- 23 Haziran 2010'den beri üye
Kendisi Hakkında Yazdığı Tanıtım Yazısı
Birsen İNAL
Diyarbakır’da doğdu. Diyarbakır örf ve adetlerini özünde benimseyerek tam bir Diyarbakırlı gibi yaşadı. İkisi kendisi gibi eğitimci olan üç çocuk annesidir. 1974 Diyarbakır Erkek İlköğretmen Okulu’ndan mezun olarak meslek hayatına başladı. Daha sonra 1988’de Anadolu Üniversitesi Eğitim Fakültesi Önlisansla eğitimini tamamladı. Bingöl, Sakarya, Diyarbakır’da sınıf öğretmenliği ve yöneticilik yaptı. 1997’de özel sektörde çalışmak üzere emekli oldu. Hâlen Özel Dicle Fırat Koleji’nde sınıf öğretmeni olarak çalışmaktadır.
Öğrencilik yıllarında ilgi duyduğu, çeşitli yarışmalarda okulunu ve ili temsilen oynadığı halk oyunlarında Uluslararası Halk Oyunları Eğitmenliği unvanını alarak bu dalda tescillendi.
Türkiye PEN Yazarlar Derneği üyesidir. Birkaç STK’da aktif olarak görev yapmaktadır.
Yazdığı şiirler, denemeler, öyküler, anılar, eğitim makaleleri, gezi notları, Diyarbakır ağzıyla yaşanmışlıklara dair yazıları kültür edebiyat sitelerinde yayımlandı. Yerel gazete ve internet sitelerinde köşe yazıları yazmaktadır. Çoğunluğu Diyarbakırlı olan sanatçı, yazar ve yöneticilerle yaptığı söyleşileri Güney dergisinde yayımlanmaktadır.
Yayımlanan kitapları: İssiz Çıra adını taşıyan ilk şiir kitabı 2012’de Lîs Basın Yayın tarafından yayımlandı. 2013’te Lîs Basın Yayın tarafından yayımlanan Özümsen Diyarbekir kitabı; bir şehir kitabı olup kadın gözüyle 40-50 yıl öncesi Diyarbekir’inde günlük yaşamı Diyarbekir ağzıyla anlatmaktadır. Son yayımlanan kitabı Tentene ise Lîs Yayıncılık kitabı olup özellikle Mezopotamyalı kadın öykülerini, kadının toplumsal sorunlarını, hikâyelerin yaşandığı bölgelerin sıcacık yerel söylemlerinden oluşan diliyle anlatmaktadır.
İSSİZ ÇIRA / ŞİİR
‘Ben mumun ulaşamadığı yerlerde issiz çıramı yaktım otuz sekiz yıl önce Hani Hürriyet İlkokulu’nda. Işığım yeterli geldi mi bilmem ama İS’im olmadığını çok iyi biliyorum.’ diyen Birsen İNAL, 56 yaşına merhaba dediği günlerden birinde sanki ‘yaşım yetmiş ama işim bitmemiş’ dercesine şiirlerini bir kitapta topladı.
İssiz Çıra’da, şiirleri dört bölüm halinde sunuyor şair okurlarına.
Öğrencilerine ayırdığı birinci bölüme; ‘Çiçeklerime’, ailesine ithaf ettiği ikinci bölüme; ‘Canlarıma’, mazlumlara seslendiği şiirlerinin bulunduğu üçüncü bölüme; ‘Ezilenlere’ ve dördüncü bölümde hemcinslerine sesleniyor; ‘Karanlığa Sessiz Çığlık Atanlara’ diyerek…
Şiirlerinde, zaman zaman feleğe serzenişleri olsa da yaşama sevinci ve iyimser bir dünya görüşü var. Kitaptaki şiir başlıkları barış, sevgi ve dostluk mesajları veriyor. Dizeler de aynı duygu ve düşüncelerle bezenmiş, bizi doğruya iyiye güzele, doğaya, doğallığa, birlik ve dayanışmaya çağırıyor, umut aşılıyor. Çocukların diliyle konuşuyor kimi şiirlerinde. Güneşi pembeye boyayarak çocukça oyunlarla büyüklere onların ağzından kötülüklerle savaşmak gerektiğini vurguluyor.
