- 1439 Okunma
- 10 Yorum
- 2 Beğeni
ŞALCI BACIDAN,İLKER BAŞBUĞA İÇİMİZE SİNMEYEN İDAMLAR -1-
Anayasamızın 106. Maddesi yani yargı ve mahkemelerin bağımsızlığı maddesi ile başlayalım:
Madde 106-
(1) Hâkimler, görevlerinde bağımsız ve tarafsızdırlar; hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre hüküm verirler.
(2) Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.
(3) Görülmekte olan bir davayı etkilemek amacıyla yasama organında yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz. Türkiye Büyük Millet Meclisindeki araştırma ve soruşturma komisyonlarının faaliyetleri bu hükmün dışındadır.
(4) Bütün Devlet organları mahkeme kararlarına uymak zorundadır. Bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.
(5) Mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir
Şimdi:
Anayasanın 106. Maddesi böyle demekle beraber bu metni alın bir solcunun ya da bir sağcının, bir demokratın, bir faşitin, bir şeriatçının, bir liberalin, entelin, koca koca üniversiteler bitirmiş çok kafalı adamların ya da okur-yazarı olmayan dağdaki çobanın yanında söyleyin, ağzını bırakıp kıçıyla gülecektir size.
Ancak bir farkla:
Eğer iktidarda kendi görüşlerine uygun bir siyasi parti varsa onun nazarında 106. Maddede yazanlar aynen doğrudur. Yani Mahkemeler aynen 106 maddede belirtildiği gibi işlemektedir. Mesela bir mahkeme aynı dönemde aynı suçtan yargıladığı farklı görüşteki insanlar için idam kararı verir. Sağ görüşlü için solculara verilen idam cezaları çok haklıdır ama sağcılara idam cezası verilmesi mahkemelerin tarafsız ve bağımsız olmadığının en büyük göstergesidir.Solcular için de durum aynıdır. Solcular tamamen haksız, mesnetsiz iddialara dayanan ve delil özelliği olmayan palavralarla asılmışlardır; sağcıların asılması ise çok doğru bir karardır.
Bir örnekle açıklayayım: 1972 de idam edilen Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan ’ Devrimci şehitler’dir. hatta ’ Dar ağacında üç fidandır’ Onlar. Ama aynı dönemde asılan ülkücü Mustafa Pehlivanoğlu asılmayı çoktan haketmiş ırkçı bir vatan hainidir. Ya da tam tersi : Mustafa Pehlivanoğlu, kendisine aguşunu açmış,onu bekleyen Peygambere koşarken vatan haninleri olan ,Deniz Gezmiş,Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan , cehenneme doğru koşmaktadırlar(!)
Bizim memlekette istisnasız herkes kazanın doğurduğuna inanır da öldüğüne inanmaz.
Mesela bir Paşa elindeki roket atarı gösterip ’ Bu boru parçasıyla mı ihtilal yapacaklarıdı’ Dediğinde ona inanırlar. ’ Evet evet iki tane boru parçasıyla isyan- ihtilal mi olurmuş?’ Ama aynı insanlara göre sadece ve sadece altı kişi, ellerindeki dört tane çakaralmaz tabancayla koskoca bir ilçede isyan çıkarabilir, hatta üzerine gönderilen askeri manganın başındaki Üsteğmenin kafasını bile kesebilir.’ İki tane su borusu ile ihtilal olamayacağı kafasına yatar . Dört tane tabancayla bir isyan olabileceği de kafasına yatar.
Uzun lafın kısası: Ana yahut babayasalar ne derse desin bu memlekette adalet terazisini o füze gibi memeleri olan , sarı saçları beline inmiş güzel kız tutmaz elinde. İktidar kimin elindeyse terazi de onun elindedir. Peki iktidar kimin elinde olmuştur bu ülkede? Kim ne derse desin nasıl yorumlarsa yorumlasın Tayyip Erdoğan- Yaşar Büyükanıt arasındaki meşhur Dolmabahçe görüşmesine kadar bu ülkede tahtta oturan hangi siyasi parti, hangi siyasi görüş olursa olsun iktidar hep ordunun elinde olmuştur.
