Saygıdeğer öğretmenimiz olan Selma öğretmenle yaptığım söyleyişi burada eklemekten gurur duyuyorum. Kendisi bir edebiyat manyağı:))
,,,
Bu söyleyişi okumak için çok neden var, uzun olması, bir içim su gibi olmasındandır... Hayatla gülenç bir insana hitap etmesindendir...
Söyleyişi sonrası, vay be demeseniz, bir daha söyleyişi yapmayacağım kimseyle(şaka)...
Mutlu Okumalar...
..............................................
meselci: s_Lavinia kimdir, nasıl biri?
s_Lavinia:
--- Mehaba Meselci dostum...
Öncelikle sana teşekkür etmek istiyorum. Duygu ve düşüncelerime önem verip benimle bu söyleşiyi yaptın. Hep uzaktan izlediğim bir olayın içine beni de dahil ettin...
Adım Selma... s_L@vini@, Batı Karadeniz’in şirin ilçesi Safranbolu da doğmuş halen orada yaşayan bir ilkokul öğretmeni...
Kendini bildi bileli öğretmen olmak istemiş ve bunu başarmış biri... Öğretmenlerini hiç sevmemiş, onları hiç adil bulmadğı için öğretmenliğe baş koymuş biri... kendine davranıldığının aksine bir öğretmen olmak için yola çıkmış ve bunu başarmış biri...çevresi tarafından sevilen, sıcak, içten, samimi bir kişilk...
...Anadolu nun çeşitli köylerinde çalıkuşu misali görev yapmış, sevgi tohumları ekmiş, ektiğini biçmiş biri... duygularıyla hareket eden mantığını süresiz tatile çıkarmış oldukça duygusal biri...sanata, sanatçıya değer veren sosyal biri... şansız bir evlilik yaşamış, ayrılmış 8 yaşında iken dünyalar tatlısı oğlunu kaybetmiş, yaralı bir yürek...hayatında sevgi olmazsa olmazı ama mutluluğu bir türlü yakalayamamış biri.. sevgi dağıtan ama kendisi bulamayan biri...hayattaki misyonu sevgi ve pozitif enerji....yanında insanların kendini rahat ve huzurlu hissettiği biri....hayatında o kadar çok kayıp var ki herşeye rağmen yaşama sıkı sıkı tutunan ayak direyen biri....( 19 yaşında üniv.öğrencisi kız kardeşini trafik canavarına vermiş, oğlunu yitirmiş, annesini yitirmiş....tek tabanca biri) ........gülen yüzü insanlara dertsiz sıkıntısız biri izlenimi veren ama içinde fırtınlar kopan biri.....
müziğe aşık, fotoğraf çekmeye aşık, kitap okumayı seven, kendini yeni yeni keşfeden biri...yeteneklerini su yüzüne çıkaramamış ( yaşadığı hayat yüzünden) ancak kendinin farkına varan biri... bir dönem kişiliğini yitirmiş/yitirtilmiş, huzura kavuşmasının ardından kendini tanımaya çalışan biri.... şiir de bunlardan biri... ...kısa bir tanıtım olmadı sanırım...çenem düştü...meslek icabı sanırım...anlatmayı seviyorum sanırım...konuşmaktan çok yazmayı yazarak duygularımı anlatmayı seviyorum... yazarken çok daha güzel cümleler kuruyorum...
Meselci: Yani nasıl birisiniz?
s_Lavinia:
--- O kadar doluyum ki sayfalarca yazabilir anlatabilrim ama kimse hayat hikayesi dinlemek zorunda değil sonuçta... bir de şuna inanıyorum ki ve eminim ki herkesin hayatı bir roman kendi çapında... ama şunu bilmeni isterim sadece yüreği sevgi dolu, sevgi manyağı ( kendimi böyle tanımlarsam yanlış olmaz...bunu başlık yapabilirsin hatta...) bir insanım...aşk ve sevgi hayatımın anlamı...ekmeğim, suyum, havam, oksinejim, besin kaynagım....sevgisiz bir yaşam düşünemiyorum...gıdam sevgi...onsuz bir hiçim... barışseverim, savaştan, kin, öfke ve nefretten nefret ederim...:)
silahı, şiddeti, insan onurunu zedeleyen hiç bişeyi sevmem... insan ayrımım yoktur, dürüst olması yeterli, dil-din-ırk ayrımı yapmam...haksızlığı, adaletsizliği sevmem....biraz da asi ve anarşik bir ruha sahibim bu anlamda sanırım... sabırlıyım çok, sonuna kadar beklerim...ama taşmaya görsün çiftem sert olur:))
yumuşak karakterime ihanet edene, iyi niyetimi suistimal ettiğne inandığım durumlarda benden beklenmeyecek kadar sert olabilir insanları şaşırtabilirim....ben pis bir balık burcu insanıyım bu arada.. anım anımı tutmayabilir...
meselci: Selma kaç yaşındadır, öteki Selma’nın gerçek Selma’dan farklılıkları ne-ler?
s_Lavinia:
--- Diğer selma’nın rakamlarla hiç işi yok biliyor musun? neden insanlar rakamlarla bu kadar çok uğraşıyorlar onu da bilmiyorum....eninde sonunda her canlı bu rakamları tadacak değil mi? yani hiç kimse şuan gencim diye sevinmemeli, ya da yaşlıyım diye üzülmemeli... er ya da geç her canlı, doğum-yaşam-ölüm bermuda üçgenini yaşıyacak... o selma bu yüzden göründüğü yaşta...hatta yaşsız...yaşı yok...soranlara yaşsızım diyorum:))
Her daim genç bir ruha ve görünüme sahip bilirim ben onu... Gören bilen herkes de böyle bilir selma yı...kimse inanmaz gerçek yaşına...inanamaz...yaş dediğiniz rakamlardan ibaret değil mi? ben ne 20 lik 30 luk ama ruh yaşı 60-70 insanlar bilirim... bu elbette gerçeği örtmez yani rakamsal gerçeği...ama bir de görünen gerçek vardır ki o selma işte burada gizlidir...aslında gizli de değil tam aksine ortadadır... şimdi size desem ki Selma 45-50 yaşında bu neyi değiştirir? ya da değiştirmesi sizce doğru mu? yani biri beni yaşım için sevecek ya da sevmeyecek ise benden uzak olsun zaten...dostluğun, sevginin yaşı olduğuna inanmıyorum...dostlarımın hepsi/büyük çoğunluğu genç insanlardan oluşur, özellikle değil bu durum ama öyle oluşuyor nedense... insanların seviyesine inebiliyorum sanırım...ruh yaşımın ve hayata bakışımın etkisi büyük bu durumda...belki de bu yüzden genç kalıyorum:)) insan kendini rahat hissettiği ortamda barındırırsa bu görünüme de yansıyor elbette...aslına bakarsan herşey KENDİNİ SEVMEKle başlıyor bence...pozitif olmak da önemli... yaşlanmayı kabul etmeyen bir bünyeye sahibim...bünyeme ters yani bu durum:)) haa, diyeceksin ki nereye kadar? gittiği yere kadar be dostum... belim bükülüp derim yıllara yenik düşünceye kadar inatla karşı durucam bu duruma...yaşlılığı kabul etmemeli hiç kimse...en azından ruh yaşlanmasını...insan eğer isterse başaramayacağı hiç bir şey yok... yıllara savaş açtım( gerçi savaşı sevmem ama) bu anlamda savaşmayı seviyorum... bakın bir sorunuz için sayfalarca roman yazabiliyorum dimii:)))) bir yaş sordun makale yazdım yaaa..:))
Haa bir ip ucu daha....aslında öteki selma oldukça içe kapanık birisi ama hiiiç belli etmez...duygularını, acılarını, sıkıntılarını özellikle, kendi içinde yaşar...insanlar onun hep gülen yanını görürler...çok fazla dert yanmayı sevmez...mız mız değildir, naz yapmayı bilmez çünkü hiç naz yapacak kimsesi olmadı...hep güçlü olmayı güçlü görünmeyi öğrendi...yorulmuyor mu? hem de çookkkkk....
meselci: Neden edebiyatın içinde yer almak istediniz? Şiir sizi tatmin ediyor mu? Sözcüklerle aranız ne zaman, hangi olaylarla başladı?
s_Lavinia:
----
Neden edebiyatın içinde yer almak istedim? Aslında istemedim çünkü hep vardım. Lise yıllarında, ilerisi için Fen bölümünü seçmiş olmama rağmen ben sözelciydim aslında. Tercihim bir riskti. Zira sayısalla aram hiç iyi değildir. Ben duygu insanıyım, sayılarla işim olmaz benim.İşim sözcüklerle... Edebiyatım hep iyi idi ama bu konuda inan bana kendimi yeni keşfediyorum desem garip karşılamazsın değil mi?
