MAHPUS====MAHPUS==== Hep öğleden sonraları düşerdi güneş Hücresinin penceresinden Her gördüğünde coşkulanırdı Sevinirdi yürekten Yazın göremezdi hiç Tam tepeden geçtiğinden Kışınsa Öğleden sonra iki saat girerdi Süzülerek sessizce O yirmi santimetre karelik pencereden İyice güneye yattığından İstemezdi yazın gelmesini hiç Hep güneşi özlerdi Yaz boyu Acıları depreşir Yüreğindeki dertleri artardı Güneşsiz günlerinde koyu koyu Duvarlara yazardı acılarını hep Kederinden Dördü de kaplıydı yazılarla Boydan boya Dolu dolu Kızardı kötü talihine hep Yine yazardı içten içten Söverek küfrederek “imanına,allahına kitabına senin kör talih” Diye diye okurdu Gelmişine geçmişine Yürekten hissederek Kızardı kendine üstelik “Ulan eşek kafalı adam aptalsın budalasın manyaksın beş para bile etmezsin” Diyerek Hep öğleden sonra düşerdi güneş Hücresinin penceresinden Önce başını tutardı O incecik ışık kümesine “Aklım başıma gelsin” derdi “Beynine tükürdüğüm akılsız başım Ulan ne diye uydun şeytana, ne diye Zaptetmedin tetiği çeken parmağını Ne diye Ne diye Ne diye eşşoğlu eşşek” diyerek Sonra göğsünü tutardı “Kalbim ısınsın yansın alev alsın Bu yirmi sene nasıl geçer unutsun varsın” Sonrada ayaklarını Uyuşan ayaklarını tutardı Sabah akşam oturmaktan hareketsiz duran Bazen takılır kalırdı gözleri duvarlara Dalar giderdi sessizce Yanarak İçin için ağlayarak Yüreğini gizli gizli dağlayarak Bakardı yazdıklarına O günleri anımsayarak Sonra başını İki elinin arsına alır düşünürdü uzun uzun Dalar giderdi gözleri derinlere Kaskatı kalırdı hiç hareketsiz Uzun saatler öyle kendince Ta ki kaybolana kadar güneş O demir parmaklı küçük pencerede Hep öğleden sonra düşerdi güneş Hücresinin penceresinden Acıları azalırdı biraz her gördüğünde Düşlerdi bir gün Bu dört duvarın arasından çıkmayı Dışarıda gibi hissederdi kendini İşte o zaman Mutlanırdı yüzü Gülümserdi Sonra aniden kendine gelir Cereyan çarpmış gibi titrerdi Çalışmazdı işte o zaman beyni Kendini çarmıha gerilmiş gibi hissederdi Kaybolmuş Yitmiş Yok olmuş gibi Gözleri dolardı birden Ağlardı Hıçkıra hıçkıra hemde İşte o anda Sesini bütün hapishane duyardı Yürekleri parçalanırdı Üzüntüyle yalnızca dinlerlerdi Sonra küfürler başlardı birden En kötüleri dökülürdü dudaklarından Anasını avradını kızını kısrağını Birer birer sayar Sıralardı “Ah ulan ah anne ah ulan ah Nerden verdin o silahı elime” Kızardı işte Kızardı o silahı verdiği için annesine Kızardı kendi kendine Sonra bir film şeridi gibi aklından geçerdi Yaşadıkları sıra sıra Anımsardı gün gibi Mosmor olurdu yüzü Kararırdı koyu kahve gözleri Hep öğleden sonra güneş düşerdi hücresine Biraz donuk Ve birazda Gölgeli gölgeli Acının yüreğine düştüğü gibi Hep öğleden sonra düşerdi güneş Hücresinin penceresinden Hep o içli içli Güneşin düşmesini beklerdi Bulutlu olduğu zamansa hava Darılır içine kapanır Boynunu büker küserdi Ve düşlerdi o kara günü hep En çok da evvelini Neden satmıştı kardeşi Babasının ölümünden sonra Bu dağdan inmeye o yeri Satmıştı işte