Islığının gittiği yereIslığının gittiği yere Bulutun tenine aşk’ı nakışlarken ressamın eli gölge verir gün pembesi dokunuşlarla fırçadan istemsiz hüzün damlar kaplar gök kubbeyi ve şairin kaleminde y a l n ı zl ı k m e l o d i s i yükselirken göğe komşunun Gramofon’unda bir başka zamanın yürekte yer etmiş başka bir tınısıyla yürek parelenir harelenir gözler ılımış sitemli bir yaş damlar gözlerimden sen seversin onu o sever bir başkasını halleri sabahı bekler gönül tekkesinde bir mümin şafak atacak başlayacaktı yeni bir gün sen beklersin onu o bekler bir başkasını çöker diz üstü yeminler eder af diler habercisi kuşlar mı ne söyler bu çığlık çığlığa uçuş kurtuluş gitmede mi gelmede mi bu doğuş bu bu serpiliş bu soluş bu ölüm ve hiç ummadığın anda badem ağacına konan haberci kuş bir aşkın bitimi mi bir aşkın hikayesinin başlangıcı mı altın simle gergefe işlenen nakış aşk’ın çeyizi ki beklerse sararırmış sandıkta yoksa elveda demenin umutsuzluğu mudur baş kaldırısı i s y a n ı m ı kibarcası mı çepeçevre hüzün sarar dört bir yanınızı gözünü kırpmadan sen bakarken yola karargah kurduğun odanda bir sedirde o gider bir başkasına artık göğsündeki etten kandan mütevellit sıcak bir yürek değil su verilmiş çelikten bir zırhtır bu kez söz gümüş sükut altın söz zehir elinde kalan son şeyse incinen gururun onurun mücadelesidir şimdi ne kağıt vardır ne kalem ne şiir ne bir lir ne naif bir söylem bir müşterek şarkı ki anılarının en hüzünlü yerinde ağlamaklı geriye ıslıkla kuşlarla haber göndermektir sema’ya ya da adını yazarsın soğuktan üşümüş gül yaprağına gözünden akan bir damla yaşla ki o gül severdi gül getirirdi buket buket her gelişinde sen seversin onu o sever bir başkasını halleri Yüksel Nimet Apel 16/Şubat/2014/Pazar/Bodrum |