- 30 Nisan 2008'den beri üye
Kendisi Hakkında Yazdığı Tanıtım Yazısı
Aynı Kentte
Dedin, "Bir başka ülkeye, bir başka denize gideceğim.
Bundan daha iyi bir başka kent bulunur elbet.
Yazgıdır yakama yapışır nereye kalkışsam;
ve yüreğim gömülü bir ceset sanki.
Aklım daha nice kalacak bu çorak ülkede.
Nereye çevirsem gözlerimi, nereye baksam
hayatımın kara yıkıntıları çıkıyor karşıma,
yıllarıma kıydığım, boşa harcadığım."
Yeni ülkeler bulamayacaksın, başka denizler bulamayacaksın.
Bu kent peşini bırakmayacak. Aynı sokaklarda dolaşacaksın.
Aynı mahallede yaşlanacaksın;
aynı evlerde kır düşecek saçlarına.
Bu kenttir gidip gideceğin yer. Bir başkasını umma-
Bir gemi yok, bir yol yok sana
Değil mi ki, hayatına kıydın burada
bu küçücük köşede, ona kıydın demektir bütün dünyada.
Kavafis
**********************************************************
ve sen ;
Yürek tecellisi sevgiye mizan
Gönül kıblesine değilsin fizan
Ş /A
***********
Kulak verin sözlerime iyice,
Herkes öldürebilir sevdiğini
Kimi bir bakışıyla yapar bunu,
Kimi dalkavukça sözlerle,
Korkaklar öpücük ile öldürür,
Yürekliler kılıç darbeleriyle!
***
Kimi gençken öldürür sevdiğini
Kimileri yaşlı iken öldürür;
Şehvetli ellerle öldürür kimi
Kimi altından ellerle öldürür;
Merhametli kişi bıçak kullanır
Çünkü bıçakla ölen çabuk soğur.
Kimi aşk kısadır, kimi uzundur,
Kimi satar kimi de satın alır;
Kimi gözyaşı döker öldürürken,
Kimi kılı kıpırdamadan öldürür;
Herkes öldürebilir sevdiğini
Ama herkes öldürdü diye ölmez.
OSCAR WILDE
**************************************
GÜL ŞİİR
Geceyarısı, karanlık bir bozkırda
Işıklar içinde akan bir tren kadar yalnızım içinde onca insan, içinde dünya...
Soluk soluğa, demirden bir ırmağa mahkûm
Ve bilmeyen sonsuzluk nedir,
Haklı olan kim bu kargaşada?
Ateş ve su, yaşam ve ölüm,irin ve şiir
Ucu bucağı olmayan bu çığlıgın
Ortasında nasıl barışılabilir?
Anlamak isterim, hangi yasa
Bir beşikle bir darağacını
Aynı ağaçtan, ne adına varedebilir?
Sorular sormak için geldim şu dünyaya
Yaşım acıların yaşıdır
Boynumu üzgün bir çiçek gibi kırıp da
Yollara düştüğümde, başımda deniz köpüklerinden
Ya da sabah yellerinden bir taçla
Yürüdüğüme inanırdım - yanılırdım
Geceyi günle, acıyı sevinçle kardığım
Bu söylencenin bir yerinde durakladım
Ve anlatamadım, konuşamadım bir daha.
Acını ödünç ver bana, gözyaşlarını
Damarlarında uyuyan sevinci ödünç ver
Yitirdim çünkü onları da..
İlenmiyorum, el çırpmıyorum artık
Ne aklımda yaşadıklarım üstüne düşünceler
Ne de geleceğime dair bir tasa.
Gelirken çan çalmıyor yalnızlık
Bir adam, bir sokak, bir ev
Yüzler, gülüşler, susuşlar boyunca
Soruların vardı senin, ne çok soruların
Gözlerin dünyayı eleyip dururdu boyuna
Bir fısıltı gibi başladı sevgim
Çığlık oldu, kağıtlarda çiçek açtı sonra
Sonrası...mutlu bile olduk bazı
Artık sen yadsısan da ne kadar
Ya da ben bilmiyorum mutluluk nedir
Anlatsın yollar, yollar, yollar...
Şimdi gece, soluğumu verdim içime
Az önce kâğıtlara gül kuruları serptim
Dolaplardan kekik, nane kokuları çıkardım
Öylece serptim, seni yazacağım diye
Sen ki, deniz görmemiş bir denizkızısın
Aklımın almadığı bir yerde, öylesin
Şimdi gece, iki kişilik bu yalnızlık
Bize artık yeter de artar bile...
Dünyanın ölümünü gördüm, suyun toprağın
En yakın dostlarımın birer birer
Vakitsiz açan çiçeklerin, vakitli doğan çocukların
Ölümünü gördüm, ama kimse
İnandıramaz beni öldüğüne sevgilerin!
Yaşam ki bir kum saatidir usulca akan
Dolan sevgilerimizdir biz boşaldıkca
Yaşımız biraz da sevgilerimizin akranıdır
Vereceğimiz tek şey budur dünyaya.
Şu dağılgan yüreğimi, şu köpüklere imrenen
Yüreğimi bir gün yollara atarsam
Bir gün bir nehir yataklarına dolarsam, korkarım
Suyumun çoğu senden yana akacak
Bütün sözcüklere adını ekleyeceğim
Güldeniz,
Gülekmek,
Gülyağmur,
Gülşarap Gülaşk,
Gülşiir,
Gülahmet,
Gülerhan
Ey gül yaşamım, yitip giden düşlerim!
Gecelerdi, solgun - sessiz tüterdi yüzün
Yatağımda bir kımıltıydın, dilimde türkü
Uykusunda konuşurken sesini öptüğüm
Varmak için beyninin kıvrak dağ yollarına
Kokundu, bedenimi saran o ince buğu
Esintisinde usul usul yürüdüğüm
Ki değişmem yaseminlerle, portakal ağaçlarıyla..
Sanki bir kız hep yürürdü yollarda
Evimin sokağına girer, paspasa ayaklarını silerdi
Kapımı açardı gümüş bir anahtarla
Sanki hep gelirdi, sevişirdik bazı, konuşurduk
Tozlu kitapların yığıldığı odalarda
Kalırdı duvarlarda gülüşünden bir tını
Yatağımda bedeninden bir oyuk.
Benimse ellerim titrerdi, alnının aklığından
Saçlarına saçlarına doğru titrerdi
Şimdi kağıtların üstünde gidip gelen ellerim
Titremiyor artık , yolunu biliyor şimdi
Geceyarılarını çoktan geçti.
Bu şiir bitmeyince varolmayacak ellerim
Ellerim uykusuz, ellerim geberesiye yalnız
Süzülüp alçalıyor karanlığa doğru.
Bütün yaşamım seninle geçiyor belleğimden
Seninle var ve seninle sürüp gidecek artık
Bir Akdeniz kentinde limon koklayan
Ve hep ufkun ardına bakan çocuk
Acıyı buldu sonunda, kanayan bir gülden
Çaldı yüzünü bir yaşamlık
Geçer şimdi dumanlı bir kentin sokaklarından
Şaire çıkar adı - az buçuk kaçık.
Yeryüzünden silinmiş ırkların sonuncusuyum ben
Oturup da şimdi aşk şiiri yazmam bundan
Gülsün köpek sürüsü, lime lime edip
Bu dizeleri, satsınlar haraç-mezat
Doğru, benden sonra da tufan kopmayacak
Ama haykıracağim laflarını tuzla kesip
Yitip giden bu aşkı, nefesim tükenene dek.
Beynime bir sarkaç gibi vuruyor sorular
Neresinde yanıldık biz bu yaşamın?
Hangi el bozdu büyüyü, hangi yazı
Acılara hüküm verdi, soldan sağa taşarak?
Kalbimde yıllardır kabuk bağladı yaralar
Ödüm kopuyor, bir gün hepsi birden kanamaya başlayacak diye
Yenilmeyeceğim, boyun eğmeyeceğim hiçbir şeye
Hep direnen bir yanım kalacak
Adımın soluk izi, acının seyir defterinde. şimdi gece, bindokuzyuzseksenikiyle Üçyüzaltmışbeşi çarp - oradayım işte
Yorgun değilim, umarsızım yalnızca
Geçmişle geleceğin öpüştüğü yerde bir nokta
Gibiyim ve çoktan dürüldü defterim
Uçurumlar üstünde uçuşur dizelerim
Onlara köprü olacak bir beden yoksa da..
Bu benim yalnızlığım, dalsızlığım benim
Kana kana içtiğim çeşmelerden susayarak ayrılmak
Titreyen bir ışık karanlıklarda
Onu kim görebilir, kim tanıyabilir?
Sonunda hep bir soruyla karşı karşıya kalmak
Boynumun borcu bu, ödenmedi yıllardır.
Her aşktan böyle bir şiir kaldı bende
Yaşamımın bir dilimini özetleyen
Unutuşun çiçekleri bunun için hiç açmıyor
Donuyor bir gülüş tek bir dizede
Yaşanmış yüzlerce anı, buruk bir özlem
Çivileniyor beynimin bir yerlerine
Geride -hayır- acılar filan da kalmıyor
Bir boşluk yalnızca, uçurumlara özenen.
Nefret ediyorum ve seviyorum seni
Girdiğin bütün kapıları açık bırak
Birazdan git diyebilirim çünkü..
Çağım yalnız bırakmıyor beni, ellerini
Tutuşumda, usulca öpüşümde dudağını
Çağım aramızda çekilen kanlı bir bayrak
Uzayan, akan bir irin yolu gibi.
Sözcükleri güden çobanları var kalbimin
Beynimin yaşamı saran kıskaçları
Bitsin dediğim yerde bunun için başlıyorum
Yitirdiğim her şeye dönüp de bakmam bundan
Sensin yalnızlığa uzanan yolların düğüm yeri
Ama şu anda içimde öyle çoğulsun ki
Böyle irkilmezdim dünyayı kucaklasam.
Çapraz yalnızlıklar astım göğsüme
Yollarda bir savaşçı gibi yürüdüğüm doğrudur
Gözlerle, dillerle kuşatılmış bir ülke kalbimdir ona tek sınır
Susmayı bunun için severim bir çığlık gibi
Donup kalır sesim kendi göğünde
Onu ne anlayan, ne de duyan bulunur.
Yaşamım sonsuz bir hac yolculuğuna dönüşüyor burada
Kendi içimde ya da uzak yollarda
Bulduğum ve yitirdiğim bütün varlıklar
Bir mozayiğe biçim veriyorlar sessizce..
Bende dünyanın acısıyla sevinci öpüşüyor
Irmakların birleştiği o nokta benim
İtilip tekmelendiğim bütün kapılarda
Bana atılan her taş şimdi çiçek açıyor.
Bir gün anlarsın beni neden suskunum
Dünya içimde konuşurken böyle
Bedenimi aşıyor yorgunluğum
Karşında oturduğum masalardan dökülüp saçılıyor
Bu öyle bir çığlık ki, susuşlar kalıyor geride
Ondan öte her söz bir saçmalığı büyütüyor.
Adını çoktan unuttum yüzün aklımda
Ve bu şiiri neden sana adadığımı bilmiyorum
Ama her güzellik nasılsa kendi adını bulur
Bunun için ben Gül dedim sana..
Yine de bir çiçeğe bunca yağmur yağarsa
Kökleri toprağı saramaz olur
Üstüne titrediğim her şeyi yitirmeyi öğrendim çoktan
Söylenecek bir tek sözüm kalmazsa
Çizerim yüzünü kuşların kanatlarına
Her çırpınışta gökyüzüne dağılır
Yüzün, hücrelerine varana dek uçuşur.
Kâğıtların aklığına aşkın tortusu çöküyor
Parklar, sokaklar, söylenmiş ya da söylenmemiş sözler
Yazdıkça biraz daha unutuyorum seni
Ve her yerde düş tacirleri, şiirseviciler
Bir şeyleri yorumlayıp duruyorlar aptalca
Büyüteçlerle inceliyorlar şu yitik ömrümüzü
Ben aşkın son hasatçısı, son peygamber
Gülünç, soyu tükenmiş bir varlığı oynuyorum boyuna.
Sana artık bir sığınak olsun bu şiir
Noterlere ver onaylasınlar - her hakkı saklıdır
Düşün, kalemimi sen tuttun yazarken
Yeni okula başlayan bir çocuğa yardım eder gibi
Öyle acemilikler yaptım ki ben
Hiç kalır bu şiir onların yanında ve
Nasıl ayaktayım diye şaşıyorum bazen.
