluğu önerir ama bu teklifi kabul edilmez. Ancak Alişan Bey de bu toplantıda asıl niyetlerini gizler ve amaçlarının kendi yaşadıkları topraklarda Wilson ilkeleri mucibince bir Ermeni Devletinin kurulmasına karşı mücadele etmek olduğunu beyan eder. Yani hızla silahlanmalarının, Kürdistan Teali Cemiyetinin bölgedeki faaliyet amacının bu olduğunu belirtir. Ancak Mustafa Kemal’in yanında yer alan Kürt Milletvekillerini açıktan açığa eleştirmesi onun asıl niyetinin hiç de bu olmadığının açık göstergesidir. ( Diyab Ağa ve Mıço Ağa Mustafa Kemal’in yanındadırlar hatta daha sonra Milletvekili de olurlar )
1920 Yılı Türkiye için oldukça sancılı bir yıldır. İtilaf Devletleri İstanbul’u o tarihte resmen işgal eder ve Osmanlı Parlamentosunu kapattırırlar. TBMM o tarihte açlır.Sevr Antlaşması - olmayan Osmanlı Parlamentosuna- o tarihte kabul etttirilir. Ve Doğuda Kazım Paşa o tarihte Ermenilere karşı zafer kazanarak TBMM nin siyasal alanda ilk başarısı olan Gümrü Antlaşmasını imzalattırır.
1920 aynı zamanda Koçgiri ayaklanmasının da başladığı tarihtir ( her ne kadar bu isyan 6 Mart 1921 de başladı dense de ) Ayaklanmanın başlıca liderleri olarak Koçkiri aşiret ağalarından Alişan ve Haydar’ı ilk elebaşılar, yönlendiriciler olarak da Alişer ve Nuri Dersimi’yi sayabiliriz. İsyanda önemli bir rol almaktan kaçınan Seyid Rıza ise tüm insiyatifi delegesi Baytar Nuri’ye bırakmıştır. Çünkü böyle bir isyana kafası yatmamıştır ama karşı çıkmak için bir hareketi de olmaz.
1920 başlarında Baytar Nuri, Yellice nahiyesinde Hüseyin Abdal tekkesinde Cangaben ve Kurmeşan gibi aşiretlerin reisleriyle birlikte toplantı düzenleyerek Sevr Antlaşması’nın uygulanmasını ve Diyarbakır, Van, Bitlis, Elazığ, Dersim ve Koçgiri’den oluşan bağımsız Kürt devleti kurmasını kararlaştırmıştır. İsyancılar Temmuz ayında Zara’nın Çulfa Ali karakoluna ve Şadan aşiret reisi Paşo da Refahiye’ye saldırmışlardır.
Türkiye Büyük Meclis Hükûmeti Koçgiri aşireti reisi Alişan Bey’i Refahiye kaymakam vekilliğine, kardeşi Haydar Bey’i de İmraniye bucak müdürlüğüne atayarak çatışmayı önlemeye çalışmıştır.[ Görüldüğü üzere memleketin selameti açısından zaman zaman- hiç istenmese de, memleketteki vatanseverlerin içlerine sinmese de- devlete karşı isyan durumunda olanlar için bu gün de olduğu gibi bazı tavizler verilmiştir. ]
Ancak bu önlemler istenen sonucu vermemiştir. Ümraniye’ye( İmranlı ) Kürt bayrağı çeken asiler Hozat’ta bir toplantı yapıp 25 Kasım 1920 de TBMM. ne sert bir ültimatom göndererek Sevr Antlaşmasının uygulanmasını aksi takdirde haklarını silah zoruyla alacaklarını belirten bir tehditname gönderirler.Mustafa Kemal, 20 Aralık günü Sivas’ta, Nuri Dersimi’yi tutuklatır, fakat Seyit Rıza’nındiğer Kürt aşiret liderlerinin tehdidi üzerine serbest bırakılmasını emreder.( Seyid Rıza’nın adı bu olaydan sonra artık altı çizilen bir ad olmuştur.)
