ŞairYazarKimlik Onaylı
- 17 Temmuz 2008'den beri üye
onurumsun hakkında düşünceniz nedir?
onurumsun Hakkında Ne Dediler?
onurumsun hakkında toplam 11 düşünce paylaşılmış.
Engin Tatlıtürk
4 Ağustos 2010 Çarşamba 13:40:33
Nermin Kaçar
21 Ocak 2010 Perşembe 19:13:54
Sevgili Türkan hanım, siteye geldiğimde kimseyi tanımadığım gibi sizi de tanımıyordum. Yavaş yavaş birbirimizi tanımaya başladık. Yüreği insan sevgisi ile dolu, toplumda yaşanan olaylara duyarlı ve Türkiye Cumhuriyeti ve ülkesi, için ne gerekiyorsa yapabilen bir kişidir. Dosttur, iyi bir arkadaştır. Benim hastalığım esnasında sık sık telefonla arayıp dostluğunu hissettiren sevdiğim bir insandır. Sizi seviyorum Türkan hanım.
Tülay Aslan
5 Ocak 2010 Salı 20:35:24
ŞİİRLERİNİ BEĞENİ İLE OKUYORUM .BENİM İÇİN TÜRKAN HANIM BİR EKOL KALEMİNE HAKİM İYİ Kİ VAR CANIM ARKADAŞIM ,SELAM VE SEVGİLER.
meselci
30 Aralık 2009 Çarşamba 14:50:49
--- Türkan Hanım'la yaptığım söyleyişiyi buraya da asmak istiyorum. saygımla.
onurumsun(Türkan DİNÇER): 'Şiir, makale ve öyküler benim sessiz çığlığımın sese dönüşmesidir.' ...Söyleyişi
Bu defa mikrofonlarımı(sorularımı)Sevgili Türkan DİNÇER Hanımefendiye uzattım. Koyu, soluksuz, huzur dolu bir sohbet yaptık. Paylaşmakla gurur duyuyorum...meselci
.......................................................
meselci: onurumsun, gerçek deyişle Türkan DİNÇER kimdir, O’nu tanıyabilir miyiz?
onurumsun:
--- Hani derler ya “anlatsam hayatım roman olur” diye. Evet, kişi yaşamını anlatmaya başladığında kocaman bir roman olur. Bende kendimi çok kısa cümlelerle anlatmaya çalışacağım.
Bin dokuz yüz atmış altı yılının Nisan ayında, (kaderi önceden çizilmiş)küçük bir köy evinin, gaz lambasının aydınlattığı karanlık bir odada, eşinin evinden çıkartılıp baba evine gönderilen gözü yaşlı bir annenin feryatları içinde dünya ya gelmişim.
Gelişime sevinen iki kişi var, biri annem, diğeri anneannem. Kız çocuğu olmam nedeniyle biraz buruklarmış ama yine de hiç düşünmeden beni bağırlarına basmışlar. Zamanla serpilip çok güzel bir bebek olmuşum.
Annemi “tarlaya geç geldin “ diye evden atan dedem, beni gördükten sonra tekrar, annemi ve beni alıp gitmiş ve esas çileli yaşamı başlamış annemin.
Ben kendimi bilmeye başladığımda, koyunların peşinde koşuyordum ve henüz 4 yaşımdaydım. Altı yaşımda tanıdım babamı ve hiçbir zaman babam olarak görmedim. Her zaman asi bir kız oldum babamın yanında.
Babam, önce annem ile kardeşimi, bir yıl sonra da beni aldı şehre. İlkokul üçüncü sınıfa Sinop’ta başladım. Köyden kurtulmanın mutluluğunu yaşarken, esas fırtınalara yakalanacağımı düşünmeden; babam, beni alıp okula götürdü kaydımı yaptırdı ve bir sınıfa bıraktı. Bayan öğretmeni gördüğümde çok mutlu olmuştum. Ama mutluluğum o kadar kısa sürdü ki, evden kaçmayı bile düşündüğüm günler gelecekti ardından. Köyde okula çok az gittiğim için, okuma yazmayı net öğrenememiştim. Heceleyerek okuyordum ve öğretmenim buna çok kızıyordu. Öğretmenimiz, ayrım yapıyordu zenginler ve fakirler diye. Fakir olan çocuklara, “geri zekâlılar, aptallar, salaklar, baş belaları” diye bağırırdı öğretmenimiz. Bunun nedeni okuyamadığımızdan değildi. Fakir oluşumuzdandı, bunu çok iyi biliyorduk hepimizde ama hiç kimseye bir şey söyleyemiyorduk.