Görüp göreceği son şey bu şiirdir dünyanın
Çığlığımdan arta kalan bunlar olacak
Aklımın son kırıntılarını da burada harcıyorum
Bundan böyle ibreler hep eskiye vuracak
Yakınmıyorum, yerinmiyorum hiçbir şeyle
Kalırsa odalarda unutulmuş birkaç şiir
Bir yeniyetmenin altını çizeceği dizeler benden
Senin adın nasılsa bir gün hepsini tamamlayacak.
Ahmet Erhan
********************************************Ve sen...
hırsına âyândım / dayana dayana yüreğimle çıktığın
**********************************************************
Fitne fücur onda haber götürür
Haram lokmasını yer yer bitirir
Yapar gıybetini yere batırır
Yüzüne gülenler çok arkadaşım........Ali Somun
***
Yazamadım diye hiç gönül koyma
Ssakın boşu alıp doluya kıyma
E hadi istersen yine de sayma
Kuru lafa karnım tok arkadaşım......Şükran Ay
***.
Şükran Ay yazıyor tutuyor aynan
Sigbetullah ile kendi boyanan
Meclisi muhabbet eyledin canan
Elimi elime çak arkadaşım.............. Ali Somun
***
Dostlar davet etmiş ben görmemişim
İnanın urgana un sermemişim
Yasak bahçelerden gül dermemişim
Gül getirdim sana kok arkadaşım ........Emine Uysal
***
O Emine Uysal can Şükran Ay ım
Klavye sesleri hemen duyayım
Hazır ettim şimdi okum ve yayım
Sütre arkasından çık arkadaşım..........Ali Somun
***
Forumumuz şenlenmiş gelmiş hep dostlar
Kuzu postundan da sıcacik postlar
Serdim altiniza olmasın kastlar
Haydi al kalemi çık arkadaşım..........Emine Uysal
***
Yüreği nazenin Emine Ablam
Dostluğuna ömrüm, olmaz ki kıyam
Hangi erdemini durup da sayam
Söz yetmez gönüle bak arkadaşım .....Şükran Ay
***
Canımın içisin sıcacık ellim
Yüregin yumusak peynirdir hellim
Seni aramızda yaptık muallim
Cehalet duvarı yık arkadaşım.........Emine Uysal
***
Karışsın ayaklar gel ısınalım
Hecenin keyfini az çıkaralım
Kelimeler düğüm azcık çalalım
Şairlerin gönlü ak arkadaşım ........Ali Somun
***
Ayaklar dolaştı nasıl ayrılir
Inanın gülmekten sırtım yarılir
Kelime kelime harfler karılır
Az sonra olacak bak arkadaşım ........Emine Uysal
***
Gönülden damlar söz dostluk mihenktir
Var mıdır ötesi ömre tek denktir
Zahmeti bile gör, güller dermektir
Cennet şu gönülde tek arkadaşım .......Şükran AY
*****************************************
Yazamadım diye hiç gönül koyma
Ssakın boşu alıp doluya kıyma
E hadi istersen yine de sayma
Kuru lafa karnım tok arkadaşım
Yüreği nazenin Emine Ablam
Dostluğuna ömrüm, olmaz ki kıyam
Hangi erdemini durup da sayam
Söz yetmez gönüle bak arkadaşım
Gönülden damlar söz dostluk mihenktir
Var mıdır ötesi ömre tek denktir
Zahmeti bile gör, güller dermektir
Cennet şu gönülde tek arkadaşım
Aman abim gelmiş hoş cemaliyle
Dilinde yarenlik kalpte seliyle
Bitmez mi bu dertler birlikte söyle
Başkaca çaresi yok arkadaşım
Yazamadım diye hiç gönül koyma
Ssakın boşu alıp doluya kıyma
E hadi istersen yine de sayma
Kuru lafa karnım tok arkadaşım
Yüreği nazenin Emine Ablam
Dostluğuna ömrüm, olmaz ki kıyam
Hangi erdemini durup da sayam
Söz yetmez gönüle bak arkadaşım
Sesim titrer ah'dan, dünkü gölgeden
Yürünmemiş yolda düştüm dengeden
Hep bezdim asılsız, kof ayineden
Derdimi açacak kul bulamadım
Muteber bu sese kayıtsız kalmam
Gönüle taht kurmuş ondan hiç yılmam
Küslüğü kalbime kaderden kılmam
Hüznümü örtmeye tül bulamadım
Coşkun dalgalarca aktım sel oldum
Yandım yandım sele , arkına doldum
Bezgin toprağında açmadan soldum
Bahara gidecek kol bulamadım
Alnımda yıllardan kalmış aşina
Oldu hüznüme hep, pişmanlık ana
Razıyım şu günde verin divana
Beni savunacak hal bulamadım
Sesim titrer ah'dan, dünkü gölgeden
Yürünmemiş yolda düştüm dengeden
Hep bezdim asılsız, kof ayineden
Derdimi açacak kul bulamadım
Ozanali ustam erdemde önder
Riya ve yalandan beder
Var mıdır ki daha candan birader
Sesine yüzecek sal bulamadım
Hoşgeldin sefayla, gönül turabına
Hasret koydun şiirin mihrabına
Hecelerin gül gül dökülmüş yine
Sevgiye kör gönlü süzelim usta
Neyi beklersin ki neden bu hiddet
Vardır elbet çözüm yeter ki sabret
Yıkılmazsa kurulmaz her şey ibret
Bak helalden akan tere dönmüşüz
Gölgeli akşamdır ruhum harabe
Şiire yaslanır garip beldede
Kalbe gömülenler hani nerede
Hep ağlayıp duran haline bakın
mineli rengiyle akşam solmakta
ruhumda hezeyan dertle dolmakta
artık çekilenden bu can yılmakta
yandığı yerdeki külüne bakın
Mezarlara bakın anlatır size
Ölüm var ölüm hey, getirir dize
Neler desek boştur hacet yok söze
Kör kara kuyudan yere dönmüşüz
İlkyaz tomur güller açtı uyandık
Kardeşlik nuruyla biz aydınlandık
Şiir ve öz söze gönülden bandık
Diye yazan garip insana bakın
Aşkın sedefine pahalar yetmez
Tesellisi dilde yine de bitmez
Riyayı yalanı yanında gütmez
Bilip de kalpleri bölene bakın
Selam size dostlar,duyarım minnet
Olmasın dilerim dillerde zillet
Cennete bilirim ehlî kalp bilet
Aşk ile kelâmı dolana bakın
Kalpler güzeldir hep özü sevgiyse
Dostlar özeldir hep sözü ilgiyse
Vazgeçer mi sandın niyet belliyse
Uğrunda korkusuz ölene bakın
Şiirler sâdâdır gönül deminden
Gök kubbeye doğru kalbi yeminden
Şüphe duyulmaz hiç, sözü eminden
Sesi taa yürekten çalana bakın
-////********************************************///////
Sessiz serzenişlerim kıyamına durur tüm beklentilerim / yok hiçbir şey yok / ne dünün kollarından kurtardığım, ne yarına bırakacağım... kalabalıklarım eyyy hanginiz sizsiniz ? Hanginiz izsiz acılarımda ...Dokunduğunuz yer yara / konuştuğunuz sustuğunuzdan, sustuğunuz varlığımdan sökün / özlüyorum / söğüt dallarını bilir misiniz ? Hani rüzgarın sesine coşar coşar uğultulu / suya düşse de gökten vuran yansılarda kendini hep bulutları öpecekmiş gibi sanan ...o benim işte ..benim kumun, suyun andına o benim işte havadan, topraktan, ateşten önce gelen suyun andına o benim / dilimde aşka şehadetim... ..................
Kalpler güzeldir hep özü sevgiyse
Dostlar özeldir hep sözü ilgiyse
Vazgeçer mi sandın niyet belliyse
Uğrunda korkusuz ölene bakın
****************************************
Gölgeli akşamdır ruhum harabe
Şiire yaslanır garip beldede
Kalbe gömülenler hani nerede
Hep ağlayıp duran haline bakın
****************************************
Hayat bu çözülmez büyük muamma
Birinden kurtulsan yine var cefa
Dostlardan ararsın daima vefa
Akar eziyetler seline bakın
****************************************
Kulak verin sözlerime iyice,
Herkes öldürebilir sevdiğini
Kimi bir bakışıyla yapar bunu,
Kimi dalkavukça sözlerle,
Korkaklar öpücük ile öldürür,
Yürekliler kılıç darbeleriyle!
***
Kimi gençken öldürür sevdiğini
Kimileri yaşlı iken öldürür;
Şehvetli ellerle öldürür kimi
Kimi altından ellerle öldürür;
Merhametli kişi bıçak kullanır
Çünkü bıçakla ölen çabuk soğur.
Kimi aşk kısadır, kimi uzundur,
Kimi satar kimi de satın alır;
Kimi gözyaşı döker öldürürken,
Kimi kılı kıpırdamadan öldürür;
Herkes öldürebilir sevdiğini
Ama herkes öldürdü diye ölmez.
OSCAR WILDE
****************************************
Yokluğun varlığı yok değil
Ķullenen , yiten işten
Değil işte varlık kendine bile
***********************************************
PERSPECTIF
Senin içine girdiğim zaman
Dışımda kalıyorsun
Senin dışından sona bakınca
İçime sığmayorsun
ÖZDEMİR ASAF /SEN SEN SEN / DOKUZA KADAR ON
****************************
Doğanın bana verdiği bu ödülden
Çıldırıp yitmemek için
İki insan gibi kaldım
Birbiriyle konuşan iki insan
EDİP CANSEVER /ŞAİRİN SEYİR DEFTERİ
*******************************
aklı çelinmiş sabahın, güneşe ihaneti
her yanı bakış düşüren, yakarış
gömüldüğü yerde
ağzı karanlık toprak dolu
sesi çamurlu yutkunur gibisin ...
*******************************************
Nâfile bekleyişlere kanma
Yağlı kurşun hasret tetiklidir
Tenha vakitlerde düşer
vurulur bahar çıkmazında umut
ŞÜKRAN AY
******************************
Ey gönül sırla şimdi, yokluğun aynasını
Havas şerhîyle kursan devânın binasını
Ah gücün yetse keşke, sürsen can sefâsını
Son dirlik olsun ister, görmesen defasını
Aşkta sonsuz felâhın öndüğü dündür o gün
Şükran AY
***********************
Yorulmaz mı sanırsın insan, kaldığın yerden koşarak kaçmaktan, bıraktığın anıları silmeye çalışmakla uğraşmaktan... VE başaramadıkça başa dönüp dönüp nerede hata yapıyorum diye kahrolmaktan...Ş/A..
***********************************
Unutmak çok güç bir iştir...o yüzden sadece güçlüler başarabilir...Ş / A
unutmamak sadakatin, vefanın ve sayamayacağımız pek çok saygın değerin işareti olarak görülür. Görüldüğü şekliyle doğrudur...Ama burada bir çelişki doğuyor ...bu mantığa göre
off
insan neden kendisiyle çelişir ki...güçlü insan...aynı zamanda saygın değerlerini kaybetmiş insan mı oluyor o zaman...
***************************
Beklenenin beklenmeye değer olduğunu bilmek var yâ işte o asıl o sabrın körüğüne rüzgâr salar.Öyle bir an gelir ki visalde vuslat vukuatı bulursun.Yoktur beklenen ...Artık hayalinde kavuştuğun gitmesin diye gelmesin dersin artık gelmesin bendeki hali yeter ki gerçeğiyle çelişmesin... Ömrünü verdiğin o hayâl, o düş , o sızı yüreğinin kementlerinden tutunmuştur artık istesen de pençesini çözemezsin, çözmeye cesareti özüne yükleyemezsin...
ŞÜKRAN AY
*****************************************************
ve bazen hayattır sevmek,
birini çok uzaktayken
bile yüreğinde taşıyabilmek...
