- 4 Temmuz 2010'den beri üye
Kendisi Hakkında Yazdığı Tanıtım Yazısı
Abdil Göktekin Biyoğrafisi
ABDİL GÖKTEKİN ÖZGEÇMİŞİ
1973 yılında Afyon ili Emirdağ ilçesi Güveççi Köyünde dünyaya geldi. İlk ve ortaokulu köyünde okuduktan sonra eğitimine ara vermek zorunda kaldı. Babasıyla birlikte değirmencilik yapmaya başladı. Değirmene gelen insanlardan türküler, hikâyeler dinledi. Şiir yazmaya başladı. Asker ocağında da şiir sevdası devam etti. 1995 yılında evlenerek Belçika’ya gitti. Halen Brüksel’de yaşamaktadır. ‘’Bendeki Sen’’ ve 'Bizim Eller 'adlı 2 şiir kitabı yayımlanmıştır. Göktekin, evli olup biri kız, bir oğlu ve torunları bulunmaktadır.
Sohbet:
Siz kendinizi; ‘’Gurbet elde bir yaban gülüyüm.’’ diyerek tanımlamaktasınız. Sizin gurbette yaşamanız şiirinize ne kadar yansıdı? Halk edebiyatı geleneğinde yer alan ‘gurbete çıkmak’ konusuyla şiiriniz arasında bir bağlantı kurabilirmiyiz?
Anadolu’daki yokluk bir acı rüzgâr olup 1960’lı yılların ortalarında ilk nesil diye tabir ettiğimiz gurbetçilerimizi Avrupa’nın çeşitli ülkelerine savurdu. Her ne kadar biraz birikim yapıp geri ülkeye dönme niyetleri olsada uzun süreli iş bulmaları,çocukların doğup yetişmeleri bulundukları ülkelerin okullarında eğitim alarak dillerini öğrenmeleri ilk iki neslin dönmemelerine sebep sayılabilir. Devamında bu nesil ergenlik çağına gelen kız erkek çocuklarını Türkiye’den evliliklere yönlendirerek damat ve gelinler ile gurbette nüfus artışına bu ülkelere kök salışımıza vesile oldular.1990’lı yıllara kadar bir çoğumuzda ilk gelenlerin yurda izinli dönüşlerinde arabalarına, giysilerine, getirdikleri resim makinalarına, radyo, televizyon, bisiklet ve benzeri eşyalara, araçlara özentiden Avrupa sevdası hasıl oldu. Bu özenti, 2000’li yılların başlarına kadar farklı biçimlerde devam edegeldi . Öncelik Avrupa’ya gitmekti. Avrupa’ya vize çıkınca bir sevinç bir sevinç anlatılamaz duyguydu o anlar. Ya Avrupa’ya gelince, sevinç Anadolu özlemiyle gurbete dönüşüyor. Bazen bir iki yılda bazen altı yedi yılda baba ocağına geri dönüp sıla-yı rahim yapabilenler oluyor.
Yurda döndüğünde, ya babayı ya anayı yitirmişsin, mahallende köyünde bulunduğun beldede bir çok can göç etmiş ahirete. Duygulanmamak ne mümkün. Gönül deryan coşuyor, gözlerine vuruyor dalgalar, elin biraz kalem tutuyorsa köpükleşen duygularını mürekkeple katıp kağıt üzerinde demliyorsun. Kimi içine atar, ağır hasta olur, kimi de kağıda döker, şiir olur. Gurbet insanı öyle yoğururki,vatan, ana, baba , eş ,sevgili, kardeş, sıla hasreti kafiyeleşir titrek dudaklarında.
Bilmemki ifade ettimmi özleri
Vatan için söylenen içli sözleri
Ah ile yanan ateşten kalan közleri
Abdil’im yeter artık dön gayri.
‘’Bendeki Sen’’ şiir kitabınızı değerlendirme yazımda; Türk kültürünün geniş açı yelpazesinde gezintiler yaptığınızı, okuyucularınıza yeni kapılar açarak dağ ardı güzellikler sunduğunuzu yazmıştım. İlk şiir kitabınız edebiyat dünyasında geniş bir yankı uyandırdı. Buna sebep, şiire getirdiğiniz yeni tarz mı, üslûp özelliğiniz mi? Şiirinizde hangi güzelliklere vurgu yaptınız?
Muhterem hocam daha önce belirttiğim gibi şiir kitabıma çalışmalarımda yardımcı olduğunuz için tekrar tekrar teşekkür eder, saygı ve muhabbetlerimi sunarım.
Şair duygularını kaleme alırken o anki atmosfere bırakır, kendisinin gönül evinde deprem oluyorsa o enkazı, gönül bahçesinde çiçek açıyorsa o çiçeğin rengini, kokusunu fısıldar kafiyeleşen mısralara kıta kıta.