Bu okuldan, bir yıl sonra, babamın tayini siyasi nedenlerden dolayı SAMSUN/HAVZA ya çıkmıştı. Havza’da, zekâ engelli bir çocuk olmadığımı anladım. Sevgili öğretmenim, Necati hocam öğretti bana bunu. Çok sevilen ve çok başarılı bir çocukmuşum ama ben bunu orada anladım. ( eğer sevgili öğretmenim yaşıyorsa onun o mübarek ellerinden öpüyorum. Bana hayatımı o geri verdi.) “Sen çok akıllı bir kızsın, kurtuluşun kendi elinde ve bu da okumaktan geçiyor, bunu sakın unutma kızım” demişti bana.
Sonra ortaokul ve yeniden kırık notlar karnede ve beni okuldan almak isteyen amcam çıkmıştı ortaya. Kırık notlarımın nedeni okumamamdan değildi ki, annem hastalanmış yatağa düşmüştü. İki kardeşime, babama ve amcama ben bakmak zorunda idim. Bazen okula gidemiyordum. Gittiğimde de hemen eve geliyor, yemek, temizlik, kardeşlerimin bakımı derken o küçücük bedenim bu kadar yorgunluğa dayanamıyor, gece işim bittiğinde oturduğum yerde sızıveriyordum ve ders çalışmak için zaman bile bulamıyordum. Birinci yarı bunları yaşarken ikinci yarı annem iyileşti ayağa kalktı ve ben derslerime daha sıkı sarılıp sınıfımı geçtim. Ortaokul yılları, siyasetin en yoğun yaşandığı yıllardı, ağabeyler, ablalar her gün sınıfları basarlar, bizlere bir şeyler verirler, dağıtmamızı isterlerdi. Bizde alır dağıtırdık hiç okumadan. Sonra içindekileri okumaya başladım. Okudukça bende yeni, yeni düşünceler oluşmaya başladı. Broşürlerde hiçte kötü şeyler yazmıyordu. “hakkımızı isteriz, faşizme ölüm, denizler ölmez, İMF ye hayır” v.s gibi sloganlar vardı. Bunların ne demek olduklarını araştırmaya başladım ve araştırdıkça, babamın ve amcamın verdiği kitapları okudukça her şeyi anlıyordum.
Ortaokulu bitirdik bu çalkantılar içinde ve lise yıllarımız başlıyordu. Ticaret lisesine sınav ile giriliyordu. Babam, Ticaret lisesine değil, genel liseye gitmemi istiyordu. Babamdan gizli sınava girdim ve kazandım. Babam kaydımı yaptırmadı, ondan gizli sınava girdiğim için. Ev sahibimiz, velim oldu kaydımı yaptırdı. Hiçbir şeyim alınmamıştı, formam bile, elimi kolumu sallaya sallaya okula gidiyordum ama yinede mutluydum, istediğim okulda okuyacaktım. Eksiklerimi nasıl olursa olsun tamamlardım. “Gerekirse çalışırım diyordum”. Bir hafta olmuştu okullar açılalı, 12 Eylül sabahı, demokrasinin kesintiye uğradığı haberleri ve TV de Kenan EVREN ihtilal olduğunu haykırıyordu. O an babamın yüzünü unutamam.
“ Olamaz, lanet olsun, yine mi?” diyordu. Büyük bir çabukluk ile salona geçtiğini hatırlıyorum babamın. Anneme “ çabuk bodrumdan çuvalları getir “ diyordu. Annem, elinde üç tane çuval ile geldi. Babamın tahtalardan yaptığı raflardan, kitapları büyük bir hızla çuvallara dolduruyor, bizlere de “ çabuk çocuklar, kitapları çuvala doldurun” diye bağırıyordu. Üç çuval kitap ama nereye bırakılacak, bodruma indik bütün odunları devirdik ve çuvalları odunların arkasına saklayıp, önüne yeniden odunları dizdik tek tek... Babam haklı çıkmıştı, evimiz aranmış ama hiçbir şey bulamamışlardı. Sonra kitapları oradan çıkartıp köye götürdük ama köyde araştırma yapılacak diye duyum alan babaannem ve dedem, korkudan kitapların hepsini ocağa atıp yakıyorlar. Anlayacağınız yine kitapları kurtaramamıştık.
