- 1085 Okunma
- 10 Yorum
- 0 Beğeni
ŞALCI BACIDAN İLKER BAŞBUĞA İÇİMİZE SİNMEYEN İDAMLAR -6-
8-MENEMEN OLAYI
Yakın tarihimizdeki en acı olaylardan birisidir Menemen olayı. Bu olaya Okullarda okutulan T.C.İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük Derslerinin anlattığı kadarıyla bakacak olursak:
Bizzat Atatürk’ün direktifleriyle kurulmuş olan Serbest Cumhuriyet Fırkası çok kısa süre içinde devrim karşıtlarının doluştuğu bir kuruluş haline gelir.Partilerinin gericiler tarafından adeta ele geçirilmesini tehlikeli gören kurucuları da partiyi kapatırlar. Böylece -Atatürk’e suikast girişiminden de bir sonuç çıkmadığını gören- gerciler son çare olarak rejime ve devrimlere karşı bir isyan başlatırlar.
İsyan İzmir’in Menemen ilçesinde olur. Asilerin başıda Derviş Mehmet adında Nakşibendi tarikatına mensup bir kişi vardır. Bu kişinin devlete karşı başlattığı isyanı gören öğretmen-yedeksubay asteğmen Kubilay olay yerine gelir ancak Derviş Mehmet onun kafasını keser. Bu arada Şevki ve Hasan adında iki de bekçi öldürülür asiler tarafından. Sonra Menemen’e askeri birlikler sevk edilir. Derviş Mehmet çıkan çatışmada öldürülür diğer isyancılar yakalanır.Mahkeme edilir ve gereken cezalar verilir.
Hepsi bu kadar.
İsyancı denilen insanların sadece ve sadece altı kişi olduğu anlatılmaz. Bu altı kişinin elinde silah olarak sadece dört tane tabanca olduğundan da bahsedilmez.
İsyanın neden Menemen gibi bir yerden başlatıldığı hiç konuşulmaz. Öyle ya Madem ki rejime karşıdır bu isyan o halde en uygun yer Menemen midir? Yunan işgalini en acı şekilde tatmış olan bir ilçede başlatılacak bir isyanla rejimi yıkmayı düşünmek nasıl izah edilebilir? Ki bu isyanın Cumhuriyete karşı tamamen planlı-programlı bir isyan olduğu savunulmaktadır. Hatta arkasında İngilizlerin bile olduğu...Hadi Türkler aptal diyelim, İngilizler de mi aptaldır ki İsyanı Menemen gibi küçücük bir kasabadan başlatmak isterler?
Menemen’e sabahın köründe gelip camiye giren bu altı esrarkeş ( Evet altısı da esrarkeştir bunların...Olaydan sonraki tahkikatın raporlarında Mustafa Muğlalı Paşa bile öyle diyor ..) Daha sonra camiden aldıkları ve üzerinde La ilahe İllallah ile Feth suresinden ayetler bulunan bir örtüyü bir sırığa takarlar ve camiden çıkarlar. Tüm görgü tanıklarının ifadesinde de aynen belirtildiği üzere Derviş Mehmet denen bu kuduz köpek kendisinin Mehdi olduğunu söyleyecek kadar saçmalar. Halkı ’’ Şeriat bayrağı açtık...Halifemiz Efendimiz yetmiş bin kişilik bir orduyla sınıra geldi. Bize katılana ebedi cennet, katılmayana ebedi cehennem vardır’’ Diye korkutur.
Gürültü patırtıya Jandarma Komutanı Yüzbaşı Fahri Bey gelir önce. Derviş Mehmet’e ’’ Ne oluyor Ağalar ? ’’ Diye sorar. Derviş Mehmet ’’ Ben Mehdiyim, şeriatı ilan ettik’’ Gibilerden laflar söyler. Yüzbaşı da ’’ Tamam, anlaşıldı’’ Deyip kalabalıktan uzaklaşır ve Asteğmen Kubilay’ı olay yerine gönderir yanındaki yirmi altı eratla beraber.
Kubilay’ın yanındaki erlerin hiç birisinin tüfeklerinde sahici mermi yoktur. Çünkü az sonra eğitime çıkacaklardır.