ÖZDEMİR ASAF
*********************************************************************
“Ağır ağır ölür alışkanlığının kölesi olanlar, her gün aynı yoldan yürüyenler, yürüyüş biçimini hiç değiştirmeyenler, giysilerinin rengini değiştirmeye yeltenmeyenler, tanımadıklarıyla konuşmayanlar. Ağır ağır ölür tutkudan ve duygulanımdan kaçanlar, beyaz üzerinde siyahı tercih edenler, gözleri ışıldatan ve esnemeyi gülümseyişe çeviren ve yanlışlıklarla duygulanımların karşısında onarılmış yüreği küt küt attıran bir demet duygu yerine “i” harflerinin üzerine nokta koymayı yeğleyenler. Ağır ağır ölür işlerinde ve sevdalarında mutsuz olup da bu durumu tersine çevirmeyenler, bir düşü gerçekleştirmek adına kesinlik yerine belirsizliğe kalkışmayanlar, hayatlarında bir kez bile mantıklı bir öğüde aldırış etmeyenler. Ağır ağır ölür yolculuğa çıkmayanlar, okumayanlar, müzik dinlemeyenler, gönlünde incelik barındırmayanlar. Ağır ağır ölür özsaygılarını ağır ağır yok edenler, kendilerine yardım edilmesine izin vermeyenler, ne kadar şanssız oldukları ve sürekli yağan yağmur hakkında bütün hayatlarınca yakınanlar, daha bir işe koyulmadan o işten el çekenler, bilmedikleri şeyler hakkında soru sormayanlar, bildikleri şeyler hakkındaki soruları yanıtlamayanlar. Deneyelim ve kaçınalım küçük dozdaki ölümlerden, anımsayalım her zaman: yaşıyor olmak yalnızca nefes alıp vermekten çok daha büyük bir çabayı gerektirir. Yalnızca ateşli bir sabır ulaştırır bizi muhteşem bir mutluluğun kapısına.” (Pablo Neruda /Çeviren: İsmail Aksoy)
************************************************
* Asla sevmediğim birine seni seviyorum demedim, ya da asla birini severken karşılığını beklemedim Dostluğuma değer biçmedim, sevgime ise hiçbir zaman sınır çizmedim...Sevdiysem sonuna kadar gittim,bitirdiysem öldürse de hasreti geriye dönmedim Bazen çok kırıldım, bazen belki de kırdım... Ama hata insana mahsustur dedim..Affettim, af diledim. Kimileri birden fazla kırdılar kalbimi ama ben onları yinede affettim..Onlar belki beni saflıkla yargıladılar. Belki de içten içe sinsice güldüler... Ama asıl unuttukları şuydu... Ben aldanmadım... Aldanan her zaman kendileri oldular ama bunu anlayamadılar Bir insan kaybının ne olduğu bilemedikleri için... Kaybetmek onlar için bir alışkanlık haline geldiği için.. Oysa ben hiç insan kaybetmedim Sadece zamanı geldiğinde vazgeçmeyi bildim o kadar? Can Yücel
************************************************
** * Aşka Sevdalanma Can verme sakın aşka aşk afeti candır Aşk afeti can olduğu meşhuru cihandır Sakın isteme sevdayı gam aşkta her an Kim istedi sevdayı gamlı aşk ziyandır Her ebrulu güzel elinde bir hançeri honriz Her zülfü siyah yanında bir zehirli yılandır Yahşi görünür yüzleri güzellerin emma Yahşi nazar ettikte sevdaları yamandır Aşk içre azap olduğu bilirem kim Her kimseki aşıktır işi ahü figandır Yadetme güzel gözlülerin merdümi çeşmin Merdüm deyip aldanma kim içtikleri kandır Gel derse Fuzuli ki güzellerde vefa var Aldanmaki şair sözü elbette yalandır. Şair Fuzuli
************************************************
' Son konuşmanızı geçirirsiniz aklınızdan… telefon kapanana kadar kullanılan sözcüklerden aklınızda en çok, “olmuyor”lu, “ikimiz içinde daha iyi olacak”lı ve “bitti”li olanlar kalır. Bir de kapatırken yanlışlıkla kurulan “görüşürüz” ifadesi. O an farkına varmasanız da aptalcadır işte. Kimse kimseyle görüşmeyecektir bir daha. Ölüm olsa; yok olan biri için ağlayacaktır gözler! Peki yok olmadan ölen biri için nasıl ağlanır? '
*///////////////////
**** Hangi şiire başlasam suskunum sana Dağ göğsünde bir kaya diliyle suskun Güneşte kavrulan bir kum tanesi Çatlayan dudaklarım oluyor her gece Yağmura suskun yaşamaya suskun Adnan Yücel
************************************************
** * Bak, göreceksin bende başladığını güzün: Ayaza karı titrer dallardaki yapraklar, Sararır, tek tük kalır, düşerler bütün bütün; Kuş sesleri kesilmiş, yıkık boş tapınaklar. Bak, göreceksin bende alacakaranlığı: Nasıl güneş batıdan solgun solgun gidince Kefen örten eliyle ezerse her ışığı Ölümün kan kardeşi kapkara çirkin gece. Bak, göreceksin bende ateşin korları var: Genç ve dinç günlerinden kalma küller üstünde Ölüm döşeğindeymiş gibi fersiz yatarlar; Eceline ermiştir ateş kendi gücünde. Senin bunları görmen artıracak sevgini, Ayrılık yakın diye çok seveceksin beni. Wıllıam Shakespeare
*************************************************
Şiir bence özünde hiç bir şeyi tam olarak söylememektir.Söyleyememektir. Bazen bir düş kurarsınız o kadar güzel öylesine cezbedicidir ki büyüsünü tarif edemezsiniz, ya da bir fikir gelir aklınıza öylesine yükseklerde seyir eder ki yetişemezsiniz.Yüreğinizde doğan duyguyu yaşar ; ona el uzatır ama ulaşamaz , çırpınır, didinir, bütün gücünüzle uğraşır istenilen sonuca ulaşamazsınız. İşte şiir bu çırpınış esnasında, bu aciziyetin kök veren toprağında doğar çığlıkla,feryadla, figanla, ahlarla dinmez sancılarla...
************************************************
Ferim ol
Kıvılcım çakan yüreğime
Durma haydi dol
Sana akan gönlüme
Aşkın semâhında döndükçe
Bana sen gerek
Sana da ben
Nâfile bekleyişlere kanma
Yağlı kurşun hasret tetiklidir
Tenha vakitlerde düşer
vurulur bahar çıkmazında umut
Ş/A
****************************************
* " Herkes, beraberinde taşadığı bir parmaklıın ardında yaşıyor.Şimdi hayvanlarla ilgili bunca şey yazılmasının nedeni de bu.Özgür ve doğal bir yaşama duyulan özlemin ifadesi.Oysa insanlar için doğal yaşam, insanca yaşamdır.Ama bunu anlamıyorlar.Anlamak istemiyorlarİnsan gibi yaşamak çok güç, o nedenle hiç olmazsa kurgusal düzeyde bundan kurtulma isteği var...Hayvana geri dönülüyor.Böylesi, insanca yaşamaktan çok daha kolay.Herkes sürüye katıldığından dolayı güven içerisinde, kentlerin yollarından geçip işe, yemliklerin başına ve eğlenceye gidiyor.Tıpkı büroda olduğu gibi, sınırları çizilmiş bir yaşam.Böylesi bir yaşamda mucizeler değil, yalnızca kullanma talimatları doldurulacak başvuru formları ve kurallar var.Özgürlükten ve sorumluluktan korkuluyor.O nedenle insanlar, kendi yaptıkları parmaklıkların ardında boğulmayı yeğliyorlar " Kafka / Dönüşüm - Çeviri ; Ahmet Cemal
*************************************************
* Tenha Hilmi Yavuz her şiir boydanboya bir ıssızlıktır artık dizelerse giderek daha tenha acının düzyazısı olmaya hazır mı sözlerin kişi? aşklar! onları yazan yaşasın sarışı ne atlas kağıtlarda yaz ne güz okunur ağaçlar güya sen sussan da susmasan da bir tutup tutuştuğun hayale ağırdan iri güller ve lale düşer düştüğün melale ve hüznü yeniden okumak için bir kitap olur dünya ve her şiir boydanboya bir ıssızlıktır artık dizelerse giderek daha tenha
************************************************
* * UNUTUŞ Yum gözlerini, yitir kendini karanlıkta gözkapaklarının kırmızı yaprakları altında. Gömül vızıldayan sesin düşen sesin halkalarına ve uzaklarda yankılan dilsiz bir çağlayan gibi, davulların çalındığı yerde. Bırak kendini karanlığa, kendi etine gömül, kendi yüreğine; kemik, o mor şimşek, kamaştırsın gözlerini, kör etsin, mavi göğsünü göstersin akşam ışığı körfezler ve gölgeli koyaklar arasında. O sıvı karanlığında uykunun ıslat çıplaklığını; kıyıya kimbilir kimin bıraktığı gövdeni, o köpük danteli unut. Sonsuz kadın, yitir kendini kendi benliğinin sonsuzluğunda, bir başka denizle buluşan bir deniz gibi unut kendini, beni unut. Dudaklar, öpüşler, aşk, her şey yeniden doğar o ölümsüz, o yalın unutuşta: gecenin kızlarıdır yıldızlar. Octavio PAZ Çeviri: Ülkü TAMER *
************************************************
* AZTEK KADINI Yürür ırmak kıyısında, çıplak, sağlıklı, yeni yıkanmış, yeni doğmuş geceden. Yazdan derlenmiş mücevherler yanar göğsünde. Yanardağın ağzında büyür mavi, neredeyse kara ot, kurumuş ot, örterek dişiliğini. Karnında kanatlarını açar bir kartal, iki bayrak sarılır birbirine ve su, dinlenir. Çok uzaklardan gelir, o nemli ülkeden. Çok az kimse gördü onu. Gizini açıklıyorum size: Gündüzleri, bir taştır yolun kıyısında; geceleri, bir ırmak, akar erkeğin yanında. Octavio PAZ Çeviri: Ali CENGİZKAN
*************************************************
******* UNUTUŞ Yum gözlerini, yitir kendini karanlıkta gözkapaklarının kırmızı yaprakları altında. Gömül vızıldayan sesin düşen sesin halkalarına ve uzaklarda yankılan dilsiz bir çağlayan gibi, davulların çalındığı yerde. Bırak kendini karanlığa, kendi etine gömül, kendi yüreğine; kemik, o mor şimşek, kamaştırsın gözlerini, kör etsin, mavi göğsünü göstersin akşam ışığı körfezler ve gölgeli koyaklar arasında. O sıvı karanlığında uykunun ıslat çıplaklığını; kıyıya kimbilir kimin bıraktığı gövdeni, o köpük danteli unut. Sonsuz kadın, yitir kendini kendi benliğinin sonsuzluğunda, bir başka denizle buluşan bir deniz gibi unut kendini, beni unut. Dudaklar, öpüşler, aşk, her şey yeniden doğar o ölümsüz, o yalın unutuşta: gecenin kızlarıdır yıldızlar. Octavio PAZ Çeviri: Ülkü TAMER
*************************************************
* ** Sevda cana kılıçtır, fetvası kan dökmeye Bir kez yara alanın devaya zamanı yok Acz'e düşen kalbinde vuslatın imkanı yok..... Şükran AY *
*************************************************
***
"Dalından şüphe ettiğin ağacın, gölgesinde soluklanmayacaksın."
- Paulo Coelho-
Onca dönen arasında en yüzünü görmediğimdin.Ne hızına ne gizine bir türlü erişemedim…Şükran AY
*************************************************
masumiyetin değeri, gören gönlün ehilliğiyle ölçülebilir ancak
şükran ay
*************************************
hasret
bazen imkansızlık
gelip geçiyor kapımdan
bir bakışı var ; akıl şaşar
diyorum vazgeçmek imkansız bu vakitten sonra
yine geliyor ...inat gibi
elinde bir yıldız
kaydırıp duruyor ordan oraya
şükran ay
**************************************************
göğüs kafesimde bir magma
akar kardelen olma hevesime
mevsimler yalan
yalan ay tozuna bulanmış günler yalan
ateşi öptüm buzul cehenneminde
gördüm anlatmayın bana
yol kırılmasını adım atmadan daha
hangi durak
hangi yer
aşkta inancın attığı yer
şimdi
ıssızlığın uyutan deminde nâr
sessizlik kalbinde ömrüm yatar
sığdıramadım sevgili
sığamadım
ya vermedi dağın, gölgesini dardı
ya ben kelepçeli yatağında kuruyan ırmak masalı...
soramadım da
hangi kıyamet arefesiydi yaşadığım...
şükran ay
*************************************************
bir kadın
uçurumlar çoğalır bağrında
eski zaman sularına mezar
akşamüstü ayazlı kavruk yüz
yeminleri yetim üşümeli dudağı buz
bileğinde şafağı güneşsiz doğar
akar suskusu umarsız sularca
kendinedir tek yankısı …
şükran ay
************************************************
Sessizliğin sonsuz olanaklarından hepsini sezmek, yaşamak, bilmek elbette imkânsızdır ben bildiğim ve bulduğum kadarıyla umudun çığlığına bazen serçe parmağımın tuttuğu kadarıyla bazen avcumla dolu doyasıya tutunmayı öğrendim..Kimi vakit bir uçurum kenarında bir ayağım boşlukta, kimi vakit göğün katmanlarında kimi vakitse mavinin her tonunda nefeslendim.Diğer imkanları bilmek ya da bilmemek bu noktada çok mühim bir konu olarak görünmüyor. "mış " gibi umutla bağlanmakta pek çok sesi duymama olanak tanıyor.Sessizlik sen ne güzel şeysin.Kendimi bana getiren.