Yani sözelci olmama rağmen zoraki de olsa sayısalın içine girmemden dolayı mıdır nedir bilmem hep kendimi kompozisyon bile yazamam diye görürdüm. Daha sonraki yıllarda özel hayatımda yaşadığım zorluklar nedeniyle kendimi hiç bir konuda keşfetme olanağım olmadı...Demem o ki sevgili dostum aslında ben hep vardım ama farkında değildim... Şiir beni tatmin ediyor mu? Aslına bakarsak ben daha çok yazıncıyım.Duygularımı serbest bir dille, içimden geldiği gibi, karşımda birine anlatıyormuşum gibi yazmayı seviyorum. Zaman zaman şiirde zorlanıyorum açıkçası, yani çok amatör bir ruha sahibim her konuda. İki kelimeyi yan yana getirip alt alta yazdığımda şair olmuyorum. Bu konuda hiç bir iddiam yok. Görüyorum ve biliyorum ki çok daha usta ve bilinçli kalemler var. Öyle amatörüm ki, amacım sadece içimdekileri paylaşmak. Bu anlamda tatmin oluyorum diyebilirim...
Bundan bir kaç yıl önce üyesi olduğum nezih bir forum sitesinde bir arkadaşımın desteği ile yazmaya başladım. Öncesinde bir şeyler karalamaya başlamıştım bunu biliyordu ve destek verdi. Birlikte site içinde bir bölüm açtık ve kendi amatör şiirlerimizi paylaşmaya başladık. Daha sonrasında yine o arkadaşımın sayesinde edebiyatdefteri ile tanıştım.
meselci: Bir şiir-inizi kaleme alırken, nerelerden besleniyorsunuz?
s_Lavinia:
---- Sevgili dostum, dizelerimi kaleme alırken; bunu sizlerde fark ediyorsunuz zaten okurken, genelde yaşadığım veya yaşama ihtimali olan olaylardan/duygulardan besleniyorum..Elbette yazdığım her şeyi yaşamadım, okuduğum bir kitap, izlediğim bir film, dinlediğim bir şarkı da bana ilham verebiliyor..şunu söyleyebilirim ana besinim SEVGİ… İlham gelmek kavramını bu işin içine girdiğimde daha iyi anladım biliyor musun? Nasıl oluyor ki bu derdim :=) oluyormuş... Bir keresinde rüyamda şiir yazıyordum o kadar gerçekti ki kelimeler tamı tamına aklımdaydı. Aniden uyandım baş ucumda beni uyandırması için koyduğum cep telefonumun taslağına yazdım hemen çünkü sabaha hepsini unuturdum. İnanamadım kendime..Demek dedim ilham gelmesi böyle bir şey, vayyyy beeee...:)))
meselci: İlköğretimde sınıf öğretmenliğini yapıyorsunuz(yanılıyorsam, özür dilerim dostum), öğretmenlik mesleğinin size kazandırdıkları ve aldıkları neler sevgili Selma Hanım?
s_Lavinia:
---- Yanılmıyorsun sevgili dostum, ilköğretimde sınıf öğretmeniyim evet...
Hmmmm, bana neler kazandırdııı??? Güzel soru..:)) ama çalışmadığım yerlerden soruyorsun yaa, hiç düşünmemiştim bunu. Bir bakalım neler kazandırmış, düşünelim ve bulalım...Yani meselci illa bana beyin jimnastiği yaptıracaksın..:))
Bir kere şunu düşünüyorum ( o halde varım) :)) çok düşünür gördüm kendimi canımmmmm:)) işi sulandırmazsam da rahat edemem, bekliyordum nerede sululuk yapıcam diye kısmet burayaymış:))))
Şimdi sevgili dostum mesleğin bana kazandırdıklarından çok işin gerçeği meslek beni kazandı:))) megalomanlık olarak algılamayın ama ciddiyim. Yani demem o ki, bu meslek hasbel kader seçilip iş olsun torba dolsun diye yapılacak bir meslek değil.. Çok iyi hatırlıyorum aileler "" yahu hiç bir şey olamazsa öğretmen olur, açıkta kalmaz hiç değilse""" mantığı ile yazdırıyorlardı çocuklarına bu mesleği...
Düşünebiliyor musunuz, bu işle uzaktan yakından alakası olmayan insanlar öğreticilik yapmaya soyundu...Sınıfa zoraki giren sırf açıkta kalmamak için bu mesleği seçen, çocukları sevmeyen, sabırlı ve olmayan insanlar öğretmenlik yaptı ve hala da yapanlar var...Bu meslekte özveri/sabır ve çocuk sevgisi birinci planda gelir..Bir kere bende bunlar vardı. Zorluklar yaşamadım mı? Hem de ne kadar....Ben şuna inanıyorum bu işi gönülden yapan her öğretmen biraz ""çalıkuşu"" benim için...İnan o romanda yaşanan/anlatılan benzer ya da farklı bir çok olayı yaşadık yaşıyoruz...Bu anlamda tabii ki benim de kazandığım bir çok değer var...Anadolu insanımı tanıma şansım oldu...Onları kazandım...Çocuklarla sürekli iç içe yaşadım/yaşıyorum, ruhum yaşlanmadı hep çocuk kaldım...İnsanları tanıma, hayatı tanıma şansım oldu....
Bunun yanında aldığı bir çok şey de var...Bizim meslek öyle bir meslek ki; şimdi bazı işler beden gücü bazıları beyin gücü ister..Ya beden yıpranır ya beyin...Bizim meslek her iki durumu da kapsıyor...
Hem bedenen hem beynen çok yıpratıcı bir iş...zamanla inan beynimiz sese karşı o kadar duyarlı hale geliyor ki, en ufak bir gürültüyü kaldıramaz oluyoruz...Ben yüksek sese karşı çok hassasım mesela...Çok kalabalık ve gürültülü ortamlarda çıldıracak gibi oluyorum...Kulaklarımı dibine kadar tıkamak ihtiyacı hissediyorum...Sonra sabır...Sabır küpümüz ağzına kadar tıka basa dolu oluyor...Meslekte değil ama özel hayatımızda acısını çıkarıyoruz...Öğrencilerimize gösterdiğimiz özveri ve sabrı kendi çocuklarımıza, eşimize dostumuza gösteremiyoruz mesela...Kapasite dolmuş oluyor ve eve geldiğin zaman dinlenmek istiyorsun, ne mümkün...sonuçta hırçın biri olup çıkıveriyorsun farkında bile olmadan...Çocuğun birşey soruyor baba anneye- anne babaya atıyor topu...ben yaşamadım ama çevremde gözlemlerim bunlar...Kendi çocuğuna tahammülü ve enerjisi kalmıyor öğretmenin..O yüzden öğretmen çocukları genelde sorunlu büyürler ( gözlemlerim) bir ablamız vardı, hep öyle derdi kulakları çınlasın...Çocuğu ilkokulu bitirdikten sonra farkına vardı ona yaptıklarını ve hep vicdan azabı duydu.. Bu bir örnek tabii herkes böyle olcak diye bir kural yok ama genelde durum bu... Şimdilerde bir de ekonomik yönden tatminsizlik var ve hiç bir aile çocuğunun öğretmen olmasını istemiyor, öğretmen arkadaşlar da buna dahil...Haa gönül verenler başka ancak böyle kurtulur mesleğin şerefi:))))
Sistem çöktü çökecek, öğretmenliği rahat rahat icra edemiyorsun...Gereksiz bir yığın ayrıntıyı yapmak yetiştirmek kırtasiye işleri ile uğraşmaktan meslek güme gidiyor inan... Meselci dostum beni öyle bir yerden yakaladın ki, yani roman yazabilirim bu konuda, susturamazsın, çok doluyuz / doluyum....İçinde olanlar beni çok iyi anlayacaklardır...Eve iş götüren bir meslek...İşini iş yerinde bırakıp gelemezsin, o da seninle birlikte gelir..:))
meselci: Hayata tutunmaya nasıl çalışırsınız, bağımlı mı yaşarsınız, yoksa tek başına dünyayı bile durduracak bir güce mi sahipsiniz? Olumsuzluklar karşısındaki duruşunuz hangi seviyede?
s_Lavinia:
---- Ooooo, harika bir soru işte bu.....Bu sorudan da roman yazarım şimdi ben..:)) yandınn...
Bir zamanlar şartlar gereği evet bağımlı yaşardım..Yani bu bağımlılık onayladığımdan değil durum istemesem de onu gerektirdiği içindi...Aslında bağımsız yaşama gücüm vardı ama yani ne bileyim yaa iki arada bir derede kalmış zavallı biriydim..Kendime acıyordum...Kişiliğimi kaybetmiştim...Ben ben değildim..Değişime izin vermiştim, ben izin verdiğim için de herkes beni üzüyordu...Ben güçlü bir insanım evet, o kadar güzel tanımlamışsın ki, TEK BAŞINA DÜNYAYI BİLE DURDURACAK GÜCE SAHİBİM, sahipmişim de. Dedim ya kendimi tanıma fırsatı bulduğumda zaten bende hep var olan bu özellikler gün yüzüne çıktı...