Olay yerine gelen Kubilay askere süngü taktırır.Doğruca Derviş Mehmet’in karşısına dikilir daha sonra... Yaptıkları işin suç olduğunu söylese de ondan yine aynı saçmalıkları dinler. Rivayete göre Derviş Mehmet’e bir tokat atar. Bunun üzerine Derviş Mehmet tabancasını çekerek Kubilayı ayağından ( Bazı kaynaklara göre de omuzundan ) Vurur. Komutanlarının vurulduğunu gören erat çil yavrusu gibi kaçmaya başlar.
Süngü takmış yirmi altı askerin dört tabancadan ürkmesi de garip değil midir? Hani bu er 1915 teki Çanakkale Savaşlarında Mustafa Kemal’in ’’ Merminiz yoksa süngünüz var, süngü tak ’’ Dediği ve Conk Bayırında koskoca bir İngiliz taburunu sadece süngüyle durduran kahramanların evlatları, değil midir? Nasıl bırakıp kaçarlar komutanlarını? ( Ki hiç biri sorgulanmamıştır bu kaçıştan dolayı )
Sedece iki kişi cesaretle silahına sarılır bu azgın köpeklere karşı. İki gece bekçisi...Şevki ve Hasan...Asilerden birini yaralayabilirler ancak ve kendileri anında öldürülür.
Asteğmen Kubilay kanlar içinde yerde kıvranırken, İki bekçi yerde kanlar içinde yatarken Yüzbaşı Fahri sadece seyretmektedir olayı. ( Ona da kimse sormaz niçin beklediğini)
Kubilay onbeş saniye sonra ayağa kalkar ve hızla hükümet konağına koşmaya başlar. Lakin Hükümet konağının kapısı yüzüne kapanır? Neden? ( Belki de henüz mesai başlamamıştır...Menemen’de kan gövdeyi götürürken kaymakam bey hâlâ evinden dışarı çıkmamıştır...Tüm olay bitene kadar da ortalıkta görülmez zaten ve o da yargılanmaz nedense.)
Kubilay buradan koşarak Camiye gelir..Bahçeden içeri girer ve musalla taşının yanında çöker kalır. Bir kaç dakika sonra Derviş Mehmet ve adamları da oraya gelir. Derviş Mehmet testereli bir bağ bıçağı ile Kubilay’ın kafasını keser...Onu bir sırığın ucuna bağlar. Daha sonra da bu kesik başı hükümet konağı yakınlarındaki bir elektrik direğine bağlar iple.
Kubilay’ın kesik başı elektrik direğinde sallanmaya başladıktan sonradır ki askeri birlikler gelir. Makineli tüfeklerle ateş açılır.( Kimi olayın şahitlerine göre rast gele ateş açılmıştır. ) Derviş Mehmet ve iki adamı olay yerinde geberir.
Menemende sıkı yönetim ilan edilir. Sıkı yönetim Komutanı Fahrettin Altay Paşadır. Divan-ı Harp kurulur. Onun da başında Mustafa Muğlalı vardır.
Mahkeme kurulur ve yargılamalar başlar.
İlginçtir ki bu mahkemede sanıklara ’’ Allahınız kim?’’ Diye bir soru yöneltilir. ( Bazı tanıkların ifadelerine göre ) Ve alınan cevap hep aynıdır aşağı yukarı: ’’ Şeyh Esat Efendi’’ ( Hiç bir mahkemede böyle bir soru sorulmuş mudur şimdiye kadar?Neden şeyhiniz, ya da bağlı olduğunuz kişi kim değil de Allah’ınız kim? Diye soruluyor? ) Sonuçta İstanbul Erenköy’de oturan Şeyh Esat da getirilir Memenen’e...Ve oğlu Mehmet Ali...Ve daha pek çok Nakşibendi tarikatına mensup kişi.