Şükran AY
************************************************
Göğün yabandır belki döktüğü yağmura, nefes rengin ömür soluğuna ya da kısa gelmiştir zaman buruşmuş düşe devinimden akamamıştır hayata ; titrerken dudakların anılara tutuk kalmıştır belki suskunun ortasında...olsun...yine de tutun en olmaz yerden, en yakışıksız görünen resimden...her sonuç başka bir sebebe gebe ...her sebep bambaşka bir geleceğe...
Ş / A
***********
Ha bir dostun ölmüş , ha dostuna güvenin tükenmiş...Sızıları aynıdır yürekte. Parça tesirli lime lime...İkisi de sonsuzluğun demine demirlemiştir ...çünkü dönemezler bir daha çıktıkları yoldan...
Ş /A
**************************************************
" Ama " ya da " eğer " diyerek kurduğumuz her cümlenin hayatımızda tamanlanamayacak boşluklar oluşturduğunu biliyorsunuz değil mi dostlarım.O yüzden kesin kanaat var ..bir şey ya var ya yok...arada kalarak harcanan zaman ve emek hebadan başka bir şey değil ömrümüze...
Ş /A
**************************************************
Ansızın ayrılmak için gelmedik mi zaten hayata...planlı ayrılıkla katmerlemenin ne anlamı var bu gerçeği...
Ş / A
**************************************************
puslu mavi çizerdi yokluk
ellerinde kırmızı bulaşığı
bir akşam sor ki geçmemiş olsun sancısı
yırtılmamış doğan karanlığı
içinde gökkuşağı erteli hâlâ
dudakları titrer durulmuş ıssızlığa
ses kıyısı uçurum
eser eser eser kuytusunda karanlığa
Ş /A
**************************************************
Çocukluk sabahımdan çekilir gibi
kıyısına vururken karanlığın ömür
Zamanı çoğaltan her ne varsa
güneş eskisi solgun
ne taze yağmura ıslak
sonsuzlaşır
ne yorgun yüze unutmak
sabahımdan çekilir sanki çocukluk
ince bir ağıt doğar penceremden...
Ş/A
**************************************************
İstemekle; fırsatı yakalamak arasındaki organik bağ nedenselliği sorgulanan acıyla aynı yerden beslenir.Tıpkı kabullenişlerin, mutluluğun daim kılınmasındaki sorgusuz arzusu gibi...
-Şükran AY —
**************************************************
Dar - alan yaşamak denilen ; ancak sesin aynasına düşen yansının karanlık sırrında genişler .
Ş/A
**************************************************
Yalnızlığa yalnızlıklar yaraşır.Dostluğuma bunca hevesi neden ki ?
Ş /A
*************************************************
Hiç bir boşluk, anlamın içimizde oluşturabileceği boşluktan daha büyük olamaz.-
Ş /A
*************************************************
Kendime gittikçe, sana kalmaya yaklaşıyordum...ya yoktun ben de gerçekten ; ya da uzaktım kendimden bilmeden ...
Ş/A
**********
Umutttur yol...yürüyorsan eğer ...
Ş/A
**************************************************
aslında ; umuttur yol yürüyorsan desem de...yolların yürüdüğü yollarda yürümek..ne kadar umuttur orası tartışılır işte...
Ş/ A
**************************************************
gönül gergefi lime lime yüzünü çizdiğim nakış iğnesince
kaç kez geçtim
kaç kez üstünden silinmesin diye gecelerce.
düşer sonra
ayışığıyla
gümüşten suya suretin
ah bitmese hiç gece
dinmese
avuçlarıma yüreğimle aldığım
yüzünü sevmelerim
şükran ay
*************************************************
Nece taşlar bilirim, ateş yüreklerin közünden daha sıcak...nece duvarlar; sessiz harfleriyle çığlıkları bastıran ...Ş/A
*****************************************************
Göğün yabandır belki döktüğü yağmura, nefes rengin ömür soluğuna ya da kısa gelmiştir zaman buruşmuş düşe devinimden akamamıştır hayata ; titrerken dudakların anılara tutuk kalmıştır belki suskunun ortasında...olsun...yine de tutun en olmaz yerden, en yakışıksız görünen resimden...her sonuç başka bir sebebe gebe ...her sebep bambaşka bir geleceğe...Ş / A
*****************************************************
k i m s e m
olmamışlığım yakın
yürek terinden sor,
gece kanı değmiş ıssız duvardan
gözlerinde ölenim
uçuruma sözüm yok hani
k i m s e m
gün selâmıydı bana gözlerin
Şükran AY
************************************************
Bilseydim eğer ; zorlu yolun, bu kadar yıpratıcı ve yanlış anlaşılmalara mahal verdiğini; meydana getiren sebeplerin oluşması için bu kadar çaba harcayıp eksilmez, çoğunluk gibi kolayı seçtiğim yerde başarılı olmanın haklı kıvancını suret sevinçte yaşar...yaşadım sayardım ... Ki bilsem de insanda erdemin adı budur ; acı sen de hiç dayanılır gibi değilsin -Şükran AY
*************************************************
Son ramaktır, en son hâd ...basamak olur sonra yepyeni başlayışlara...ağlamak iyilik güzelliktir ...kim ne derse desin...Şükran AY
************************************************
Acı dibe çökmeyince can yukarı vurmuyor kendini ...
Şükran AY
************************************************
Bazen, kendime hasretten ölüyorum ...bazen de düştüğüm kendimde boğula boğula yaşıyorum...istesem de çıkamıyorum...
Şükran AY
************************************************
22:31.
“ Ama “lardan birikmiş günler, “keşke “lere mi hazırlar yarınları bilinmez ama emin olduğum tek şey var ise gömlek değiştirmiş anıların çatal diline ses vermeye yeltenip de veremeyen nefesim artık kana karışmış zehirin etkisinde debelenmekte.
Şükran AY
*************************************************
Zıtlar birbirini döller. Birinin sonu diğerinin doğumuna bazen gölge olsa da doğacak olan doğar bir şekilde. Ama ölü ama diri. Akıl ile travma arası med cezir gibi...Kıyısında ömrün gitmeden gelmeler, gelmeden gitmeler vs...Zıtların zıttından nefret ediyorum. Çok doğruda yanlış çıkıyor bir zaman sonra. Yaşamak hevesine hep bir korku, hep bir geri adım, hep bir saydam olmayan insanlık portresi dolmuş dört bir yan. Silikonlara tapan. Sorgusuz, sualsiz taptığının neden tapılır olduğunu, ya da tapınılır sanıldığını kavramayan. Hazırcılık var ya doğa da. Sen de bul bir köşe kurul herkese yer var orada özellikle kimliğini kaybetmeye gönüllü olanlara. Sessizliğin sesinde eri sonra, çürü hatta .Aheste aheste çarkın dişleri hep yardım eder sana merak etme.
Şükran AY
**********************************************
Beklenenin beklenmeye değer olduğunu bilmek var Ya !İşte o asıl o sabrın körüğüne rüzgar salar.Öyle bir an gelir ki visale vuslat vukuatı bulursun.Yoktur beklenen ...Artık hayalinde kavuştuğun gitmesin diye gelmesin dersin artık gelmesin bendeki hali yeter ki gerçeğiyle çelişmesin. Ömrünü verdiğin o hayal, o düş , o sızı yüreğinin kementlerinden tutunmuştur artık istesen de pençesini çözemezsin, çözmeye cesareti özüne yükleyemezsin...
ŞÜKRAN AY
***********************************************
Kendine bilenen kendi keskinliğinde doğranır bıçak bıçak...hep kendine kurban hep kendine fail...Ş.A.
************************************************
zincirleme dilekler, şimdi yıldız ayağında pranga...kaysın kaya biliyorsa artık...ışığı kalırsa ne âlâ Ş.A.
19 Ocak
*************************************************
Şartlar... evet...malesef şart engellliler imkanları nisbetinde ve getirisi ölçüsünde yaşayabilirler hayatı.Şartlar, ihtimal imkanlar üstüne mührünü vurur.Mecburiyetlerimiz nihayetinde.Mecbur olduklarımız da gerçeklerimiz.gerçekten kim kaçmış ki ...mecburi kabuller hergün daha fazla taşla içine kendimizi hapsettiğimiz yüksek en yüksek duvarlarımız.Harç üstüne harç biraz da ha taş ...sınırlar, ülkeler, bölgeler, kıtalar...daha neler neler......duvar üstüne duvar ...savaşmak mı...örülürken gösterilen ihtimam ve çaba mecburlukla sıvana sıvana yakında kendini tamamlar.Mecburluktan başka mecburluk kalmaz.Karanlık öyle bir çöker ki ışık unutulur, güneşten kaçılır olur artık.Karanlığa alışır gözler.ses takip eden yarasalara dönüşürlür sonra...kendini tamamlayan çember duvar içinde dönüp duran, kanat çırpan...her sesden ürküp kaçan...mecburiyet yarasa gözleriyle kazılmış mezar...kendi mezarını daha ihtişamlı kazan kim vardır ki dünya da bu kadar....ŞÜKRAN AY
***********************************************
Asaletin tohumu kesinlikle sevgidir.Çiçeklenip sürekli kendini yenilemesi bundandır.Asil yüreklerde de güz bozumu olur ama, baharda su yeşiline dönüşmesini, çölün kum fırtılarında hasat edilmiş ölümselliğiyle mukayese bile edemeyecek olanların kaynağından beslendikleri gücü bu kadar fazla olmasaydı bozgun basitliğe çoktan boyun eğen olmaz mıydı ?.Biliyoruz ki hiçliğin çarpımı kendine eştir doğa kanunu tersine çeviren bir gerçek bu hiçliği bile dekare edebilecek kuvvet sahip.Sevgi ve asalet dünyayı dengede tutan en başat iki öğe.Nefretin ederi acizliktir sadece...Daima asil ve sevmeyi bilen yürekler kazanmaya muktedirdir.Hep de öyle kalacaktır.Çünkü onun için emek verilir.Onun için yorulunur.Emek verilen ter dökülen her şey zaman zaman törpülense de ömrü sonsuz olur... kolaya gelmiş gibi ölümlü olmaz.Çünkü sevgi yaradanın yüreklere dokunduğu eldir.Asalete renklenmesi bundan gelir...yürekleri renginden. rengi yüreklerinden beslenir.Renklendikçe büyümesi, büyüdükçe daha çok renk vermesi bu yüzdendir.Gerçek bu. Ötesi yok.Ş.A.
***********************************************
ses verirdi kış ortasında, taşa dökseydim içimi ,yağmur ormanı yetişirdi, çöl üstüne etseydim yeminimi Ş.A.
************************************************
Kazım Koyuncu İşte Gidiyorum
www.dailymotion.com
.
gün ölüsü vakti sala sesli adımlar
koşar – koş/ar
sürünür kadavra uykusu bölünür
çığ ateşler değdikçe tenine
su göze düşler
buhur buhur yansıması olur
kanıksaması
yakışmaz kar kefene
soğumaz ten
sığdırılmaz kalış
Ş.A.
**********************************************
Sevda cana kılıçtır, fetvası kan dökmeye
Bir kez yara alanın devaya zamanı yok
Acz'e düşen kalbinde vuslatın imkanı yok.
Şükran AY
*************************************************
Keşke Uyandığımda hatırlamadığım rüyam olsaydın
Bir günahı öder gibi aynı cehennemde iki kişi
ateşini hâlâ duyar olmazdım...
Şükran AY
**************************************************
umut yaşamakla sınar insanı...sürekli ...mutluluk , bu sınavda sabır sıvalı cesaretle verilecek cevapta saklı...ş/ay
*************************************
tüm anlamların anlamsızlaştırıldığı an da anlatmak anlatılacak olanı hiçleştirir ...oysa iç...
-----------------------------------------------------
Neyi yaşamak istediğini tam bilenlerin ; sözü özünden beslenir ,
kim bilmezse ölü öz bireyliğine söz biriktirir. Ş/A
*********************************************
Ölmemi İster misin
Yanmamı ister misin..