TBMM oldukça zor durumdadır. Çünkü bu yıllarda düzenli ordu henüz yeni kurulmuştur ve Yunan ilerleyişi hızla devam etmektedir. Yunanlılar bir taraftan, Kürtler bir taraftan , iki ateş arasında kalmışlardır açıkça. Üstelik Nuri Dersimi ve Alişer Beyler bölgede yoğun bir şekilde Yunanlıların Kürtlerin düşmanı olmadığı propagandasını yapmakta ve Kürt gençlerinin Türk ordusuna asker yazılmamasını sağlamaya çalışmaktaydı.
TBMM Yunan tehlikesi çok daha büyük olduğu için bu Kürt başkaldırısına karşı zaman kazanmaya çalışıyordu.Nitekim ancak 1. İnönü Savaşı zaferle sonuçlandıktan sonra harekete geçilmeye karar verildi.
1921 ilkbaharında Türk ordusunun 6. Süvari Alayı Asker kaçaklarını yakalamak ve bölgede asayişi sağlamak için Ümraniye’ye ( İmranlı İlçesi ) Gelir ancak Kürtler burayı ele geçirirler. Binbaşı Halis’i kendi kurdukları divan-ı harpte yargılar ve idam ederler. Bu arada pek çok Türk askerini de öldürmüşlerdir.
Bu durum isyancıların daha da güçlenmesine ve saldırganlaşmasına yol açar. Nitekim sadece iki gün içerisinde Kangal, Koçhisar, Divriği, Zara, Refahiye, Kuruçay ve Kemah çevrelerini de ele geçirir isyancılar.
Türk Hükümeti bir taraftan bölgeye önemli kuvvetler göndermeye karar verirken öte taraftan bölgeye heyetler gönderir ve bölgenin ileri gelenleri ile bu kanın durması için görüşmeler yapılır ( Bir nevi akiller olayı ) Akiler heyeti olduça başarılı olur. Bağımsız Kürdistan diye yola çıkanlar arasında görüş ayrılıkları başlar. Mesela Dersimliler muhtariyete evet diyeceklerini belirtirken bazı Kürt aşiretleri mücadeleden çekilir. İsyanın elebeşılarından Haydar Bey bile artık bun isyana mesafeli durmaktadır. Ama Koçgirililer hâla bağımsız Kürdistan fikrindedirler. Sıra onların da bu fikirden vaz geçirilmesine gelmiştir ve bu iş artık müzakere yoluyla değil, silah yoluyla sağlanacaktır. Ziya Paşa’nın dediği gibi: ’’ Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir, tekdirden anlamayının hakkı kötektir. ’’
13 Mart 1921 de Merkez orduları komutanlığına Atanan Nurettin Paşa ve Onun emrindeki -Topal Osman İdaresindeki - Giresun Muhafız Alayı Koçgirili asilerin üzerine yürür. Nurettin Paşa’nın bu sefere çıkarken söylediği ’’ Zo diyenleri devlet ortadan kaldırdı, Lo diyenleri de ben ortadan kaldıracağım sözleri yapılacak olan şeyin sadece bir isyanı bastırmaktan ibaret olmayacağının, bölgede tam bir Kürt temizliği yapılacağının işaretiydi. Oysa kendisine şifreli olarak verilen talimatta sadece isyancıları tepelemesi isyanla alakası olmayan çoluk-cocuk, yaşlılar , kadınlar ve kızlara dokunulmaması, bölgede bir mezhep ayımcılığı yapmaması emredilmişti. Ama Nurettin Paşa ve Topal Osman ileride TBMM de çok tartışmalara sebep olacak bi mezalime girişmişler, bölgedeki sadece Kürt değil Türk köylerini bile yıkıp yakmışlardı.
İsyan 17 Haziran 1921 de Alişan Bey’in teslim olmasıyla sona erer.