Konuyu fazla dağıtmadan tekrar ’Adelet ’ Diyelim ve Hıyanet-i Vataniye Kanunu ile başlayalım.
29 Nisan 1920 de çıkarılan bu kanun, adından da anlaşılacağı gibi nelerin vatana ihanet kapsamında olduğunu içermekteydi. Bakalım. Nelermiş:
1. MADDE:"Büyük Millet Meclisi’nin meşruiyetine isyana yönelik sözlü, yazılı veya eylemli muhalefet ve fesatlıkta bulunanlar vatan haini sayılır."
2. MADDE:"Fiilen vatan hainliğinde bulunanlar asılarak idam edilir."
3. MADDE:Vaiz ve hitabet suretiyle alenen ve çeşitli zeminlerde söz ve hareketleriyle vatan hainliği cürmüne tahrik ve teşvik edenlerle işbu tahrik ve teşviki yazı ve resimlerle yayanlar geçici küreğe konulurlar.
7. MADDE:Vatana ihanet sanıklarının yargılanması en çok 24 gün içinde karara bağlanır ( Bu güzel..Geç gelen adalet adalet değildir.)
8. MADDE: Bu kararlar Temyiz edilemez. ( Bu kötü tabii ki. Yoruma gerek var mı?)
15 Nisan 1923’te çıkarılan 335 sayılı kanunla, saltanatın kaldırılmasına ilişkin kanun ve TBMM’nin meşruiyetine yayın yoluyla muhalefet etmek vatana ihanet kapsamına alınmıştır.
25 Şubat 1925’te Hıyanet-i Vataniye Kanunu’na eklenen bir madde ile "dini ve mukaddesatı siyasi amaçlara esas ve alet etmek maksadıyla cemiyet kuranlar" da vatan hainliği kapsamına alınmış ve idamla cezalandırılmıştır.
Bu madde çok çok önemlidir aslında...Çünkü dini ve mukaddesatı siyasi amaçlara alet etmenin kapsamı açık değildir. Bu sebepledir ki yaptığı iş sadece küçük çocuklara kur’an öğretmek olan bir pir-i fani bile ’ Dini ve mukaddesatı siyasi amaçlarına alet etmek için örgüt kuruyor’ Suçlamasıyla Yusuf misali haksız yere zindanlara atılabiliyordu. [ Bana göre haksız tabii ki...Bu gün bile bazı insana göre o gibiler - hem de hiç çıkmamacasına - hapse atılmalı, hatta hazır eller değmişken idam bile edilmelidir.Ki edilmişlerdir.]
Bu kanunu daha iyi uygulamak için 29 Ekim 1920’de kurulan İstiklal Mahkemeleri, 1923’e kadar olan dönemde 1000 ila 1500 arası idam kararı vermiştir.
Şimdi bütün bu bilgilerin ışığında kuruluşundan bu güne Türkiye’de ’ VATANA İHANET ’ Suçlaması sonucunda idam edilenlere bir göz atalım.
Evet...Öyle ya da böyle bu ülkede yaşayan bir kesimin mutlak surette içine sindiremediği idamlar:
1-İSTİKLAL MAHKEMELERİ İLK DÖNEMLERİ:
İlk kuruluş amacı Kurtuluş Savaşı sırasında askerden kaçanları yargılamak. Böylece göz dağı vermek olan İstiklal Mahkemeleri savaş bitene kadarki dönemde alakalı - alakasız 1000- 1500 civarında idam gerçekleşmiştir.
2- ŞEYH SAİT AYAKLANMASI
Şeyh Sait Ayaklanmasından sonra kurulan İstiklal Mahkemesi Şeyh Sait de dahil 48 kişiye idam cezası verdi. Ancak daha sonra- Uğur Mumcu’nun ifade ettiği gibi- 207 kişi daha idam edildi? ( 48 yeterli bir sayı olmamış anlaşılan...Haa bu arada 213 kişi hakkında da gıyabi idam kararı verilmiştir.)