Tel tel ,tül tül dökülmemi ellerine..
Tütmemi ister misin..
İçin için ve derinden yanıp
Dağlara duman olup ağmamı..
Solmamı ister misin?
Sararıp dökülmemi dallarından.
Kırılmamı ister misin?
Kırılıp dağılmamı..
Tuz buz olmamı ayaklarında..
Ezilmemi ister misin..
Hayallerimle birlikte
Çiğnenip geçilmemi yollarında..
Ölmemi ister misin?
Sensiz, bir köşede ;
Garip ve sessiz..
O zaman bırak git..
Bir ses verme..
Alaca karanlıklarda kaybolup git.
Beni bitirirken sen de bit..
ş.ay
**********************************************
GÜL ŞİİR
Geceyarısı, karanlık bir bozkırda
Işıklar içinde akan bir tren kadar yalnızım içinde onca insan, içinde dünya...
Soluk soluğa, demirden bir ırmağa mahkûm
Ve bilmeyen sonsuzluk nedir,
Haklı olan kim bu kargaşada?
Ateş ve su, yaşam ve ölüm,irin ve şiir
Ucu bucağı olmayan bu çığlıgın
Ortasında nasıl barışılabilir?
Anlamak isterim, hangi yasa
Bir beşikle bir darağacını
Aynı ağaçtan, ne adına varedebilir?
Sorular sormak için geldim şu dünyaya
Yaşım acıların yaşıdır
Boynumu üzgün bir çiçek gibi kırıp da
Yollara düştüğümde, başımda deniz köpüklerinden
Ya da sabah yellerinden bir taçla
Yürüdüğüme inanırdım - yanılırdım
Geceyi günle, acıyı sevinçle kardığım
Bu söylencenin bir yerinde durakladım
Ve anlatamadım, konuşamadım bir daha.
Acını ödünç ver bana, gözyaşlarını
Damarlarında uyuyan sevinci ödünç ver
Yitirdim çünkü onları da..
İlenmiyorum, el çırpmıyorum artık
Ne aklımda yaşadıklarım üstüne düşünceler
Ne de geleceğime dair bir tasa.
Gelirken çan çalmıyor yalnızlık
Bir adam, bir sokak, bir ev
Yüzler, gülüşler, susuşlar boyunca
Soruların vardı senin, ne çok soruların
Gözlerin dünyayı eleyip dururdu boyuna
Bir fısıltı gibi başladı sevgim
Çığlık oldu, kağıtlarda çiçek açtı sonra
Sonrası...mutlu bile olduk bazı
Artık sen yadsısan da ne kadar
Ya da ben bilmiyorum mutluluk nedir
Anlatsın yollar, yollar, yollar...
Şimdi gece, soluğumu verdim içime
Az önce kâğıtlara gül kuruları serptim
Dolaplardan kekik, nane kokuları çıkardım
Öylece serptim, seni yazacağım diye
Sen ki, deniz görmemiş bir denizkızısın
Aklımın almadığı bir yerde, öylesin
Şimdi gece, iki kişilik bu yalnızlık
Bize artık yeter de artar bile...
Dünyanın ölümünü gördüm, suyun toprağın
En yakın dostlarımın birer birer
Vakitsiz açan çiçeklerin, vakitli doğan çocukların
Ölümünü gördüm, ama kimse
İnandıramaz beni öldüğüne sevgilerin!
Yaşam ki bir kum saatidir usulca akan
Dolan sevgilerimizdir biz boşaldıkca
Yaşımız biraz da sevgilerimizin akranıdır
Vereceğimiz tek şey budur dünyaya.
Şu dağılgan yüreğimi, şu köpüklere imrenen
Yüreğimi bir gün yollara atarsam
Bir gün bir nehir yataklarına dolarsam, korkarım
Suyumun çoğu senden yana akacak
Bütün sözcüklere adını ekleyeceğim
Güldeniz,
Gülekmek,
Gülyağmur,
Gülşarap Gülaşk,
Gülşiir,
Gülahmet,
Gülerhan
Ey gül yaşamım, yitip giden düşlerim!
Gecelerdi, solgun - sessiz tüterdi yüzün
Yatağımda bir kımıltıydın, dilimde türkü
Uykusunda konuşurken sesini öptüğüm
Varmak için beyninin kıvrak dağ yollarına
Kokundu, bedenimi saran o ince buğu
Esintisinde usul usul yürüdüğüm
Ki değişmem yaseminlerle, portakal ağaçlarıyla..
Sanki bir kız hep yürürdü yollarda
Evimin sokağına girer, paspasa ayaklarını silerdi
Kapımı açardı gümüş bir anahtarla
Sanki hep gelirdi, sevişirdik bazı, konuşurduk
Tozlu kitapların yığıldığı odalarda
Kalırdı duvarlarda gülüşünden bir tını
Yatağımda bedeninden bir oyuk.
Benimse ellerim titrerdi, alnının aklığından
Saçlarına saçlarına doğru titrerdi
Şimdi kağıtların üstünde gidip gelen ellerim
Titremiyor artık , yolunu biliyor şimdi
Geceyarılarını çoktan geçti.
Bu şiir bitmeyince varolmayacak ellerim
Ellerim uykusuz, ellerim geberesiye yalnız
Süzülüp alçalıyor karanlığa doğru.
Bütün yaşamım seninle geçiyor belleğimden
Seninle var ve seninle sürüp gidecek artık
Bir Akdeniz kentinde limon koklayan
Ve hep ufkun ardına bakan çocuk
Acıyı buldu sonunda, kanayan bir gülden
Çaldı yüzünü bir yaşamlık
Geçer şimdi dumanlı bir kentin sokaklarından
Şaire çıkar adı - az buçuk kaçık.
Yeryüzünden silinmiş ırkların sonuncusuyum ben
Oturup da şimdi aşk şiiri yazmam bundan
Gülsün köpek sürüsü, lime lime edip
Bu dizeleri, satsınlar haraç-mezat
Doğru, benden sonra da tufan kopmayacak
Ama haykıracağim laflarını tuzla kesip
Yitip giden bu aşkı, nefesim tükenene dek.
Beynime bir sarkaç gibi vuruyor sorular
Neresinde yanıldık biz bu yaşamın?
Hangi el bozdu büyüyü, hangi yazı
Acılara hüküm verdi, soldan sağa taşarak?
Kalbimde yıllardır kabuk bağladı yaralar
Ödüm kopuyor, bir gün hepsi birden kanamaya başlayacak diye
Yenilmeyeceğim, boyun eğmeyeceğim hiçbir şeye
Hep direnen bir yanım kalacak
Adımın soluk izi, acının seyir defterinde. şimdi gece, bindokuzyuzseksenikiyle Üçyüzaltmışbeşi çarp - oradayım işte
Yorgun değilim, umarsızım yalnızca
Geçmişle geleceğin öpüştüğü yerde bir nokta
Gibiyim ve çoktan dürüldü defterim
Uçurumlar üstünde uçuşur dizelerim
Onlara köprü olacak bir beden yoksa da..
Bu benim yalnızlığım, dalsızlığım benim
Kana kana içtiğim çeşmelerden susayarak ayrılmak
Titreyen bir ışık karanlıklarda
Onu kim görebilir, kim tanıyabilir?
Sonunda hep bir soruyla karşı karşıya kalmak
Boynumun borcu bu, ödenmedi yıllardır.
Her aşktan böyle bir şiir kaldı bende
Yaşamımın bir dilimini özetleyen
Unutuşun çiçekleri bunun için hiç açmıyor
Donuyor bir gülüş tek bir dizede
Yaşanmış yüzlerce anı, buruk bir özlem
Çivileniyor beynimin bir yerlerine
Geride -hayır- acılar filan da kalmıyor
Bir boşluk yalnızca, uçurumlara özenen.
Nefret ediyorum ve seviyorum seni
Girdiğin bütün kapıları açık bırak
Birazdan git diyebilirim çünkü..
Çağım yalnız bırakmıyor beni, ellerini
Tutuşumda, usulca öpüşümde dudağını
Çağım aramızda çekilen kanlı bir bayrak
Uzayan, akan bir irin yolu gibi.
Sözcükleri güden çobanları var kalbimin
Beynimin yaşamı saran kıskaçları
Bitsin dediğim yerde bunun için başlıyorum
Yitirdiğim her şeye dönüp de bakmam bundan
Sensin yalnızlığa uzanan yolların düğüm yeri
Ama şu anda içimde öyle çoğulsun ki
Böyle irkilmezdim dünyayı kucaklasam.
Çapraz yalnızlıklar astım göğsüme
Yollarda bir savaşçı gibi yürüdüğüm doğrudur
Gözlerle, dillerle kuşatılmış bir ülke kalbimdir ona tek sınır
Susmayı bunun için severim bir çığlık gibi
Donup kalır sesim kendi göğünde
Onu ne anlayan, ne de duyan bulunur.
Yaşamım sonsuz bir hac yolculuğuna dönüşüyor burada
Kendi içimde ya da uzak yollarda
Bulduğum ve yitirdiğim bütün varlıklar
Bir mozayiğe biçim veriyorlar sessizce..
Bende dünyanın acısıyla sevinci öpüşüyor
Irmakların birleştiği o nokta benim
İtilip tekmelendiğim bütün kapılarda
Bana atılan her taş şimdi çiçek açıyor.
Bir gün anlarsın beni neden suskunum
Dünya içimde konuşurken böyle
Bedenimi aşıyor yorgunluğum
Karşında oturduğum masalardan dökülüp saçılıyor
Bu öyle bir çığlık ki, susuşlar kalıyor geride
Ondan öte her söz bir saçmalığı büyütüyor.
Adını çoktan unuttum yüzün aklımda
Ve bu şiiri neden sana adadığımı bilmiyorum
Ama her güzellik nasılsa kendi adını bulur
Bunun için ben Gül dedim sana..
Yine de bir çiçeğe bunca yağmur yağarsa
Kökleri toprağı saramaz olur
Üstüne titrediğim her şeyi yitirmeyi öğrendim çoktan
Söylenecek bir tek sözüm kalmazsa
Çizerim yüzünü kuşların kanatlarına
Her çırpınışta gökyüzüne dağılır
Yüzün, hücrelerine varana dek uçuşur.
Kâğıtların aklığına aşkın tortusu çöküyor
Parklar, sokaklar, söylenmiş ya da söylenmemiş sözler
Yazdıkça biraz daha unutuyorum seni
Ve her yerde düş tacirleri, şiirseviciler
Bir şeyleri yorumlayıp duruyorlar aptalca
Büyüteçlerle inceliyorlar şu yitik ömrümüzü
Ben aşkın son hasatçısı, son peygamber
Gülünç, soyu tükenmiş bir varlığı oynuyorum boyuna.
Sana artık bir sığınak olsun bu şiir
Noterlere ver onaylasınlar - her hakkı saklıdır
Düşün, kalemimi sen tuttun yazarken
Yeni okula başlayan bir çocuğa yardım eder gibi
Öyle acemilikler yaptım ki ben
Hiç kalır bu şiir onların yanında ve
Nasıl ayaktayım diye şaşıyorum bazen.
Görüp göreceği son şey bu şiirdir dünyanın
Çığlığımdan arta kalan bunlar olacak
Aklımın son kırıntılarını da burada harcıyorum
Bundan böyle ibreler hep eskiye vuracak
Yakınmıyorum, yerinmiyorum hiçbir şeyle
Kalırsa odalarda unutulmuş birkaç şiir
Bir yeniyetmenin altını çizeceği dizeler benden
Senin adın nasılsa bir gün hepsini tamamlayacak.
Ahmet Erhan
*******
Son ramaktır, en son hâd ...basamak olur sonra
yepyeni göğe kanat
iyiliktir ağlamak
güzellik kadrini anlayana ...Ş/AY
****************************************
“ Ama “lardan birikmiş günler, “keşke “lere mi hazırlar yarınları bilinmez ama emin olduğum tek şey var ise gömlek değiştirmiş anıların çatal diline ses vermeye yeltenip de veremeyen nefesim artık kana karışmış zehirin etkisinde debelenmekte.