Ben o güce sahiptim zaten, biri ile yaşarken de yalnızdım aslında...Her işimi yine ben yapardım, kimsenin en ufak bir yardımı dokunmazdı..ne ev içinde ne de dışında.....Şimdi ayakta dimdik durabilmem, kendi başıma yaşam savaşı verebilmem sanırım o yıllardan kalma hayata karşı pişmişliğin verdiği bir ARTI bana...
Hani derler ya "" şer de bile hayır vardır"" sanırım bana öyle oldu...Kötü ve zor yılların artısı şimdi ayakta kalabilme lüksünü yaşatıyor bana...Bağımlı yaşasaydım şimdi bana çok zor gelirdi herşey...Öyle arkadaşlarım var ki, eşiyle sorunları olduğu halde tek başına yapamayacağı için katlanmaya çalışan....Yani çarşı pazar bilmeyen kadınlar var..Eşi almış gelmiş o yemiş...Her işi eşi yapmış, yalnız kaldığında ben napıcam şimdi diyen kadınlar....Ben hiç bir zaman öyle olmadım olamadım...Öyle bir lüksüm hiç olmadı... Hayatım hep olumsuzluklarla geçti, bu duruma karşı duruşum ise pozitif düşünceye ve heykeli dikilecek bir sabır anlayışına sahip olmamdan dolayı dirençle geçti....Direndim hep, pes etmedim...Haaa sabrımın taştığı yerde NOKTA yı da koydum....Şimdi günahıyla sevabıyla kendi hayatımı yaşıyorum...Kimsenin hayatını değil......
meselci: Hayatla dopdolu, iç içesiniz daim, merak ediyorum bu enerjiyi, bu dimdik ayakta kalma başarısını, bu güleç yüzünüzü hangi özelliklerinize bağlıyorsunuz? Siz dokuz canlı mısınız?
s_Lavinia:
----:=)))) beni gülümsetmeyi yine başardın işte....Nasıl güldüğümü gördün ..Sizler gibi dostlarım sayesinde her daim gülümsüyorum...
9 canlı mıyım 99 canlı mıyım bilmem ama gittiği yere kadar be dostum... Hayatla dopdoluyum evet, iç içeyim...Belki de böyle olduğu için enerjiğim...Düşünsene eve kapanan, dünya ile bağını kesen biri nasıl enerjik olsun...Ben herşeye rağmen....üstüne basa basa tekrarlıyorum evet HER ŞEYE RAĞMEN hayatla bağımı kesmedim... Bu her şey sözcüğünün içinde çok şey var...
Yani şimdi bunları anlatmam ne kadar doğru bilmem ama benzer şeyleri yaşayanlar varsa belki güç olurum, örnek olurum anlamında biraz değinmek istiyorum... Acının her türünü hemen hemen yaşamış biriyim...Şerbetliyim yani..( Tanrım beterlerinden saklasın) bunlardan beter bir şey var mı diyebilirsiniz az sonra ama eminim vardır...Benden çok daha zor durumlara göğüs germeye çalışan insanların olduğunun da bilincindeyim...Her şeyin farkındayım...Benim bir artı yönüm de FARKINDALIĞIM sanırım...Bu bilinç beni daha güçlü yapıyor diye düşünüyorum...Bazı durumları kabullenmemi kolaylaştırıyor...Bir de şunu düşünüyorum ve de biliyorum ki İNSAN İRADESİ DIŞINDA GELİŞEN OLAYLARA YAPACAK BİR ŞEYİMİZ YOK.....Kabullenmenin dışında....Zaten kabullenemediğimiz durumda psikolojimiz bozuluyor akıl ve ruh sağlığımız elden gidiyor....Lafı yine uzattım..:))
Kardeş acısı-evlat acısı-anne acısı görmüş biriyim...Hepsi de yüreğin bir başka köşesini yakıp dağlayan derin izler/yaralar açan acılar....Sanıyorum büyük acılar ve yıkımlar karşısında güçlü olmayı öğrendim ben.. Beynime emir verdim...Resetliyor...(ha bu arada unutmamam gereken şeyleri de unutyorum) bu da eksi yönü....
Şunu söyleyebilirim ki, yaşam uzun gibi görünen ama çok kısa bir süreç...Bunu bir zaman sonra çok daha iyi anlamaya başlıyorsunuz ve hayata daha sıkı tutunmaya çalışıyorsunuz...Ben de öyle yapıyorum... HAYAT KISA,DEĞMEZ BİR KIZAAA..:)))) diye iğrenççç de bir espri yapayımm:)))) HAYATA İNAT, BANA YAPTIKLARINA İNAT ONA CEZASINI GÜLÜMSEYEREK VERİYORUM...ya dostum burada altını çizemiyorum bazı sözlerimin sen hallet bu işi olur mu....Ben bunu büyük puntolarla belirtmeye çalışıyorum.:)
Sıcak ve samimi bir kişilik, pozitif ruh hali ,ister istemez yüzde gülümsemeye sebep oluyor...Bir de şöyle bir durum var...Gülmediğim zaman acaip asık suratlı oluyorum:)) o yüzden de pişmiş kelle gibi habire sırıtıyorum :)))
meselci: Gün boyu devam eden yorgunluğunuzu nasıl dindirirsiniz?
s_Lavinia:
---- Offff offfff.....gün boyu devam eden yorgunluğumu dindiremiyorum işteee..:))) Hep yorgunum.... hep yorgunummm:)))
Eve gelince ılık bir duş, ardından yalandan bişiler atıştırma, nette oyalanma...şiir yazma, kitap okuma, müzik olmazsa olmazım...Yolda, araçta, hatta bazen tenefüs aralarında bile kulaklığımı takar müziğimi dinlerim...Acaip keyif alıyorum...Bu yıl koro olayına girdim örneğin yani iç içeyim...Beni dinlendiren, deşarj olmamı sağlayan, kafamı boşaltan bana haz veren etkinlikleri yapıyorum artık...Geride kalan zamanımı elimden geldiğince dolu dolu yaşamaya çalışıyorum ...Kayıp yıllarımı telafi etmeye çalışıyorum ileri tuşuna basılmış gibi koşturuyorum..:))
meselci: Bir dostu kendinize kabul ederken, ne tür kriterlere dikkat ediyorsunuz? Size yaklaşan her insana güveniyor musunuz?
s_Lavinia:
---- Çok fazla seçici değilim, yani ilerleyen zamanlarda tabii ki seçimimi yaparım ama insanlara şans verilmesi taraftarıyım.Önce bir tanıyayım bakayım, in mi cin mi önyargı hoş değil, tanımadan etmeden karar veriyoruz hmm bu böyledir şu şöyledir…
-GÜVEN hayatımdaki en önemli şey...Aslında güvenmemem gerekir yani birazcık şüpheci de olmalıyım ( son zamanlarda bunu başarıyorum sanırım) ....Evet doğam gereği insanlara güvenirim, herkesi kendim gibi bilirim ama çok da acısını çektim hani...Saflık derecesinde bir iyi niyetim var ama APTAL değilim...Beni bir şey anlamıyor sanıyorlar, her şeyin farkındayım ve anlıyorum ama kimseyi kırmamak/incitmemek adına kendim kırılıyorum/inciniyorum...Bu da benim eksi yönüm....Bak bunun da farkındayım..:))
Dürüstlük ilk kriter tabii ki...Güven vermesi, sözünün eri olması, sırdaş olması, ihtiyacım olduğunda yanımda olabilmesi, manevi desteği yani...İki yüzlü olmıyacak bir kere...Yüze gülüp arkadan iş çeviren, samimiyetsiz, kıskanç, şirin gözüküp şeytan olan bir dosta!!! ihtiyacım yok...Yalnız kalmayı tercih ederim. Çevremde sevilen biriyim, değerimin farkındayım. Ama bu ben olduğum için böyle...Aksi davransam bunların hiç biri olmaz tabii ki... Her şey karşılıklı ( aslında keşke olmasa ama bu böyle).....sen iyi isen herkes iyi, kötü isen herkes de sana karşı kötü...Bu çok doğal ve insani bir tepki....