Liseyi böyle bir dönemde bitirdik. Üniversiteye hazırlanırken başka bir darbe daha. Hiç yiyeceğim darbeler bitmeyecekti anlaşılan. Babam “ bak kızım” (ilk defa kızım diyordu) seni üniversiteye gönderirsem, kardeşini okutamam, seçimi sen yapacaksın.” Bu söz hayatım boyunca kulaklarımda çınlar durur. Kardeşim henüz ortaokul daydı ve çok başarılı bir çocuktu. Ben liseyi bitirmiştim ve sıra şimdi onundu. Onun hakkını gasp edemezdim. Hiç düşünmeden “ Tamam baba, ben okumayacağım, kardeşim okusun. “ dedim ve ayrıldım yanından. Üniversite hayallerim bitmişti. Şimdi yapmam gereken, iş bulup çalışmaktı. Bende öyle yaptım. On altı yaşımda bitirdim okulu, sonra bir cam dekor atölyesinde, asgari ücret ile işe başladım. İki yıl çalıştım orada. Ardından şimdi çalıştığım iş yerinin sınavlarına katıldım. 683 kişi sınava girdik ve ben kazanan şanslıların içindeydim. On sekiz yaşımda memuriyet hayatına atıldım. Çalışırken üniversite sınavlarına girdim, kazandım ama bu defa da ilimizde okulun olmayışı ve çocuğumu bırakamayışım nedeni ile gidemedim.
Eşim ile orada tanıştık ve bir yıllık bir arkadaşlıktan sonra evlendik. Bir yıl sonra hayatımı değiştirecek olan oğlum dünyaya geldi. Onunla birlikte ben de büyüdüm. Daha doğrusu ben onu büyütürken, o da beni büyütüyordu. Oğlumdan on yıl sonra, otuz bir yaşımda ikiz bebeklerimi kaybettim ve ondan iki yıl sonra kızım dünyaya geldi. Ekonomik yoksulluklar yine peşimizi bırakmadı, hayatımızın her kademesinde, acımasızca çıktı karşımıza ama biz hiç yılmadık, hep mücadele verdik ve şimdi buradayım. Hayatımdan memnunum. Mutlu bir yaşantım var. Gelmek istediğim yerdeyim aslında. Üniversiteye gidemedim ama kitap okumaktan ve yazmaktan asla vazgeçmedim.
Şu anda yalnız yazmıyorum. Demokratik kitle örgütlerinde mücadeleme devam ediyorum. On altı yıldır okul aile birliği yönetim kurulu başkanlığı, yine 1992 yılından bu yana Türk Spastik Çocuklar derneği yönetim kurulu genel sekreterliği, Sosyal hizmetler çocuk esirgeme kurumu koruma derneği üyeliği, SİNOP Nükleersiz Kent ve Yaşam Derneği yönetim kurulu üyeliklerim devam etmekte ve her türlü mücadelemi buralarda vermekteyim arkadaşlarım ile birlikte..
Kısa cümlelerle kendimi tanıtmaya çalıştım ama sanırım yine uzun bir tanıtma oldu.
Hayatı ve yaşamayı seviyorum ve hiç kimsenin yaşamdan vazgeçmemesini diliyorum.
meselci: Şiirle olan etkileşiminiz ne zamanlara dayanıyor? Sizi edebiyatın kucağına atan sebepler neydi? Neden sesinizi sözcüklerle duyuruyorsunuz?
onurumsun:
--- Aslında şiire küçük yaşlarda başlıyoruz ama o yaşlarda, yazdıklarımızın şiir olup olmadığını bilemiyoruz. Yalnızca o an içimizdeki duyguları bir takım anlamsız kelimelerle anlattığımızı düşünüp ( o anlamsız kelimelerin zamanla imgeler olduğunu anlıyoruz) kimseyle paylaşamıyoruz. “ya bize gülerlerse, aman be sende, bu ne, insan kuş olup uçar mı, kızım, in oradan aşağı yoksa düşeceksin, şair mi olacaksın, bu ne demek, teninde ıslanmak, dudakta gül olmak, insan pınar olup akar mı v.s? derlerse diye düşünüp, hiç kimseye yazdıklarımızı gösteremiyoruz. Alay edilmek, küçük düşmek ve gülecekler korkusunu yerleştiriveriyoruz içimize.
