Masal bu ya...
Mavisi yeşiline karışmış,
İnsanoğlunun pek az uğradığı,
Ormanlardan birinde güzel bir göl vardı.
Suyu berrak mı berrak, serin mi serin...
O gölün kıyısında hayat bulmuş boynu bükük papatya,
Yanı başında o eşsiz, o büyülü suyun içinde açmış olan,
En az kendi kadar yalnız görünen Nilüfer çiçeğine sevdalanmıştı.
Onun görkemli görüntüsünü,
Saf,
Masum,
Asaletli halini hayranlıkla seyrediyordu her gün.
Nilüfer çiçeği de kayıtsız değildi sevgili papatyasına karşı.
Birbirlerine sevgiyle bakıyorlar,
Şarkılar söylüyorlardı birlikte.
Yalnızlıklarını unutuyorlardı bu koskoca orman içinde...
Allah'ım! diyordu papatya içinden kimi kez.
"Bu güzelliğin yanında benim yerim nedir ki? O suyun içinde yaşar bense toprakta... Elimi uzatsam tutamam bile onu... Oysa öylesine istiyorum ki onun yanında olmayı..."
- Ey güzel çiçeğim, ey benim Nilüfer'im seviyorum seni... Lâkin öylesine çaresizim ki... Sana nasıl ulaşacağımı bile bilmiyorum... Evet, orada olduğunu bilmek, sesini duymak bile yetiyor bana, ama istiyorum ki elini tutayım, güzelliğine dokunayım.
Gel gör ki ben bir papatyayım, sen ise bir Nilüfer... Ayrı dünyalarda yaşayan iki ayrı çiçek...
Nilüfer, karşılıksız bırakmamış papatyanın sözlerini:
-Ey papatyaların en tatlısı, sen başkasın, ben başkayım, sen oradasın, ben buradayım diye yerinme! Gönül sesine kulak ver yalnızca... Bir şeyi istiyorsan yürekten iste!
Hadi şimdi kapat gözlerini sımsıkı... Sıyrıl tüm düşüncelerinden...
Yalnızca ama yalnızca beni düşle... Yanımda olduğunu, gölün sularında elimi tuttuğunu hayal et...
İste beni... Göreceksin ki, sevginin aşamayacağı engel yoktur!
Papatya,
Nilüferin dediğini yapmış, yalnızca ama yalnızca, onun hayalini doldurmuş tüm benliğini. Kendini güzeller güzeli çiçeğinin yanında farzetmiş...
İstemiş...
İstemiş...
Sadece istemiş...
Sonra Nilüfer demiş ki:
- Aç gözlerini!
Papatya, şaşkınlık içindeymiş gözlerini açtığında.
Sevgili çiçeğinin yanında, gölün suları içinde bir Nilüfer çiçeğiydi artık o da...