Bu isyandan sonra Alişan Bey ve Nuri Dersimi dışında herkes affedilir. Bu iki kişi önce idama mahkum edilirse de bölgede yeni olayların patlak vermemesi için daha sonra Atatürk’ün emriyle Dersim bölgesi dışında yaşamak kaydıyla affedilirler. Çünkü Devletin uğraşmak zorunda olduğu çok daha önemli bir düşman vardır batıda: Yunanlılar. I. ve II. İnönü Savaşları kazanılmıştır kazanılmasına ama Yunanlılar çok daha büyük bir ordu ile Eskişehir- Kütahya üzerinden Ankara’ya doğru ilerlemektedirler.
İsyanın elebaşılarından Alişan ve Haydar Beyler İstanbulda ikamete mecbur edilir. ( Sonra tekrar yerlerine dönmelerine de izin verilir. 1931 de İmranlıdaki Evlerine bomba atılması sonucu Alişan ölür Haydar Bey ağır yaralanır.) Nuri Dersimi, Alişer Bey ve Eşi Zarife Dersim’e Seyid Rıza’nın yanına sığınırlar. Dersim İsyanı öncesinde Nuri Dersimi bir yolunu bularak Fransa mandasında olan Suriyeye kaçar. Alişer ve onun akıl hocası olan eşi Zarife ise yine bu isyan sırasında Tujik Dağı denen bir dağda mağaralara sığınırlar ama Seyid Rızanın aşiretinden olmakla birlikte devlet için çalışan Reyber adında bir başka Kürt ve adamları tarafından oldukça hazin bir şekilde öldürülürler. Kafaları kesilerek dönemin askeri valisi Abdullah Alpdoğan’a hediye edilir ( Karşılığında bolca para alınarak tabii ki ).
Doğru oturup doğru konuşmak gerekirse Koçgiri ayaklanması aslında devlete çok pahalıya patlayabilirdi. Çünkü Nuri Dersimi savaşı başlattığı takdirde en az 45. 000 Kürdün silahlı mücadeleye katılacağını düşünüyordu. Oysa savaşı başlattığında sadece 3000 kişilik bir kuvvetleri vardı. Türk ordusu da ondan çok fazla değildi. Sadece 3600 kişilik bir askeri birlik ve Topal Osman’ın gönüllülerinden ibaretti Türk ordusu... Kürdün Kürde ihaneti ya da Kürdün Türk’e sadakati, ne derseniz deyin eğer böyle bir durum olmasaydı belki bu gün bir İstiklal Savaşından, Sakarya, Dumlupınar zaferinden, Lozan Antlaşmasından, kısacası bir kurtuluştan bahsetmemiz mümkün olmayabilirdi.
Böylesine geniş çaplı ve memleketin kaderi açısından önemlli bir isyan olmasına karşın Koçgiri isyanından sonra yapılan mahkeme sonuçlarından bir idam kararı çıkmaz. Yani bir idam olayı yaşanmaz bu isyan sonucunda ama iki şeyin altı kırmızı çizgilerle çizilir 1- Dersim 2- Seyid Rıza.
--------------------------------------------------------------------------
Koçgiri İsyanı sebebiyle bir idam yaşanmadı ama yıllar sora öyle bir idam yaşandı ki güler misin ağlar mısın cinsinden.
Koçgiri Ayaklanmasını bastırmak üzere bölgeye gönderilen 42. ve 47. Giresun Gönüllüler alayının başında bulunan ve bölgede isyan bastırıldıktan sonra bile tam bir dehşet ve terör yaşatan Topal Osman bakın nasıl idam edildi?
Topal Osman, 27 Mart 1923 tarihinde Ankara’da aniden ortadan kaybolan milletvekili Ali Şükrü Bey’in öldürülmesinden sorumlu tutuldu. Yardımcısı Mustafa Kaptan, Ali Şükrü Bey’in yemek bahanesiyle Topal Osman’ın Samanpazarı’ndaki evine götürüldüğünü; burada Topal Osman ve sekiz adamı tarafından kementle boğulduğunu itiraf etti. Ceset, 1 Nisan’da Çankaya sırtlarında Mühle Köyü civarında bulunduktan sonra hakkında yakalama emri çıkarıldı. Adamları ile Çankaya Köşkü’ne sığınmak isteyen Topal Osman, bir saldırı geleceği öngörüsüyle köşkten ayrılıp başbakan Rauf Bey’in dairesine geçmiş olan Mustafa Kemal’i köşkte bulamadı Topal Osman’ın öfke ile kapıyı kırıp içeri girmesi ve önüne geleni parçalaması olayı tarihe “Çankaya Köşkü baskını” olarak geçti.