Toplamda yüz beş kişi yargılanır. Bunlardan otuz yedisi için idam kararı çıkar ki idam kararı verilenlerden biri de seksen beş ( Bazı kaynaklara göre doksan üç) yaşındaki Şeyh Esat Efendidir. Ancak o ve diğer bazı idamlıklar altmış beş yaş üstü oldukları için cezaları hapis cezasına çevrilir. Zaten Şeyh Esat Efendi çok kısa süre içinde hapiste ölür. Şeyh Esat Efendi yaşı sebebiyle idam edilememiştir ama oğlu Mehmet Ali Erbil’i idam etmekte bir sakınca görülmez. ( Evet... Mehmet Ali Erbil...Bu isim çok da yabancı değil sanırım...Kafanız karışmasın..Ünlü şovmenin büyük dedesi... )
Giritli bir Rum dönmesi olup Manisa’nın Yunanlılar tarafından işgali sırasında Yunanlılara yardım eden ve Kurtuluş Savaşından sonra Girit’e kaçıp Hüsniyadis adını alan Mutasarrıf Hüsnünün yeğeni ve Bülent Arınç’ın da yakın akrabası olan( Bu da bir söylentidir. Kesinliği hakkında malumatım yok ) Derviş Mehmet çoktan ölmüş olmakla birlikte o da idam cezası almıştır elbette.
Peki bu idamlarda içe sinmeyen nedir?
A) Her ne kadar Derviş Mehmet ve adamları kendilerinin Şeyh Esat Efendi’ye bağlı olduklarını söylemiş iseler de, ancak mürid durumunda olabilecek bir kişi mehdiliğini ilan edebilir mi? Bir Şeyh -niyeti ne kadar bozuk olursa olsun- bir müridinin kendisinden daha yüce bir makamda olmasını ister mi? Öyle ya o mehdi ise Şeyh Esat Efendi ona bağlı olmalı o şeyhe değil.
B) Şeyh Esat Efendi İngiliz casusu Lawrence ile gizli temaslar içinde olduğunu açıklamış ve buna ait itirafını yazmaya başlamış ama ömrü yetmemiş..Mustafa Muğlalı Paşa öyle diyor. Peki niçin o yazmaya başladığı itiraflardan tek bir satır yok ortalıkta?
Neyse..Bunlar teferruat diyelim ve asıl içimize sinmeyen idamlara bakalım.
İdam cezası alanlar içinde Kemal adında bir çocuk vardır. Suçu: Kubilay’ın kesik başını direğe bağlamak için Derviş Mehmet’in istediği ipi bir dükkandan alıp gelmek.
Osman Efendi vardır. Suçu: Asilere sigara satmak
Veeeee..Sıkı durun... Hayim oğlu Josef Vardır...Fabrika işçisi bir yahudi...Suçu: İşine gitmek üzere o meydana geldiğinde Derviş Mehmet bunu da açtığı sözde şeriat bayrağının altından geçirir ve ’’ Yaşasın şeriat’’ Diye bağırtır. Direkte kesik bir subay başı ve hiç bir şey yapmadan, hatta bir kaçı alkış tutan bir topluluk içinde sıkıysa bağırma.
Hayim oğlu Josefle idamından önce çeşitli gazeteler röportaj yapmışlar o da ’’ Evet..Yaşasın şeriat diye bağırdım ama ben yahudiyim, farmasonum. Benim şeriatla ne işim olur?’’ O gün Hükümet konağının önünden geçerken gördüğü tüm olayları anlattıktan sonra ’’ İki gözüm önüme aksın ki Asteğmenin kafası kesilirken hiç bir alkış yapmadım.’’ Demiştir.Ancak şunu da ifade etmiştir gazetecilere: ’’ Ben sıkı bir Serbest Cumhuriyet Fırkası taraftarıyım..İşte idam edilecek olmamın asıl sebebi budur.’’
İdam sehpasında ilmiği kendi elleriyle boynuna geçiren Hayim oğlu Josef’in son sözleri üzerine bilmem ki nasıl yorum yapılır? ’’ Çok Yaşa Türkiye Cumhuriyeti ’’ Der ve kendini boşluğa bırakır.
İlginçtir Menemen olayı gerçekten de...Bir Giritli olan Derviş Mehmet’in, bir başka Giritli olan Kubilay’ın kafasını kesmesiyle ilginçtir. ( Atatürk’e suikast olayında da vardır bir Giritli hatırlanacağı üzre...Giritli Motorcu Şevki )
Sadece altı kişiye karşı Menemen ahalisinin hiç bir şey yapmadan olayı seyretmesiyle ilginçtir ( Kendi anlatımlarına göre Derviş Mehmet’in ileri sürdüğü yetmiş bin kişilik hilafet ordusundan korkmuşlardır!)
