- 12 Ekim 2009'den beri üye
Kendisi Hakkında Yazdığı Tanıtım Yazısı
Saçlarımın güneşi çıkar gözlerim rengini söyler ben yine saçmalarım,
Çekil kenara kendimi sıkıyorum...
Terletmişler beni,
Bir yaz gününde Ağustosun 11'inde bilmeden doğmuşum,
Bana sormamışlar cennetten kovulduğum için... Bir boğanın kızı aslanım onu biliyorum,
Bebekken arsız olan bu kız, büyüyünce de kararsız bir sarmaşık olarak bulur kendini,
Sandıklarda saklanan göbek bağım, hayatı hep sandığım kadar sanır,
Seksen darbesinin ardından... Çok darbe yemedim desem de yalan olur,
Kaybedilmiş bir erkek bebekten arta kalan bir kızdım,
Bu yüzden hayat sen de hep bana kızdın... Beni beklemiyordun biliyorum,
Onun içindir mi bilinmez biraz erkek kaldım... Gökkuşağının altından geçebildiğim kadar,
Kendi duvarlarını karalar hala asi yanlarım... Kimseler karşı çıkamaz bu leyla hallerime.
Yazar dururum yaz diye fısıldayan mevsimime,
Ağustos böceğine benzerim, tembellik konusunda,
Oturur kendi şarkımı ben kendime söylerim... Bir de dinleyen bulabilsem aşk ile,
Salıvermişler beni... Ellerimden tutsalardı bu kadar hırçın olmazdı dalgalarım,
Salı sallanır derler ben kendi depremlerimle kendimi sallarım ancak,
Beşiği sallanmadıkça da susmayan bir bebeğim,
Hüzünlerin kraliçesiyim, ormanların kralı... Av da benim avcıda bu hayatta.
Şiirlerime de başkent yaptım Ankarayı ve ayrılamam onunla,
Sen kara ben sarı bizi ayıran nedendir desem de,
Şairliğim bir yanıyla bağlıdır bağımlıdır bu şehre,
Bazen onu da kendime benzettim.... Ünlü bir inatçı keçiydim,
Bu şehri sevipte kara sevdalı olmamak mümkün mü?
Hüzün bahçelerinin yapma çiçeği görürüm kendimi, hiç büyüyemeyişimi de ondan bilirim,
Hayatın bende farklı gördüğü bir yan hep vardır 'şımaran ruhumun kimsesizliği' derim,
Şımartır ama hep de azarlar bu hayat beni...
Biz sevdiğimiz adamlara şiirler yazdık, yazamadığımız yerlerde rüzgara bağışlandık, gözyaşında sırılsıklam kurulandık...
Özgür ruhumla...
Göğüs kafesimin tüm kuşlarını serbest bıraktım... Güvercin kaldım çatılara,
Kapıdan kovulsam bacadan girdim,
Zillerini çaldım kapıların kendi kapılarımı kendime kapattım,
Siyah önlüğü ve beyaz yakasıyla okuttular beni... Siyah-Beyaz kaldı hep okur yazarlığım,
Kırmızı kurdelalarla ilk emri okuydu şairliğimin... Söktüm kendini bilmez serseriliğimi,
Ezberledim ve kendime çarptım kendimi... Elim yüzüm çiçeklere yakalandım,
Kitap kokar ağız kokum İstanbul... Aslında konuşmaktan çok sustum,
Suspus olup pusu kurdum gürültülü kahkahalarıma,
Güldüm, tekrarı sevmem onun için bülbül olamadım,
Olmamak elimdemiydi bilmiyorum ama galiba mecburdum,
Kimse bilmez bu mecnun hallerimi de... Kendi sırrımı tutuyorum,
Şair olmak için aşk çalıştım çokça... Çok kişi tanıdım çok kişi unuttum,
Unuttum diye kendimi avuttum... Akrebi olmayan yelkovansız buluttum,
Bir dilekse ben yalanı tuttum,
Yalandım ağzımı,
Abdi İpekçi İlkokulu- Gazeteciydim; Sessizliğimdi hergün yeniden basılan,her suikasta ilk kurban gittim.
Yunus Emre Ortaokulu- Şairdim; Kırık dallarımdan kalem yaptım kağıda, uçurtmalarım takıldı saç tellerine,
Yunus Emre Kız Meslek Lisesi- Ressamdım; Renklerimi sattım üç beş kuruşa,alıcı çıktı hayallerim.