Yeni kurulan muhafız birliği tarafından 1 Nisan 1923 gecesi Papaz’ın Bağı’ndaki evinde kıstırılan Topal Osman ve adamları, bütün gece çatıştı. Topal Osman, yaralı olarak ele geçirildi.
Papazın Bağı’ndaki baskından yaralı ele geçirilen Topal Osman Ağa hastaneye kaldırılırken İsmail Hakkı Tekçe’nin ( Yeni Muhafız Birliğinin Komutanı ) emri ile kafası kurşun yağmuruna tutularak öldürüldü ve bilahare Çankaya yakınlarına gömüldü.
Meclis’te Ali Şükrü Bey’in katilinin yakalanarak Ulus Meydanı’nda idam edilmesi kararı oybirliği ile alınınca, başından asılması mümkün olamayınca ceset mezardan çıkarılmış, Meclis’in kapısında, ayağından asılmıştır.[ İşin doğrusu bir milli mücadele kahramanı olan Topal Osman’ın, daha sonra yaptığı katliam boyutundaki olaylarına rağmen bu şekilde asılması benim içime sinmedi..Okuyucuları bilemem ]
Cenazesi, daha sonra kardeşlerinin Atatürk’ten ricası üzerine Giresun’a nakledildi ve Kurban Dede mezarının yanında Giresun Kalesi’ne defnedildi. Naaşı, Atatürk’ün Giresun’u ziyaretinde verdiği emir üzerine 1925 yılında kalenin en yüksek tepesinde yaptırılan anıt mezara nakledilmiştir. Heykeli ise Ergenokon Davasının en önemli ismi olan Veli Küçük tarafından Giresun’a dikilmiştir.
’’Sakallı’’ Lakabıyla meşhur olan Nurettin Paşa Koçgiri isyanının bastırılmasında mezalime veran davranışları dolayıyısıyla TBMM tarafından cezalandırılmak istenmişse de Atatürk buna engel olmuştur. 1922 yılında I.Ordu komutanlığına getirilen Nurettin Paşa İzmir’in Türkler tarafından geri alınmasından sonra da İzmir’de Rumların - tabiri caiz- anasını ağlatmıştır.
1932 de ölen Nurettin Paşa Meşrutiyet döneminde çıkan Kürt Ayaklanmalarını oldukça kanlı bir şekilde bastıran Müşir İbrahim Paşa’nın torunu olduğu gibi , Dersim İsyanında önemli bir rolü olan Generel Abdullah Alpdoğan’ın da Kayınpederidir.
-------------------------------------------------------------------------------
Not: Üstteki Resim Koçgiri Ayaklanmasının önemli liderlerinden Alişer ve Eşi Zarife’nin resmidir.
YORUMLAR
Değerli hocam kıymetli Sami ağbim
Türkler ne kadar masumdu Kürtler ne kadar isyankar yada Kürtlerin iddiasına göre tarihin her döneminde Türklerle yaptıkları pirensip anlaşmalarında Türkler yan çizip Kürtleri ayaklanmaya zorlayıp sonrada bu ayaklanmaları kanlı bir şekilde bastırmıştı, bu katliamlarda dış güçlerin ne kadar etkisi vardı, siz tarihçilerin bileceği önemli konular
Umarım tarihte yaşanan bu olaylar bir daha yaşanmaz ve tarihin tozlu raflarında sonsuza kadar kalır
Çok sevdiğim bir kürt arkadaşımla Kürtlerin hakları meselesinde sohbet ediyorduk, kendisine biz Türklerin arkasına sığındığımız bir soru sordum. Kürtler bu ülkede başbakan, cumhurbaşkanı iş adamı vs ne isterse olabiliyor daha ne istiyorsunuz dediğimde, oda bana şu soruyu sordu. biri gelse sana ne istersen olabilirsin ancak yunanca konuşacaksın ve sorduklarında ben yunanım diyeceksin kabul edermisin?