Şeyh Sait ayaklanmasındaki idamlar hâla tartışılır...Ülkede yaşayan pek çok insanın içine sinmemiştir bu idamlar.
Tarih kitaplarına bu isyan bir ’ Gerici ayaklanması ’ olarak geçmiştir. Benim öğrenci olduğum yıllarda da Tarih öğretmenliği yaptığım yıllarda da ders kitaplarımızda Şeyh Sait İsyanı hep ’ Nakşi Bendi Tarikatına mensup Şeyh Sait adında biri ’ Din elden gidiyor diye...’ Cümlesi ile başlardı. Yani bir ’ Şeriat isterüz’ ayaklanması idi bu. Kürt ayaklanması olduğunu yıllar sonra öğrendik de öğrettik şükür. Çocuklar hep sorardı ’ Hocam Nakşibendi ne?’ Devlet sözüm ona irtica ile mücadele edeyim derken çocukların aklına ’ Nakşibendi Tarikatı’ Diye bir kavramı bizzat kendisi sokardı.
Neyse..
Bu ayaklanma ile ilgili en ilginç olay nedir biliyor musunuz?
Şeyh Sait sıkı bir Sebilürreşat dergisi okuyucusuymuş meğer. Diyeceksiniz ki’ Eeee. ne olmuş? Dergi okumak da mı suç.’
Efendim dergi okumak suç değil ama Şeyh Sait gibi bir hainin okuduğu dergiyi çıkarmak suç(!)
’ Hadi ya olmaz böyle saçmalık.’ Dediğinizi duyar gibi oluyorum.
Evet..Sırf ’ŞeyhSait bu dergiyi okuyor dolayısıyla bu dergi isyana sebep odu’diye dergi kapatılır. Dergi sahiplerinden Eşref Edip Fergan idamla yargılanmak üzere tutuklanır.
Eşref Edip, Şebürreşat Dergisi size yabancı gelebilir ama bir isim daha var. Onun adını duyunca yerlerinizden zıplayabilirsiniz. O Bakımdan koltuklarınıza sağlam oturun.
O kişi derginin diğer sahibi Mehmet Akif Ersoydur...Yani İstiklal Marşımızın şairi...Onun da peşine hafiye takılır ve bunu fark eden Mehmet Akif Mısır’a hicret etmek zorunda kalır.
’Arkamda polis hafiyesi gezdiriyorlar. Ben vatanını satmış ve memlekete ihanet etmiş adamlar gibi muamele görmeye tahammül edemiyorum ve işte bundan dolayı gidiyorum.’ Diyordu.
Tam on bir yıl Mısır’da yaşayan Mehmet Akif, iyice hastalanıp artık öleceği neredeyse kesinleşince Türkiyedeki yetkililere bin bir rica, minnet, yalvar yakarla gelebilmiştir vatanına. Yani İstiklal Marşı, Çanakkale şehitlerine ve da pek çok milli duygularımızı şahlandıran şiirin yazarı İstiklalinin Marşını yazdığı ülkeye sokulmak istenmemiştir. Neden?
Şu satırları şiir diye yazan bir insanın Türkiye’de ne işi vardır ki(!)
Zulmü alkışlıyamam, zâlimi aslâ sevemem;
Gelenin keyfı için geçmişe kalkıp sövemem...
Biri ecdâdıma saldırdı mı, hattâ, boğanm...
- Boğamazsın ki!
-Hiç olmazsa yanımdan koğanm.
Üç buçuk soysuzun ardında zağarlık yapamam;
Hele hak nâmına haksızlığa ölsem tapamam.
Doğduğumdan beridir âşıkım istiklâle,
Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lâle
Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum?
Kesilir, belki, fakat çekmeye gelmez boyunum.
Kanayan bir yara gördüm mü yanar tâ ciğerim,
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim.
Adam aldırma da geç git, diyemem, aldırırım.
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım.
Zâlimin hasmıyım amma severim mazlûmu...
İrticâın şu sizin lehçede ma’nâsı bu mu?
- Yok canım!
- Yok deme!