Okuduğumuz şiirde yazarın karakteri aşağı yukarı kendisini tanıtır. Her şairin şiirine yansıttığı bir üslûbu vardır, kanaatini taşıyorum. Şiirlerimde önceden tasarlayarak şu yada bu şekilde bir şiir yazıyım düşüncesi olmadı.
Aşık gördüm göz yaşını
Sevinen gördüm neşesini
Garibin yufkasını gırtıl tavasını
Gurbetçinin Avrupa hevesini
Abdil’im yaşananları yazdım.
Şiire nasıl başladınız? Şiir dünyasına hangi duygular ve esinlenmeler girdiniz? Aile ve çevrenizde bir edebiyat ortamı var mıydı?
Küçük yaşlarımda babamın aşıkları sık sık dinlediği kasetçalarımız vardı,babam sayesinde duygulu türküler dinleyerek gençlik çağıma geldim. Henüz 17-18 yaşlarımda gönül bahçemde esen sevda rüzgârları kısada olsa sözlü maniler ve yazılı dörtlükler mırıldanıp kaleme almaya başladım. Babaannem, babadan yetim kalmıştı. Bir cenaze olsa, çok içli ağıtlar yakardı. Halalarım ağıt yakardı. Hatta küçük halam aynı zamanda def ile türküler söyler, hanımların ev sohbetlerinde bulunurdu. Annemin iki halasıda içli ağıtlar yakardı. Annemin halalarından biri hayatta iken çeşitli hastalıklardan 17 çocuğunu toprağa verdi. Diğer halası Hollanda da 1980’lerde çıkan bir yangında gelinlik kızını ve akrabadan toplam 5 canı toprağa verdi. Böyle acı çekenlerin ağıtları ile büyüdük. Ayrıca öz geçmişimde belirttiğim gibi çocukluk yıllarımdan itibaren babamla birlikte çalıştığım değirmenimize gelen müşterilerimizden dinlediklerim şiir kaynağım oldu.
Yanmış yüreği, bir ana ağlar
Dinler feryadı iniler dağlar
Yeşil iken bozulmuş bağlar
Abdil’im boş değil mısralar.
Şiirinizi edebi akımlardan hangisine yakın görüyorsunuz? Kimlerden etkilendiniz? Şiir hakkındaki görüşleriniz nedir?
Halk şiirleri, dini şiirler. Şiir okumayı şarkı türkü dinlemeyi zaman zaman mırıldanmayı severim. Lakin özendiğim bir şair olmadı, her kalem kendisi olmalı.
Şiir sevgi şiir muhabbettir
Okuyanda iz bırakır eritir
Dinleyende haz bırakır bitirir
Aşığı emeklemeden yürütür.
Ana ile şehidin sırrıdır
Vatanın bayrağın gururudur
Yılların bekleyenin umududur
Bağdaki bülbülün ağıdıdır.
Şiirle anlatılır yiğidin muradı
Selam yüklü turnanın kanadı
İşçi gider Osmanlı evladı
Mektuplar pullar ağlar.
Zor ile duvak vurulanı
Kandırılıp dağa çıkarılanı
Düşmanlık için ekin yakanı
Bir kaç mısrada anlatır şiir.
Abdil’im şiiri anlatamam
Edebiyatta köklü mirasım
Kafiyeler toplumda sızım
Sebebim gönül hırsızım
Geleneksel ve modern şiir hakkında ne düşünüyorsunuz? Geleneksel şiire yaslanmadan modern şiirde başarılı olunabilir mi?
Şiir; acının, sevginin, yaşanan geçmişin, hayâl kurulan geleceğin duygu yoğunluğuna yansıması,bu yoğunluğu en akıcı şekilde yazanda okuyanda etkileyici ve yaşanmış olanı okuyana hissettirebilme yeteneğidir.
Bir şarkı dinlerken, mesela "Verin benim gençliğimi yıllar’’ derken, dinleyenin gençlik yıllarını hatırlatabiliyorsa, şiirler de okuyanları şairin şiir yazarkenki atmosferine götürmeli. Geleneksel şiire yaslanmadan modern şiirde başarılı olunurmu olunmazmı? Onu yıllar gösterecek. Lakin her şeyin bir ustası, bir atası mutlaka var, usta olmadan çırak olmaz, ata olmadan evlat torun olmaz, nesil yürümez. Bu pencereden bakacak olursak modern yazılan şiirlerinde ana kaynakları yaşanan acılar, sevgiler her çağın insanının ortak özellikleridir. Tarihten kalan acı tatlı hikâyeler,şarkılar, türküler günümüze kadar dinlenilegeliyorsa,bu günkü modern dediğimiz şiirlerde bu kaynaklardan yararlanmış demektir. Velhasıl dünle bu gün bir birinden kopamaz diye düşünüyorum. Modern şiirler her nekadar yeni çığır açmak istese de,geleneksel şiir modern şiirin atasıdır. Ataya yaslanmayan evlat öksüzdür kanaatindeyim.
