İstanbul da o akşam
Ay, sel e bağrını sunup
Can ciğer pervaneyken hasretin ırmağına Şair, şiir diye giriyordu söze Paslanan duygular sürtündükçe cümlelerin gizemine Doğurgan dönüşümler uykuları uyandırıyordu Anlatıyordu şair Aşkın nasıl yandığını Ve nasıl kopup geldiğini anlatıyordu Ellerimde açıyordu Karanfil kokulu yanık buseler Şükürlü nasipler yâd edilirken Anlatıyordu, her özlemin bir sonunun olduğunu Ayak altlarında meydanlar çocuk değildi Caddeler sokaklara taşıyor Masumiyetin mavzeri Taksim, taksim aşkla dolduruluyordu Aksaray ın pembeden odası döşekleniyor Çemberli taş şavkına şerbet çalınmış gibi gülümsüyordu Gül hanenin kuytu köşelerinde Yalanlarına kurşun döktürmüş Bahşiş avcısı falcılar bir gelip bir gidiyordu Sirkecide, sulu salçalı kuru bakla muhabbeti ısıtıyor Çekik kaşlı utangaç bakışları Tacizle karşılayan göz bebekler Sessizce ve derinden buyur diyordu Vakit akşam yol uzaktı Lastik tekerlekli tenekeler telaşları taşırken İşportacıların çığırtkanlığı Gri gecelerin, göğe uzanan mahremini deliyordu Yollar yoruluyor Heyecan titriyor Kalp vuslata eğiliyor Mutluluk ağlıyor Rutubetin rimelleri akıyordu… Yüreğim ve ben sevdikçe büyüyorduk İyi ki vardık O akşamın sonrası yoktu Şafakla yeniden doğuyorduk sevda yeli SİBEL KILIÇ... |
Tek yapabileceğimiz geçmişle barışmak. "kaleminiz daim olsun
ali kılınç tarafından 9/4/2015 7:47:19 PM zamanında düzenlenmiştir.