Şükran AY
*********************************************
Bilseydim eğer ; zorlu yolun, bu kadar yıpratıcı ve yanlış anlaşılmalara mahal verdiğini; meydana getiren sebeplerin oluşması için bu kadar çaba harcayıp eksilmez, çoğunluk gibi kolayı seçtiğim yerde başarılı olmanın haklı kıvancını suret sevinçte yaşar...yaşadım sayardım ... Ki bilsem de insanda erdemin adı budur ; acı sen de hiç dayanılır gibi değilsin -Ş.AY
***********************************************
Sonbaharın insanı buran bir yanı olsa da ; seviyorum ıslak sokakları, o sokaklarda taze toprak kokusunu....bunaltıcı yaz sıcaklarından sonra insan sanki balkona çıkmış da hava alıyormuş gibi gibi geliyor...Her ne olursa olsun seviyorum ben güz yapraklarını biliyorum ki daha güçlü daha gürbüz bir şekilde gelmek için gittiler, çiçekler...aynı şekilde...
doğa bizlere mesaj veriyor ; dökülmek lazım bazen, sararmak, solmak, bak onunda kendine göre güzellikleri var...daha iyisi olmak için ...kendinden biraz fedâkârlık etmen lazım diyor...
Ey doğa ; Seninle birim bu mevsim...hadi kaderimizi birlikte yaşayalım...senin yağmurun olsun yağan saçlarımdan...benim hüznüm...onlara karışan ...akıp akıp bir yerde birleşip bambaşka bir güzellikte yenilenmeye hazırlanan... Ş/A
***********************************************
Hani yaşamak deriz; anne karnından sonra gerçek dünyayla soluk alış verişine başladığımız ilk andan itibaren...süre gelen oluşuma..oysa ben ne çok yaşamlar bilirim soluksuzken dipdiri yaşarlar... Ş / A
*******************************************
" masumiyetin değeri, gören gönlün ehilliğiyle ölçülebilir ancak "
ş/ay
*******************************************
Ölmeye benzemez yaşamak, onu herkesleştiren âynılıktan ayıran niteliği kendi içinde ikiye bölünerek ayrışmışlığından gelir ...yaşamak var yaşattırılarak...yaşamak var yaşatarak...Ölmekse herkeste aynı ...
ŞÜKRAN AY
*********************************************
Ölmeye benzemez yaşamak, onu herkesleştiren âynılıktan ayıran niteliği, kendi içinde üçe bölünerek ayrışmışlığından gelir ...yaşamak var yaşattırılarak...yaşamak var yaşatarak...birde her iki grubun bir taraftarı olmadan yaşamak var diğer tarafla direkt irtibat kurarak...Ölmekse herkeste aynı ...
günün sorusu
a) yaşattırılmak mı ( kimliksizleştirilmişliğinle; belki başkalarına yaşama sebebi olarak...belki kendinden vazgeçerek...
b) yaşatmak mı ( kimliksizleştirmeksizin paylaşarak-Ömür boyuyla oynayamayız ...ama enine büyütmek elimizde bir ömre birden fazla hayatı ortak ederek...
c) sadece nefes almak mı (tek başına ...toprağın üstüne gömülmüş gibi...)
hiç biri mi diyorsunuz....
herkesle birliğe de evet diyorsunuz demektir...
Asıl soru aslında yaşamak nedir değildi ? Bu kategorileştirilmiş tanımlamada a' yı c şıkkından ayıran öğenin gölgeli olarak b şıkkını da kapsayıp kapsamadığı hususuydu...
Acaba yaşamak gerçekten yaşamak....bu üç kategorinin bumerank döngüsü gibi birbirine ulaşıp ulaşıp sonra uzaklaşan sentezinden oluşmuş bir bütün müydü...?
çünkü kimse...bir başkası için yaşamadığını söyleyemez...
çünkü kimse...biri için kendinden geçtiği dönemleri olduğunu inkar edemez
çünkü kimse...zaman zaman sadece nefes aldığını sırtını dünyaya döndüğü anlar olmadığı yalanına inandıramaz...
şimdi ...
herkes de bu böyleyse... yani ilk başta ki cümlemi şu an yadsıyorsam... yani herkes de yaşamak farklıdır ölüm gibi aynı değildir mantığını dışlar hale geliyorsam o zaman başka bir şey var...çünkü biliyoruz ki en basit göz göstergesiyle bile herkesin yaşamdan aldığının farklı olduğu anlaşılır...o zaman ...neydi bu farklılığın nedeni..Başkalarından kaynaklanan bir yapı taşı değilse...
bu fark...bu üç kategorinin insanların ömür haritalarındaki dağılım yüzölçümlerindeki farklılıktan kaynaklanıyordu...
Ş/A
**********************************************
Göğün yabandır belki döktüğü yağmura, nefes rengin ömür soluğuna ya da kısa gelmiştir zaman buruşmuş düşe devinimden akamamıştır hayata ; titrerken dudakların anılara tutuk kalmıştır belki susluluğun ortasında...olsun...yine de tutun en olmaz yerden, en yakışıksız görünen resimden...günün siyahından, gecenin duvarında titreyen ışığın gölgesinden... her sonuç başka bir sebebe gebe ...her sebep bambaşka bir geleceğe...
Ş / A
-------------------------------------------------
en çok yarına küsen dünün bugününe küstüm Ş/A
---------------------------------------------------SENİ DÜŞÜNÜYORUM..
Seni düşünüyorum.. Kimi düşüneceğim...
Bu gece de sensiz geçecek..
Bu gece de sana hasret bir gönül götüreceğim yatağıma..
Bu gece de dilim dilim
Bölük pörçük bir yürek
Yoldaşım olacak...
Bu gece de sesini duyamayacağım..
Bu gece de adımı hecelemeyecek
Tadına doyamadığım dudakların...
Şimdi gelseydin..
Bir şarkı gibi ince ve sıcak bir sesle
Adımı ünleseydin..
Bu gece de umutlarım boşa çıkmasaydı...
Sevgili..
Zaman içime çakılı kaldı...
Sevdan içimde..
Özlemin yüreğime yakılı kaldı...
Yanan benim..
Tüten benim..
Biten benim..
hepsi senden bana yazılı kaldı...
Şimdi gelsen..
Kabuslar bitse ..
Gökten mujdeleri dökse üstüme yıldızlar..
Mutlu olsamm..
Neşe ile dolsam..
İçime konsan ne olur...
Şimdi sen gelsen....
-------------------------------------------------
yorulmaz mı sanırsın insan, kaldığın yerden koşarak kaçmaktan, bıraktığın anıları silmeye çalışmakla uğraşmaktan... VE başaramadıkça başa dönüp dönüp nerede hata yapıyorum diye kahrolmaktan...Ş/A..
*******************************
http://www.edebiyatdefteri.com/siir/645424/ayrinti.html
**********************************************
kendinden sıkılmamak gibi bir hastalığa yakalanmışsın yazık...Tedaviyi de redediyorsun .
Olmaz ki ama böyle ...karşı da dağ kalmayacak sayemizde ... Ş /A
********************************************
" Ama " ya da " eğer " diyerek kurduğumuz her cümlenin hayatımızda tamanlanamayacak boşluklar oluşturduğunu biliyorsunuz değil mi dostlarım.O yüzden kesin kanaat var ..bir şey ya var ya yok...arada kalarak harcanan zaman ve emek hebadan başka bir şey değil ömrümüze...
Ş /A
************************************************
Ey sen !
Göğün kalbinden söktüm seni
Yırta yırta diktim bağrımda tene
Git kurşun kurşun her adımın
Çeksin canımı andan
Alsın gövdemi aitsizliğe
************************************************
*Hayatın susan renkleri vardır hani, sanki özel bir gözlük verilmiştir de sadece siz duyabilirsiniz çığlığındaki dehşeti...
Unutulan bir geçmişe sorulan soruda çıkıverir karşınıza bir giz, bir bilgi.Öğrenmek, görmek yorar sonra ...
Kolay değil hayat, bilerek her şeyi, anlayarak üstelik o ana kadar bildiğinin tam tersinin olduğundan dönüş olmadığı kanısına vararak, çaresizlik daha bir ağır gelir...zor vesselam yaşamak...en az bilmemek kadar bilmek de zarar...
Ş/AY
**********************************
İnsan hayatın içinde olmadıkça, hayat asla onun içinde olmuyor... Ş.AY
---------------------------------------
Hayat bana, Mecbur bırakıldıklarıma nasıl direnilmesi gerektiğini. Kimi zaman sonuçsuz kalsam da, kendisini önemli kıldırmak için bazı mecburiyetleri koz olarak kullanmış olduğunu, bunu anladığım anlarda gülmenin ne kadar güzel olduğunu, yine yeniden başka mecburiyetler koymaya devam ettiğinde eskisine oranla daha güçlü durduğumu bazılarını almayı başardığımı ve yine güldüğümü ama en çok da kısacık anlarda yaşanan bazı mutlulukların zaman gibi bir mefhuma sahip olmadığını sonsuzluğa mühür vurduğunu...öğretendir.Ş.AY
******************Zaman da saklı nice amanlara kederle coşsa da yürek, kıyısına vurduğu şehirlerin surlarında dalgalanır yemyeşil rüzgarlara yataklık eden sancağı...Ş.AY
*******************************
Bir insanın neye inandığı, nasıl inandığı kadar önemli değildir.
Timothy Virkkala
Yani, inanılanın; inandırıcılığını sağlayan gücün kendisidir aslolan... Bu gücün ne kadar sağlam, yamuk, güvenilir ya da tartışmaya açık olup olmadığı.
Evet insanlar bir şeye inanabilirler, doğru da olabilir inandıkları nihayetinde ama....bu doğru olan inandıklarından ne anladıkları da önemli en az nasıl anladıkları kadar. Sonuçta şekildir nasıl olduğu hususu.Şekli yaratan elin niyetiyle doğru orantılıdır şeklin kendisi... Evet, nasıl anladığı konusu önemli.Çünkü ne şekilde kendisine inandırıldığı meşru mu , gayri meşru mu off off...aç açç sayfalar dolusu yazılır.
Meşru yoldan yanlışa inanan da olabilir ya da tam tersi de ...gayri meşru yoldan doğruya inanan da...
İnanmak...
Bir şeyin doğru ya da yanlış olduğu konusunda kanaate ulaşmak.Benim fikrim budur demek ...
de
Sanırım evet nasıl inanmış olduğun konusu ...inandığına daha keskin, daha güçlü bakışın derecelerini gösterir...Ve aynı paralellikte inandığının karşısında olana da vereceği tepkinin, eylemin de göstergesi konumundadır elde edilecek ölçüler.
İşte böyle :))))))))))) sabah sabah iyi zihin jimnastiği yaptım :)
ünlülerin sözleri forum..sayfa : 395
--------------------------------------------
Hayata Dair ; içine sığdırılamayacak hiç bir şey yoktur... En çok da böylesi bir kelimeler öbeğinde aklımıza gelen şeyler hep iç burkan, sözü dil de kesen anlardır...Düşündümde nelerdir bunlar diye ;
Yıllardır görmediğiniz bir arkadaşınızı yolda tesadüfen görürsünüz, sanki daha bir yaşlanmış gibidir evli mi, çocuğu var mı ? mutlu mu acaba diye kafanızdan geçirdikleriniz. daha da elimi onunla paylaştığınız bir anı o an canlanıvermiştir bir an gözünüzde , bazen dudaklarınız kenarında koşullanmış bir tebessüme, bazen belli belirsiz göz bebeğinizde oluşan neme emanet ettiğiniz o anı yaşarsınız o kısacık belki saniyelik an geçidinde.
Bir merhaba, bir selam kimbilir nicesinin tozlanmış, örümcek bağlamış belki yeri bile unutulmuş kapısını aralamaya yetecektir belkide...Geçenlerde oldu böyle , Karşılaştığım arkadaşıma dair ; paylaşmış olduğumuz çok şey filim şeridi gibi geçti gözlerimin önünden. Sonra yanında duran çocuğun baba kaldırır mısın sözüyle irkildiğimi hatırlıyorum. koltuk değneğiyle kaldırımı çıkması gerekiyordu... usulca başımı öne eğerek selam verdim geçtim.Belki tanıdı belki tanıyamadı bilemiyorum.Bundan bile emin olamadım.Hızla ayrıldım oradan.Yaşadığım üzüntüyü tarif edemem.
Hayat ne garip, bir an da bütün duyguları yaşayabiliyor insan, şaşkınlık, sevinç, acı ve belki bencillik olarak görülebilir ama yaradanın vermediği olumsuzluklar için duyulan minnet ve şükür duygusunu bile başkalarının acılarından öğrenebiliyoruz...