Anlaşamadığım yaş gurubu, insan modeli ya da cinsiyeti yok...İnsan ayrımı yapmam.. İnsan gibi insan olması yeterli dostum olabilmesi için....İyi niyetimi ve güvenimi suistimal etmediği sürece dostumdur.... Gerçi dostluk çok farklı bir kavram..Arkadaşlık ve dostluk karışıyor çoğu zaman. Dostum benim her şeyimi paylaşabildiğim, iyi günümde kötü günümde yanımda olabilen kişi…yani zaman içindeki davranışları belirliyor kısacası…
meselci: s_Lavinia ne demek, neden bu rumuzu kullanıyorsunuz? Ve edebiyatdefteri.com sitesi nasıl buluyorsunuz hakkında birkaç görüşünü bizimle paylaşır mısınız?
s_Lavinia:
---Sevgili dostum Lavinia değerli şair Özdemir ASAF’ın çok sevdiğim ve beğendiğim şiiridir aslında...
Shakespear in Titus Andronicus isimli eserinde, Roma imparatorluğunun baş komutanı olan olan Titus’un güzeller güzeli kızıdır. Tamora’nın iki oğlu tarafından tecavüze uğrar ve babası titus tarafından öldürülür.
Lavinya; hayalimdeki muhteşem sevgili demektir ve bir çicek cinsidir. ÖLÜM ÇİÇEĞİ......
Lavinya ÖZGÜRLÜK demektir,
LAVİNYA OLMAYAN SEVGİLİDİR ASLINDA.... VE GELSE HİÇ UMMADIK BİR ANDA ZAMANSIZ DA OLSA GİT DENİLMEYECEK OLANDIR O ŞAİRİN GÖZÜNDE....
Başındaki ""s"" adımın ilk harfi...Direk Lavinia’yı kabul etmediği için sistem adımın ilk harfini kullandım...
Bana hem özgürlüğü, hem talihsizliği, hem ulaşılmazlığı-imkansızı çağrıştırdığı için seviyorum bu rumuzu çoğu yerde hep bunu kullanırım, sanki özdeşleşti benle...Öyle hissediyorum, bilmem...:))
edebiyatdefteri.com sitesini seviyorum, yoksa burada olmazdım... Bir çok dost edindim... Dost diyorum çünkü öyle hissediyorum...( hislerim güçlüdür, pis bir balığım ben).....:))
Nezih insanlar var, hatta çok kısa bir zamanda onlardan bazıları ile tanışacağım için çok da mutluyum...
Haaa arada pürüzler yok mu elbette var...Ama her toplulukta kendini bilmez başka amaçlar peşinde amaçtan sapan kişilikler vardır.... neden burada olduğunu unutup başka dallara zıplayan zıplamaya çalışan kişilikler...... Ama her zaman azınlık çoğunluğa uymak durumdadır...İyiler çoğunluktaysa azınlıkta kalan çürük elmalar bırakalım kalsınlar... Kimsenin kimseye üzmeye, incitmeye hakkı yok... Burası çok güzel bir paylaşım yeri, bir kaç kendini bilmez yüzünden bırakıp gitmek istemem doğrusu.....
meselci: Hayattan istediğiniz en büyük arzunuz nedir, hangi amaçlarınıza ulaşırsanız, bu dünyayla olan kavganız biter sevgili Selma?
s_Lavinia:
--- Dostum öyle can alıcı sorular hazırlamışsın ki bana........ illa roman yazdırcam diyorsun yanii..:))
Hayatla kavgam bitmez benim... Bunu baştan söyliyim.... Birbirini çok sevenler hep tartışırlar bilirsin... Öfke ve nefretten sevgi doğar AŞK doğar...İşte bizim hayatla bağımız da böyle....Hep kavgalıyız ama birbirimizi de seviyoruz sanırım....Şöyle düşün; İnsan sevmediği, değer vermediği birinden bir söz işitse, bir davranış görse ne kadar umursar??? Bizi sevdiklerimiz incitir değil mi? Sevmediğin bişi için incinme zahmetine de katlanmazsın.... Eeee bu durumda ne oluyor sevgili Meselci? Sevgili Selma’nın hayatla kavgası bitmiyor...:))
Ben yapı olarak hayattan ve insanlardan çok fazla beklentisi olan biri değilim. Hayatımın hiç bir döneminde şunum olsun, bunum olsun diye kimsenin beynini yemedim.... Küçük küçücük şeylerden mutlu olan/olabilen sevgi arsızı biriyim.... Sanırım öyle veya böyle onu bulduğumda birazcık da olsa ateşkes imzalayabilirim hayatla:)))
Tam da sözün burasında cukkk oturdu valla paylaşmadan edemiycem...
Yılmaz ODABAŞ’ın EY HAYAT isimli dizeleri....
(ey hayat, sen şavkı sularda bir dolunaysın aslında yokum ben bu oyunda ömrüm beni yok saysın…)
yaşam bir ıstaka gelir vurur ömrünün coşkusuna hani tutulur dilin konuşamazsın!
tırmandıkça yücelir dağlar sen mağlupsun sen ıssız ve kalbinde kuşların gömütlüğü tutunamazsın…
eloğlu sevdalardan dem tutar aşk büyütür yıldızlardan yasak senin düşlerin dokunamazsın...
birini sevmişsindir geçen yıllarda açık bir yara gibidir hâlâ hâlâ ne çok özlersin onu ağlayamazsın...
yolunda köprüler çürür sesin, sessizlik sanki bir uğultuda savurur hayat kül eyler seni doğrulamazsın!
yapayalnız bir ünlemsin dünyayı ıslatan şu yağmurlarda herşey çeker ve iter anlatamazsın...
yaşam bir ıstaka gelir vurur işte ömrünün coşkusuna sesinde çığlıklar boğulur ama bağıramazsın…
sonra vakt erişir, toprak gülümser sana upuzun bir ömrün ortasında ne hayata ne ölüme yakışamazsın!
yazdırmalısın mezar taşına: ey hayat, sen şavkı sularda bir dolunaysın aslında hiç olmadım ben bu oyunda ömrüm beni yok saysın…
meselci: Aşağıdaki kavramların( soru işaretli olanların) sizdeki çağrışımları ne-ler?
s_Lavinia:
Yalnızlık?
--- Göbek adım....
Yazma duygusu?
--- Özgürlük...
Mutluluğunuzu artıran iki sonuç desem?
--- Sevgi... sevgi... sevgi...... ve de SAĞLIK
Papatya falınız ne?
--- Ölmeden önce mutlu olmak... sevgiyi yakalamak... mutluy--muş gibi yapmak değil...
İlham perileri ne anı gelirler günün?
--- Valla hiç belli olmaz ne zaman ne yapacakları bu perilerin..:)) başta da söyledim ya bazen uykuma bile geliyorlar... bazen hiiççç uğramıyorlar... bazen günün herhangi bir saati bir şarkı dinlerken aniden geliyorlar... belli olmuyor yani...her an her şey olabilir..:))
En sevdiğiniz yemek?
--- Hımmm, yemek ayırt etmem pek ama daha çok otçulum ben, ete çok fazla düşmem. Karadenizli olmamdan dolayı hamsi, mezgit ve barbun bir de Amasra salatası yanına ımmmmmmm, yeme de yanında yat....
Çorba vazgeçilmezim çok severim... ama sanırım yalnız yaşamamdan kaynaklı beslenme düzenimi sevmiyorum yani bu konuda özürlüyüm birazcık kabul ediyorum... çok fazla yemek yapıp yiyen biri değilim.
Dengeli ve düzenli beslenmiyorum bu çok büyük bir eksi yönüm.....
Türkiye’de içlerini gezmek istediğiniz üç şehir adı alsam?
1- Mardin ( çok az görme fırsatım oldu, çok otantik buldum) 2- Gaziantep 3- Urfa
Yaşadığınız yer ile ilgili bir tümce?
---- DÜNYA MİRASI... Tarihin mola verdiği kent YAŞAYAN TEK AÇIK HAVA MÜZESİ... Bekleriz efendim....
edebiyatdefteri.com’da hz. isa gibi duran İsan İNAN dost-umuz?
--- Hmmm, değer verdiğim, başarı ve azmini takdir ettiğim bir dost... Ayrıca her zaman der ki hz. değil hs. İsa :))
hazret değil hasretmiş..:)) aşk adamıyım der başka da bişi demez...yapacak bişi yok...:) Hep aşk..la kalsın dilerim..saygıdeğer dostuma senin aracılığınla sevgi ve selamlarımı ileteyim Dalyan boylarına...:)
meselci: Yoğunluğunuza rağmen altın değerindeki vakitlerinizi bana ayırdığınız, ve umduğumdan fazla bir muhabbete yüreğinizi verdiğiniz için can-ı gönülden şükranlarımı sunuyorum size...
s_Lavinia:
--- Sevgili dostum, güzel insan, güzel yürek...asıl ben sana teşekkür ederim... Bana bu güzel fırsatı sunduğun için... Seninle muhabbet müthişti... Umarım okuyanları sıkmamışımdır... Yanıtlarım bir hayli uzun oldu..:)) çenem düştü mü toplamak zor ama sen kaşındın napayım??
Sevgiyle kal dostum, hep bizle kal.... Sağlıkla ve umutla kal....