Lise birinci sınıfa giderken başladım yazmaya. Beni şiir yazmaya iten sebeplerin başında aşk geliyor. Genç kızlık yıllarınızda, platonik aşklar yaşıyorsunuz ve bu aşkın hissettirdiklerini bir başkası ile paylaşmaktansa, kelimelerle paylaşmayı yeğliyorsunuz. İkinci nedeni, Edebiyat öğretmenimin, edebiyata olan ilgimi anlamış olması. Bizlere öyküler, şiirler yazdırıyor ve onlardan notlar veriyordu. Bazen, yazdıklarımızı geri vermiyordu. Nedenlerini de hiç sormazdık, bilirdik ki, her zaman iyi bir şeyler için saklardı yazdıklarımızı. İlimizde açılan öykü ve şiir yarışmalarına, yazdıklarımızı bizden gizli gönderirmiş. Yazılan yazılardan, ödüller almaya başladığımda, güzel bir iş yaptığımı anlıyordum ve daha sıkı sarılıyordum şiir ve öyküler yazmaya.
Okul bittikten sonra hayata atılmam, evlilik, iş yaşamı, hayatın zorlu şartları, tamamen yazıdan uzaklaşmama neden oldu. Şiir defterlerimi, çok değerli bir hazine gibi saklıyordum. Fakat bu hazinemi, ev taşıma sırasında kaybettim. Onları kaybettiğime, o kadar çok üzüldüm ki, bu üzüntü ile bir daha yazmayacağım dedim.
Zamanla yazma isteği içimde o kadar büyüdü ki, yeniden kâğıt ve kalemi aldım elime, yani, otuz yaşımdan sonra tekrar yazmaya başladım ve gördüğünüz gibi hâlâ yazıyorum.
Şiir, makale ve öyküler benim sessiz çığlığımın sese dönüşmesidir. O nedenle yazıyorum ve hayatım boyunca yazmaya devam edeceğim.
meselci: Edebiyat temellerinizi hangi eserleri okuyarak, hangi şair ve yazarı takip ederek attınız ve geliştirdiniz?
onurumsun:
--- Bugün, en çok okunan ve girdiğimiz her toplulukta, en küçük sözü bile örnek alınarak, yaşamımıza uygulamaya çalıştığımız, ünlü şairlerden Nazım HİKMET, Ahmet ARİF, Atilla İLHAN, Karacaoğlan, Pir Sultan Abdal, Mevlana v.s gibi şairlerin eserlerini okudum ve başım sıkıştığında imdadıma yetişen, Nazım HİKMET’İN kitaplarıdır. Bütün kitapları baş ucumda durur.
Lise yıllarından bu yana dünya klasikleri ( özellikle de Rus Yazarların kitapları, Ana, Meyhane, Suç ve Ceza, Kanser koğuşu, Sefiller, baba ve oğulları v.s şimdi ismini sayamadığım) dili ve konusu bana hitap ettiği için çok fazla okuyorum. Yaşar KEMALİ, Ayşe KULİN, Adalet AĞAOĞLU vazgeçemeyeceğim yazarlardan. Son zamanlarda Canan TAN, Elif ŞAFAK ve Phlippa GREGORY’i okuyorum. Bu üç yazarın dili ve işledikleri konu çok fazla dikkatimi çekiyor.
meselci: Şiirlerinizde ve yazılarınızda duyarlılık ön plana çıkıyor... Nedir yüreğinizi hassas kılan kaynaklarınız?
onurumsun:
--- Bu duyarlılık mı bilmiyorum. Yalnızca içimi acıtan konuları işliyorum şiirlerimde ve yazılarımda. Farkındaysanız ATATÜRK, ANADOLU, ÇOCUKLAR, KADINLAR, BARIŞ ve KARDEŞLİK üstüne yazıyorum.