-----------------------
Göğün yabandır belki döktüğü yağmura, nefes rengin ömür soluğuna ya da kısa gelmiştir zaman buruşmuş düşe devinimden akamamıştır hayata ; titrerken dudakların anılara tutuk kalmıştır belki suskunun ortasında...olsun...yine de tutun en olmaz yerden, en yakışıksız görünen resimden...her sonuç başka bir sebebe gebe ...her sebep bambaşka bir geleceğe...Ş / A
****************************
Gün tütüyor harf harf
ilmekli şiirde
düğüm düşler hevesli
yanar örülmeye ezelden ....Ş.AY
***************************
böğürene, öğür öğür
midesizler yüzünden
yiyecek hal kalmış gibi
otur baklava tarifi ara....ş.ay
**************************
hangi dil düğümüdür çözdüren suçu
sesi çiviliyken üstelik şahdamarından
karanlık güdümlü göz kalk
yokla duyduğun renkli ipi yokla
iyice sıksın tavizci boğazını....ş.ay
*********************************
çocuklar üstüne zar atan bombalar
el kırın artık bileğinizden
kırıklarınız da çok biliyoruz
meşkin düğünü yakın
yirmibir gram eksik yenle.....ş.ay
*********************************
" Her şeyin anlamsız olduğunu söylediğimiz anda bile anlamlı bir şey söylemiş oluruz." Demiş Albert Camus .Haksız da değildir hani...
Kesinlikle Her şeyin anlamsız olduğunu söylemek demek, her şeyin anlamsız olduğu cümlesinin de anlamsız olduğunu kabul etmek demektir de benim kafama bir şey takıldı şimdi .Dikkat ederseniz bu cümlede " her şey " çerçevesi üstüne kurulmuş bir yargı bu.
Her şey yerine " bazı şeyler " kelimesini koyduğumuzda anlam büsbütün değişiyor ve bazı şeylerin anlamsız olabileceği çıkıyor. Her şeyi anlamsız göstermek ya da anlamlı göstermek isteyenlerin, şartlandırma koşullu bir düşüncesi bu.Yani neyi kabul ettirmek istiyorsak, baştan sınırlarını sağlam çizerek bunu başarabiliriz anlamı çıkıyor...Yani tam çıkmasa da büyük bir çoğunluğu, irdeleme zahmetine girmeyen fazla bir kesimi etkileyebileceğiniz anlamı çıkmıyor mu ?
" Her şey " anlamı nasıl da değiştiriveriyor... Kelimeler ah kelimeler sizler aslında bizlerin verdiği anlam yükünü taşıyanlarsınız,
Çok da fazla güvenmeyin kendinize diyeceğim ama bir o kadar da güçlü tılsımınızla düşün ve duygu dünyamızın olmazsa olmazlarındansınız. Nasıl görmeyi istersek, nasıl düşünmeyi istersek, nasıl anlamak ya da anlatmak istersek onlara şekil vermek mümkün...Onlarla kan bağı kuran insanlar yazarlar, şairler bu konuda en başarılı olanlar.Kelimelerin gücüne inandığımız kadar varız ya da yokuz..Varlığımızla ne kadar özdeşleştirmişiz kelimeleri...Ki olması gerekende bu..çünkü sosyal bir varlık olarak başka çaresi de yok zaten. ş.ay.
******************************
hmet Hamdi Tanpınar, Edip Cansever' in şiirlerini okuduktan sonra ' "bunlar çok güzel şeyler, ama çok. ne var ki hiçbiri şiir değil." derken ...yani şiir bulmayışını, şiirini beğenmediğini, o kişinin şair olmadığını, güzel ama şiir olmayan şeyler yazdığını ifade ederken bile gösterdiği tevavuu ve inceliğe hayran kalmamak imkansız.Sonrasında Edip Cansever' e şiirden, şairlerden Valery' den bahsetmiş.. resimden bahsetmiş...Edebiyatçı diyoruz, gerçek şair diyoruz...İşte Ahmet Hamdi Tanpınar tam da burda layığıyla gerçek anlamda şair olma sıfatına nail olmuş oluyor...Neden mi...nedeni salt yaklaşıma ve uslûba bağlı olarak değerlendiriyorum. İyi şiirler yazmasına, iyi bir edebiyatçı olmasıyla ilişik tutmuyorum burdaki yargımı. Ondan bağımsız olarak .Çünkü altını çizmek istediğim husus tamamen farklı ayrıca belirteyim .Ve bugün bakıyoruz ki yeni yeni edebiyat dünyasına adımını atmış o günlerin Edip Cansever' i bugün şiirimizin kilometre taşlarından...Ya hakaret etseydi, ya aşağılasaydı onu, o anda Ahmet Hamdi Tanpınar ? Acaba bugün bir Edip Cansever yine olabilir miydi ? Ne dersiniz ? Büyük şair olmak, hadi büyüğünden de geçtik şair olabilmek, olma yolunda ilerlemek isteyenleri aşağılamaktan mı geçer ? Onlara hakaret etmekten mi geçer ? ş.ay
--------------------------------------
birikir nesli kırık ırzı gibi
kibrine taş kesilmiş
suçuna düğün dernek ölüm
andavallı hizasız
yitiklik diz boyu
varlık dip
nereye gider insanlık.....ş.ay
*********************************
Bazen, bir sesin kıyısındaki boşlukta sallanır ayakların
dudakların ıskalanmış şiirin ıslığına takılır
kesik kesik sesli
kan revan...ş.ay
********************************
merminin utancından yarıldı toprak da
insan
gömülürken yaşlı acıya
gül damıtır yokluğa masum bedeninden
vurulduğu an' da
kapı duvar çığlık tek kendine açık
bebek ölümlü şafağı
başka bir insan
insanım diyen anlamadı....ş.ay
************************
çekilir çocukluk sabahımdan
kıyısına vururken karanlığın ömür
zamanı çoğaltan ne varsa
güneş eskisi solgun
ne taze yağmura ıslak
sonsuz
ne yorgun yüze unutmak
sabahımdan çekilir sanki çocukluk
ince ağıt doğar penceremden......ş.ay
************************
Kimsem, hiçler büyüttükçe içinde; kalabalığıyla hiç kimseler ayaklanır içimde...
ş.ay
*******************************
Kuşanın kalemleri çapraz
Yiterken işte her şey birer birer
Silinirken zamanın dingin fotoğrafı
İçinde süt güvercin kanadı kömür
İçinde acımış zeytin
Şayak karanlık mazgallardan dökülürken can
Ve binlerce kızgın demir
İlenç mühürü vururken alınlara
Sapın erincinden döner
Keser kestiğince şiirce
Hesaptan önce
Toprak cenin
Toprak pıhtı
Toprak kan tüterken
* ş.ay
******************************
İç deminde çırpınan mavine rağmen, gün geçmeden daha eski acını unutturan başka bir acıyla sarsılmıyorsan daha ...uyanmayışının sesi çınlıyor demektir kulağında...ölüm çığlığı da böyledir unutma... iyi uykular arkadaşım...uyu daha uyu ...ş.ay
***************************
dönense acı durmadan
yâd yâd düşse uzağına
içimizin umut
kopacak çığ şahikasında
göğü öpüp dönen sesle
mavi nasıl yanacak avuçlarımızda ışıl ışıl...ş.ay
***************************
sıyırdı geçti bir gülüş
göğün başı döndü birdenbire
bulutları silkeledim
her yer ıslak hiç kokusu...
* ş.ay
******************************
yaşamla ölüm arası bir gel - git bu ...ne durdurabilirsin dalgayı; ne rüzgâr sesini duyar ne kadar boğulursan işte...ya da nefes alabiliyorsan ...ş.ay
********************************
Kenar süslü acılarımız bile; kimi kara gül yapar, kimi bıçak, kimi silah, kimi ağıt yakar .Kader, kısmet, kör ismet...Ahh ahh sayfayı koparalım diyen yok.Hadi bunu da anladım da, bazıları akşam olunca başını yastığa koyup. huzurlu bir uykuya kendisini nasıl teslim ediyor onu merak ediyorum...Zoruma gidiyor.Siyasetiniz batsın emi...ş.ay
***************************
Ölümlü, çok üzücü olaylarda dostlarına ve yakın çevresine taziye esnasında annemin kullandığı bir cümle vardı ;" Allah acınızı unutturmasın derdi " anlayamazdım o zamanlar ne diyor derdim.Dua mı ediyor beddua mı ediyor belli değil diyerek tedirginlikle dinlerdim.Sürekli aynı acıyla mı yaşamalarını istiyor ki derdim.Şimdi anlıyorum ki, başka taze bir acı daha baskın gelip de onu unutturmasın dermiş meğerse.Başka çeşitli acılar olmasın istermiş...Yarabbi, yeter artık...ölüm haberi almaktan, her gün başka bir ocağın söndüğünü duymaktan, yaşamaktan yorulduk...Olan acılarımız unutulmasın istiyoruz artık.ş.ay
******************************
duvarlar var diyedir kapılar
kapat rüyanı gözlerine üryan
nice gerçek kısır
bekleyiş sınırı içine ar
içine dar karanlık
hadi kapat dışına
kilit şuuru bir tek seninle açık...
ş.ay
****************************
harf sesiyle insan
cümle ten ıssızlığına sığınır
yankısız bazen
* ş.ay
****************************
kuştan kanatlı sabah
maviden süt dişleri
yetse keşke kelimeler
kesilmiş bilekten elleri
* ş.ay
*************************
Umuttur yol - yürüyorsan eğer ...
* ş.ay
*****************************
elinde var şiiri
anı sanmaktan öte
yaşadığı
parmak izi bak
zamanın kovaladığı
ş.ay
********************************
yalaz bir gece daha
dokunulmaz külüne
yanar gök.. bulut yıldız yanar
en dipte
düşler sırça tutuşur korkarım
sızlar durur bedenim...
Ş.A.
*****************************
sıyırdı geçti
bir gülüşün dudak kıyılarından
ruhuma göçmen yağız
ansızın sancıdım
Ş.A
****************************
özlemek, boyundan bosundan utan ş.ay
*******************************
balkonumda ki sardunyadan öğrendim,
kurudukça bir yanım, tekrar açmayı diğer yandan...ş.ay
*****************************
Taze bahar demini almış halde esiyor rüzgâr, usul usul güneşi damlatıyor anbean daha yoğunlaştırarak sıcağını.Kelebekler, leylaklar, sümbüller, rengin ışıltılı belleğinden bereketlenen güzelliğin ruhun aynasına kristalize edilmiş hali. Mevsimler içindeki olanca ayrıksılığı nasıl da belli baharın.Ki karamsar rengin baskın çoğulluğuyla çelişirken bile bu teorik zemin...
İsterim ki başladığı an diliminin başka bir sesinde bitsin her şey.İlk merhabanın olduğu zamanda söylensin elveda..ki gelişin kıymetlenen an değeri, sonsuz kimliğine vurduğunda zamanın kıymetlendiren güzelliklerce payelensin ömür.Başka bir şey yok zaten apolet niyetine takabileceğim...ş.ay
******************************
dönense acı durmadan
yâd yâd düşse uzağına
içimizin umut
kopacak çığ şahikasında
göğü öpüp dönen sesle
mavi nasıl yanacak avuçlarımızda ışıl ışıl...ş.ay
*****************************
“Bu yıkılışın sırrını bul, kendini çöz, içini ayıkla,
şuurundan utanan ve ruhunun izbelerinde kaçacak delik arayan suçlu hislerini yakala,
getir, ikimizin de gözümüzün önüne koy, onları ezmen için sana yardım edeyim, kurtul,
ferahla, günahının zevkini değil, çirkinliğini paylaştığın bir mahlûkun arkadaşlığından
üstüne sıçrayan lekeleri temizle!”
***********
Aslında insanı en çok acıtan şey; hayal kırıklıkları değil, Yaşanması mümkünken yaşayamadığı mutluluklardır… Dostoyevski
”Su gibi kendi çukurunda kuruyabilir insan.“ — Füruğ Ferruhzad
Çocukluğumun çocuğuyum / Büyüdükçe ; büyüyen sevgiye bilge olacağım.ş.ay
" Dizinde dermanın bittiği vakitte; Gönlünde yeşeren yarındır sabır, Yıkıldığın her an Yok olmadığına şükret… Yüreğine güneş koy, Yüreğine bulut koy, Yüreğine yıldız koy, Yüreğine sabır koy ve yola devam et..!” Şems-i Tebrizi.
“Ok ancak geri çekerek atılır. Hayat seni zorluklarla geri çekiyorsa, seni daha büyük bir şeye fırlatacağı içindir. Nişan almaya devam et." Paulo Coelho
“ İki ömrüm olsun isterdim; biri yaşamak, diğeri okumak için.” Goethe
'Dizinde dermanın bittiği vakitte; Gönlünde yeşeren yarındır sabır, Yıkıldığın her an Yok olmadığına şükret… Yüreğine güneş koy, Yüreğine bulut koy, Yüreğine yıldız koy, Yüreğine sabır koy ve yola devam et..!” Şems-i Tebrizi.