,,,
Bu söyleyişi okumak için çok neden var, uzun olması, bir içim su gibi olmasındandır... Hayatla gülenç bir insana hitap etmesindendir...
Söyleyişi sonrası, vay be demeseniz, bir daha söyleyişi yapmayacağım kimseyle(şaka)...
Mutlu Okumalar...
..............................................
meselci: s_Lavinia kimdir, nasıl biri?
s_Lavinia:
--- Mehaba Meselci dostum...
Öncelikle sana teşekkür etmek istiyorum. Duygu ve düşüncelerime önem verip benimle bu söyleşiyi yaptın. Hep uzaktan izlediğim bir olayın içine beni de dahil ettin...
Adım Selma... s_L@vini@, Batı Karadeniz’in şirin ilçesi Safranbolu da doğmuş halen orada yaşayan bir ilkokul öğretmeni...
Kendini bildi bileli öğretmen olmak istemiş ve bunu başarmış biri... Öğretmenlerini hiç sevmemiş, onları hiç adil bulmadğı için öğretmenliğe baş koymuş biri... kendine davranıldığının aksine bir öğretmen olmak için yola çıkmış ve bunu başarmış biri...çevresi tarafından sevilen, sıcak, içten, samimi bir kişilk...
...Anadolu nun çeşitli köylerinde çalıkuşu misali görev yapmış, sevgi tohumları ekmiş, ektiğini biçmiş biri...
duygularıyla hareket eden mantığını süresiz tatile çıkarmış oldukça duygusal biri...sanata, sanatçıya değer veren sosyal biri... şansız bir evlilik yaşamış, ayrılmış 8 yaşında iken dünyalar tatlısı oğlunu kaybetmiş, yaralı bir yürek...hayatında sevgi olmazsa olmazı ama mutluluğu bir türlü yakalayamamış biri..
sevgi dağıtan ama kendisi bulamayan biri...hayattaki misyonu sevgi ve pozitif enerji....yanında insanların kendini rahat ve huzurlu hissettiği biri....hayatında o kadar çok kayıp var ki herşeye rağmen yaşama sıkı sıkı tutunan ayak direyen biri....( 19 yaşında üniv.öğrencisi kız kardeşini trafik canavarına vermiş, oğlunu yitirmiş, annesini yitirmiş....tek tabanca biri)
........gülen yüzü insanlara dertsiz sıkıntısız biri izlenimi veren ama içinde fırtınlar kopan biri.....
müziğe aşık, fotoğraf çekmeye aşık, kitap okumayı seven, kendini yeni yeni keşfeden biri...yeteneklerini su yüzüne çıkaramamış ( yaşadığı hayat yüzünden) ancak kendinin farkına varan biri... bir dönem kişiliğini yitirmiş/yitirtilmiş, huzura kavuşmasının ardından kendini tanımaya çalışan biri.... şiir de bunlardan biri...
...kısa bir tanıtım olmadı sanırım...çenem düştü...meslek icabı sanırım...anlatmayı seviyorum sanırım...konuşmaktan çok yazmayı yazarak duygularımı anlatmayı seviyorum... yazarken çok daha güzel cümleler kuruyorum...
Meselci: Yani nasıl birisiniz?
s_Lavinia:
--- O kadar doluyum ki sayfalarca yazabilir anlatabilrim ama kimse hayat hikayesi dinlemek zorunda değil sonuçta... bir de şuna inanıyorum ki ve eminim ki herkesin hayatı bir roman kendi çapında... ama şunu bilmeni isterim sadece yüreği sevgi dolu, sevgi manyağı ( kendimi böyle tanımlarsam yanlış olmaz...bunu başlık yapabilirsin hatta...) bir insanım...aşk ve sevgi hayatımın anlamı...ekmeğim, suyum, havam, oksinejim, besin kaynagım....sevgisiz bir yaşam düşünemiyorum...gıdam sevgi...onsuz bir hiçim... barışseverim, savaştan, kin, öfke ve nefretten nefret ederim...:)
silahı, şiddeti, insan onurunu zedeleyen hiç bişeyi sevmem... insan ayrımım yoktur, dürüst olması yeterli,
dil-din-ırk ayrımı yapmam...haksızlığı, adaletsizliği sevmem....biraz da asi ve anarşik bir ruha sahibim bu anlamda sanırım... sabırlıyım çok, sonuna kadar beklerim...ama taşmaya görsün çiftem sert olur:))
yumuşak karakterime ihanet edene, iyi niyetimi suistimal ettiğne inandığım durumlarda benden beklenmeyecek kadar sert olabilir insanları şaşırtabilirim....ben pis bir balık burcu insanıyım bu arada..
anım anımı tutmayabilir...
meselci: Selma kaç yaşındadır, öteki Selma’nın gerçek Selma’dan farklılıkları ne-ler?
s_Lavinia:
--- Diğer selma’nın rakamlarla hiç işi yok biliyor musun? neden insanlar rakamlarla bu kadar çok uğraşıyorlar onu da bilmiyorum....eninde sonunda her canlı bu rakamları tadacak değil mi? yani hiç kimse şuan gencim diye sevinmemeli, ya da yaşlıyım diye üzülmemeli... er ya da geç her canlı, doğum-yaşam-ölüm bermuda üçgenini yaşıyacak...
o selma bu yüzden göründüğü yaşta...hatta yaşsız...yaşı yok...soranlara yaşsızım diyorum:))
Her daim genç bir ruha ve görünüme sahip bilirim ben onu...
Gören bilen herkes de böyle bilir selma yı...kimse inanmaz gerçek yaşına...inanamaz...yaş dediğiniz rakamlardan ibaret değil mi? ben ne 20 lik 30 luk ama ruh yaşı 60-70 insanlar bilirim... bu elbette gerçeği örtmez yani rakamsal gerçeği...ama bir de görünen gerçek vardır ki o selma işte burada gizlidir...aslında gizli de değil tam aksine ortadadır... şimdi size desem ki Selma 45-50 yaşında bu neyi değiştirir? ya da değiştirmesi sizce doğru mu? yani biri beni yaşım için sevecek ya da sevmeyecek ise benden uzak olsun zaten...dostluğun, sevginin yaşı olduğuna inanmıyorum...dostlarımın hepsi/büyük çoğunluğu genç insanlardan oluşur, özellikle değil bu durum ama öyle oluşuyor nedense... insanların seviyesine inebiliyorum sanırım...ruh yaşımın ve hayata bakışımın etkisi büyük bu durumda...belki de bu yüzden genç kalıyorum:)) insan kendini rahat hissettiği ortamda barındırırsa bu görünüme de yansıyor elbette...aslına bakarsan herşey KENDİNİ SEVMEKle başlıyor bence...pozitif olmak da önemli...
yaşlanmayı kabul etmeyen bir bünyeye sahibim...bünyeme ters yani bu durum:))
haa, diyeceksin ki nereye kadar? gittiği yere kadar be dostum... belim bükülüp derim yıllara yenik düşünceye kadar inatla karşı durucam bu duruma...yaşlılığı kabul etmemeli hiç kimse...en azından ruh yaşlanmasını...insan eğer isterse başaramayacağı hiç bir şey yok... yıllara savaş açtım( gerçi savaşı sevmem ama) bu anlamda savaşmayı seviyorum...
bakın bir sorunuz için sayfalarca roman yazabiliyorum dimii:)))) bir yaş sordun makale yazdım yaaa..:))
Haa bir ip ucu daha....aslında öteki selma oldukça içe kapanık birisi ama hiiiç belli etmez...duygularını, acılarını, sıkıntılarını özellikle, kendi içinde yaşar...insanlar onun hep gülen yanını görürler...çok fazla dert yanmayı sevmez...mız mız değildir, naz yapmayı bilmez çünkü hiç naz yapacak kimsesi olmadı...hep güçlü olmayı güçlü görünmeyi öğrendi...yorulmuyor mu? hem de çookkkkk....
meselci: Neden edebiyatın içinde yer almak istediniz? Şiir sizi tatmin ediyor mu? Sözcüklerle aranız ne zaman, hangi olaylarla başladı?
s_Lavinia:
----
Neden edebiyatın içinde yer almak istedim? Aslında istemedim çünkü hep vardım. Lise yıllarında, ilerisi için Fen bölümünü seçmiş olmama rağmen ben sözelciydim aslında. Tercihim bir riskti. Zira sayısalla aram hiç iyi değildir. Ben duygu insanıyım, sayılarla işim olmaz benim.İşim sözcüklerle... Edebiyatım hep iyi idi ama bu konuda inan bana kendimi yeni keşfediyorum desem garip karşılamazsın değil mi?