Bunun nedeni ülkemde yaşanan akıl almaz olaylar ve bu akıl almaz olaylar karşısında, büyük çoğunluğun duyarsız davranıp, konuyu irdelememesi, her şeye yüzeysel bakışı, insanların kendinden başka hiçbir şeyi düşünmeden hareket ederek, var olan güzellikleri yok etmek için yarışa girişi, annem, eşim, yârim dediği kadınları düşürdükleri durum, okutulmadan, on, on beş yaşında zengin para babalarına satılan kızlarımıza yapılanların, çoğunluğun kabul edip sessizce izlemesi, geleceğimiz dediğimiz çocuklarımızın sokaklarda yok oluşuna sessiz kalış, ATATÜRK Türkiye’sinde, ATATRÜK’E karşı binlerce düşüncenin oluşmasına zemin hazırlayanlara çanak tutulması, toplum olarak “ biz kardeşiz” diye bağırdığımız halde, birilerinin bu kardeşliğe gölge düşürüp terör yaratması. V.s gibi örnekler o kadar çok ki. Bunlara karşı duyarsız kalmak, insan olarak çok zor sevgili meselci.
meselci: Ve her sözcüğünüzde Anadolu’ya aşık bir kadın portresi görüyoruz, bu sevgi nereden geliyor? İyi bir anne, kelimelerle yoldaş bir yürek olmak için, ne yaptınız ki edebiyatla ömrünüzü güzelleştiriyorsunuz habire Sevgili DİNÇER?
onurumsun:
--- İki heceden oluşan ANA ve DOLU kelimesinin anlamını bir yana bırakın, aynı zamanda, karşılık beklemeden verilen sevgiyi ve o sevgiyi dolu dolu yaşamayı anlatıyor bana. ANADOLU’YA âşık olmamak mümkün mü, bu kadar özel anlamı içinde barındırırken? Lâkin âşık olduğumuz bu güzelliğin, pis, kirlenmiş, nefislerine yenik düşmüş, canavarlaşmış insan kılığına girmiş yaratıkların elinde, parsel parsel parçalanmaya ve yok edilmeye çalışıldığını görmek ise bir o kadar acı, benim ve benim gibi ANADOLU âşıkları için.
Ben bir anneyim. Anadolu’da yaşıyorum. Yaşadığım ve âşık olduğum ülkemde var olan olumsuzlukları sesim ile duyurmayı başaramadığım için kelimelerle ulaştırma isteği edebiyat ile iç içe yaşamamı sağlıyor ve sanırım o bağ hiçbir zaman kopmayacak, düşünüp, yazabildiğim sürece.
meselci: İlham perilerle aranız nasıl? Onlardan bıktığınız anlar oluyor mu?
onurumsun:
--- İlham perilerim ile son zamanlarda, özellikle, gece yatağıma yattığımda yüksek sesle kavga etmeye başladım. Bazen eşim “ kiminle konuşuyorsun?” diye soruyor. Geldiklerinde de hiç şikayetçi olmuyorum.. Keşke hep yanımda olsalar ve beni hiç terk etmeseler.
meselci: Hayata bakan gözleriniz başka ne gibi zenginlikler barındırıyor içinizde? Gerçek hayatınızda da dinamik, duyarlı, mutlu bir insan mısınız?
onurumsun:
--- Benim bir prensibim var. “ Ya yaptığın işi tam manası ile yapacaksın, ya da yarım bırakacağın hiçbir işe başlamayacaksın”. Yirmi beş yıl memuriyetten sonra emekli oldum. Kırk yaşıma geldiğimde ilk sorduğum soru “ kendin için ne yaptın?” oldu. Çok düşündüm bu soru üstüne ve kendim için hiçbir şey yapmamış olduğumu gördüğümde büyük bir acı hissettim içimde. Emekli oldum, şimdi kendim, çalışmaktan dolayı vakit ayıramadığım çocuklarım ve evim için zaman harcıyor, kitap okuyor, araştırıyor ve yazıyorum.
Gerçek hayatımda, aktif, dinamik ve mutlu bir insanım. Yalnız arkadaşlarımın değil, ailemin de, dert ortağı, yol göstericisi, bütünleştiricisiyim.
meselci: edebiyatdefteri. com’a nasıl dahil oldunuz? Konumunu nasıl buluyorsunuz? Gerçekten Kültür Ve Sanat Platformu özelliğini yerine getiriyor mu? Site hakkında görüşlerinizi alabilir miyiz?
onurumsun:
--- Edebiyat defterini tesadüfen keşfettim. Birçok platformda yazıyordum ama yazdığım yerler beni çok fazla mutlu etmiyordu. Bir gün google de gezerken tesadüfen gördüm, hemen üye oldum. Birkaç gün sonra da, bu sitenin tutkunları arasına girdim. Daha önce yazmış olduğum sitelere artık gitmiyorum. Yalnızca edebiyata defterinde yazıyorum. Burayı çok seviyorum. Kendimi olduğum gibi ifade edebildiğim bir platform. Bu siteyi gerçek anlamda bir edebiyat, kültür, sanat sitesi yapmak için çalışan tüm yöneticilere teşekkür ediyorum. Burası benim ailem. Ailemle birlikte olmaktan dolayı da mutluyum.