Altı kişinin, dört tabancayla geldikleri bir ilçede bir asteğmenin başını kesebilmeleri ile ilginçtir.
Bir ihtilal için en uygunsuz yer olan Menemen’in ihtilal merkezi olarak seçilmesi ile ilginçtir.
Bu olayın Serbest Cumhuriyet Fırkasının kapatılmasından bir hafta sonra Serbest Cumhuriyet Fırkasının en güçlü olduğu Menemen ilçesinde çıkmasıyla ilginçtir.
Ve otuz yedi kişiye idam cezası veren Mustafa Muğlalının daha sonraki yıllarda (1943 ) Otuz üç Kürt vatandaşın öldürülmesi olayındaki rolü sebebiyle idama mahkum edilip cezasının yirmi sene hapis cezasına çevrilmesiyle ilginçtir.
Şurası da bir gerçektir ki özellikle bu olaydan sonra Türkiye’de şeriat hep işte bu kesik ve kanlı baş ile anılır olmuştur. Neredeyse hiç kimse şeriatın ’’ Bir insanı suçsuz yere öldüren tüm insanları öldürmüş gibidir.’’ Düsturunu aklına bile getirmemekte, şeriatı kafa kesen testereli bağ bıçağı olarak görmektedir. Madalyonun bir de bu tarafından bakıldığında Menemen olayı işte bu amaca çok iyi hizmet etmiştir.
Son olarak: Atatürk ’’Menemen olayından sora ’’Yakın o Menemen’i.’’ Dedi mi?
Onu da zamanın TBMM Başkanı Kazım Özalp’ın anılarından okuyalım ve Menemen Olayını da bu şekilde noktalayalım.
Bu vahşice eylem, İsmet Paşa gibi soğukkanlı birini bile etkilemişti. Özalp, haberin Ankara’ya ulaşmasından hemen sonra yaşananları da şöyle anlatıyor: "Bu haber Ankara’da bir bomba tesiri yaptı. Derhal Köşk’e çağırıldım. Mustafa Kemal Paşa görülmemiş şekilde kızgın, üzgün ve heyecanlıydı. İsmet Paşa, Milli Müdafaa Vekili Zekai Bey (Apaydın), Ordu Müfettişi Fahrettin Paşa (Altay) da, Köşk’e geldiler.
Mustafa Kemal Paşa, çok sinirli bir durumda söze başladı: ’Bu ne haldir, mürteciler hükümet meydanında ordunun subayını din adına boğazlayabiliyorlar. Binlerce Menemenliden kimse çıkıp mani olmuyor, bilakis tekbirlerle teşvik ediyorlar. Yunan idaresi altındayken bu hainler neredeydiler? Onların namusunu ve dinini kurtaran ordunun bir subayına reva gördükleri bu saldırının cezasını yalnız hain katiller değil, hepsi en ağır şekilde çekmelidir. Bu Cumhuriyet’i ve bizim başımızı kesmektir. Bundan bütün Menemen sorumludur. Bu kasaba ’Vilmodit’ ilan edilmeye müstahak olmuştur’’
Özalp, ileride "Menemen’i haritadan silin" şeklinde hatırlanacak ’Vilmodit emrinden’ sonra yaşananları ise kitabında şöyle aktarıyor: "Atatürk’ün öfkesi dinmiyordu. ’Derhal harekete geçmeliyiz’, dedi. Cevaplarımızı bekliyordu, yalnız itiraz dinlemeye tahammülü olmadığı anlaşılıyordu. Vakit kazanmak ve havayı biraz yumuşatmak düşüncesiyle, ’Acaba ayrıntılı raporların gelmesini beklesek mi?’ diye bir görüş ortaya attım. Hiç cevap vermedi. Bir süre oturdu. Biz de konuşmadık. Menemen’de orduya hizmet eden veya önceden hizmet etmiş olan askerler ve aileleri vardı. Masum çocuklar, ihtiyarlar, aciz kadın lar böyle ağır bir cezaya ister istemez maruz kalacaklardı. Konuşmasak bile, bu fikirleri hepimiz zihnimizden geçiriyorduk. Belki bu susma sırasında Mustafa Kemal Paşa da bunları düşündü. Ancak, taviz vermeye niyetli görülmüyordu, ’İşte böyle olacak, dağılalım’ dedi ve kalktı."