Yani sözelci olmama rağmen zoraki de olsa sayısalın içine girmemden dolayı mıdır nedir bilmem hep kendimi kompozisyon bile yazamam diye görürdüm. Daha sonraki yıllarda özel hayatımda yaşadığım zorluklar nedeniyle kendimi hiç bir konuda keşfetme olanağım olmadı...Demem o ki sevgili dostum aslında ben hep vardım ama farkında değildim...
Şiir beni tatmin ediyor mu? Aslına bakarsak ben daha çok yazıncıyım.Duygularımı serbest bir dille, içimden geldiği gibi, karşımda birine anlatıyormuşum gibi yazmayı seviyorum. Zaman zaman şiirde zorlanıyorum açıkçası, yani çok amatör bir ruha sahibim her konuda. İki kelimeyi yan yana getirip alt alta yazdığımda şair olmuyorum. Bu konuda hiç bir iddiam yok. Görüyorum ve biliyorum ki çok daha usta ve bilinçli kalemler var. Öyle amatörüm ki, amacım sadece içimdekileri paylaşmak. Bu anlamda tatmin oluyorum diyebilirim...
Bundan bir kaç yıl önce üyesi olduğum nezih bir forum sitesinde bir arkadaşımın desteği ile yazmaya başladım. Öncesinde bir şeyler karalamaya başlamıştım bunu biliyordu ve destek verdi. Birlikte site içinde bir bölüm açtık ve kendi amatör şiirlerimizi paylaşmaya başladık. Daha sonrasında yine o arkadaşımın sayesinde edebiyatdefteri ile tanıştım.
meselci: Bir şiir-inizi kaleme alırken, nerelerden besleniyorsunuz?
s_Lavinia:
---- Sevgili dostum, dizelerimi kaleme alırken; bunu sizlerde fark ediyorsunuz zaten okurken, genelde yaşadığım veya yaşama ihtimali olan olaylardan/duygulardan besleniyorum..Elbette yazdığım her şeyi yaşamadım, okuduğum bir kitap, izlediğim bir film, dinlediğim bir şarkı da bana ilham verebiliyor..şunu söyleyebilirim ana besinim SEVGİ…
İlham gelmek kavramını bu işin içine girdiğimde daha iyi anladım biliyor musun? Nasıl oluyor ki bu derdim :=) oluyormuş... Bir keresinde rüyamda şiir yazıyordum o kadar gerçekti ki kelimeler tamı tamına aklımdaydı. Aniden uyandım baş ucumda beni uyandırması için koyduğum cep telefonumun taslağına yazdım hemen çünkü sabaha hepsini unuturdum. İnanamadım kendime..Demek dedim ilham gelmesi böyle bir şey, vayyyy beeee...:)))
meselci: İlköğretimde sınıf öğretmenliğini yapıyorsunuz(yanılıyorsam, özür dilerim dostum), öğretmenlik mesleğinin size kazandırdıkları ve aldıkları neler sevgili Selma Hanım?
s_Lavinia:
---- Yanılmıyorsun sevgili dostum, ilköğretimde sınıf öğretmeniyim evet...
Hmmmm, bana neler kazandırdııı??? Güzel soru..:)) ama çalışmadığım yerlerden soruyorsun yaa, hiç düşünmemiştim bunu. Bir bakalım neler kazandırmış, düşünelim ve bulalım...Yani meselci illa bana beyin jimnastiği yaptıracaksın..:))
Bir kere şunu düşünüyorum ( o halde varım) :)) çok düşünür gördüm kendimi canımmmmm:)) işi sulandırmazsam da rahat edemem, bekliyordum nerede sululuk yapıcam diye kısmet burayaymış:))))
Şimdi sevgili dostum mesleğin bana kazandırdıklarından çok işin gerçeği meslek beni kazandı:))) megalomanlık olarak algılamayın ama ciddiyim. Yani demem o ki, bu meslek hasbel kader seçilip iş olsun torba dolsun diye yapılacak bir meslek değil.. Çok iyi hatırlıyorum aileler "" yahu hiç bir şey olamazsa öğretmen olur, açıkta kalmaz hiç değilse""" mantığı ile yazdırıyorlardı çocuklarına bu mesleği...
Düşünebiliyor musunuz, bu işle uzaktan yakından alakası olmayan insanlar öğreticilik yapmaya soyundu...Sınıfa zoraki giren sırf açıkta kalmamak için bu mesleği seçen, çocukları sevmeyen, sabırlı ve olmayan insanlar öğretmenlik yaptı ve hala da yapanlar var...Bu meslekte özveri/sabır ve çocuk sevgisi birinci planda gelir..Bir kere bende bunlar vardı. Zorluklar yaşamadım mı? Hem de ne kadar....Ben şuna inanıyorum bu işi gönülden yapan her öğretmen biraz ""çalıkuşu"" benim için...İnan o romanda yaşanan/anlatılan benzer ya da farklı bir çok olayı yaşadık yaşıyoruz...Bu anlamda tabii ki benim de kazandığım bir çok değer var...Anadolu insanımı tanıma şansım oldu...Onları kazandım...Çocuklarla sürekli iç içe yaşadım/yaşıyorum, ruhum yaşlanmadı hep çocuk kaldım...İnsanları tanıma, hayatı tanıma şansım oldu....
Bunun yanında aldığı bir çok şey de var...Bizim meslek öyle bir meslek ki; şimdi bazı işler beden gücü bazıları beyin gücü ister..Ya beden yıpranır ya beyin...Bizim meslek her iki durumu da kapsıyor...
Hem bedenen hem beynen çok yıpratıcı bir iş...zamanla inan beynimiz sese karşı o kadar duyarlı hale geliyor ki, en ufak bir gürültüyü kaldıramaz oluyoruz...Ben yüksek sese karşı çok hassasım mesela...Çok kalabalık ve gürültülü ortamlarda çıldıracak gibi oluyorum...Kulaklarımı dibine kadar tıkamak ihtiyacı hissediyorum...Sonra sabır...Sabır küpümüz ağzına kadar tıka basa dolu oluyor...Meslekte değil ama özel hayatımızda acısını çıkarıyoruz...Öğrencilerimize gösterdiğimiz özveri ve sabrı kendi çocuklarımıza, eşimize dostumuza gösteremiyoruz mesela...Kapasite dolmuş oluyor ve eve geldiğin zaman dinlenmek istiyorsun, ne mümkün...sonuçta hırçın biri olup çıkıveriyorsun farkında bile olmadan...Çocuğun birşey soruyor baba anneye- anne babaya atıyor topu...ben yaşamadım ama çevremde gözlemlerim bunlar...Kendi çocuğuna tahammülü ve enerjisi kalmıyor öğretmenin..O yüzden öğretmen çocukları genelde sorunlu büyürler ( gözlemlerim) bir ablamız vardı, hep öyle derdi kulakları çınlasın...Çocuğu ilkokulu bitirdikten sonra farkına vardı ona yaptıklarını ve hep vicdan azabı duydu.. Bu bir örnek tabii herkes böyle olcak diye bir kural yok ama genelde durum bu...
Şimdilerde bir de ekonomik yönden tatminsizlik var ve hiç bir aile çocuğunun öğretmen olmasını istemiyor, öğretmen arkadaşlar da buna dahil...Haa gönül verenler başka ancak böyle kurtulur mesleğin şerefi:))))
Sistem çöktü çökecek, öğretmenliği rahat rahat icra edemiyorsun...Gereksiz bir yığın ayrıntıyı yapmak yetiştirmek kırtasiye işleri ile uğraşmaktan meslek güme gidiyor inan... Meselci dostum beni öyle bir yerden yakaladın ki, yani roman yazabilirim bu konuda, susturamazsın, çok doluyuz / doluyum....İçinde olanlar beni çok iyi anlayacaklardır...Eve iş götüren bir meslek...İşini iş yerinde bırakıp gelemezsin, o da seninle birlikte gelir..:))
meselci: Hayata tutunmaya nasıl çalışırsınız, bağımlı mı yaşarsınız, yoksa tek başına dünyayı bile durduracak bir güce mi sahipsiniz? Olumsuzluklar karşısındaki duruşunuz hangi seviyede?
s_Lavinia:
---- Ooooo, harika bir soru işte bu.....Bu sorudan da roman yazarım şimdi ben..:)) yandınn...
Bir zamanlar şartlar gereği evet bağımlı yaşardım..Yani bu bağımlılık onayladığımdan değil durum istemesem de onu gerektirdiği içindi...Aslında bağımsız yaşama gücüm vardı ama yani ne bileyim yaa iki arada bir derede kalmış zavallı biriydim..Kendime acıyordum...Kişiliğimi kaybetmiştim...Ben ben değildim..Değişime izin vermiştim, ben izin verdiğim için de herkes beni üzüyordu...Ben güçlü bir insanım evet, o kadar güzel tanımlamışsın ki, TEK BAŞINA DÜNYAYI BİLE DURDURACAK GÜCE SAHİBİM, sahipmişim de.