Sağlam karakterli insanlar: Baktıklarında berrak görürler. Dinlediklerinde iyi duyarlar. Görünüşleri sıcaktır. Davranışları saygı yüklüdür. Konuşmaları doğrudur. İşlerini ciddi yaparlar.Kuşku duyduklarında doğru soru sormasını bilirler.Konfüçyus
Sağlam karakterli insanlar: Baktıklarında berrak görürler. Dinlediklerinde iyi duyarlar. Görünüşleri sıcaktır. Davranışları saygı yüklüdür. Konuşmaları doğrudur. İşlerini ciddi yaparlar. Kuşku duyduklarında doğru soru sormasını bilirler. Öfkelendiklerinde
Sevmek; güzel birinde aşkı aramak değil. O kişide, bilmediğin bir zamanın beklenmedik bir anında, kendini bulmaktır. Fyodor Mihayloviç Dostoyevski
Özlediğimizi, gördüğümüz değil yüreğimizle duyduğumuz yerde buluruz.Tıpkı asıl sözün söylenende değil söylenmeyen de hasıl olduğu gibi...Şükran AY
Üryân sevda sûr' u hangi kıyâmete yakışır ? Güneşte üşür an gelir, ateşten yağmur teninde iliğine nem işlenir..Ş / AY
Bazen varlığın, gücünün yetmediği anlamı yokluk , yaşamın çözemediği gizi ölüm âyân eder ...ş.ay
Bazen;varlığın, gücünün yetmediği anlamı yokluk, yaşamın çözemediği gizi ölüm açıklar...ş.ay
Bazen varlığın, gücünün yetmediği anlamı yokluk , yaşamın çözemediği gizi ölüm açıklar...ş.ay
Ama ne olur sakın bir insanı ; Gönülce, gözce, dilce, ruhça kırmayın. Özdemir Asaf
Ama ne olur sakın bir insanı; Gönülce, gözce, dilce, ruhça kırmayın. Özdemir Asaf
*** Ama ne olur sakın bir insanı ; Gönülce, gözce, dilce, ruhça kırmayın ***. Özdemir Asaf
Acı dibe çökmeyince can yukarı vurmuyor kendini ...Şükran AY
Seviniz acıları sahiplenerek, üşüyen gülüşlere doğacak güneşler biliniz bir tek onlarda saklı...Şükran AY
*****
Duymadın Bilmedin
Sana geldim,
Yüreğimin içinden
Ta derinden bir fırtına,
Feryat figan duymadın..
Dudaklarımı açmadan
Sessiz,içten,,gönülden,
Derinden gelen sular gibi
Sana geldim,
Sana sundum sevdamı
İçmedin.
Her sabah erkenden,
Gözümü açar açmaz
Aklıma düştü gül çehren,
Tutulduğumu,
Kapıldığımı bilmedin..
Güneş doğunca
Isıtınca yüreğimi
Sen de doğarsın gönlüme.
Gözlerimde bir sevinçle
Sana en güzel sevda şiirlerini
Okudum da duymadın..
Akşam oldu
Silindi çehreler..
Sen göründün içlerinde
Gülleşen,
Nurlaşan yüzün düştü düşüme,
Gel dedim,bil dedim,gör dedim.
Bağırdım,çağırdım da duymadın…
Biliyorsun bir tanem
Benim Leyla’m da sen ;
Mecnun gibi çölleri yara yara
Her gece düşlerimde
Sana geliyorum da
Seni ne çok sevdiğimi bilmedin.
----***
******************************************************************************************
" Ben kendinden uzaklaşanları kendime yakınlaştıramam, " ...METİN AKDENİZ - (MASUMİYET ÇAĞININ GÖZYAŞLARI )
*******************************************************
Baba'nın Adının Hesaptan Düşülmesi" s. 7-9
Jacques Lacan "Les formations de l'inconscient" (Bilinçdışının Oluşumları) adlı yazısında şöyle der: Baba, söz'den ibaret olan yasası sayesinde mevcuttur ve sözü de sadece anne tarafından tanındığı ölçüde Yasa değerini kazanır. Eğer babanın durumu kesinlik kazanmazsa çocuk anneye tabi kalır.
Anneyle ikili ayna ilişkisinin çocuğu anneden ayıran, hadım edici gücü, annenin "Baba'nın Adı"nı, yani babanın simgesel ve yapılandırıcı işlevini tanıması olacaktır bu durumda; simgesel bir yasayla düzenlenen ve yapılaşan Oidipal üçlü ilişkiye geçişin koşuludur bu. Anneyle ikili imgesel ayna ilişkisinde takılıp kalmaysa narsisistik patolojinin temeli olacaktır Lacan'a göre. Annenin "eksiğinin" tamamlayıcısı olarak onaylandığı ölçüde libidinal yatırımı kendi ayna imgesinde takılıp kalan çocuk simgesel-kültürel Baba'yı, yani "Baba'nın Adı"nı kültürel özne olarak tabi olacağı yapılanmanın kurucu Yasası olarak tanıyacağı yerde, kendini Yasa yerine koyacaktır. Halbuki babanın işlevi olan bu simgesel hadım edilme, anneyle çocuk arasındaki ikili ve geçişli ilişkiyi dolayımlandırarak ayıran yasa olarak insan yavrusunun kurucu, kültürel anlamda yapılandırıcı, yani insanın diğer biyolojik türler içinde ayırt edici tek özelliği kültürellikse, o halde insanlaştırıcı hadım edilmesidir. Öyleyse annenin Baba'nın yasasını tanımayan tutumuyla kültürel-simgesel dizgenin dolayımlandırıcı işlevine ulaşamayan çocuk, annenin onayıyla kendi ayna imgesinin tamamlanmışlığı yanılgısında bulduğu narsisistik coşku nedeniyle gelişiminin henüz kültür öncesi bir evresinde takılıp kalmıştır. Erişkin yaşamın vaat ve kefaretlerinden azadedir artık o.
Annenin söyleminde "Baba'nın Adı'nın hesaptan düşülmesi", simgesel-kültürel yapılanmada çocuğun ona göreli olarak kültürel ve cinsel konumunu alacağı yerde bir boşluk, bir gedik, bir sessizlik bırakır. Bu, narsisistik söylemin genişleyici ve büyüklenmeci lafazanlığının doldurmaya çalıştığı bir boşluk, bir karanlık, bir sessizlik değildir sadece; öznenin yapılanmamış cinselliğinin çokbiçimli-sapkın çocuksuluğunun da sebebidir. Karşısında göreli bir konum alınacak simge olarak Fallus'un yokluğunda özne Fallus'un yerini de doldurmaya çalışacaktır beyhude bir çocuksu çabayla.
Jacques Lacan aşağı yukarı böyle dedi; analizlerine dayanarak söyledi bunları tabii; kendinden, hastalarından bunu anladı. Belki bir başka büyük psikanalistin, Janine Chasseguet-Smirgel'in kitabına önsöz yazarken Lacan'ın kuramının küçük bir özetiyle başlamak yadırgatıcıdır. Ancak Chasseguet-Smirgel'in tezleriyle Lacan'ınkiler arasında önemli yakınlıklar bulunduğu açıktır.
Chasseguet-Smirgel bu kitapta annenin, babanın işlevini dışlayan tutumuyla çocuğun anneyle ikili ilişkisine takılıp kalmasına nasıl sebep olduğunu anlatıyor. Belki çocuğun babanın işleviyle tam da kırılması ve böylece babayı bir ideal olarak koyması gereken bir gelişim aşamasında ben'in ideali olarak kendini yerleştirmekle gelişiminin nasıl çokbiçimli-sapkın ve üstelik büyüklenmeci bir çocuksu cinsellik aşamasında takılıp kaldığı tezine dayanan bir kuram ileri sürüyor. Ancak Chasseguet-Smirgel, psikanalitik kurumsal gelişimi ve ana akım psikanalitik yaklaşımın tarihi seyrini bilmeyenlerin anlamakta güçlük çekeceği bir tutumla Lacan'ın adı karşısındaki kendi göreli konumunu tartışmaktan ısrarla kaçınıyor bu kitapta. O halde bu karşılıklı konumları görelileştirme işini kısaca biz üstlenelim.
Önce Lacan'ın eserinin adeta felsefi bir antropoloji düzeyinde yer aldığını tespit etmemiz lazım; o tek tek bireylerden, bireylerin hikâyelerinden çok evrensel bir insan-simge ilişkisinden söz etmektedir. Simgesel dizgenin sadece gerçekliği temsil eden ikinci bir düzey olduğunu değil, bizzat insani-kültürel dizgenin gerçekliğinin simgesel bir gerçeklik olduğunu ve bundan başka bir şey olmadığını anlatmaya çalışmaktadır. Başka bir deyişle saymaca ve dilsel olanın ötesinde bizatihi kendisine ait bir gerçekliği yoktur insani-kültürel dünyanın, ya da varsa bile numenal özelliktedir. Dil rolleri dağıtır.
Bu soyut ve evrensel düzeyin tekil insan psikolojisi üzerindeki etkileri pek fazla dikkatini çekmeyecektir Lacan'ın. İnsanların tekil imgesel dramlarının hikâyesini bulmak zordur onun söyleminde. Oysa Chasseguet-Smirgel'in eserinde ön plana çıkan tek tek insanlardır, hikâyelerdir. İnsan, felsefi bir antropolojinin figüranı olarak yer almaz bu anlatıda, hikâyesi ve tüm imgesel acılarının ve yanılsamalarının gerçekliğiyle vardır. Gerçi bu insanlar içinde yer aldıkları deryayı, yani simgeseli bilmezler. Ama Lacan'ın eserinde de insanlar deryayla birlikte, deryanın bir parçası olarak vardırlar sadece. Yani sadece derya vardır. Böylece Chasseguet-Smirgel'in eseri klasik olarak psikanalizin konu aldığı insan hikâyelerini incelemesi bakımından Lacan'ın eserinde gözleyemediğimiz bir delillendirme ve ikna edicilik seviyesi yakalar. Lacan söyleyeceğini söylemiş, kendi hikâyelerini anlamayıysa insanlara bırakmış gibidir adeta. Oysa Chasseguet-Smirgel anlatmaya çalışır; hatta zaman zaman yansız psikanalist tutumundan çıkarak hikâyenin taraflarından biri olan anlatıcı kimliğinde buluruz onu. Bu kitapta sadece psikanalist olarak değil, insan olarak Chasseguet-Smirgel vardır.
Bu çerçeveden bakıldığında Chasseguet-Smirgel'in eseri Lacan'ınkine tam bir yanıt gibi durur; insani hikâyenin altını çizen bir yanıt. Demek ki bir tamamlayıcılığı var bu iki söylemin. Zaman bakımından Lacan önce Chasseguet-Smirgel sonra olmakla birlikte Lacan'ı anlamaya Simirgel'le başlamak, yani hattı geriye doğru takip etmek yerinde olacaktır okur için.
Bu durumda şüphesiz, basit ve zayıflamış bir yankı değildir Chasseguet-Smirgel'in eseri, başlı başına bir yanıttır. Dikkate alınması gereken bir yanıt... Ama gene de bütün bunlar yanıtın muhatabının adının hesaptan düşülmesini ne ölçüde telafi eder? Bilemiyorum.
Alıntı.......
*************************************************
Hangi gök yıldız serse, mor sümbül açar şimdi
O eylül gömüsünde yılgın söz naçar şimdi
İki dudakta kalmış o muradın sızısı..........ş.ay
******************************************************
Aşk toprağında ekili sentetik rengin yok frezya
güven yüreğine
elvanlaşır baharın gözlerinde bir gün
selâmetin nabzına değgin ömrün.........ş.ay
***********************
Hissizleştiğin kadardır çektiğin acı Konuşmak, gülmek, ağlamak bile kendinden değildir artık. Herkes yalancı. Acısını söyleyen de, söylemeyen de. Söyleyen söyleyebilecek kadar hissizleşmemiştir çünkü...söylemeyen de güldüğünden.
*********************************
söylenecek nece söz var da ar duyarım ar
yedi göğü, altı doğrayıp sarıp sarmalar
gözlerinde yalandan hûşû neye inanır
doğru kaç boğumdur duymaz bilemez ağyar.........ş.
********************
Gün tütüyor harf harf
ilmekli şiirde
düğüm düşler hevesli
yanar örülmeye ezelden
Ş.AY
********************************