-İfrât ediyorsun Köse...
-Yâ?
İşte ben mürteci’im, gelsin işitsin dünyâ
Hem de baş mürteci’im, patlasanız çatlasanız!
Hadi kânûnunuz assın beni, yâhud yasanız!
3-’ KADIN ŞAPKA GİYE Kİ ASILA’
1925te çıkarılan ve kısaca ’ Şapka kanunu’ dediğimiz kanun öyle ders kitaplarında anlatıldığı gibi düğün bayram yapılarak kabul edilmedi bu ülkede. Hani AtatürkKastamonuya gider. Elinde bir fötr şapka vardır. Kastamonu’da coşkuyla alkışlanır. Oradan Ankara’ya dönder. Bir bakar herkesin kafasında fötr şapka..Millet bu ınkılabı da hemen benimsemiştir...Yerseniz aynen böyledir fötr şapkanın resmi serpuşumuz ( Başlık ) olmasının hikayesi.
Keşke her şey bu kadar kolay olsa.
İşin aslı farklıdır. Melon şapka, halk arasında ise ’ Mel’un Şapka’ olarak hayatımıza giren ve kanunda ise şems siperli serpuş ( Güneş korumalı başlık) olarak anlatılan bu yeni kafa kalıbına karşı resmen isyan başlar. Tıpkı bir zamanlar II. Mahmut bu ülkeye fesi resmi serpuş olarak getirdiğinde olduğu gibi bu sefer de şems siperli serpuşa isyan eder halk. Bu serpuşu giyenler aydın, medeni, uygar, asri, muasır vs. bin türlü övgü ile taltif edilirken giymeyenler ’Ayı’ dan ’ vatan haini’ ne kadar her türlü sövgüyle anti- taltife uğruyorlardı ( Anti Taltif?:::Bu deyimi ben uydurdum )
Ancak bizim aydın kesim ilk zamanlarda çok çok komik durumlara da düşmedi değil... Eeee bu ülke ne de olsa içinde yontulmamış kalasların yaşadığı bir ülke(!) Nereden bulacaksın o kadar çok fötr şapkayı. Bizim aydın, çağdaş ve ilericilerimiz Rum Karılarının kafalarındaki tüylü şapkalara bile avuç avuç para verip bunları giymişler kafalarına.Maksat asri ve muasır olmak(!)
Memleketteki bu şapkasızlıktan doğan krizi de kim çözmüş biliyor musunuz?: Vitali Hakko
Vitali Hakko...O gün çağdaş ve laiklerimize fötr şapkayı giydirdi, bu gün de torunları muhafazakar(!) kesimimize eşarp,türban giydiriyor. Yahu daha hatırlamadınız mı? Tanımadınız mı? Vakko’yu duymamış olamazsınız. Bakın daha sonra neler yazmış Vitali Hakko ’ HayatımVakko ’adlı kitabında.
“Şapka devrimi, kıyafet devrimi olmasaydı, kuşkusuz bugün Vakko olmazdı.”
“1925’lerde Kemal Atatürk giyim kuşam reformu yaptığında, Türkiye’de bu alanda yeni bir dünya açıldı. Şapka reformuyla çarşafın ve fesin atılmasıyla ilk aklıma gelen şey, şapka yapmak oldu.
Kapalıçarşı’da bir dükkân açmıştık. Şapkaları gece hazırlar, gündüz satardık. Cumartesi günleri kuyruk olurdu. Öyle kuyruk olurdu ki, izdihamı önlemek için polis çağırırdık.”
İşlerini iyi yürüten Vitali Hakko, 1934 yılında “Şen Şapka”yı kurar. “Vakko”nun temeli böyle atılmış olur.
