dil yarası derindir,okyanustan da derin;aldın mı o yarayı kalmaz beden de ferin. ülkü kara
ŞairYazarKimlik Onaylı
- 13 Ocak 2014'den beri üye
İncelemeler
İnceleme
Yüzüncü Ad (inceleme)
Tanrı' nın yüzüncü adını sadece bir kitapta okuyabilmek uğruna çıkılan yolculuk... "Tanrı onu bize daha açık biçimde söylemiyorsa, sonsuz bilgeliği,O' na, yolu yalnızca hak eden insanlara göstermesini öğütlüyor olmalıdır. Söz konusu ayet okunduğunda ( "Ulu Tanrı' nın adını yücelt") başka bir çok Kur'an ayetinde olduğu gibi çoğunluk anlaması gerektiği gibi anlayacak, oysa seçilmişler, sırrı bilenler Tanrı'nın onlar için araladığı ince kapıdan suzuleceklerdir içeri. Böylelikle yüzüncü adın var olduğunu ve Tanrı'nın onu aramamızı yasaklamadığını söyleyen bir tarikat lideri Mazandaranî' nin kitabına tam kavuşmuşken bir gaflet anında elinden kaçıran sahaf tüccarının, serüveni diyebiliriz bu kitaba.
Şifreler işaretlerle yola çıkan bu tüccarın(Baldassare) kendi ile gelenekleri inançları arasındaki gelgitleri irdelenmesi "arayan bulur" öngörüsüne dayanarak çıktığı yolculukta başına gelenleri günlüğüne kaydetmesi ile başlayan roman belli ki ulvi bir amaç edinmek için yüzyıllar öncesinde ki insanların bakış açılarını, yaşam tarzlarını, aşklarını ve tutkuları uğruna göze aldıklarını, inanışlarını Hıristiyanlık, Yahudilik ve Müslümanlık hamuruyla yoğrulmuş toprakların buram buram felsefe kokan tumceleriyle ustaca yogruldugunu görmek göstermek için kaleme alınmış. Romanda şunu demekten alamiyorsunuz kendinizi..'.Arayan Bulur'. Romanın Baş kahramanı tereddütler içinde yola çıkarken yaratıcının yüzüncü adını bulabilmeyi en azından onu bir kitapta okuyabilmeyi umuyordu ." Mazandaranî' çok ünlü bir kanıyı çürütmeye çalışıyor. Ona göre eğer yüce ad varsa, insanlar bu adı ağızlarına almamalıydılar. Çünkü adını soyleyebildigimiz varlık ve nesneler, üstlerinde bir tür yetkeye sahip olduğumuz varlık ve nesnelerdir. Oysa hiç kuşku yok ki Tanrı' nın herhangi bir egemenlik altına girmesi söz konusu değildir. Bu karşı savı ortadan kaldırmak için yazar İslami Yahudilikle karşılaştırıyor.Gercekten Musa' nın dini o ağıza alınmaz adı söyleyenleri cezalandırıp , Yaratıcının adının her türlü doğrudan kullanımından sakınmanin yollarını ararken, Hz.Muhammed' in dini tümüyle karşıt bir tavır takınmıştı. Ve inananları gece gündüz Tanrı'nın adını söylemeye teşvik etmekteydi" (syf 322. ) Gibi satırlarda dinler arası farklılıklara değinirken yolculuk serüvenine her limanda bir sevgili bulmuşcasina yaşadığı tutkulu aşk anlarını da usta bir kalemin güçlü etkisiyle yansıtmayı ihmal etmemiş. Ve her aşkını yaşandığı kentin anlayış ve yaşam tarzına göre yorumlama yetisi bir çırpıda fikir veriyor o ülke hakkında okuyucuya. Syf 334 "çiçekli bir çayırdı sevgili, ellerim, dudaklarımsa, bir kovanın arıları gibiydi... Diye devam eden satırlarda bir ülkede kovalanan hayvanlar gibi hissederken diğerinde dünyanın kendilerinden habersiz olduğunu Güneşin tatlı batışında suçortakları Ay' ın onlara uzun bir gece vaadettigini yazıyor.
Diğer taraftan yazma tutkunlarının vazgeçilmez büyülü dünyasına yer veren satırlarda yok değil Günlüğünü yer yer sırdaş yer yer de kendinin günah çıkarttığı vazgeçilmez bir alan olarak görüyor.
