uçurum çiçeği
oy havar
ayvası ham narı küflü sütü gri namussuz bir çağ bu yılkı ömrümüzün usta elleri hırçın maviliklerin yiğit delikanlıları "iyi atlara binip gittiler" burda eli kolu bağlı burda çaresiz kalakaldık oy sevi karanlık gecelerin ela kuşları konmuyor artık yaşlı incir ağaçlarına bir dağ tavşanının hışırtısı bölüyor uykumu yeşil bakışlı doru tayların çakmak gözleri nasılda masum bakıyor öyle asi, beyaz ,... umut yürekte paslı bir mıh şimdi ne yana çevrilse kanar çatladı çatlayacak sabır taşı ve bilirsin senden uzak duruşum sevgisizliğimden değil asla korkumdan kül bakışlım türküsünü söyleye söyleye aşkın arşınlıyorum şehrin izbe sokaklarını dar uçurumların çiçeği içine düşmek vardı şimdi yüreğinin en dibine usul usul bakraçtan serin sular içer gibi bilirim kömür karası gecelerin münzevi ağıtlarıdır bu hissiz söylencelerin dili sicili bozuktur her düşün ve dağ kokusu değildir genzimi yakan sancı türkü kürt kokar kürt kükürt kokar ayaz vurmuş saçlarımın karasında.. serin bir dağ kokusuydu oysa gözlerimin toprağı deşip ç’aldılar mutluluğu yüzümden ki bilirim sahtedir yüzüm yoksulluğun bulvarlarda sergilendiği bu hırçın ve acımasız çağda tütün sarısı düşlerin hasat mevsimi şimdi kederimizi biçiyor durmadan ç’ağlıyor Dicle gürül gürül ağlıyor Diyarbakır Kalesi daha yedisini doldurmadan vurdular Adiloş bebemizi sırtımızda dostların kanlı elleri gebe dağ tavşanına kıyamayanların doğmadan öldürülüyor bebeği korkum ölümden değil bilirsin kaç kez sağıldım kan pınarlarımdan kurudu damarda kanım kurudu iliğim hiç tadı yok şimdi narın incirin ve zeytinin kemikleri çatladı göğün toz bulutları kara kırılgan korkum ölümden değil sensizlikten sevgilim |
TEŞEKKÜRLER