Şapka kanunu hiç de öyle hemen benimsenen bir kanun olmadı. Yani bu günkü nesil ’ Her yer Taksim, Her yer direniş’ Der de onların ataları, dedelerinin dedeleri, hatta ninelerinin nineleri ’ Her yer direniş’ Diyemez miydi? ( O zamanlar Taksim yok tabii ki. Olsa ’ Her Yer Taksim’ de derlerdi mutlaka. )
O zamanlar öyle Tomalar, panzerler, biber gazları da yok o zamanki hükümetin elinde. Ne var peki? ’ Hamidiye Zırhlısı.. ’ Şöyle Rize önünlerindede görünüp de Güneysu’ya ( Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın memleketi) bir iki bomba sallayınca Hamidiye, bizim uşaklar aman dilerler: ’ Atma Hemidiye atma, şapka da giyeceğuk, vergi de vereceğuk’ ( Anlaşılan bir de vergi olayı vardır işin içinde.) [ Bu bir gerçek midir, yoksa tamamen tevatür mü bilemiyorum. Herhangi bir kaynağına rastlamadım ama Trabzon- Sürmeneli olan Annem anlatırdı. Ona da babası anlatmış ...Çok bilinen bir şeydir Karadenizliler arasında.]
Şapka Kanunu’nun çıkmasıyla birlikte Erzurum, Rize, Sivas, Maraş, Giresun, Kırşehir, Kayseri, Tokat, Amasya, Samsun, Trabzon ve Gümüşhane’de sert direnişler yaşandı. Ama hepsi çok şiddetli, hatta vahim bir şekilde bastırıldı.
İşte bu şapka kanununa karşı direnişlerden birisi de Erzurum’da yaşanır. Geçimini şal yapıp satarak temin eden Şöhret adında dul bir kadına oğullarının hükümet aleyhine gösterilere karıştığı, askerlere taş attığı filan söylenir. Çevrede ’ Şalcı Bacı’ Olarak bilinen Şöhret koşar gösterilerin yapıldığı yere. Oğullarını göremeyince askerlere sorar onları nereye götürdüklerini. Daha sonra askerle tartışınca bunu da tutuklarlar şapka kanununa muhalefet etmekten...
Mevcut kanuna göre şapka kanuna muhalefet etse bile..Yani kanuna uymayıp da fötr şapka giymese bile bir kişinin alacağı ceza azami üç ay hapis cezasıdır. Ancak ne yazık ki Şalcı Bacı için çıkacak karar İdamdır.
Gazeteci- Yazar Çetin Altan’ın dedesi Tatar Hasan Paşa hükmü : İdam olarak verir.
İki metreye yakın boyu ile oldukça gösterişli bir kadın olan Şalcı Bacı -Kanla yazılan, hep kanla yazılacak olan- devrimin ne ilk ne de son kurbanı olacaktır.
İdam sehpasına giderken hâla şaşkındır. Boynuna ilmek geçirilirken sorar Hayreti hâla devam etmektedir. O en duru sudan duru olan canım Erzurum şivesiyle sorar ’ KADIN ŞAPKA GİYE Kİ ASILA’
Kadının şapka giymesinin ya da giymemesinin önemi yoktur. Tatar Hasan Paşa ve onun zihniyetindekiler için...Şalcı Bacının tipinden hoşlanmamak bile idamı için yeterli sebeptir. Aynı gün asılan diğer yirmi iki kişinin de tipinden hoşlanmamıştır Tatar Hasan.
Ve Kel Alilerde hoşlanmayacaktır bazılarının tipinden....
DEVEM EDECEK.
NOT
1- BİLSEM Kİ OKUNACAK,HEPSİNİ BİRDEN YAZARIM AMA BİLİYORUM Kİ BU KADARI BİLE ’ OOFFF AMMA DA YAZMIŞ..BU NASIL OKUNUR ’ DİYE ATILACAK ÇÖPE...
İLKER BAŞBUĞ DA DAHİL İÇİMİZE SİNMEYEN ÖTEKİ İDAMLAR BUNDAN SONRAKİ BÖLÜMLERDE...’ İLKER BAŞBUĞ’A VE DİĞERLERİNE VERİLEN CEZANIN İDAM OLMADIĞINI BİLİYORUM. AMA İDAM CEZASI KALKMAMIŞ OLSAYDI ALACAKLARI CEZA BUYDU MAALESEF )
2- BAYRAM SÜRESİNCE BU YAZIYI DA DEVAM ETTİRMEYECEĞİM ELBETTE. SANIRIM İKİ BÖLÜM DAHA YAZARIM GİBİ GELİYOR. AMA BAYRAMDAN SONRA İNŞALLAH.