Edebiyat dergileri ve şiir sitelerinin bolluğu içerisinde şairlerin çokluğu dikkat çekmektedir. Oysa şiir kitaplarındaki baskı adedinin çok düşük seviyelerde olduğunu da görmekteyiz. Bu çelişkinin nedeni sizce nedir?
Dergilerin ve şiir sitelerinin şairlere ayırdıkları köşeler kalem ehilleri sayesinde sevgi ile muhabbet ile hiç bir karşılık beklenmeden paylaşılıyor. Şairler şiirlerini kaleme alırlarken kendilerini yazan değil bilakis toplumda karşılaştıkları eksiklikleri,siyasi kültürel,sorunları,sevgileri, ayrılıkları,yokluğu dile getirerek söylenmek istenip de söylenilemeyenleri dikkat çekici kelimelerle kalıcı etkileyici hassas yaklaşımlarla dizerek bir toplumun bir milletin dili olmaya çalışırlar. Şairler, toplumun hatta insanlığın çektiği acıyı farklı duygularla empati kurarak yaşayıp dörtlüklerle yansıtanlardır. Şairler, bütün insanlık için hak adalet isterler. Şiiri yazarın kendi ağzından dinlemeli ki, şiirin özü kulaklara, gönüllere işlesin. Her okur şiiri hazmederek anlayarak okuyamaz. Şiiri okumak da yazmak kadar hassasiyet ister. Şiir kitaplarının düşük seviyede olması, okur sayısının az olması, daha önceki yazılan şiir kitaplarının ne kadarı piyasada olup olmaması baz alınarak belkide bir çok değerli şairin şiiri gün yüzüne çıkmadan arşivinde kalıyor diyebiliriz. Dijital sitelerin olması belki de çağın kolaycılık adına elektronik kütüphaneleridir. Gazi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyelerinden Doç. Dr. Fatma Ahsen Turan hanımefendinin yayınlamış olduğu ’Sazın ve Sözün Sultanları’ Yaşayan Halk Şairleri Antolojisinin 11.cildinde bizlere yer vermesi şiir kitaplarının kaçınılmaz ihtiyaç olduğunun baş tacı örneklerinden bir tanesidir.
Dijital ortamdan ziyade, kitapla temas ederek okumak,okura ayrı bir haz veriyor.
Belçika’da katıldığınız şiir, kültür ve edebiyat etkinlikleri hakkında bilgi verir misiniz?
Türkiye’de doğup yetişip memleket kültürü ile yoğrulan gurbete çıkan, kozmopolit kültürün içinde bulunan bir şairin özü hiç durmadan kanar. Neslinin eriyerek karma karışık bir kanalda farklı karışımlarla ana kültürden uzaklaşarak yitip gitmesi gurbetçi şairin yanaklarının her daim nemli olmasıdır. Yazarlar verdikleri mesajların daha çok gönüllerde yeşermesini isterler. Güzel hayâl kurmak halis niyetli kalemlerin işi özlemi ve arzularıdır.
Anavatanda dahi şiir kitaplarının,şairlerin seminerlerinin yüksek seviyede olmadığı bir dünyada,kozmopolit bir kültür karmaşasının yaşandığı Belçika’daki şairler ne kadar yol almış olsunki.
Şunu söylemeden geçmek haksızlık olur. SenjoseBelediye Başkanı Sayın Emir Kır şiir kitaplarımızı beleyenin kütüphanesine ödünç kitap demirbaş olarak aldılar. Son yıllarda derneklerimizin yaptıkları özel gecelerde, Başkonsolosumuz sayın Dilşad Kırbaşlıkaraoğlu’nun şairlere özel vatandaşa açık ’ Gönül Sazları Gönül Sözleri ’şiir dinletisinde gördük ki Belçika Türk toplumunda şiir özlemlerinin daha çok ihtiyaç olduğu aşikardır. Dinleti sonrası konuklarımızın bizlerle iletişime geçip şiirlerdeki ana temayı gönül dünyalarında hissederek;‘’Şairim beni yazmışsınız, toplumumuzdaki kanayan yaralara temas etmişsiniz teşekkür ederiz,tekrarlarını bekliyoruz…’’ cümleleri gurbetçi şairlerin kalemlerine güven veriyor. Biz Türkler gittiğimiz her yere kültürümüzde var olan her aleti edevatı götürürken dinimizin temeli camilerimizi inşa ederek kimliğimizi taşımaya çalışırız.