Ölümle bir çok kereler burun buruna geldiği bu bir yıl (canavar yılı) içerisinde Tanrı'nın kayrasina uğramış nadide bir insan olarak gördüğü şu ifadesi "Gölgesi yalnızca benim üstüme düşen bir bulut var sanki gökte" syf 336. İlk okuduğumda kitaplarını okumaktan çok zevk aldığım Cengiz Aytmatow' un Cengizhana Küsen Bulut romanını hatırlattı. Belli ki romanın kahramanına küsen bir bulut olmamış bu yolculukta. Bakalım ben ne bulacağım bu kitapta diye diye heyecanla ceviriyorsunuz sayfaları. Her şehirde, her limanda başka başka şeyler le karşılaşacağınızı vaad ediyor tüm satırlar ama aynı kapıya çıkıyor yine tüm yollar.. kimi zaman hangi yöne gideceğini bir türlü kestiremeyen okyanusun ortasında yapayalnız duran bir gemide, kimi zaman hiçbir lisanını anlamadığınız bir handa, kimi zaman da ellisinden sonra gelen bir gençlik aşkının zemzem sularını kana kana içerken buluyorsunuz kendinizi... Her olay, her rastlantı Kahramanın amacından uzaklaşmadan büyülü bir atmosfere sürüklüyor okuyucuyu. Yer yer kalbe ve beyne hitap eden esrarengiz felsefik yaklaşımları barındıran onlarca cümle ve terim var şiir tutkunlarına ilham verebilecek. Yazmayı not almayı yazdıklarıyla dusundurmeyi, hayatı sorgulamayi marifet sayanlara ki haksız da sayılmazlar ilham yüklü bir kitap diyebilirim. Yol alan kârdadir, yolda kalan darda deyip çıkın yola sizde .. Yolda kalanı darda koymayacağına inandığımız bir Yaraticimiz varsa tüm işaretler O'na açılacak kapıya yönlendirebilir belki de bizi... En az bu yolcu kadar pişman olursunuz rahatımı bozdum keşke hiç memleketimden ayrılmasaydım derken içinizden bir sesin; bizim zamanın çocuklarının en sevdiği seyyah olan Rahmetli Barış Manço nun dizelerinde dediği gibi "Bütün dünya benim memleket" diye diye durmaksızın yol aldıracak bir roman. Olay örgüsü muhteşem. Yola çıkmaya değer, emin olun okuyan herkes aradığını bulacak, benim gibi sizin de heybeniz dolacak .Ülkü Kara
Tanrı' nın yüzüncü adını sadece bir kitapta okuyabilmek uğruna çıkılan yolculuk... "Tanrı onu bize daha açık biçimde söylemiyorsa, sonsuz bilgeliği,O' na, yolu yalnızca hak eden insanlara göstermesini öğütlüyor olmalıdır. Söz konusu ayet okunduğunda ( "Ulu Tanrı' nın adını yücelt") başka bir çok Kur'an ayetinde olduğu gibi çoğunluk anlaması gerektiği gibi anlayacak, oysa seçilmişler, sırrı bilenler Tanrı'nın onlar için araladığı ince kapıdan suzuleceklerdir içeri. Böylelikle yüzüncü adın var olduğunu ve Tanrı'nın onu aramamızı yasaklamadığını söyleyen bir tarikat lideri Mazandaranî' nin kitabına tam kavuşmuşken bir gaflet anında elinden kaçıran sahaf tüccarının, serüveni diyebiliriz bu kitaba.
