KEMO & RADYOTERAPİŞiirin hikayesini görmek için tıklayın Ek bilgi :www.hayyam.com/haberler/siir-ve-sarap-radikal/
Şiir ve şarap Tahir Abacı, Radikal, 14.03.1999 Malatya, Elazığ, Erzincan gibi bölgelerde bağbozumu mevsiminde avlulardan leğenlere akıtılan şıra sesleri yine geliyor, ama bu şıralar artık şaraba değil, pestile ve üzüm sucuğuna dönüşüyor Kimi araştırmacıların ve şairlerin şiir ile edebiyatı ayrı yere koymaları, şiire özgül ve öncelikli bir yer vermeleri, şiiri sadece edebiyatın değil, diğer sanatların da başlangıcı, "ana"sı saymalarından ileri gelir. Biraz da ona haksızlık edilir. Gerçekten tiyatro, müzik, halk dansları (dolayısıyla daha sonra ortaya çıkan diğer görsel sanatlar) şiir kökenlidir. Şiirin edebiyat karşısındaki konumu neyse, şarabın da diğer içkiler karşısındaki konumu aynıdır. Tıpkı şiir gibi bir "kült" üründür şarap. Yapılan ilk içki belki de şarap değil, biraydı. Antik çağlarda sadece Avrupa’da değil, Anadolu’da da bira üretimi yapılıyordu. Ancak bira, kımız, ayran, kefir, meyva şurupları gibi "harcıalem" kalmaktan kurtulamadı, içilip geçilen bir ürün olarak kaldı. Oysa şarap törenlerin, şenliklerin, idlerin, kutsamaların, takdislerin has içkisidir. Hatta Olimpos’lu tanrıların içkisidir. Gerçi tanrılar ölümlülerin gıdalarını yeyip içmezler. Onlar "ambrosia" yer, "nektar" içerler. Ancak, bunların ne tür yiyecek ve içecekler oldukları mitolojide betimlenmemiştir. Nektarın şaraptan esinlenme olduğu açıktır. Asma ve şarap tanrısı Dionysos adına düzenlenen dört ayrı şenlik, eski çağlarda asmaya, üzüme ve şaraba verilen önemi gösteriyor: Bağ bozumu şenliği (Küçük Dionysia), üzüm sıkma şenliği (Lenaea), tadım şenliği (Anthesteria) kent şenliği (Büyük Dionysia). Dionysos, şanına yaraşır biçimde coşkunun, taşkınlığın, esrimenin simgesidir ve Anadolu’da derin bir iz bırakmıştır. Metin And "Dionysos ve Anadolu Köylüsü"nde bu izleri araştırmıştı. Ahmet Hamdi Tanpınar, romanlarında özellikle müziğin öne çıktığı bölümlerde, Dionysos ile, giderek panteizm ile buluşur. Hatta "Huzur" romanında, mevlevi ayininin icra edildiği içkili bir toplantının giderek bir Dionysos şenliğine dönüştüğünü tahayyül eder. Ancak onun tasavvufu vecd ile sınırlayan panteizmi, Hilmi Ziya Ülken tarafından eleştirilmiştir. Ülken, tasavvufun, sufilerin kendinden geçme halinden, vecdinden daha geniş ve derin bir felsefeyi içerdiği kanısındadır. Şarap yurdu Anadolu Balzac’ın "Vadideki Zambak" adlı romanını okuyanlar, bağların ve şarabın Fransa kırsalındaki önemini yakından farketmişlerdir. Sanayi devrimi öncesine kadar Paris’in içi bile, asmalarla ve üzüm bağlarıyla kaplıymış. Aynı özellikleri Anadolu’nun pek çok şehrinde yakın zamanlarda bile görebiliyorduk. Sözgelimi benim çocukluğumun Malatya’sında her geleneksel evin avlusunun "ariş" denilen yüksek asma çardaklarıyla kaplı olması karakteristik özelliklerden biriydi. Bahçeler arasında ise eski bağ kalıntılarına sık rastlanırdı. Ancak suların ıslah edilmesi, meyvacılığın gelişmesi nedeniyle bağlar yamaçlara doğru çekilmişti. Zaten "kureyş" "şam" "mikeri" "tahanebi" "öküz gözü" gibi adlar taşıyan ve çeşitleri yirmiye ulaşan en iyi üzümler de ovada değil, o kıraç tepelerde yetişiyordu. Yer altından ise zaman zaman büyük toprak kaplar çıkardı. Bunların sırrı Strabon’un "Antik Anadolu Coğrafyası"ndaki şu satırlarda açıklama bulabiliyor: "Melitene, Kommagene’ye benzer, çünkü her tarafında meyva ağaçları vardır ve bütün Kappadokia’da böyle olan tek ülkedir. Böylece hem zeytin üretir, hem de Yunan şarabı ile rekabet eden Monarite şarabı elde eder". Monarite şarapları, kervanlarla taşındığı Roma’da büyük üne sahipmiş. Bugün o bölgede zeytincilik yok. Bağbozumu mevsiminde avlulardan leğenlere akıtılan şıra sesleri ise yine geliyor, ama bu şıralar artık şaraba değil, pestile ve üzüm sucuğuna dönüşüyor. Malatya, Elazığ, Erzincan gibi bölgelerden toplanan "öküz gözü" ve "boğazkere" üzümleri ise Türkiye’nin en iyi şaraplarından biri olan "Buzbağ"ın üretiminde kullanılıyor. Mıgırdiç Margosyan, Hamasdeğ, Hagop Mintzuri, Kirkor Ceyhan gibi bölge kökenli Ermeni yazarların Türkçe’ye aktarılan hikâyeleri, tıpkı Ege’nin