Dedim ya kendimi tanıma fırsatı bulduğumda zaten bende hep var olan bu özellikler gün yüzüne çıktı...
Ben o güce sahiptim zaten, biri ile yaşarken de yalnızdım aslında...Her işimi yine ben yapardım, kimsenin en ufak bir yardımı dokunmazdı..ne ev içinde ne de dışında.....Şimdi ayakta dimdik durabilmem, kendi başıma yaşam savaşı verebilmem sanırım o yıllardan kalma hayata karşı pişmişliğin verdiği bir ARTI bana...
Hani derler ya "" şer de bile hayır vardır"" sanırım bana öyle oldu...Kötü ve zor yılların artısı şimdi ayakta kalabilme lüksünü yaşatıyor bana...Bağımlı yaşasaydım şimdi bana çok zor gelirdi herşey...Öyle arkadaşlarım var ki, eşiyle sorunları olduğu halde tek başına yapamayacağı için katlanmaya çalışan....Yani çarşı pazar bilmeyen kadınlar var..Eşi almış gelmiş o yemiş...Her işi eşi yapmış, yalnız kaldığında ben napıcam şimdi diyen kadınlar....Ben hiç bir zaman öyle olmadım olamadım...Öyle bir lüksüm hiç olmadı...
Hayatım hep olumsuzluklarla geçti, bu duruma karşı duruşum ise pozitif düşünceye ve heykeli dikilecek bir sabır anlayışına sahip olmamdan dolayı dirençle geçti....Direndim hep, pes etmedim...Haaa sabrımın taştığı yerde NOKTA yı da koydum....Şimdi günahıyla sevabıyla kendi hayatımı yaşıyorum...Kimsenin hayatını değil......
meselci: Hayatla dopdolu, iç içesiniz daim, merak ediyorum bu enerjiyi, bu dimdik ayakta kalma başarısını, bu güleç yüzünüzü hangi özelliklerinize bağlıyorsunuz? Siz dokuz canlı mısınız?
s_Lavinia:
----:=)))) beni gülümsetmeyi yine başardın işte....Nasıl güldüğümü gördün ..Sizler gibi dostlarım sayesinde her daim gülümsüyorum...
9 canlı mıyım 99 canlı mıyım bilmem ama gittiği yere kadar be dostum...
Hayatla dopdoluyum evet, iç içeyim...Belki de böyle olduğu için enerjiğim...Düşünsene eve kapanan, dünya ile bağını kesen biri nasıl enerjik olsun...Ben herşeye rağmen....üstüne basa basa tekrarlıyorum evet HER ŞEYE RAĞMEN hayatla bağımı kesmedim... Bu her şey sözcüğünün içinde çok şey var...
Yani şimdi bunları anlatmam ne kadar doğru bilmem ama benzer şeyleri yaşayanlar varsa belki güç olurum, örnek olurum anlamında biraz değinmek istiyorum...
Acının her türünü hemen hemen yaşamış biriyim...Şerbetliyim yani..( Tanrım beterlerinden saklasın) bunlardan beter bir şey var mı diyebilirsiniz az sonra ama eminim vardır...Benden çok daha zor durumlara göğüs germeye çalışan insanların olduğunun da bilincindeyim...Her şeyin farkındayım...Benim bir artı yönüm de FARKINDALIĞIM sanırım...Bu bilinç beni daha güçlü yapıyor diye düşünüyorum...Bazı durumları kabullenmemi kolaylaştırıyor...Bir de şunu düşünüyorum ve de biliyorum ki İNSAN İRADESİ DIŞINDA GELİŞEN OLAYLARA YAPACAK BİR ŞEYİMİZ YOK.....Kabullenmenin dışında....Zaten kabullenemediğimiz durumda psikolojimiz bozuluyor akıl ve ruh sağlığımız elden gidiyor....Lafı yine uzattım..:))
Kardeş acısı-evlat acısı-anne acısı görmüş biriyim...Hepsi de yüreğin bir başka köşesini yakıp dağlayan derin izler/yaralar açan acılar....Sanıyorum büyük acılar ve yıkımlar karşısında güçlü olmayı öğrendim ben..
Beynime emir verdim...Resetliyor...(ha bu arada unutmamam gereken şeyleri de unutyorum) bu da eksi yönü....
Şunu söyleyebilirim ki, yaşam uzun gibi görünen ama çok kısa bir süreç...Bunu bir zaman sonra çok daha iyi anlamaya başlıyorsunuz ve hayata daha sıkı tutunmaya çalışıyorsunuz...Ben de öyle yapıyorum...
HAYAT KISA,DEĞMEZ BİR KIZAAA..:)))) diye iğrenççç de bir espri yapayımm:))))
HAYATA İNAT, BANA YAPTIKLARINA İNAT ONA CEZASINI GÜLÜMSEYEREK VERİYORUM...ya dostum burada altını çizemiyorum bazı sözlerimin sen hallet bu işi olur mu....Ben bunu büyük puntolarla belirtmeye çalışıyorum.:)
Sıcak ve samimi bir kişilik, pozitif ruh hali ,ister istemez yüzde gülümsemeye sebep oluyor...Bir de şöyle bir durum var...Gülmediğim zaman acaip asık suratlı oluyorum:)) o yüzden de pişmiş kelle gibi habire sırıtıyorum :)))
meselci: Gün boyu devam eden yorgunluğunuzu nasıl dindirirsiniz?
s_Lavinia:
---- Offff offfff.....gün boyu devam eden yorgunluğumu dindiremiyorum işteee..:)))
Hep yorgunum.... hep yorgunummm:)))
Eve gelince ılık bir duş, ardından yalandan bişiler atıştırma, nette oyalanma...şiir yazma, kitap okuma, müzik olmazsa olmazım...Yolda, araçta, hatta bazen tenefüs aralarında bile kulaklığımı takar müziğimi dinlerim...Acaip keyif alıyorum...Bu yıl koro olayına girdim örneğin yani iç içeyim...Beni dinlendiren, deşarj olmamı sağlayan, kafamı boşaltan bana haz veren etkinlikleri yapıyorum artık...Geride kalan zamanımı elimden geldiğince dolu dolu yaşamaya çalışıyorum ...Kayıp yıllarımı telafi etmeye çalışıyorum ileri tuşuna basılmış gibi koşturuyorum..:))
meselci: Bir dostu kendinize kabul ederken, ne tür kriterlere dikkat ediyorsunuz? Size yaklaşan her insana güveniyor musunuz?
s_Lavinia:
---- Çok fazla seçici değilim, yani ilerleyen zamanlarda tabii ki seçimimi yaparım ama insanlara şans verilmesi taraftarıyım.Önce bir tanıyayım bakayım, in mi cin mi önyargı hoş değil, tanımadan etmeden karar veriyoruz hmm bu böyledir şu şöyledir…
-GÜVEN hayatımdaki en önemli şey...Aslında güvenmemem gerekir yani birazcık şüpheci de olmalıyım ( son zamanlarda bunu başarıyorum sanırım) ....Evet doğam gereği insanlara güvenirim, herkesi kendim gibi bilirim ama çok da acısını çektim hani...Saflık derecesinde bir iyi niyetim var ama APTAL değilim...Beni bir şey anlamıyor sanıyorlar, her şeyin farkındayım ve anlıyorum ama kimseyi kırmamak/incitmemek adına kendim kırılıyorum/inciniyorum...Bu da benim eksi yönüm....Bak bunun da farkındayım..:))
Dürüstlük ilk kriter tabii ki...Güven vermesi, sözünün eri olması, sırdaş olması, ihtiyacım olduğunda yanımda olabilmesi, manevi desteği yani...İki yüzlü olmıyacak bir kere...Yüze gülüp arkadan iş çeviren, samimiyetsiz, kıskanç, şirin gözüküp şeytan olan bir dosta!!! ihtiyacım yok...Yalnız kalmayı tercih ederim.
Çevremde sevilen biriyim, değerimin farkındayım. Ama bu ben olduğum için böyle...Aksi davransam bunların hiç biri olmaz tabii ki... Her şey karşılıklı ( aslında keşke olmasa ama bu böyle).....sen iyi isen herkes iyi, kötü isen herkes de sana karşı kötü...Bu çok doğal ve insani bir tepki....
Anlaşamadığım yaş gurubu, insan modeli ya da cinsiyeti yok...İnsan ayrımı yapmam.. İnsan gibi insan olması yeterli dostum olabilmesi için....İyi niyetimi ve güvenimi suistimal etmediği sürece dostumdur.... Gerçi dostluk çok farklı bir kavram..Arkadaşlık ve dostluk karışıyor çoğu zaman. Dostum benim her şeyimi paylaşabildiğim, iyi günümde kötü günümde yanımda olabilen kişi…yani zaman içindeki davranışları belirliyor kısacası…
meselci: s_Lavinia ne demek, neden bu rumuzu kullanıyorsunuz? Ve edebiyatdefteri.com sitesi nasıl buluyorsunuz hakkında birkaç görüşünü bizimle paylaşır mısınız?
s_Lavinia:
---Sevgili dostum Lavinia değerli şair Özdemir ASAF’ın çok sevdiğim ve beğendiğim şiiridir aslında...