Şifreler işaretlerle yola çıkan bu tüccarın(Baldassare) kendi ile gelenekleri inançları arasındaki gelgitleri irdelenmesi "arayan bulur" öngörüsüne dayanarak çıktığı yolculukta başına gelenleri günlüğüne kaydetmesi ile başlayan roman belli ki ulvi bir amaç edinmek için yüzyıllar öncesinde ki insanların bakış açılarını, yaşam tarzlarını, aşklarını ve tutkuları uğruna göze aldıklarını, inanışlarını Hıristiyanlık, Yahudilik ve Müslümanlık hamuruyla yoğrulmuş toprakların buram buram felsefe kokan tumceleriyle ustaca yogruldugunu görmek göstermek için kaleme alınmış. Romanda şunu demekten alamiyorsunuz kendinizi..'.Arayan Bulur'. Romanın Baş kahramanı tereddütler içinde yola çıkarken yaratıcının yüzüncü adını bulabilmeyi en azından onu bir kitapta okuyabilmeyi umuyordu ." Mazandaranî' çok ünlü bir kanıyı çürütmeye çalışıyor. Ona göre eğer yüce ad varsa, insanlar bu adı ağızlarına almamalıydılar. Çünkü adını soyleyebildigimiz varlık ve nesneler, üstlerinde bir tür yetkeye sahip olduğumuz varlık ve nesnelerdir. Oysa hiç kuşku yok ki Tanrı' nın herhangi bir egemenlik altına girmesi söz konusu değildir. Bu karşı savı ortadan kaldırmak için yazar İslami Yahudilikle karşılaştırıyor.Gercekten Musa' nın dini o ağıza alınmaz adı söyleyenleri cezalandırıp , Yaratıcının adının her türlü doğrudan kullanımından sakınmanin yollarını ararken, Hz.Muhammed' in dini tümüyle karşıt bir tavır takınmıştı. Ve inananları gece gündüz Tanrı'nın adını söylemeye teşvik etmekteydi" (syf 322. ) Gibi satırlarda dinler arası farklılıklara değinirken yolculuk serüvenine her limanda bir sevgili bulmuşcasina yaşadığı tutkulu aşk anlarını da usta bir kalemin güçlü etkisiyle yansıtmayı ihmal etmemiş. Ve her aşkını yaşandığı kentin anlayış ve yaşam tarzına göre yorumlama yetisi bir çırpıda fikir veriyor o ülke hakkında okuyucuya. Syf 334 "çiçekli bir çayırdı sevgili, ellerim, dudaklarımsa, bir kovanın arıları gibiydi... Diye devam eden satırlarda bir ülkede kovalanan hayvanlar gibi hissederken diğerinde dünyanın kendilerinden habersiz olduğunu Güneşin tatlı batışında suçortakları Ay' ın onlara uzun bir gece vaadettigini yazıyor.
Diğer taraftan yazma tutkunlarının vazgeçilmez büyülü dünyasına yer veren satırlarda yok değil Günlüğünü yer yer sırdaş yer yer de kendinin günah çıkarttığı vazgeçilmez bir alan olarak görüyor.
Ölümle bir çok kereler burun buruna geldiği bu bir yıl (canavar yılı) içerisinde Tanrı'nın kayrasina uğramış nadide bir insan olarak gördüğü şu ifadesi "Gölgesi yalnızca benim üstüme düşen bir bulut var sanki gökte" syf 336. İlk okuduğumda kitaplarını okumaktan çok zevk aldığım Cengiz Aytmatow' un Cengizhana Küsen Bulut romanını hatırlattı. Belli ki romanın kahramanına küsen bir bulut olmamış bu yolculukta. Bakalım ben ne bulacağım bu kitapta diye diye heyecanla ceviriyorsunuz sayfaları. Her şehirde, her limanda başka başka şeyler le karşılaşacağınızı vaad ediyor tüm satırlar ama aynı kapıya çıkıyor yine tüm yollar.. kimi zaman hangi yöne gideceğini bir türlü kestiremeyen okyanusun ortasında yapayalnız duran bir gemide, kimi zaman hiçbir lisanını anlamadığınız bir handa, kimi zaman da ellisinden sonra gelen bir gençlik aşkının zemzem sularını kana kana içerken buluyorsunuz kendinizi... Her olay, her rastlantı Kahramanın amacından uzaklaşmadan büyülü bir atmosfere sürüklüyor okuyucuyu. Yer yer kalbe ve beyne hitap eden esrarengiz felsefik yaklaşımları barındıran onlarca cümle ve terim var şiir tutkunlarına ilham verebilecek. Yazmayı not almayı yazdıklarıyla dusundurmeyi, hayatı sorgulamayi marifet sayanlara ki haksız da sayılmazlar ilham yüklü bir kitap diyebilirim. Yol alan kârdadir, yolda kalan darda deyip çıkın yola sizde .. Yolda kalanı darda koymayacağına inandığımız bir Yaraticimiz varsa tüm işaretler O'na açılacak kapıya yönlendirebilir belki de bizi... En az bu yolcu kadar pişman olursunuz rahatımı bozdum keşke hiç memleketimden ayrılmasaydım derken içinizden bir sesin; bizim zamanın çocuklarının en sevdiği seyyah olan Rahmetli Barış Manço nun dizelerinde dediği gibi "Bütün dünya benim memleket" diye diye durmaksızın yol aldıracak bir roman. Olay örgüsü muhteşem. Yola çıkmaya değer, emin olun okuyan herkes aradığını bulacak, benim gibi sizin de heybeniz dolacak .Ülkü Kara
daha fazla
Yapı Kredi Yayınları
- Puan vermedi
Yüzüncü Ad: Baldassare`nin Yolculuğu
Amin Maalouf
- Yapı Kredi Yayınları
- 2010