Rumları gibi, buralardaki Hıristiyan halkın evinde şarap küplerinin doğal bir aksesuar olduğunu, ayrıca her bağbozumu mevsiminin "üzüm bayramı" olarak kutlandığını ortaya koyuyor. Alevi cemleri ve semahları ise, "dolu"ya (şarap ve rakı) ve müziğe verdiği ritüel değerle, Dionysos şenliklerinin uzantısında yer alır. Aslında dinin getirdiği yasaklamalara rağmen şarap tüketimi bütün Müslümanlar arasında yaygındı. Keykavus’un yazdığı, Mercimek Ahmed’in çevirdiği "Kabusname"nin şarapla ilgili bölümü, bunun kanıtlarından biri. Elazığ ve Diyarbakır’da "divan" ezgisiyle okunan Rifat Dede’nin gazeli de ilginçtir: Ben şehid-i badeyem dostlar demim yad eyleyin Türbemi meyhane enkazile bünyad eyleyin Gaslolunmaz ma ile gerçi şahidanı vega Yıkayın meyle beni bir mezheb icad eyleyin Kabrime kandil için bir köhne sağer vakfeyleyin Şu’le - i nar - ı arakle ruhumu şad eyleyin Neyle meyle bir alay mahbub ile her dem gelin Bezm - i cem ayinini kabrimde mutad eyleyin Yadigar olsun bu nazmım evliyayı sağere Per açıp gitti Rıfat ardınca feryad eyleyin Şair özetle, şarap şehidi olduğunu, türbesinin meyhane kalıntılarıyla kurulmasını, cenazesinin içkiyle yıkanmasını, kabrine kandil yerine kadeh dikilmesini ve mezarı başında içki alemleri yapılmasını diliyor! 19. yüzyılda floksera hastalığı Fransa bağlarını vurduğunda, dışsatım yolu açılan Anadolu şarapçılığı parlak bir dönem de yaşamıştı. İshak Sunguroğlu, Harput’u kuşatan bağların yanı sıra 60.000 dönümü bulan ve "ova bağları" adıyla anılan bağların, tıpkı Harput gibi yüzyıl başında mahvolup gitmesine ağıt yakar. Yine üzerlerine üretim yılları yazılmış kırk-elli büyük küpten oluşan şarap yapımevlerinden söz eder. Harput’taki Fransız okullarının yönetici ve öğretmenleri, bölge şarapları sayesinde Bordeaux şaraplarına hasret çekmediklerini söylemişlerdir. Anadolu bağcılığının yüzyıl başındaki yıkımında Hıristiyan halkın göç etmesi de önemli bir rol oynuyordu. Üzümün ve asmanın sadece Fransa’da ve Ege-Akdeniz uygarlıklarında değil, tüm uygarlıklarda önem taşıdığını, kabartmalardan, heykellerden, efsanelerden anlıyoruz. Ege’de ise özellikle kuzeydeki bölgelerin üzüm ve şarap üretimi yaygındı. Trakya ve Tesalya’nın şarapları, antik çağlarda dahi çok ünlüydü. Ayrıca Akdeniz’in bir çok yöresinde şarap üretimi yapılıyordu. Sözgelimi Knidos’ta üretilen şaraplar da çok ünlüydü. Aslında, üzüm, sudan çok güneşi seven bir ürün olarak hemen her yerde yetişmiş, ilk çağlardan beri sevilerek tüketilmiştir. "Şişedeki şiir" Şiir ve şarap denilince akla Ömer Hayyam ve onun rubaileri gelir hemen. Biraz da ona haksızlık yapılmış olur. Gerçi beşyüzü aşkın rubaisinin hemen hepsinde şarabı ve onun verdiği keyfi anlatır, yasakçılarla savaşır, vb. ama Hayyam, aslında gününü gün eden bir miskin değil, şairliğinin yanı sıra matematikle uğraşan bir bilim adamıydı. Ayrıca, sadece onun değil, pek çok şairin yolu şaraba ve içkiye uğrar. Apollinaire, bir şiirinde Ren nehrine gölgesi düşen asmalardan bile iştahla söz eder. Şiir ile şarabın birbirine benzerliğine dikkat çektik. Pek çok şair, günümüzde de uğraşını kutsama eğiliminde. Sözgelimi Octavio Paz, dünya şiirinin gelişim süreçlerini incelediği "Yay ve Lir" adlı kitabında, şiiri bütün sanatların tepesine oturtuyor, ressamın bile şaire özendiğinden dem vuruyor. Sözün kısası şair, hâlâ sözünü kutsal sanan bir şaman. Şarap da hâlâ bir takdis içkisi. Hangi içki onun gibi çene yoruyor, hangi içki onun gibi törenle sunuluyor? İçkideki çeşitlenmeye rağmen günümüz insanının şaraba törensel bir önem vermeyi sürdürmesi, antik çağlarda şaraba verilen değerin bilinçaltındaki kalıntısı olsa gerek. "Esinlenme ve esrime aynı şeydir". George Thomson, "Tarih Öncesi Ege"de şiirin doğuşunu araştırırken böyle yazıyor. Baudelaire’e göre şarap "şişedeki şiir"dir. "Paris Sıkıntısı"nda ise "sarhoş olun" derken bunun üç aracını sayıyor: şarap, şiir ya da erdem. Son ikisi nicedir yitik, bize kalan şimdilik şarap. Tahir Abacı, Radikal, 14.03.1999
Fotoğraf: Şaban AKTAŞ |
öyle yürekten isteyiniz ki, bütün kainat emrinizde olsun.
Değerli Şair güzel günler hak ediyor. Şiirdeki tutku nasıl da güzel...
Yürekten tebrikler.