Filistin Akşamları..(puşta yataklık değildi döşümüz o’nun için hayırsız ve kayıplara çıktı adımız sesin saklımda kaldı bunca yıl şimdi filistin akşamında doksan dört baharındayız…) kıyıları saçlarına vuran her dem mutedil dalgalı gözleri haritalara kapalı bir sahil kasabasıydı kendi düşlerine sokulup duran ihtiyar kahveler kim bilir kaç sevdalık çınarlar yaşındaydı kendime selamsız geçtim sokağından akasyalar sanki esmer teninle yıkanmıştı avluna düşen bunca gözakı ve gözyaşı yıllar var zaten içimde hiç mi hiç kurumamıştı… zaferler adına değildi ömrümüz bu yüzden kaybetmek sıradan bir şiirdi dize dize dizilen ölüm ve ölüler gibi söylediğimiz şarkılar da nakaratına küsüp gitti… biliyorum şimdi görsen bilsen suretim pencerende gitme derdin ya da git ama elvedasız gitme oysa her veda biraz daha kanatırmış ayrılıkları şimdi görüp de beni bakışlarını titretip ellerini de üşütme… gölgeler büyüyecek birazdan gitmeliyim izimi izmaritimi alıp ve şimdi eşiğine bıraktığım çoban ateşleriyle harmanlayıp yazdığım bir mektup dağlarında tütmez ise ey sevdiğim beni o şehirlerde bil ve unut… I. kendime sensiz kaldığım eylülden bir akşamdı kokun açelya rüzgarlarına sinip gitmişti pasaportumun süresi bitmişti durup arkama baktım dönüp aklıma sataştım sonra zifirden de zehir sokaklara karıştım pusu kurdum fikrime örselenip düşlerime de dalaştım soludum içli ve ürkek dudaklı şarkıları intihardan da koyu zamanların rengine bulaştım meğer ben gözlerime hep yitik aşklar ve o naçar kentlerle bakmışım... hani o şairlerin veda şiirleri olur hani o gemiler gider geride mendil kalır işte o mendil bir şiir için ne acayip gözyaşıdır ve her ayrılık yerlere serilen güz yüzlü bir yaprak telaşıdır o telaş solar geriye köhne bir meyhane kalır tahta masalarına çakı ile inançlı sözler kazılır o sözler tutuşur bir ceket karanlığa karışır karanlığın gözlerinden cekete kan bulaşır düşer ceket yerlere ölüler gözlerimizle bakışır filistin akşamları heder filistin akşamları rezil filistin akşamları sarhoş bir azrail şarkısıdır… yağmurların kaldı bir tek kırmızıya çalmayan gökyüzün barut soluyor delikanlıların namlu ikliminden bir kız sevdim ey filistin ve sen hala döşümü delen hırçın fırtınalar gibisin hadi ben beni bırakıp bendimden de kaçtım say ki üstüne muhbirlerinle yanıldım e sen ne diye beni bu eylül akşamında bu çatlayan çatırdayan sancımla yarın kalkacak mahşerin namına tutup sevdamın adını sela diye yazdın… |
tebrikler