Shakespear in Titus Andronicus isimli eserinde, Roma imparatorluğunun baş komutanı olan olan Titus’un güzeller güzeli kızıdır. Tamora’nın iki oğlu tarafından tecavüze uğrar ve babası titus tarafından öldürülür.
Lavinya; hayalimdeki muhteşem sevgili demektir ve bir çicek cinsidir. ÖLÜM ÇİÇEĞİ......
Lavinya ÖZGÜRLÜK demektir,
LAVİNYA OLMAYAN SEVGİLİDİR ASLINDA....
VE GELSE HİÇ UMMADIK BİR ANDA ZAMANSIZ DA OLSA GİT DENİLMEYECEK OLANDIR O ŞAİRİN GÖZÜNDE....
Başındaki ""s"" adımın ilk harfi...Direk Lavinia’yı kabul etmediği için sistem adımın ilk harfini kullandım...
Bana hem özgürlüğü, hem talihsizliği, hem ulaşılmazlığı-imkansızı çağrıştırdığı için seviyorum bu rumuzu çoğu yerde hep bunu kullanırım, sanki özdeşleşti benle...Öyle hissediyorum, bilmem...:))
edebiyatdefteri.com sitesini seviyorum, yoksa burada olmazdım... Bir çok dost edindim... Dost diyorum çünkü öyle hissediyorum...( hislerim güçlüdür, pis bir balığım ben).....:))
Nezih insanlar var, hatta çok kısa bir zamanda onlardan bazıları ile tanışacağım için çok da mutluyum...
Haaa arada pürüzler yok mu elbette var...Ama her toplulukta kendini bilmez başka amaçlar peşinde amaçtan sapan kişilikler vardır.... neden burada olduğunu unutup başka dallara zıplayan zıplamaya çalışan kişilikler...... Ama her zaman azınlık çoğunluğa uymak durumdadır...İyiler çoğunluktaysa azınlıkta kalan çürük elmalar bırakalım kalsınlar... Kimsenin kimseye üzmeye, incitmeye hakkı yok... Burası çok güzel bir paylaşım yeri, bir kaç kendini bilmez yüzünden bırakıp gitmek istemem doğrusu.....
meselci: Hayattan istediğiniz en büyük arzunuz nedir, hangi amaçlarınıza ulaşırsanız, bu dünyayla olan kavganız biter sevgili Selma?
s_Lavinia:
--- Dostum öyle can alıcı sorular hazırlamışsın ki bana........ illa roman yazdırcam diyorsun yanii..:))
Hayatla kavgam bitmez benim... Bunu baştan söyliyim.... Birbirini çok sevenler hep tartışırlar bilirsin...
Öfke ve nefretten sevgi doğar AŞK doğar...İşte bizim hayatla bağımız da böyle....Hep kavgalıyız ama birbirimizi de seviyoruz sanırım....Şöyle düşün;
İnsan sevmediği, değer vermediği birinden bir söz işitse, bir davranış görse ne kadar umursar???
Bizi sevdiklerimiz incitir değil mi? Sevmediğin bişi için incinme zahmetine de katlanmazsın....
Eeee bu durumda ne oluyor sevgili Meselci?
Sevgili Selma’nın hayatla kavgası bitmiyor...:))
Ben yapı olarak hayattan ve insanlardan çok fazla beklentisi olan biri değilim. Hayatımın hiç bir döneminde şunum olsun, bunum olsun diye kimsenin beynini yemedim.... Küçük küçücük şeylerden mutlu olan/olabilen sevgi arsızı biriyim.... Sanırım öyle veya böyle onu bulduğumda birazcık da olsa ateşkes imzalayabilirim hayatla:)))
Tam da sözün burasında cukkk oturdu valla paylaşmadan edemiycem...
Yılmaz ODABAŞ’ın EY HAYAT isimli dizeleri....
(ey hayat, sen şavkı sularda bir dolunaysın
aslında yokum ben bu oyunda
ömrüm beni yok saysın…)
yaşam bir ıstaka
gelir vurur ömrünün coşkusuna
hani tutulur dilin
konuşamazsın!
tırmandıkça yücelir dağlar
sen mağlupsun sen ıssız
ve kalbinde kuşların gömütlüğü
tutunamazsın…
eloğlu sevdalardan dem tutar
aşk büyütür yıldızlardan
yasak senin düşlerin
dokunamazsın...
birini sevmişsindir geçen yıllarda
açık bir yara gibidir hâlâ
hâlâ ne çok özlersin onu
ağlayamazsın...
yolunda köprüler çürür
sesin, sessizlik sanki bir uğultuda
savurur hayat kül eyler seni
doğrulamazsın!
yapayalnız bir ünlemsin
dünyayı ıslatan şu yağmurlarda
herşey çeker ve iter
anlatamazsın...
yaşam bir ıstaka
gelir vurur işte ömrünün coşkusuna
sesinde çığlıklar boğulur ama
bağıramazsın…
sonra vakt erişir, toprak gülümser sana
upuzun bir ömrün ortasında
ne hayata ne ölüme
yakışamazsın!
yazdırmalısın mezar taşına:
ey hayat, sen şavkı sularda bir dolunaysın
aslında hiç olmadım ben bu oyunda
ömrüm beni yok saysın…
meselci: Aşağıdaki kavramların( soru işaretli olanların) sizdeki çağrışımları ne-ler?
s_Lavinia:
Yalnızlık?
--- Göbek adım....
Yazma duygusu?
--- Özgürlük...
Mutluluğunuzu artıran iki sonuç desem?
--- Sevgi... sevgi... sevgi...... ve de SAĞLIK
Papatya falınız ne?
--- Ölmeden önce mutlu olmak... sevgiyi yakalamak... mutluy--muş gibi yapmak değil...
İlham perileri ne anı gelirler günün?
--- Valla hiç belli olmaz ne zaman ne yapacakları bu perilerin..:))
başta da söyledim ya bazen uykuma bile geliyorlar...
bazen hiiççç uğramıyorlar...
bazen günün herhangi bir saati bir şarkı dinlerken aniden geliyorlar...
belli olmuyor yani...her an her şey olabilir..:))
En sevdiğiniz yemek?
--- Hımmm, yemek ayırt etmem pek ama daha çok otçulum ben, ete çok fazla düşmem.
Karadenizli olmamdan dolayı hamsi, mezgit ve barbun bir de Amasra salatası yanına ımmmmmmm, yeme de yanında yat....
Çorba vazgeçilmezim çok severim... ama sanırım yalnız yaşamamdan kaynaklı beslenme düzenimi sevmiyorum yani bu konuda özürlüyüm birazcık kabul ediyorum... çok fazla yemek yapıp yiyen biri değilim.
Dengeli ve düzenli beslenmiyorum bu çok büyük bir eksi yönüm.....
Türkiye’de içlerini gezmek istediğiniz üç şehir adı alsam?
1- Mardin ( çok az görme fırsatım oldu, çok otantik buldum)
2- Gaziantep
3- Urfa
Yaşadığınız yer ile ilgili bir tümce?
---- DÜNYA MİRASI...
Tarihin mola verdiği kent
YAŞAYAN TEK AÇIK HAVA MÜZESİ...
Bekleriz efendim....
edebiyatdefteri.com’da hz. isa gibi duran İsan İNAN dost-umuz?
--- Hmmm, değer verdiğim, başarı ve azmini takdir ettiğim bir dost...
Ayrıca her zaman der ki hz. değil hs. İsa :))
hazret değil hasretmiş..:)) aşk adamıyım der başka da bişi demez...yapacak bişi yok...:)
Hep aşk..la kalsın dilerim..saygıdeğer dostuma senin aracılığınla sevgi ve selamlarımı ileteyim Dalyan boylarına...:)
meselci: Yoğunluğunuza rağmen altın değerindeki vakitlerinizi bana ayırdığınız, ve umduğumdan fazla bir muhabbete yüreğinizi verdiğiniz için can-ı gönülden şükranlarımı sunuyorum size...
s_Lavinia:
--- Sevgili dostum, güzel insan, güzel yürek...asıl ben sana teşekkür ederim...
Bana bu güzel fırsatı sunduğun için... Seninle muhabbet müthişti... Umarım okuyanları sıkmamışımdır... Yanıtlarım bir hayli uzun oldu..:)) çenem düştü mü toplamak zor ama sen kaşındın napayım??
Sevgiyle kal dostum, hep bizle kal....
Sağlıkla ve umutla kal....
06.12.2009
..............................................BİTTİ.......................................................