Sahil Kasabası...
penceresi denize açılan bir sahil kasabası
ne meyhanesi tanıdık ne de sokak taşları kırılası bu adımlar sahi benim mi uzaklığın böyle sökerken yıkılası dizlerimi eski bir yalnızlık değil bu hani o bildik teneşirden keder değil yağmurlar mı söndü yıldızlar mı gitti bunu da sana yazdığım şarkılardan bil... günler sesime dağılıyor bense sesine bir çıkmaz kaldım kayıtlı adresime çok koştum / çok kaçtım meçhul iklimlere çoban düşü serpilen menekşe seherlere bıktım nemli duvarlar gibi solumaktan beş namlu o çarşıda düşmüştü peşime faillerim mi durdu mermiler mi bitti o vakit al bu sözümü avuçlarından sil işte... hiçbir kemancı hiçbir şiir dindirmiyor ağzımı kendi ömrümü çalacak bir hırsızım yok gözlerimi çekip alacak bir eskici üstelik yüzümde turna göçleri de tükendi gölgemi kayalara vuruyorsam martılara ne sevmişsem anasını avradını kaldırımların çöpçülerin de benle bir hesabı yok ise peki bunca çoraklık hangi çiçek büyüsün diye... devrilen trenler gibi geçiyor kentler her durak sanki yokluğuna ayarlı hiçbir mekan barındırmıyor benle beni zaman desen zembereği kopuk körpe bir ezgi gök bile anlatmıyor yüzüme gözlerini bağışla sevdiğim / saçlarına değen rüzgar adına ağaçlar mı soldu toprak mı savrulmuş yapraklar gibi kaldım / hoş gör sevgili... böyle söyleyip öyle koşuyorum gel git kendime kaç kapı unuttum kaç cadde olmazı yok artık vursunlar beni de bir geçitte ıslah olmam iflah etmez yol’um o sağanaklarda kaç mezar kaldım ıslak bir mintandır döşüm kaç serviyi kendi ellerimle gömdüm... eski bir yalnızlık değil bu hani o bildik hederden de hüzün değil gözleri efsun ırmakların suskun kandil ışığı elleri alnıma çarpan tavlı bıçak şakırtısı ayak bilekleri suya inen ceylan kaçağı burası / penceresi denize açılan bir sahil kasabası ne meyhanesi tanıdık ne de sokak lambası sensizlik cehennem yarası... |