Anadolu Üniversitesi Kamu Yönetimi- Siyasetçiydim; Kendimi kandırdım hayatla kazanamadım,
Ama eksik kalan herşey için biraz daha... Aslında hiçbirşeydim herşeye az kalmıştım,
Gazi Üniversitesi Matbaa Öğretmenliği'nde okuyorum... Hayata hep tersten başladım,
Eller giderken Mersin'e....ben gidiyorum bu hayatında tersine...
Ahmet Yesevi Üniversitesi-Yerel Yönetimler Yüksek Lisansım... Zirveleri sevdim, sonra da o zirvelerde intihar etmeyi...
Parmaklarım abaküs kadar kırgın hayata yerinde sayıyor,
Kırılan parmak uçlarım el sallamayı beceremez onlarda,
Tırnaklarımı açtılar ben yedim onları,
Üç maymunu oynadım hayatla 'görmedim, duymadım, bilmiyorum',
Maymun iştahlıydım yedim koca bir zamanı,
Maymundan geliyorum diye aslımı hiç mi hiç inkar etmedim edemedim.
Gözlerimde bir ceylan seker, gözyaşlarıyla onu vururlar teker teker,
Gecenin gözleri kör diye ben ağlamayı onun içinde severim,
Fotoğraf çektirmeyi hiç sevmedim,
Tersten bakmayın onun için bana ağlarım... Beni yakalamamalıydı bu hayat,
Onun için hep hızlıydı adımlarım... Koştum arkanızdan yetişemedim,
Rüzgarın kendi fırtınasına tutulmuş kızıydım... Ve ben kimseye çektirmemeliydim,
Onun aksine hayatı karelemeyi çok sevdim,
Gözlerim daha çok asiydi, daha az mavi kaldıkça,
Yankı yapar ayrılışlarım... Dağlara çıkar ateşim eşkiya,
Perdesi açılan gitarın yarım perdelik teli, fotoğrafın problemsiz kareleri,
Ebrunun nazik suyudur uğraşlarım elim değmişken sanata,
Eli yüzü bulaşık yaramaz bir çocuk gibi dolaşmayı severim ortalarda.
Sanatı daha çok elime yüzüme bulaştırabilmek için tanıştım ebruyla,
Boya kokusu sürünür vicdanım...
Yüzümü boyamayıda seviyorum, hayat senide renklendireceğim,
Palyaço yapacağım ve büyüyemeyen bütün çocuklar her daim gülecekler yüzünde,
Ama önce ben... Kendini düşünen bir bencildim,
Mavi, sarı, beyaz bu üç renkle karıştırdılar beni... Tanımadılar,
Çizgi filmlerde hep başrol verdiler,
Şeker kız kendi... Benzettiler,
Teşbihte kusur olmaz... Tesbihi çekmeselerdi kenara,
Bir doğum günümün ertesi dayımı kaybettim... Ankara'DAYIM şiirime ağladım en çokta,
Çünkü ben peri kızıydım dayıma, şiire olduğu kadar,
Büyük yalanları yoktur hayatımın bu yüzden... Burnu uzamaz kişiliğimin,
Kara kalemler çizemez beni inanmam,
Sessizce dua ederim uçurtmalarımı uçurmayan rüzgara,
Hayat tehtitlerini savurmaya devam etsede... Dimdik bir heykel duruşu ayakta,
Göçmen bir kuş olduğumu fısıldamakta kulağıma... Kendi heykellerimi kendi kuşlarım pisledi,
Kimseyi kırmamak için kendi kanatlarımı kırdım... Hep istedim hiç gidemedim mevsimlerden,
Prenses yaptılar da... Prens bulamadılar bana,
Kendi masalımı dinleyerek uyurum... Anlatan kimse?
Çimdikledim yeter artık diye uyandım... Hayallerimden daha renkli değildi rüyalarım,
Yapraklarımı döküyorum içimden, silinmek istemeyen yaşlarımı biraz daha tutuyorum,
Bilmelisin anlatılmayanı da...
Çalmadım çırpmadım diye... Tüm yetkili makamlara tutmadı yüzüm,
Astarsızdı galiba...
Gecenin nöbetini tuttum elimde kalemle,
Kendim yıldız kalmak için bütün yıldızlarımı kaydırdım,
Ayağım kaydı bu yolda... Kalem oynattım,
Sen de gel havamız misket... Karşılıklı oynayalım... Çocukluğu bırakmadım,
İyi bir kelime oyuncusudur kendisi,
Laf aramızda, düşünerek oynar hayatı,
Sıra sende... bu el benim :))