Çok fazla site gezen biri değilim. Aradığım bilgilere google den ulaşıyorum. Fazla yerlerde olmayı çok uygun görmüyorum. Sitelerin nasıl olması gerektiği hakkında yeterli bilgisi olmayan biri için, yani benim için edebiyat defteri her yönü ile üyelerine hitap edebilecek kadar özel. Her gün yapılan yenilikler buranın, alanında ilk sıralarda olacağının işaretini veriyor, değil mi sevgili Selim Bey?
meselci: Aşağıdaki kavramlar(önünde soru etiketi olanlar) sizde ne gibi tanımlara karşılık gelmekte-ler Sevgili DİNÇER?
onurumsun:
Hayat-memat mevzusu?
--- Yaşamak mı zor, ölmek mi?
Aşk’ın hangi haline tutunuyorsunuz daha çok?
--- Tutkulu oluşu.
Duymak istemediğiniz ses?
--- Kaba konuşan insan sesi.( Doğada ki tüm sesleri severim ama ağız dolusu bağıran insan sesine tahammül edemem.)
Rumuzunuz neden onurumsun’dur?
--- Onurumsun ismini bana çok sevdiğim ve her zaman hayatımda yer alacak olan değerli bir dostum, arkadaşım, kardeşim dediğim, sevgili kılavuz verdi yedi yıl önce. Bu ismi yedi yıldır büyük bir gururla taşıyorum ve taşımaya da devam edeceğim var olduğum sürece.
Korkmadan, isteyerek yaslandığınız dört yamaç nedir desem?
a- Dostlarım.
b- Çocuklarım.
c- Ailem.
d- Kitaplarım.
En sevdiğiniz mevsim ismi ve nedeni alsam?
--- Yaz mevsimi. Yaz mevsiminde kendimi her zamankinden çok daha özgür hissediyorum. Sıcak insanlar gibi, yaz aylarında da insanların bir birine daha yakın olduğunu, çok sevdiğim deniz ve kumsala inip martılarla sohbet edebiliyor, güneşin, tüm ışınlarını insanların yüreklerine ışınlayıp, daha aydınlık ve pozitif düşünceleri çoğalttığını düşünüyor, evsizlerin, sokak çocuklarının üşümeyeceklerini bilmenin huzurunu yaşıyorum.
Yaşadığınız şehir(Sinop)?
--- Sinop’un, Tarihteki ismi, SİNOPE’DİR. Sinop bir amazon kentidir ve tarihi geçmişini günümüze taşımış ender illerimizdendir. Karadeniz’in Paris’i, kadınların her zaman söz hakkı olan, üç tarafı denizle çevrili, yeşili ve maviyi bağrında birleştiren, Türkiye’nin en kuzeyinde bulunan (ince burun), girişi olup çıkışı olmayan, muhteşem bir şehirdir. Sinop’ta yaşamak ve Sinoplu olmak ayrıcalık diye düşünüyorum.
Ve edebiyatdefteri.com’daki edindiğiniz dostluklar, dostlar için neler söylemek istersiniz?
Edebiyat defterindeki tüm dostlarımı çok ama çok seviyorum. Her biri, benim için çok özel. Hiçbir dostumu, bir diğerinden ayırt edemiyorum. Hatta zaman zaman tartışmalara girdiğim ( yorumlarla) dostlarım bile öyle çok değerler katmışlardır ki bana, her birine ayrı ayrı teşekkür ediyorum, yanımda oldukları için.