Ülkücü arkadaşların sıkça kullandıkları slogandaki gibi kürt,türk kardeştir bunu bozan kalleştir . vay be bir gün ülkücülerin sloganını örnek göstereceğim aklıma gelmezdi)))
İşin esprisi bir tarafa tarihte ne yaşanmış olursa olsun Kürtler ve Türkler gerçekten birbirlerini seven insanlar
Çünkü her iki etnik kökenin insanları çok sıkıntılara birlikte göğüs germiş birlikte ağlamış birlikte gülmüşlerdir. Elbette Kürtlerin ve Türklerin çatışmasını isteyen, kötü niyetli insanlar olmuştur ve hep olacaktır. Bu durumu tanık olduğum bir olayla örneklemek istiyorum,
Yanlış hatırlamıyorsam yıl 1983 yada 84 İstanbul’da belediye otobüsünde seyahat ederken birkaç sıra önümde oturan sanırım onbeş, on altı yaşarında iki genç kendi aralarında Kürtçe konuşuyorlardı onların yan sırasında oturan iriyarı bir adam ağza alınmayacak küfürlerle burası Türkiye Türkçe konuşun ulan diyerek genç delikanlılara tekme tokat vurmaya başladı o esnada adamın belinde kocaman bir silah çok net bir şekilde görünür olmuştu otobüsteki herkes hepimiz şok olmuş olan biteni anlamaya çalışıp öylece donup kalmıştık.
Otobüs durağa geldiğinde adam görevini yapmış olmanın tatmin duygusuyla kendinden emin bir şekilde otobüsten inip yoluna devam etmişti otobüsteki herkes birkaç dakikada olup biten bu olay karşısında şok olmuş otobüs yeniden hareket etiğinde herkeste derin bir sessizlik tarifi olmayan bir üzüntü olmuştu.
Hep düşünürüm ağzı burnu kanlar içinde kalan o iki geç bu ülkeyi ve Türkleri halen seviyor mudur?
Yazınızı ve emeğinizi gönülden kutlarım
Saygı sevgilerimle.
Bazen idamlar gerekli derim, bazen de yaşasalar acaba daha mı iyi olurdu diye düşünürüm.
Ülkemiz bir yandan mili mücadele verirken diğer yanda çıkan veya çıkartılan isyanlar- ülkenin zayıflığından
yararlanarak, tıpkı şimdi olduğu gibi bölünme çabaları.
Tebrikler gerçekten büyük bir ilgiyle okuyorum bu diziyi,
keşke kimse idam edilmeseydi,
ama yılanın başının da ezilmesi gerek değil mi?
selâm ve sevgilerimle
Çok okuyan biri olarak bazen böyle önemli konulara zaman bulup bakamıyor, okuyamıyorum.
sayenizde sebepleniyorum.
Hani Topal Osman'ın yaptığı da masumca değildi.
ne var ki; öte taraftan kimse idam edilmedi..
suç oranları farklı olduğu halde.
o zamanlar Atatürk'e karşı bir yaranma, yağcılık mı vardı.
sanırım vardı ve bu tür lokal olaylar da cereyan ediyordu.
yeni yapılanmaya başlayan bir ülkede bazen kurunun yanında yaş da yanıyor..
saygılarımla
hocam tarihi sizin sayenide gerçek anlamda öğrenmiş oluyorum bunun için size ne kadar teşekkür etsem yinede az olur düşüncesindeyim topal osman hakkında bu kadar detaylı olarak sizin kaleminizden okumuş oluyorum buda benim ne kadar cahil olduğumun göstergesi olmuş oluyor kaleminize ve emeğinize sağlık saygılarımla selamlar