Okuyup gitmişti ya “İhtiyacım yok bakamam” Diyerek şehre Önceleri iyiydi komşuluğu dağdan inmeyle İşleyip duruyorlardı bahçelerini Her türlü sebze meyve yetiştiriyorlardı Birbirlerine zarar vermeden sessizce Ama bir gün Çalmaya başladığını fark etti Karış karış toprağını dağdan inmenin Her sürmede çapalamada Bir karış çekiyordu sessizce Dağdan inme kendi tarafına Söyledi birkaç defa Aldırmadı adam Kendine çok güveniyordu Izbandut gibiydi ya Sustu bir süre Kanun var devlet var dedi Kışa bakarız çaresine öyle Kendi kendine Ama azdı adam Karısına musallat olmaya başladı Gizliden gizliye Gözleri dönüyordu seyrettikçe neclayı Fasulye kargılarının arasından sinsice Necla da yamuluyordu sanki adama Beğenildiğini öyle Bir başka erkek tarafından Hissettikçe Hep öğleden sonra düşerdi güneş Hücresinin penceresinden O böyle geçmişi sessiz sessiz İçi ezilerek düşündükçe “Sütü bozukmuş” derdi hep “sütü bozukmuş işte her ikisinin de” O gün olmasaydı diye düşünürdü Erken dönmeseydi pazardan Yakalamasaydı onları Saman çuvallarının üzerinde üst üste Aklı uçuvermişti başından Babasından kalma annesinin ona verdiği silahı Çekivermişti birden belinden Her ikisini de vurmuştu işte O çılgınlıkla alınlarının tam ortasından Sonrası malum Tutup götürmüşlerdi hakimin huzuruna Kaçamamıştı kanundan Ama Bir türlü içine sindirememişti mahpusluğu Hep pişmandı Ama hep pişmandı İki soysuzu boşu boşuna vurduğundan Değermiydi diye düşünürdü hep “Değermiydi hiç Bahçeyi satardım Karımı da boşayıp başımdan atardım” İşte bunun için yanar dururdu hep Ağlardı için için Pişman olurdu yaptığından Acılarını hep güneşle paylaşırdı Ona anlatırdı derdini Onunla konuşur onunla söyleşir Onunla bölüşürdü pişmanlıklarını Her yaz gelişinde Kışı özleyerek Güneşi bekleyerek özlerdi Öyle sessiz sessiz beklerdi Kışın gelmesini Hep öğleden sonra düşerdi güneş Hücresinin penceresinden Hep öğleden sonra düşerdi Hüzmeli hüzmeli Hep öğleden sonra düşerdi güneş Hücrenin penceresinden O sene bir türlü kış gelmedi Sanki uzamıştı yaz Daha beş sene olmuştu mahpus düşeli On beş sene daha diyordu “On beş sene daha nasıl geçecek Birde güneşte gelmiyor artık Dayanma gücüm bitti bitecek” O gün çok özlemişti güneşi Önce bütün duvarlardaki yazıları okudu bir bir Sonra kızdı Bağırdı çağırdı Her şeyin anasına avradına sövdü küfretti Bütün hapishaneyi ayağa kaldırdı feryatlarıyla Ağladı Ağladı Ağladı Sanki yüreği parçalanmıştı hıçkırmaktan Bütün koğuşlar susmuştu Onun ağıtlarını dinlemişlerdi saatlerce Kötü talihine yakarmalarını Sonra susuverdi birden sesi İnlemeleri bitiverdi “yoruldu” dediler diğer hücredekiler “yoruldu bayılıp attı kendini” Oysa hiçte öyle değildi Sabahleyin yemek getiren gardiyanlar İçerden ses gelmeyince Açtılar hücrenin kilitlerini Şaşırdılar O güneşi beklediği pencerenin demirinde buldular Asılı cesedini Yazık dedi baş gardiyan “içli adamdı bir türlü aldatılmışlığı ve mahpusluğu içine sindiremedi sindiremedi işte” dedi Henüz daha soğumadan cesedi Hüsnü Sönmezer 18.ekim.2014 |