Allah, şairlerimizide toplumuzla beraber gurbet yolcusu kılmış diyebiliriz, azolsa da Belçika’da insanlık adına ağlayan kalemler var.
İkinci vatan, yaşadığımız ülkeler oldu. Lakin yüreğinde ince bir sızı olan gurbetçilerimizin vatan sevdası şiir gecelerine, radyo- tv programları gösterdikleri ilgi ile bizlerin yanımızda olduklarını teyit etmektedir. Yerel ve genel basın yayın organları, kültür insanları sanata ve sanatçıya sahip çıkarak bizlere imkan ve fırsat veriyorlar. Çok sayıda yerel gazete şairlerimize köşe açmış şiirin önemini okurlarına sunuyorlar.
Maalesef geçmişte yaşadığımız 50.yıl anma etkinlikleri ve bazı benzeri şiir dinletisi gecelerinde hedefler tutturulamadı, yandaşlıkların her sahada olduğu gibi, bizim sahada da yanlışlıklar yapıldı. Özellikle belirtmek isterimki bu konuda kültür ateşemize çok iş düşüyor vesselam.
Şiirinizden ilham kaynağını belirterek bir örnek verir misiniz?
Bir çok üstat gibi naçizane gönülden geçenleri şiirleştirmeye çalıştım. Muhterem hocam sual ettiğiniz gibi işleye bildiğim kadarı ile bir çok konuda kafiyelerde hüzün,sıla-vatan sevgisi,gurbet kahrı,hasret ve sonu hüsranla biten aşk acılarını yazmak nasip oldu ve halâ oluyor. Gençlik yıllarım köyde geçti,malum bizim Emirdağ köylerinin bir çoğunun her aileden yurt dışında ya oğlu ya kızı vardır. Bu vesile ile her ne kadar Avrupa’yı kurtuluş görselerde bizim büyükler,evladı gurbete çıkınca hasreti buram buram yanar, ata yüreğinde,sofra konulunca,yataklar serilirken yavrunun eksikliği bellidir.
Gitti civanım gavur eline
Kıyıp da oturamam yerine
Dönde kurban olam terine
Gitti cıvanım gavur eline.
Buna benzer dörtlükler mektup olur yazılırda gurbetteki yavruya, hüzün yediği aş içtiği su olup sarmaz mı bedeni?
Nasip olursa sıladayım seneye
Hasretim babam seninle haneye
Elin öpmeden yeminliyim gülmeye
Nasip olursa sıladayım seneye.
Bizler askerliğimizi yapıp gurbete çıkmış rızkını arayan, vatanı bir an unutmayan, din bayrak sevdalıları naçizane kalem tutanlarız, vatan için yazılmayacaksa ne anlamı var kalem tutmanın.
Ne anlamı var vatansız varlığımın
Gururum gazim, şehidim, bayrağım
Ezanımla belli beş vakit zamanım
Yanar özüm,vatana tüter dumanım.
Gençlik olurda sevda yolundan geçmeyen olur mu? Kimisi sever, beşik kertmesi derler, sevdiğine verilmez. Kimisi sever başlık parası bulup ortaya çıkamaz. Kimisi bir heves uğruna sevdayı hiçe sayar bırakıp gider ilk tuttuğu eli. Daha öncede konu etmeye çalıştığım gibi şairler her şiirinde kendilerini yazanlar değillerdir. Şahsımız olsun, çevremizdeki arkadaşlarımız olsun yukarda zikrettiğim şekilde sonu hüsranla biten nice aşk'lara şahit olmuşluğumuz var.
Yaşını büyütmüş kör olası babası
Yalancı şahitlik yapmış amcası
Kursağında kalsın başlık parası
Ağıtlar yakar zalim anası.
Birde beni dinleyin ağalar beyler
Delikanlı değilmiş sözde erkekler
Kaçacaktım gelmedi korkaklar
Hepmi suçlu allı duvaklı gelinler.
Yıllar geçsede,sıcak tuttuğun elim
Saklı duruyor işlediğin mendilim
Seviyorum derken yalanmış sözlerin
Sen gül oyna,nemli benim gözlerim.
Değişilir mi sevgi dünya malına
İsmimi koymuşsun oğluna
Yetiş cenazeme katıl salıma
Ecelimin adını yazdır mezarıma.
Vasiyet et mezarımız yakın olsun
Dilim varmaz bedduaya biliyorsun
Sürmelen kınalan bensiz gülüyorsan
Derki Abdil’im sevenlere selam olsun.
Araştırmacı eğitimci yazar Sayın Ahmet Urfalı Hocam gazete köşesi pazar sohbetlerinde biz gurbetçi şairleri değerlendirdi.Sayın Ahmet Ufalı Hocam sordu naçizhane dilimin döndüğü kadar kalemimi anlatmaya çalıştım naçiz kalem Abdil Göktekin ...