Kimi zaman yakılan bir anneye kimi zaman da zamansız ve amansız toprağa düşen bir fidan için diziyor dizelerini. Toplumsal olaylara duyarlılık gösteriyor duygularını dillendirdiği şiirleriyle.
İnal, sözcük oyunlarına, anlaşılmaz imgelere başvurmuyor. Oldukça sade, akıcı, açık ve duru sözcüklerle yazıyor şiirlerini ama kimi yerlerde anlamı güçlendirmek için betimleme ve söz sanatları da yapıyor. Bunlar yapmacık değil, ele alınan konuyu vurgulamak için yapıyor. Kitaba adını veren İssiz Çıra da olduğu gibi… Ya da Ak Yüklü Kara Trende Makinist Olsam deyip sevgi, barış ve dostluk dağıtmak istiyor durduğu istasyonlarda…
Bir makinist olsam
Trenim ağır yük treni
Yükümün
İlk vagonu sevgi
Son vagonu kardeşlik
Ara vagonlarım olurdu kardeşlik…
ÖZÜMSEN DİYARBEKİR / ANI-HATIRAT
Özümsenmemişse yaşanmışlıkları, yitikse değerleri; bitiktir özü, sözü, kapalıdır kalp gözü o diyarın…
Diye söze başlayan Birsen İNAL, sade ve yalın diliyle kaleme aldığı Özümsen Diyarbekir isimli kitabı; şehir insanının konuştuğu ağızla, kurguladığı hikayelerle o şehir insanının 40-50 sene önceki gündelik yaşayışını adeta özümseyerek anlatan farklı bir kitap. Özümsen Diyarbekir, geçmiş zamanda kalan Diyarbekirlinin yaşam biçimini kadın penceresinden bakarak anlatıyor. Zaten kitabın farklılığı da burada. Yaşamın içinden sıcacık bir anlatım. Çok mutlu bir yaşam sürdüklerini anlatan İnal, kitabı okurken sizi o günkü mutlu yaşamın içine çekiyor adeta. Özümsen Diyarbekir’le geçmişe keyifli bir yolculuğa çıkıyorsunuz şiirlerle bezenmiş bölümlerle…
Edebiyat için yeni bir yüz olan Birsen İnal’ın Özümsen Diyarbekir kitabı Halk Bilimi için bir hazine. Halk bilimcilerin kaynakçaları arasında yer alan bir kitap olacaktır. Birsen İnal, çocukluğundan günümüze yörenin şahit olduğu gelenek ve göreneklerini kalemiyle dile getirerek bu anlamda ilk olma özelliğini de kazanıyor. Erkeklerin giremediği mahrem yerlere; doğum odasından, kadın nişanına, gelin hamamından, gerdek gecesine kadar her yere girip oralarda olup biteni kadınca anlatıyor…
Kitap, hamile kalmak için uğraşan kadınların hikâyesiyle başlıyor. Çocuk için ziyaretlerde adanan adaklar, sonrasında ise acı tatlı hatıralarla devam ediyor Ermeni, Süryani ve Suni adetleriyle doğumdan ölüme…
Bakın bir gelin kızın hevesi nasıl dökülmüş sözcüklere.
“Gelin kızın şerbette giyeceği kıyafet diktirilirdi. Genelde mavi ya da pembe renkte saten düşes kumaşından, göğüs kısmı damla boncuklarla işli, kolları organizeden şerbet elbisesi Ermeni ya da Süryani bayan terzilere diktirilirdi. Güzel diktikleri için bu terziler tercih edilirdi. Benim de düğün kıyafetlerimi yaşıyorsa Allah selametlik versin, ölmüşse Allah rahmet etsin Süryani komşumuzun kızı Aysel abla dikmişti.
Son hazırlıklar yapılırken zılgıt sesleri akşamın alaca karanlığında tüm sokakta yankılardı. Zılgıt sesi öylesine güçlü olurdu ki sokak sakinlerinin tümünü kapıya, pencereye koşuştururdu. Hele bir de zılgıtı çekende Araplık varsa beş dakika sürerdi bu zılgıtın sesi. Böylece mahallenin en güzel kızının arıyla, namusuyla yuvadan uçacağını duymayan kalmazdı.”
-Âllah'î sevîsen tilî liiiiiîîî çek lê.
-Oğlan tarafî geldiiiii!
-Vûş kele!...
