- 18 Ocak 2010'den beri üye
- Üniversite
- Ankara
- Erkek
- 32
- 6 Ekim
- 1969
Kendisi Hakkında Yazdığı Tanıtım Yazısı
Yazdığım şiirlerin senaristi, yönetmeni, başrol oyuncusuyum. Hepsine de canımdan ve ruhumdan bir parça üflüyorum. Ben hep derim ki, sevmek bir gönül işidir ve o gönüle çok özel kişiler girer. Sevgileri gönüllerde yaşatmak, karşılık beklemeksizin sevmek, değer vermek yeryüzündeki tüm servetlerden ve her şeyden daha önemlidir. Çünkü böylesine yüce ve kutsal sevgilere hiç bir kuvvet paha biçemez.
Charles Baudelaire'nin bir lafı var : 'Şairin emsalsiz bir ayrıcalığı vardır, dilediği zaman istediği kişiliğe girer.' der. Girdik girmesine de asla kötü karakterlerden olmadık. Kusura bakmasın kimse, mütevazılığın da yeri var, zamanı var. Klişe laflar kullanıp da, yok canım, ben kim şair olmak kim falan demeyeceğim. Yazmışsam, olmuşumdur bir şeyler. Tabi bunu derken şımarık bir üslupla "Kırk fırın ekmek yedim, ben artık ustayım." demem, diyemem, ustalara haksızlık olur. Kendini bilenler de ustayım demez. Kimseyle sidik yarıştırmam. Geçen geçsin beni. Sürat felakettir. Yarışım kendimledir. Gözüm yükseklerde değildir. Bilirim ki zirvede olmak ve orada kalmak çok büyük sorumluluk gerektirir.
Ünlü olmak da istemem. Unvanlar, makamlar da önemli değildir benim için. Ünsüz harflere de ihtiyaç var yazmak ve konuşmak için. Ben ünsüz olmayı seçtim. Böyle mutluyum ve huzurluyum.
Bugün elim kalem tutup şiirlerimde, yazılarımda kalbimden dökülenleri en temiz, en saf duygularımla yazabiliyorsam bunu çocukluğumdaki ve gençliğimdeki şartlara bağlıyorum. O yıllarda TRT dışında başka televizyon kanalları yoktu. Teknoloji sınırlıydı. Cep telefonu ve bilgisayar yoktu. Halk matineleri belirli günlerde ucuz olduğu için para biriktirip sinemaya giderdim. En çok da Ferdi Tayfur'un filmlerini izlerdim.
Ankara Ulus'ta bulunan Gençlik Parkı'ndaki aile çay bahçelerini gezer, hangi çay bahçesinde video oynatıyorlarsa garsona rica eder, Ferdi'nin video kasetini koydurur, televizyon ekranında seyrederdim. Film bitene kadar bir ya da iki bardak çay içerdim. Çünkü param azdı. Garsonlar da halimden anlar ses çıkarmazlardı. Parası olanlar semaverde çay içerler, çayın yanında bir şeyler yerlerdi. Burnuma nefis gözleme, etli, kıymalı pide kokuları gelir, yutkunarak ve imrenerek bakardım. Bir bardak çayı film bitene kadar gıdım gıdım içtiğiniz oldu mu? Benim oldu. Bir gerçek vardı, biz fakirdik.
Şimdi cebimde param var ama o yıllar artık yok. Ben Ferdi'nin duygu dolu şarkılarıyla, hüzün dolu filmleriyle büyüdüm. Filmlerinin konusu iyilerin kötülerle bitmek bilmeyen mücadelesiydi. Ferdi'nin filmlerdeki karakteri iyilikti, güzellikti, mertlikti, kötülüklerle savaşmaktı. Filmlerinde ne zaman canını acıttılar, haksızlığa uğrattılar, tuzak kurdular, sevdiğini elinden zorla aldılar, işte o zaman intikamını da alırdı.İyi ki o yılları yaşamışım. Yoksa ben de çoktan bozulmuştum.
Sözlerimi E.E. Cummings'in çok beğendiğim bir sözüyle bitiriyorum: "Seni diğerlerinden farksız kılmaya bütün gücüyle gece gündüz çalışan bir dünyada, kendin olarak kalabilmek, dünyanın en zor savaşını vermek demektir. Bu savaş başladı mı, artık hiç bitmez!”
Vecdi Murat SOYDAN