Verilen emri unutturdular Emir hemen yerine getirilmedi. Peki, dönemin yöneticileri Atatürk’ün emrini nasıl oldu da yerine getirmediler? Özalp, bunu nasıl yaptıklarını da şöyle anlatıyor: "Aramızda, bir iki gün beklemeyi, Mustafa Kemal Paşa’nın tepkisinin ne ölçüde değişebileceğini görmeyi uygun gördük. Ancak, normal kanuni işleri hemen başlattık. Paşa’dan birkaç gün ses çıkmadı. Bir daha "Vilmodit" ten bahsetmedi
Vilmodit:Fransızca bir sözcük olan "Ville Maudite", cezalandırılmış şehir anlamına geliyor. Vilmodit kasaba ise, toplumsal olarak işlenen bir suç yüzünden bir kentin cezalandırılması nedeniyle oluşuyor. Buna göre, "Kasabanın bütün halkı şehir dışına çıkarılır, aileler, birer ikişer memleketin başka şehirlerine dağıtılır, tam boşaltılmış şehir tümüyle yakılır, bugünkü ve yarınki nesillere ibret olmak üzere hükümet meydanına büyük bir siyah taş, sütun olarak dikilir."
İyi ki emir hemen yerine getirilmemiş.Yoksa bu gün belki de Menemen diye bir ilçemiz olmayacaktı.
YORUMLAR
2-3 yüzyıldır bu toprakların çok çektiği, Kaymakam'ın Yüzbaşı'nın da içerisinde olduğu bir düzen, bir derin devlet veya korku politikası. Bu belki de bir kelebek etkisi, küçük olayların büyük başlara mal olduğu..
Aslında bence Kubilay mürtecilerin şehidinden ziyade ilk demokrasi şehidimiz sayılmalı, malum herşey o lanetli!!! Serbest Fırka yüzünden..
Elinize sağlık hocam Küçük Kemal'e, Osman Efendi'ye, Şeyh Esat Efendi'ye ve Josef'e Allah rahmet eylesin..
Çok değerli Sami Hocam, yazını okurken tüylerim diken diken oldu desem az gelir. Bu Menemen olayını tarihte hep okuduk ama böyle olduğunu bilmiyorduk. Canilerin, Kubilay’ın başını kestiğinde çok kalabalık ve yalnız olduğunu düşünüyordum.
Koskoca bir ilçe içinde altı adam ve dört tabanca…
Bu bana çok düşündürücü geldi, sana geldiği gibi. Bu millet, İstiklal harbinden yeni çıkmamış mıydı? Kazmasıyla, küreğiyle düşmana karşı koymamış mıydı? Kubilaylar onları canı pahasına korumamış mıydı? Bütün bunları düşündükçe sinirlerim Atatürk'ü aratmıyor ve ben de o şehrin yakılması taraftarı oluyorum. Tabii o zaman için.
Ya askere ne demeli? Komutanlarını canilerin elinde bırakıp nasıl kaçarlar? Sigara satan bakkal asılıyor da o askerler neden sorgulanmıyor diye sormazlar mı adama? Sen sormuşsun zaten.
Menemen halkının o günkü davranışlarını aklım fikrim almıyor hala. Yahu silahınız yoktu, baltanız, nacağınız da mı yoktu?
Hepsini geçtim, yüreğiniz de mi yoktu?
Evet, bütün iş yürekte başlar ve yürekte biter, Allah, yüreğimizden etmesin.
Savaşlar, bilek gücüyle değil, yürek gücüyle kazanılır…
Bu güzel yazı için seni yürekten kutlarım hocam, keşke sen benim tarih öğretmenim olsaydın; çok şey kaçırmışım çokkk!
Saygı ve selamlarımla…