Gelin kızların çeyiz sandığında olması gereken bir kitap…
Araştırmacı Yazar Zübeyde Kırmızı
TENTENE / ÖYKÜ
Eskilerin deyimiyle tentene "modern zaman yorumuyla dantel", hayalin ipliklerle şekillendiği, gelinlik kızların çeyizlerini süsleyen el emeği göz nuru... Masa örtülerinden salon takımlarına, yatak örtülerinden vitrin takımlarına, gaz lambası şişelerinden oklava kılıflarına evlerin vazgeçilmezi olan tentene.
Anlayışın birlikteliğin hüküm sürdüğü Diyarbekir'de mekânları, yaşanmışlığın, acının renkleriyle süsleyen tentenenin en ince dokunduğu halini, Hıristiyan kiliselerindeki ayinlerde giyilen giysilerde görmek mümkündür.
Gerek tenteneler "oyalar" , simgeledikleri ya da benzetildikleri varlığın adıyla anılmıştır. Gül, yaprak, sümbül, biber oyası, dut oyası, sıçandişi, oğlan perçemi, sık iğne, komşu çatlatan, çarkıfelek, kabak çiçeği, elti eltiye küstü, balık ağı, kelebek, kuş, gül deste gibi adlar buna örnektir…
Hiçbir kadın işlediği tentenede ya da oyada silah, bıçak, kan, yılan, akrep gibi sembolleri model olarak kullanmamıştır. Zira kadının dünyasında renkler gökkuşağıdır. Hayallerde hep sevgi, güzellik, özlem, özgürlük vardır.
Yörelere göre değişkenlik göstermiş olan tenteneler, o yörenin kültürü hakkında tarihçilere, araştırmacılara her zaman ışık tutmuştur. Genç kızlar ve kadınlar günlük yaşamlarında karşılaştıkları her varlığı ve kendilerini etkileyen her olayı renkli ipliklerle ya da boncukla biçimlendirmişlerdir. Yazmalarının, tülbentlerinin kenarlarını yaşanmışlıkları ile var edip, süsleyip başlarına örtmüşlerdir. Toplumsal yaşamlarına oyalarla süslenmiş başörtüler; örtme şekline, oyanın modeline, rengine göre kadınların toplumsal durumlarını, iç dünyalarını; nişanlı, nişanlısı askerde, evli, hamile, dul ve yaslı gibi yorumlarla yansıtmıştır. Tentenelerin taşıdıkları isimler kadın acılarını yansıtır. Elti eltiye küstü, kaynana yumruğu, kaynanadili gibi isimler kadınların acılarını yansıtarak oluşturdukları tentenelerdir. Tentene, hem bir kadının içindeki acıyı dışa vurduğu terapi hem de o acıların görsel güzelliğe dönüşmesidir. Kadın acılardan güzellik yaratabilme yetisine sahip tek varlıktır, tıpkı doğumda çektiği acılarla dünyaya bir canlı getirmesi gibi.
Her kadın ayrı bir oyadır özenle işlenecek. Her kadın ayrı bir tentenedir gül gibi, sümbül gibi, zambak gibi, kelebek gibi özgür ve narince…
İşte bu narin ve özgür kelebekler ‘tentene’ olup model model dizildi anılarımdan öykülere tıpkı tığımdan dökülen tentenemin zincirleri gibi…
TENTENE
Hikayeler vardır birebir yaşamın içinden. Duyarsınız, tanık olursunuz, içiniz acır, isyan etmek: “Hayır, böyle olmamalı!” diye haykırmak istersiniz ama boğazınızda düğümlenir sözcükler. Bir gün dolup taşınca içinizdeki isyanlar, kağıda, kaleme sarılırsınız.
Bazen bir cümle yeterlidir bir öyküyü anlatmaya, sırtlanarak tüm öyküyü: “Buruşmuş çarşaflarda günden güne buruşuyordu bedenimin ütüsü.”
Tentene gibi işlenmiş sözcüklerle bezenmiş bu kitapta yer alan öykülerde yazar, toplumsal sorunları, özellikle kadın sorunlarını işlemektedir. Hikayelerin yaşandığı bölgelerin sıcacık yerel söylemlerinden oluşan dili okuru öykünün içine sessizce çekmektedir.
İlmek ilmek örülmüş sözcükler ve öykülerin yolu açık olsun!
Araşıtrmacı Yazar Tülay Akkoyun
Muğla Üniversitesi Öğretim Görv.