Ayrıca, sevgili Habib Bey’e teşekkür etmek istiyorum. Bazen fevri çıkışlarım olmasına rağmen anlayışla karşılayıp, sorduğum sorulara ayrıntıları ile cevap verdiği ve sabırlı olduğu için.
meselci: Sevgili Türkan Dostum sizinle sohbet etmek çok keyifliydi. Beni kırmayarak, değerli anlarınızı bana ayırdığınız ve gönlünüzün çeşitli pencerelerini bizimle paylaştığınız için sonsuz teşekkürlerimle diyorum...
onurumsun:
--- Sevgili Selim Bey, çok teşekkür ediyorum verdiğiniz fırsat için. Çok kısa bir yazı olmasını istediğim halde yine çok uzun oldu. Onun için de özür dilerim.
Ama dostlarım alışkındır. Ben hiç kısa yazı ve şiir yazmayı başaramadım. Umarım sizi ve sevgili dostları çok fazla sıkmamışımdır. Sabrınız için ayrıca teşekkür eder, başarı, sevgi ve umut dolu yarınlar dilerim.
29.12.2009
.........................................BİTTİ........................................
koloni
30 Aralık 2009 Çarşamba 01:32:07
Kâh, şiirleriyle umutlarımızı yeşerten kâh, yazılarıyla memleketimizin kanayan yaralarına farklı açılardan bakmamızı sağlayan duyarlı kalem...
Türk kadınının onurlu, aydın ve hanımefendi gibi özelliklerini en iyi temsil edenlerden birisidir, Türkan DİNÇER.
Her dem yazmanız dileğimle.
Saygılarımı sunarım usta kaleminize.
Türk kadınının onurlu, aydın ve hanımefendi gibi özelliklerini en iyi temsil edenlerden birisidir, Türkan DİNÇER.
Her dem yazmanız dileğimle.
Saygılarımı sunarım usta kaleminize.
ahmet umut
18 Aralık 2009 Cuma 14:01:05
Uzun zamandır takip ve taktir ettiğim Atatürk sevdalısı,aydın
Anadolunun sorunlarını gerçeklerini hiç çekinmeden analtan kalemi onurlu bir yürek..
...saygımdasınız
Anadolunun sorunlarını gerçeklerini hiç çekinmeden analtan kalemi onurlu bir yürek..
...saygımdasınız
ayvalıklı
15 Aralık 2009 Salı 14:27:15
Çok derin yazıları olan yüerğine ve kalemine sahip bır dost takdirlerim
hep sizinle
hep sizinle
AYSE 09
23 Eylül 2009 Çarşamba 12:08:27
sitede değer verdiğim gönül dostları arasında
sevdiğim saydığım kişi yazdığı şiirlere hayranım
kişiliğini tahmin ediyorum harika bir insan dost canlısı mükemmel
saygılarımı sunuyorum
sevdiğim saydığım kişi yazdığı şiirlere hayranım
kişiliğini tahmin ediyorum harika bir insan dost canlısı mükemmel
saygılarımı sunuyorum
ümmü - aşcı
6 Eylül 2009 Pazar 10:54:08
Türkan Dinçer; her şeyden önce bir anne, eş ve iyi bir şair yazar...aydın Türk kadını,duruşu, düşüncesi, uslubu ile tam bir hanım efendi.ayrı bir değer.yazılarını şiirlerini zevkle okuduğum örnek alınacak nitelikte bir şahsiyet.Toplumsal sorunlara olan hassasiyetimden belkide, kendisinin düşünce ve yazılarında kendimi buluyor olmamdan belkide, kendisini görmediğim halde ayrı bir sevgi ile takip ediyorum.
var olun Türkan hanım,
sizin gibi şahsiyetlere ihtiyacımız var
sevgim saygımla...
var olun Türkan hanım,
sizin gibi şahsiyetlere ihtiyacımız var
sevgim saygımla...
tacettin yıldırım
22 Ağustos 2009 Cumartesi 11:52:33
düşünen ve uygulayan bir beyin...yürekliliğin önderi.... aydın fikirlerin savunucusu...haksızlığa baş kaldıran....onur ve dik duruşun...resmi....
ben yazdığım şiir ve makalelerimde sayın türkan hanımın yorumu olmassa bir büyük eksiklik hissederim....iyiki bu sitedesin iyiki varsın......iyiki yazıyorsun.....saygılarımla.......
ben yazdığım şiir ve makalelerimde sayın türkan hanımın yorumu olmassa bir büyük eksiklik hissederim....iyiki bu sitedesin iyiki varsın......iyiki yazıyorsun.....saygılarımla.......
LÜTFEN DÖNÜN.