YORUMLAR
Tarihin kitaplarda okumadığımız kısmına ait bilgileri sizden dinlemek ayrı bir keyif hocam ya keyifte pek uymadı anlattığınız konu itibariyle ben üzülerek okudum aslında yazdıklarınızı.Ne kadar uzucü ki aydın, çağdaş geçinen bu büyük insanlar nasıl oluyormuşta bu kadar da dar kafalı ve sığ düşüncelerle bir imza bir insan ve devamında onlarca insana saçma sapan nedenlerle kıyabilmişler(!) Bugünki terhi dersinden payımıza düşürdükleriniz için teşekkürler.Saygı ve sevgiyle.
ya bu türk milleti ne garip bir varlıktır....özümüzü çürüttüler....ben kendimi osmanlı çocuğu varsayıyorum...batılı olmak için neredeyse kıçlarını bile açacak insanlar var bu ülkede...islam batıdan gelse onu bile kabul edecek masonlar var aramızda..yazık çok yazık...din alet edilecek bir unsur değildir.din allah ile kulun arasında olan özlel bir yaklaşımdır..şimdi çok gerildim daha fazla yazmayacağım..yazınızı beğeniyle okuyup bilgilendim.allah razı olsun...hayırlı bayramlar hocam..
değerli hocam ne varki her egemen güç kendi yaptıklarını allayıp pullayıp halka öyle sunar hakla adaletlede pek işi lmaz işine geldiği gibi davranır ve çoğunlukta bu haksızlık yapan tarafında olur her nedense Tarihide onların yazdığı şekliyle biliyor öğreniyoruz tabi madolyonun arka yüzünü bilmiyoruz gerçekler hep saklanıyor yazınız çok çok güzel ve anlamlıydı bu bir iki bölüm değil onlar onbeşler olmalıdır diyorum öylesi derinlemesine tarihi bir konunun iki üç bölümde bitirilemez kanısındayım daha sizlerden öğrenecek çok konuların var olduğunu biliyorum Ramazan bayramınızı kutlar sağlıklı ve mutlu günler dileğimle saygılarımla selamlar
YALAN SÖYLEYEN TARİH OKUSUN DA UTANSIN!!
Elin dilin kalemin dert görmesin hocam
yatacaktım ama yazını okumadan edemedim.
kalemin balyoz gibi iniyor masaya
tarihe meraklı biri olarak nadiren böyle açık açık ve mertçe yazanı okudum.
devamını sabırsızlıkla bekleyeceğim
Hayırlı bayramlar
Rüzgar nerden eserse yelkenler o tarafa çevrilir.
Osmanlıda Mustafa Kemal için öldürme emri çıkarmış ve vatan haini demiştir. Daha sonrasında vatan haini diye ölüm emri çıkarılan yeni bir ülke kurmuştur. Gerçe orası biraz karışık hem vatan haini ilan edilip hemde yardım etmiş.
Biz yaptığımız şeyin dozunu kaçırıyoruz galiba vur deyince öldürenlerdeniz. Şapka devrimi gereklimiydi belki gerekliydi ama bu şekilde değil. II Mahmet da fes devrimi yapmış ve Osmanlı fesi benimsemiz hatta şimdi dünyada fes denince araplardan önce Osmanlı gelmektedir. Daha ılımlı ve daha bizden bir şey olsaydı insanlar daha kolay benimserdi. Biz Türk halkı muhalfet bir halkız yani karşı çıkalımda ne olursa olsun. Genlerimizde asilik var belkide.
Yazını ilgiyle okudum ve şaşrıdığım yerlerde oldu .Ben sana benim Atatürk'üm ak sakallı dede demiyormuyum neden ak sakallı dedemi değiştiriyorsun
Bu konuşarı severim bilirsin devamını bekliyorum
Selam ve sevgiler